Bölüm 1

308 19 17
                                    

Tahta oymaktan nasırlaşan ellerime baktım bir süre. Eskiden ufak bir diken batsa kanayıp ağrıyan, kremlerle yumuşak tutmaya çalıştığım, kedim çiziyor diye hayıflandığım; şimdi ise her tarafı çatlamış, nasırlaşmış olan ellerime. Bu felaket herkesten bir şeyler götürmüştü, bu ise bana komik gelen ufak bir ayrıntıydı muhtemelen. Eskiden olsa doğanın huzurunda gözlerimi kapayıp derin bir nefes alma hayalimi gerçekleştirdiğim için mutlulukla dolardım, zaten buraya gelme sebebim de bunu yaşamaktı. Doğa ile iç içe olmak, bilmediğim coğrafyada kendimi dinlemek, biraz keşfetmek ve eh birazda eğlenmek. Şu an ise oturmuş ufak bir yaşam alanı kurmak için çabalayan bir avuç insana yardım etmek için tahtadan oymalar yapıyor ve zemine iyice tutunabilmesi için uçlarını sivrileştiriyordum. Bir usta edasında yaptığım söylenemezdi ancak bunda gittikçe iyileştiğimi hissediyordum, en azından Michael'ın bakışlarında ki onaylayan ifade bana bunu hissettiriyordu. Gözlerimi kapadım ve derin bir iç çektim. Sanki gözlerimi açtığımda birisi bana tüm bunların bir rüya olduğunu ve hayal gücümün amma abarttığı bir kabustan uyandığımı falan söyleyecekti. Gözlerimi umutla açtım. Orman sanki bizi içine biraz daha hapsederek avucuna almışçasına koca yapraklı ağaçlarıyla gözüme güneşin gelmesini engelliyordu, ufak bir göletten su bidonlarını dolduran Mai ve Shu'nun birbirlerine kaçamak bakışlar atmalarını inceledim ve yan tarafıma döndüğümde kollarını dizlerine dayamış kız kardeşimi gördüm. Derin bir iç çekme isteğiyle dolmuştum. Hayır dedim kendime, bunlar bir kabus değil, kabus bile yanında güzel bir düş kalırdı.

'Su ister misin?'

Bir an irkilerek sese döndüğümde yüzünde ufak bir gülümseme ile bana bakan Gulf yanımdaki taşlardan birine oturdu. Onu uyarmak istedim, o taşa daha önce oturduğumda kalçam saatlerce acımıştı, ki ondan daha dolgun kalçalarım olduğu için onun sonunun daha kötü olacağını şimdiden hayal edebiliyordum. Elini biraz daha yüzüme doğru uzattığında ona boş boş baktığımı fark ettim. Böyle bir anda, olaylar bu kadar berbatken taşın onun kalçasını ne kadar ağrıtacağını düşünmek sadece benim işim olabilirdi zaten. Her zaman gereksiz şeylere takılan, kafasında önemli bir olay varken saçma salak şeyler fink atan ben bu kıyamet portresinde bile aynıydım. Ne derler bilirsiniz, huylu huyundan vazgeçmezmiş.

'Teşekkürler.'

Elinden aldığım şişeden iki yudum içtim, aslında istediğim kana kana içerek şişenin dibini görmekti. Ancak bunu yapamazdım. Su kaynağımız vardı, ama boğazımdan geçen her şeyin benden birkaç dakika hatta saat aldığını biliyordum. O ufak gölet bizi uzun süre götürmeyecekti, yaz kurakları geldiğinde ondan geriye pek bir şey kalacağını düşünmüyordum. Şu an temiz olsa da her anın garantisi yoktu ve her şeyden önemlisi tadı berbattı. Kendimi içerken eskilere götürmeye çalıştım, suyun berrak tadının ağzımda yer edindiğini ve soğuk suyun boğazımdan aşağı inerken ki o verdiği hazzı... Suyu sevmeyen ben sadece 1 bardak soğuk temiz su için şuracıkta bağırarak ağlayabilirdim. Şişeyi geri Gulf'e uzattığımda bir kaşını kaldırıp bana baktı.

'Sıcağın altında çalışıyorsun, biraz daha içmelisin.'

Nesin sen demek istedim. Annem mi? Ancak içten içe bunu söylemesi hoşuma gitmişti. Elinden aldığım şişeden zorlukla birkaç yudum daha aldım. Biraz daha içersem kusacaktım, zaten 3 lokma yemiştim ve onların da ziyan olması en son isteyeceğim şeydi. Ona şişeyi geri verdiğimde bu sefer itiraz etmeden yanımdaki oyulmayı bekleyen tahtalardan birini alıp ucunu sivrileştirmeye başladı. Sessizce çalışıyorduk. Kıyamet tablosundan bahsetmedik, ne kadar yaşayacağımız günümüzün kaldığından ya da ailelerimizin yokluğunun bizi ne kadar tükettiğinden. Sadece durduk ve sessizce ne kadar sürdüğünü bilmeden çalıştık.

'Bir şeyler yiyip içmesini söylemelisin.'

Kendimi o kadar elimdeki işe kaptırmıştım ki yanımdaki çocuğun konuşması ile yerimden sıçramıştım, az kalsın elimi de kesiyordum. Ona küfretmemek için kendimi zor tuttum. Anlamaz gözlerle ona baktığımda işaret ettiği yere doğru döndüm yavaşça. Kız kardeşim hala dizlerine sarılmış kollarıyla öylece karşısındaki boşluğa bakıyordu. Yaşananlar herkesi tüketmişti, zorlanıyorduk ve büyük bir savaş veriyorduk. Ancak yıllarımı geçirdiğim ve iç dünyasını tanıdığım kız kardeşimin böyle olması beni çok şaşırtmıyordu. Hep böyleydi. Duygusal, etrafın havasından çabuk etkilenen, narin ancak tüm bunların yanında zorluklar karşısında durmaya çalışan, kimse bakmadığında kafasını eğip yavaşça göz yaşı döken ama bunu asla size yansıtmayan... Onun güçlü olduğunu biliyordum, onu bu olaylar çok etkilemişti. Herkes gibi, ancak o diğerlerine göre daha hassas olduğu için içindeki onu ayağa kaldıran güç henüz kendine gelememişti. En çok zorlayan şey tüm bu yaşananlar mı yoksa ailemize duyduğumuz özlem miydi emin değildim. Onları en son uçağa binmeden önce görmüştük, telefonda görüntülü konuşacakken internet çekmediği için geziden sonraya ertelemiştik görüşmeyi ve o geri dönüş olmadı maalesef. Onları merak ediyorduk. Tüm bu yaşananlar sadece bize mi oluyordu? Yoksa tüm dünya da mı yaşanıyordu aynı kaos? Eğer sadece buradaysa neden kimse bize yardım etmeye gelmiyordu. 10 günü geride bırakmıştık, bileğimdeki ufak saat bana hangi günde olduğumu göstererek akıl sağlığımı bir nebze olsun korumamı sağlıyordu. Nereye kadar güçlü durabilirdim bilmiyorum ama elimden geleni yapıyordum. Aslında çok soğukkanlı olduğum söylenemezdi, benim için kardeşim her zaman daha soğukkanlı olmuştu. Kedimiz boğulduğunda ben paniklerken o hemen koşar ve ona yardım ederdi, evde teyzemin boğazına bir şey kaçtığında benim elim ayağım birbirine girmişken o hemen manevrayla hayatını kurtarmıştı. O yüzden onun şu an ki halini şoka bağlıyordum. O duygusal anlamda çökmüştü, ailemizi özlüyordu ve buradan kurtulacağımıza dair umudunu tamamıyla yitirmişti. Bense güçlü durmaya çalışıyordum. Hem onun için hem de kendim için. Umudum var mıydı? Emin değilim. Hiçbir zaman umuda sıkıca tutunan biri olmadım. Benim için sadece an vardı, tıpkı şimdiki gibi bu düşünceye tutunuyordum. Anı yaşa, yarını sonra düşün.

Sunflowers Fall (Türkçe) (ASKIDA)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ