"Doktor laflarına dikkat et yoksa...."

"Yoksa ne!"diyerek onu susturdu Meriç ve ekledi.

"Sonra hesap sorarsın hadi vaktimiz yok. Şimdi ilk yardım çantasını getir çabuk."

Adam emredilmesini pek hazzetmese de arabanın bagajına koştu. Gururu kenara bırakması gerekiyordu şu an. Saniyeler içinde ilk yardım çantasını getirip Meriç'e uzattı. Meriç tek eliyle açıp içinden gereken malzemeleri aldı ve hızla yaraya tampon yapmaya başladı. Neyse ki dakikalar sonra kanı durdurabilmişti. Yarayı bağladı.
O yarayı bağlarken karşısındaki daha fazla kendini tutamamıştı.

"Bu defa niçin takip ettin acaba doktor? Cidden merak ediyorum."

Alaylı bir ifade takınmışa benziyordu. Ağzında ki kürdanı da  dişlerinin arasında gezdirmeyi ihmal etmiyordu. Meriç'in sakinliği ve ona aldırış etmemesi onu çıldırtmışa benziyordu. Meriç cevap vermedi.

"Sana soruyorum doktor bu defa neden takip ettin acaba?"

Meriç yarayı bağladıktan sonra başını kaldırarak ona baktı.

"Yolda saldırıya uğrayıp yaralanırsınız da müdahale edeyim diye takip ettim sizi şehir eşkıyası oldu mu?"

"Şimdi soru sormayı bırakta yaralıyı arabaya taşımama yardım et. Fazla zamanımız yok. Hastaneye yetiştirmeliyiz onu bir an önce." diyerek kendi arabasına koştu. Çünkü onların arabası kullanılamaz hale gelmişti. Bunu bariz bir şekilde görmüştü Meriç.

"Hey doktor dur! Hastane olmaz
Meriç'in arkasından seslenerek söyledikleri havada kalmış bir toz bulutu misali dağılıvermişti.
Çünkü Meriç onu duymayacak kadar hızlı koşmuş ve arabanın yanında almıştı soluğu. Arabayı çalıştırıp yaralıya en yakın yerde park etti. Adam onun arabadan çıkmasını bekledi mecburen.
Meriç arabadan çıkıp yaralının yanına geldi ve onu kucaklamaya hazırlandı. Adamın ona yardıma gelmediğini görünce sinirle:

"Heyy!! Ne duruyorsun yardım etsene. Duymadın herhalde. Arkadaşını hastaneye yetiştirmemiz gerek."

"Sende beni duymadın herhalde. Hastane olmaz dedim doktor!"

"Bende hastane olmadan olmaz diyorum şehir eşkıyası."

"Fazla ileri gidiyorsun doktor. Eceline mi susadın sen. Laflarına dikkat edersen sağlığın için iyi olur."

Bu tehditlere aldırış edecek kadar korkak değildi Meriç. Hem kaybedecek zamanı da yoktu. Bir insanın hayatı söz konusuydu çünkü.

"Hem sen doktor değil misin? Yap işte ne gerekiyorsa?" diye devam etti sözlerine adam. Ağzında ki kürdanı dişlerinin arasında sıkıp duruyordu.

"Kurşun çok derine inmiş. Burda bu şartlarda çıkarmam mümkün değil. O yüzden arkadaşını derhal hastaneye yetiştirmeliyiz.
Kaybedecek zaman yok. Arkadaşın zaten yeterince kan kaybetmiş."

"Olmaz, dedim doktor. Hastane olmaz."

"Anlatamadım galiba. Durum ciddi."

Adamın aklına yeni bir şey gelmiş olacak ki ümidin akislerini hafifte olsa taşıyan bakışlarla hemen önerisini sundu.

"Peki burdan başka bir yere geçersek yani başka bir mekan. Bir kilometre kadar uzaklıkta bulunan bir yer var. Temizdir iyi iş görür."

Meriç bir yaralıya bakıyor bir adamın sözlerini düşünüyordu. Adı üstündeydi şehir eşkıyasıydı. İkna edemeyeceği belliydi. Hem bir hayat söz konusuydu şu an. Dediği yer hastaneden daha yakındı. O yüzden teklifi hemen kabul etti.

"Tamam şehir eşkıyası tamam. Ama önce eczaneye uğrayıp gereken malzemeleri almamız gerek. Çabuk olmalıyız. Fazla vaktimiz kalmadı."

"O işi merak etme. Adamlarım gereken malzemeleri oraya taşır."

Beraber yavaşça yaralı adamı Meriç'in arabasına taşıdılar.

Yaralı adamı arka koltuğa uzattılar. Adam da yanına geçti. Meriç ilk yardım çantasını ön koltuğa atarak hemen direksiyonun başına geçti. Adamın tarif ettiği yöne doğru kırdı direksiyonu.  Arkadaki kişi adamlarından birini arayıp lazım olan şeyleri ona söylemesi için telefonunu Meriç'e uzattı. Meriç gerekli olan şeyleri söyleyip telefonu ona geri verdi. Adam başka talimatlar da vermişti adamlarına. Saldırıyı yapanların kim olduğunu bulmaları ve kurşunlardan kullanılamaz hale gelen araçlarını hemen ordan aldırmaları gibi.

"Emirler yağdırıp durduğuna göre
bizim kürdanlı psikopatın eli bayağı uzun." diye düşündü Meriç. Bunu düşünmeden önce arabanın dikiz aynasından adamın aksine bakmış onu birkaç saniye incelemişti.

Gözlerinde endişe ve kaygı hakimdi şu an. Arada yanında ki yaralıya acıyarak bakması Meriç'in "Herhalde yakın arkadaşlarından biri ya da sevdiği bir adamı." diye bir kanıya varmasına neden olmuştu.

Ağzında ki kürdanı dişlerinin arasında gergin bir şekilde bir o yana bir bu yana götürüyordu. Ela gözleri bir ara dikiz aynasına kaydı. Direksiyon başında ki Meriç'in bakışlarını yakaladı o an. Suç üstü yakalanan Meriç hemen bakışlarını kaçırtıp yola baktı.

Adam tedirgin olmuştu bu bakışlardan. Bir şey diyecekti ki telefonu çaldı o an. Telefonu açıp karşısındaki ile konuşmaya koyuldu. Karşısındakine baba diyor ve oldukça saygılı konuşuyordu . Hatta telefonu açmadan önce ağzında ki kürdanı çıkarmıştı. Bunu Meriç bir ara dikiz aynasına gözleri kayınca görmüştü. Biraz şaşırtmıştı bu durum onu. Karşısındakine olan saygısı bariz bir şekilde farkediliyordu. Üstelik karşısındakini teskin ediyor ve önemli bir şey olmadığını endişe etmemesi gerektiğini söylüyordu.

"Merak etme baba yarası çok ciddi değil. Hafif bir sıyrık işte. Gelmene gerek yok baba....Zaten geç oldu.Sabah gelirsin......Baba gerçekten Neco iyi......Dedim ya hafif bir sıyrık....Evet....Tamam baba merak etme."

Telefonu kapatıp cebine koydu ve yanında ki yaralıya dönerek bir şeyler söyledi sessizce.

Meriç'in kafasında yanıt bekleyen binlerce soru vardı şimdi.

"Kimsin sen şehir eşkıyası? Kimsin sen? Niye durmadan yoluma çıkıyorsun. Dün bir, bugün iki."

AGİSNA (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin