13- GÜZEL

41.7K 3.1K 1.5K
                                    

Sabah kalktıklarında yine yoğun bir kar fırtınası olduğu için bugün de gitmeyi ertlemişlerdi. Yılmaz adamlarının yanına gitmedikçe içi huzursuz oluyordu ama bu soğukta da öğretmeni yürütemezdi.

Akşam çöktüğünde yan komşunun getirdiği yemeklerden yiyip yeniden sarmaş dolaş uyuyorlardı. Yılmaz onu göğsüne yatırmışken, Yusuf kolunu ona sarmıştı. Bir ayağını da uyuduktan sonra Yılmaz'ın bir bacağının üzerine atmıştı.

Büyük bir gürültü gelince Yılmaz aniden gözlerini açtı. Birkaç saniye öylece dursa da yanında ki bedene baktı, dışarıdan gürültü gelmeye devam ederken yeşil gözler de korkuyla açıldı. Yanında Yılmaz'ın olduğunu görünce biraz daha rahatlasa da korkuyla nefesi hızlanmıştı.

"Ne oluyor?" diye sordu, ela gözlü çoktan bedenini havaya kaldırmıştı.

"Bilmiyorum." dediğinde kenarda duran tüfeğine uzandı. Ardından camın ardından dışarıyı süzdü. Yoğun bir rüzgar uğultusu kulaklarına dolarken, yaşadıkları olaya daha bir korku veriyordu.

Yılmaz ifadesiz tuttuğu suratı ile kendisine uzandı ve elini tutup yataktan kaldırdı. Yusuf korksa da hemen kalkmıştı, parmakları birleşince Yılmaz onu arkasına alarak yavaşça kapıya doğru yaklaştı.

Kapıyı açtığı anda geri kapatması bir olmuştu. Kapıya büyük bir darbe inerken, Yusuf korku ile yerinden sıçradı.

"Yılmaz noldu?" diye sordu korkuyla. Yılmaz anında ışıkları açmıştı, yatağa doğru ilerleyip daha kalın ve uzun bir silah çıkardı. Ardından yeşil gözlü adama döndü.

"Burada otur beni bekle öğretmen. Yabani hayvan gelmiş köye. Her zaman olur bu, ben halledip geleceğim..." dediğinde Yusuf halen korkuyla gözünün içine bakıyordu.

Yılmaz yüzüne birkaç saniye baktı, ardından uzanıp korku ile nefesi kesilmiş adamın alnına bir öpücük kondurdu. Ellerini ayırdığında, Yusuf onun gitmesini istemiyordu.

"Dikkatli ol." dedi Yusuf.

Yılmaz postallarını giyerken, dışarıda birkaç bağırtı sesi gelmişti. Muhtemelen köyde ki insanların sesiydi. Ardından elinde ki tüfeği aldı ve kapıyı dikkatli bir şekilde açıp dışarı çıktı.

O çıktığı anda Yusuf'un eli buz tutmuştu. Ona bir şey olmasın istiyordu, ne ara böyle olmuştu bilmiyordu ama ona bir şey olmaması için yalvarabilirdi. Aklına üşüşen düşüncelerden kaçmak için divana oturdu.

"Beş kere dokuz, kırk beş." dedi aklını dağıtmak için. Diğer yandan da ensesini kaşıyordu.

"On bir kere yirmi beş, iki yüz yetmiş beş..." dışarıda ki bağırma sesleri yükselmişti. Korku dolu bir bağırma değil, anlaşmak için bir bağırma gibiydi.

"Beş kere doksan sekiz, dört yüz doksan..." bir kurşun sesi gelince, korkuyla kafasını yere eğip iki eliyle de alnını tuttu. Yılmaz bekle dediyse, beklemesi gerekiyordu.

"Sekiz kere yetmiş dokuz...." dedi ama dışarıdan gelen ikinci bir kurşun sesi ile kafası dağılmıştı. "Sekiz kere yetmiş dokuz..." dedi sesli bir şekilde. Gözlerini açıp kapattı. Aklını toparlayamıyordu.

Ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerdi. Ama kapı birden açılınca ayakta içeri giren Yılmaz'a baktı. Bir saniye bile düşünmeden hızla boynuna atılıp sarıldı. Yılmaz afallayarak kapıyı kapatırken, silahı tutmayan eliyle belini sardı. Yusuf kollarını daha sıkı sararken, tüm korkularının gittiğini ve rahatladığını hissetti.

"Altı yüz otuz iki..." dedi fısıltı halinde. Yılmaz kaşlarını çatsa da belini okşadı.

"İyiyim, sakin ol." dediğinde ikisi de bunun garip bir söz olduğunu biliyordu. Onun iyi olması ile Yusuf'un sakinleşmesi sanki dünyayı terse çeviriyordu.

Yusuf ondan ayrıldı, Yılmaz birkaç saniye yüzüne bakıp ardından elinden tuttu ve tüfeği kenara bırakırken onunla beraber yatağa oturdu.

Birbirlerine bakarken, ela gözler yüzünün her santiminde geziyordu. Yusuf ona yaklaşıp ensesinden tuttu ve dudaklarını birleştirdi. Ela gözlü oğlan anında karşılık verirken ikisi de birbirlerinin dudağını sert denilemeyecek kadar sevgi dolu, yumuşak denilmeyecek kadar da tutkulu bir şekilde öpmeye başladı.

Dilleri birbirlerine karışırken, Yılmaz avuç içini öğretmenin yanağına yasladı. Nefes almak için dudaklarını ayırdığında yanağını Yusuf'un yanağına yasladı ve omzuna sıcak nefeslerini gönderdi.

Bir süre birbirlerinin vücudunu okşarken, ikisi de anlaşmış gibi birbirlerinden ayrıldılar. Ela gözler yeşil gözlere bakarken üzerinde ki kazağı sıyırıp atarken, Yusuf'da aynı işlemi kendi kazağına uyguladı.

Yılmaz vücudu çıplak kalan genci süzdü, ardından yaklaşıp dudaklarını omzuna sürttü. Şimdi tutkudan çıkmış daha çok keşif turuna çıkmıştı.

Yusuf'un ellerini alıp kendi yapılı vücuduna koyarken, Yusuf'da onun omzuna kapanmıştı. Elinin altında ki sıcaklık ile içinde ki duyguyu bastıramazken omzuna konan öpücükler başını döndürmesine sebep oluyordu.

Yusuf omzundan ayrılıp dudaklarını ela gözlünün göğsüne sürtüp oraya ıslak öpücükler bırakırken, ela gözlü oglan omzunu öpücüklere boğuyordu.

Sevişmenin ya da seks kavramının dışında, daha farklı bir duygu yaşıyorlardı. İhtiyaç duyuyorlardı, keşfediyorlardı.

Yusuf boynuna da bir öpücük kondurdu ve kafasını kaldırdı. İkisi de nefes nefese kalmıştı. Göz göze geldiklerinde, Yusuf uzanıp dudağının kenarından öptü.

"Hiçbir yanlış bu kadar güzel gelmemişti..." dedi Yılmaz, yeşil gözlere bakarken.

Yusuf gülümsedi, ardından uyumlu hareketleri ile beraber yeniden yatağa uzandılar. Yusuf çıplak göğüse kafasını koyarken, Yılmaz onun saçlarını okşuyordu. 

EŞKIYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin