Zerdüşt'ün Seslenişi -2

Start from the beginning
                                    

Ben, nehir kıyısında bir parmaklığım. Tutunabilen bana tutusun. Ama ben sizin topal değneğiniz değilim.

Zerdüşt böyle dedi.

Okuma ve Yazma Üstüne

Bütün yazılmış şeyler içinde, yalnız kanla yazılmış olanı severim. Kanla yaz! Fark edeceksin ki kan, ruhtur.

Yabancı kanı anlamak kolay değildir. Avare okuyuculardan nefret ederim. Okuyucuyu tanıyan, artık onun için bir şey yazmaz. Daha yüzyıl okunsun, bizzat ruh da kokuşacak.

Herkesin okuma öğrenebilmesi, zamanla yalnız yazmayı değil, düşünmeyi de bozuyor.

Bir zamanlar ruh tanrıydı. Sonra insanlaştı. Şimdi hatta halklaşıyor.

Kanla ve özdeyişlerle yazan, okunmak değil ezberlenmek ister.

Dağda en kısa yol tepeden tepeyedir. Fakat bunun için uzun bacakların olmalı. Özdeyişler tepeler olmalı ve muhataplar iri yarı olmalı.

Hava temiz ve hafif, tehlike yakın ve ruh, çocuksu bir neşeyle dolu... Bunlar birbirine iyi yaraşır.

Ben etrafımda cinler isterim. Çünkü cesurum. Hayaletleri dağıtan cesaret, kendisine caniler yaratır. Cesaret gülmek ister.

Artık sizinle aynı şeyleri duymuyorum. Altımda gördüğüm bu bulut, beni güldüren bu siyah ve ağır bulut. İşte bu, sizin fırtına bulutunuzdur.

Yükseliş istediğiniz zaman siz yukarı bakarsınız, ben aşağı bakarım. Çünkü ben yükselmişim. Sizden kim, aynı zamanda güler ve yükselmiş olabilir?

En yüksek dağlara tırmanan, bütün bu dramlara ve dram ciddiyetine güler.

Cesur, kaygısız, dalga geçen ve zorlu... "Hikmet" bizim böyle olmamızı ister. Hikmet bir dişidir ve sürekli zafer kazananı sever.

Bana diyorsunuz ki: "Hayatı sürüklemek güçtür!" Fakat tan ağarırken gelen gururunuz ve akşamki teslimiyetiniz neye yarar?

Hayatı sürüklemek güçtür. Öyleyse pek nazlanmayın. Biz hepimiz dayanıklı erkek ve dişi eşekleriz.

Vücudunun üzerinde bir damla çiğ var diye titreyen bir gül goncasıyla ortaklaşa neyimiz var? Gerçekten, hayatı severiz. Fakat yaşamaya değil sevmeye alıştığımız için.

Aşkta daima biraz cinnet vardır. Fakat cinnette de her zaman biraz akıl vardır.

Hayatı seven bana da; insanlar arasında kelebek ve sabun köpüğü ve bu çeşitten olanlar, mutluluğu en iyi anlamış görünüyorlar.

Bu yufka, çılgın, narin, hareketli ruhcukları titrer görmek! Bu, Zerdüşt'ü gözyaşlarına ve şarkılara boğar.

Ben yalnız dans etmesini bilen bir tanrıya inanabilirdim. Ve şeytanımı görünce onu ağır, derin ve ciddi buldum. Bu, ağırlığın ruhu idi. Onun yüzünden her şey düşer.

Öfke ile değil gülümsemeyle öldürülür. Haydi, ağırlığın ruhunu öldürelim!

Ben yürümeyi öğrendim. O zamandan beri kendimi koşturuyorum. Ben uçmayı öğrendim, o zamandan beri kımıldamak için itilmeye ihtiyacım kalmadı.

Şimdi hafifim, şimdi uçuyorum, şimdi kendimi altımda görüyorum, şimdi içimde bir tanrı dans ediyor.

Zerdüşt böyle dedi.

Dağdaki Ağaç Üstüne

Zerdüşt, bir delikanlının kendisinden çekindiğini görmüştü. Bir akşam "Alaca İnek" denen şehrin etrafını saran dağlarda yalnız yürürken, bu delikanlıya rast geldi. Genç; bir ağaca yaslanmış yorgun bir bakışla vadiyi seyrediyordu. Zerdüşt, delikanlının yanındaki ağacı tuttu ve şöyle konuştu:

Böyle Buyurdu ZerdüştWhere stories live. Discover now