34. Bölüm - FİNAL

19.6K 839 308
                                    

Derin bir nefes aldı genç kadın. Uyandığı hiçbir sabah bu kadar yakmamıştı canını... Hiçbiri bu kadar anlamsız, duygusuz, yoktan olmamıştı. Artık düşünmüyordu neden diye... Bunun olması gerektiğini ve olduğu gerçeğini kabullenmişti. Düşündükçe hatalar içinde boğuluyordu her defasında... Yaşadığı aşkına olan inancı, Mert'e bu kadar güvendiği gerçeği hepsinden öte bunları görmezden gelip nasıl devam ettiğine kızıyordu. Onunla geçirdiği yıllara inanmak istemiyor, o adamın gerçek olup olmadığını artık kavrayamıyordu bile... Paramparça olurken, etrafa serpilen hiçbir parçasının olmadığını görüyordu. Aşkının bu kadar yerle bir olduğunu anladığı an artık çabalamaktan vazgeçip doğru olanı yapması gerektiğini anlamıştı. Her şeye rağmen yinede bunu yaşamak istemiyordu. Onu görmenin, o salonda onu görmenin acısını yaşayabileceğini ve katlanabileceğini sanmıyordu. Artık onu terk eden gözyaşları kalbine bile damlamıyordu. Aşkı erken bulup doyasıya yaşadığı anlardan uzak, kalbi buzdan bir parça olmuştu. Eylül ayı gibi yavaşça renk değiştiriyordu. Artık o yaz gibi değil sonbahar kadar acılı olmuştu. Ve artık kışın gelmesini ve bu acıyı temizlemesini ve ilkbahar gibi yeniden açacağı günü bekleyecekti. Belki o zaman yeniden yaz gibi olabilirdi. Belki o zaman... Artık gelen hiçbir cümleyi düşünmemek daha iyiydi belki de...

Yerinden kalkıp banyoya gitti. Elini yüzünü yıkarken, kocasının tıraş takımını görüp acı dolu gülümsedi. Bir gün bunları gördüğü için kalbinin ezileceği hiç aklına gelmemişti. Sürekli kocasının tıraş takımını ortalığa saçtığı için genel de kavga ederlerdi ve Gül Oya da onları çöpe basmamak için kendini zor tutardı. O günler dün gibi aklındaydı ama yinede çok uzaktı. Artık yaşamayacağı kadar uzak.

Yüzünü kuruladıktan sonra odaya geri döndü. Dolaptan kendine giysi bakmak için hızlıca taramaya başladı. Eline geçen giysileri iteleyip bir başkasına bakıyordu. Ne giyecekti ki? Daha önce böyle bir gün yaşamamıştı ki... Doğru ya aklına bile getirmemişti böyle bir günü daha önce... O en son yaptıkları büyük kavgada bile getirmemişti. Ama gelmişti işte. Gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Bugünü ne kadar güçlü ve iradeli geçirirse o kadar iyi olacaktı. Ama her şeyin uzak kaldığı bu anlarda onlarda pek yakın sayılmazdı.

Eline gelen giysiyle öylece kaldı bir an. Bu elbisenin ne işi vardı askı da? Elbiseyi eline alıp yatağına oturdu. Beyaz kolsuz sade bir yaz elbisesiydi. O gün bu elbiseyi giyerken Mert'ten ayrılacağını düşünüp evden çıkmıştı. Ondan ayrılmak ölüm gibi geliyordu kendisine... Onsuzluğa alışmayı istemediğini düşünüp durmuştu hep. Bir aydır dökmediği yaşlar yanaklarından akarken düşündüğü şeyler karışıktı. Mert ona bugün evlenme teklifi yapmıştı. Bugün giymişti bu elbisesini. Ayrılacaklarını düşünüp çıkmıştı evden ve Mert ondan hiç ayrılmamak için evlenme teklifi etmişti. Bugün elinde yine elbisesi vardı. Ama Mert'ten ayrılacağını çok net biliyordu. Ama ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.

9 Eylül 2007

Evden nasıl çıktığını bilemedi Gül Oya. Mert'in arayıp düz bir sesle mutlaka görüşmeleri gerektiğini söylediği andan itibaren her şeyin sonuna geldiğini anlamıştı. İçinde yaşadığı o karmaşa duygularının artık netleşeceğini biliyordu. İki cümleyle sonlanacaktı işte. Otobüs durağına gelip gelen otobüse binmişti. Toplu taşıtta olduğunu aldırmadan sessizce ağlıyordu. Yüzünde bir gram makyaj yoktu. Saçlarını toplamamış iki yanına bırakmıştı. Bir duş alıp çıkmıştı zaten. Saçlarına kremini sürmediği için büyük ihtimalle de kabarmıştı.

Önündeki çantasından selpak çıkartırken üzerine giydiği beyaz elbisesini anca fark etti. Sinirle kendine kızdı hemen. Beyaz elbise de neyin nesiydi ki? Ah, doğru ya... Mert'ten sonra öleceği için direkt kefenini giymişti işte! Aralarındaki mesafeye içinden küfretti. Onun İstanbul'da çalışıyor olmasına katlanamıyordu zaten. Belki de bu ayrılık doğru olandı?

AŞK MEŞK VE SAÇMALIKLARI ( #1)Where stories live. Discover now