19. Bölüm

10.4K 620 42
                                    

Sabah Gül Oya geç uyandığı —daha doğrusu alarm mı duymadığı— için güne telaşlı başlamışlardı. Yiğit uyanmayı red ediyor, Mert söylene söylene odada giyiniyordu. Gül Oya sinirle gözlerini yumdu ve bu anın bir rüya olması diledi. Ama tabi ki de değildi. Evren ne zaman Gül Oya'nın mutluluğunu düşündü ki?

"Yiğit hadi ama kalk artık. Bak geç kalacağız okula..."

Yiğit mırıldanarak bir şeyler söyleyip annesine sırtını döndü. Gül Oya ısrarla oğlunu uyandırmaya çalıştıkça Yiğit gittikçe hırçınlaşıyordu. Derin bir nefes aldı Gül Oya... O sıra Mert elindeki t-shortle odaya geldi ve elindeki t-shortu hızlıca başından geçirdi. Yatağın yanına gelip Yiğit'i uyandırmaya çalıştı.

"Oğlum kalksana... Geç kalacaksın bak."

"Ya kalkmayacağım işte!" diye bağırdı Yiğit ve başını yastığın altına koydu.

Gül Oya oğlunun üzerindeki örtüyü çekip zar zor onu yataktan kaldırdı. Zorla banyoya sokup elini yüzünü yıkattı. Yiğit sinirle annesine bakıyordu. Normalde Gül Oya on beş dakika öncesinden Yiğit'i uyandırmaya başlardı. Çünkü anca kalkıyordu küçük bey. Yiğit'i odasına getirirdi ve hızlıca dolaptan bir eşofman altı ve t-short çıkarttı. Arkasını döndüğünde oğlunun tekrar yattığını gördü. Tekrar kaldırıp üzerindeki pijamaları çıkarttı ve t-shortuyle eşofmanını giyindirdi. Bu arada Yiğit inatla annesini istememeye başladı. Öyle ki durduk yere ağlamaya başladı.

"Ya bırak beni uyumak istiyorum. Azıcık şu kadarcık uyuyayım."derken parmağının ucunu gösteriyordu Yiğit.

"Annecim geç kaldık ama neden ağlıyorsun şimdi?"

Yiğit omuzlarını üzgünce aşağıya bırakıp dudaklarını büze büze ağlamaya devam etti. Gül Oya başı sallayıp onu yataktan kaldırdı. Yiğit'in çantasını da alıp odadan çıktı. Salona geçip kendine sandviç hazırlamış ve keyifle yiyen kocasına baktı. Gözlerini on geçip sehpanın üzerindekilere takıldı ve tabakta iki sandviçi ve bardaklardaki portakal suyunu görünce gülümsedi. Gül Oya, Yiğit'i babasının yanına yollayıp hızlıca odasına geçti. Bugün ofiste temizlik olduğu için gitmeyecekti. İki gün önce ofisin her yeri ilaçlanmıştı. Hala ofise nasıl gideceğini bilmiyordu. Sanki her yerde ölü fareler görecekti.

Odasına gelip bir kot bir tişört giyinip banyoya geçti. Elini yüzünü yıkayıp saçlarını hızlıca tepesinde dağınık bir şekilde topladı. Tabii televizyondakiler gibi olmamıştı. Gül Oya'nın dağınık topuzu cidden kabarık ve dağınık oluyordu çünkü. Odasına geri dönüp telefonunu komodinin üzerinden aldı ve arka cebine attı. Makyaj aynasının önünden de kol saatini alıp hızlıca taktı. Yarım saat gecikeceklerdi. Sokak kapısının önüne gelip Yiğit'e seslendi. Yiğit'te aheste aheste annesinin yanına geldi. Oğlunun ayakkabını giydirdi hızlıca. Kendi ayakkabısını giyerken Yiğit "Babamı öpmedim." deyip koşarak içeriye kaçtı. Gül Oya spor ayakkabısını giyinip arka cebindeki telefonunu portmantodaki çantasının içerisine attı.

Mert oğluyla birlikte karısının yanına geldi. Sözde bugün işe karısı onu bırakacaktı. Arabayı servise vermişti dün çünkü. Karısına sandviçini uzattı. Gül Oya gülümseyerek aldı ve teşekkür etti.

"Önce yavru kartalı sonrada baba kartalı bırakmak için hazır mısın?"

Gül Oya çantasını omzuna atıp "Seni neden bırakıyorum ki?" dedi.

"Eee dün akşam dedim ya arabayı servise bıraktım diye..."

"Tabi ki de demedin!"

Beş dakika sonra arabayı Mert kullanıyordu. Gül Oya onun yanındaki koltukta oturmuş sandviçini yiyordu. Yiğit'te arka koltukta Anya'nın öğrettiği Rusça bir şarkı söylüyordu.

AŞK MEŞK VE SAÇMALIKLARI ( #1)Where stories live. Discover now