11- YEŞİL

40.1K 3.3K 1.8K
                                    

Yusuf botlarını giyinirken karşısında puşisini bağlayan adama bir bakış attı. O günden sonra tek bir kelime bile konuşmamışlardı. Yılmaz sadece yemeğini getiriyordu ve geceleri onu soğuktan korumak için sımsıkı sarılıyordu.

Duygularının ne olduğunu bilmiyordu, sadece hoşlantı diyecek kadar sade, aşk diyecek kadar da cesaret gerektiren bir duygu değildi. Sanki bütün geçmişi sıfırlanmıştı ve bir dağ kenarında tüm hayatı o olmuş gibi hissediyordu.

Bir erkeğe karşı böyle hissetmek, hele ki kendisini öldürmek isteyen intikam dolu bir adama böyle hissetmek Yusuf'u o an düşündürmüyordu. Karların altında, kendi dünyasında yaşayan bir insana bu duygular ile dolup taşmak onun için normal geliyordu, o an için...

"Sıkı giyin." dedi Yılmaz. Uzun bir süre sonra ilk defa konuşurken. Yusuf'un heyecan ile karnı kasılırken kafasını salladı ve puşisini de bağladı.

Bugün yeniden köye gitmeleri gerekiyordu, Yılmaz onun banyo ihtiyacını bildiği için onu da götürecekti belki de kaçmasın diye, bilmiyordu.

Ayağa kalktığında karşısında ki bedene bir bakış attı, ela gözler ile birkaç saniye bakıştılar. Ardından gözlerini ilk çeken ela gözler olmuştu. Mağaranın dışına doğru yürüdü. Yusuf derin bir nefes alıp onu takip etti.

"Dikkatli olun."diye uyarıda bulundu Yılmaz adamlarına. Adamlar kafasını sallarken, Yılmaz kendisini bekleyen gence bir bakış atıp yürümesi için emir verirken öğretmen ikiletmeden yürümeye başladı.

Yılmaz elinde ki tüfek ile aşağı doğru inerken, öğretmen de onu takip ediyordu. Yine kulaklarında rüzgarın uğultusu vardı. Kar artık daha da çoğalmıştı.

İkisi beraber bembeyaz olmuş arazide bata çıka yürürken, Yılmaz kar ile cebelleşiyordu. Onun kadar hakim olmamıştı hâlâ kara.

Biraz ilerledikten sonra Yılmaz arkasında kara saplanıp zorlukla çıkan gence bir bakış attı. Ardından öğretmenin yanına gelmesini bekledi, elini ona doğru uzatınca soğuktan kıpkırmızı olmuş surat ona döndü.

Öğretmen eline baktığında, utanarak gözlerini kaçırdı ve kendi elini de uzattı. Yılmaz onun uzattığı eli kavrayıp parmaklarını birleştirdi ve sıkı sıkı tuttu. Yeşil gözler birleşmiş ellerine bakıp yürüdü ve onun kendisini karın içinde yürütmesine izin verdi.

Ne kadar süre daha yürüdüklerini bilmiyordu öğretmen, ama artık ayaklarında ki soğukluk gidip sıcağa, daha sonra da hissizliğe bırakırken takatinin kalmadığını hissetti. Yılmaz daha dayanaklı olduğu için halen dinç bir şekilde yürüyordu. Yanında ki bedene bir bakış attı ve durdu. Yanakları kıpkırmızı olmuş, dudağı soğuktan kurumuş olan gence baktı. Ardından tüfeğini boynundan indirdi.

"Sırtıma çık." dediğinde öğretmen ona anlamayan bir bakış attı. Ardından kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Hayır, yürüyebilirim." dediğinde Yılmaz ifadesiz bir şekilde yüzüne bakıyordu.

"İnat etme öğretmen, bayılacaksın. Çık sırtıma."

"Ağırım, çocuk değilim ki taşıyasın." dedi, Yılmaz gözlerini devirdi ve arkasını döndü.

"Hadi." dediğinde öğretmen derin bir nefes verdi, ne dese de ikna edemezdi onu.

Kollarını boynuna doladı, ela gözlü oğlanın kolları anında bacaklarını kavradı. Sırıtını dikleştirdiğinde üzerinde bir kez hafifçe zıplattı. Ardından yürümeye başladı.

Öğretmen boynuna sıkı sıkı sarılmışken, o sanki sırtına kuş konmuş kadar rahat bir şekilde yürümeye devam ediyordu.

Bir on dakika daha yürüdüklerinde, uzaktan köy göründü. Yusuf derin bir oh çekti. Altında ki adam onu sırtında taşıdıkça gözlerinin dolmasına engel olamamıştı.

"Tamam geldik..." dedi öğretmen, ardından inmek için bir hamle yaptı. Yılmaz bir saniye durdu ama ardından sırtında ki adamı yere bıraktı.

Öğretmen yerle birleşince ona bir bakış attı, ama ela gözlü ona bakmadan yürümeye devam etmişlerdi.

Köyün içine girdiklerinde etrafta kimse yoktu, ikisi de eve girdiğinde geçen sefer geldiği evi birkez daha ezberlemeye çalıştı öğretmen.

Yılmaz sobayı yakarken, o da ona yardım etmişti bu sefer. Daha sonra banyonun sobası hazır olduğunda ilk öğretmen girmişti banyoya, daha sonra da ela gözlü girmişti.

Öğretmen sobanın önünde durmuş içeride ki yoğun sıcakla mayışmıştı, kapı açılıp içeri saçları ıslak bir şekilde giren Yılmaz'ı görünce onu süzdü.

Yılmaz ona bir bakış attı, şuan tüm işler hallolmuştu ve ikisi de baş başa kaldıkları için gergindi. Yusuf yutkunup yatağın içine girdi ve yanını açtı. Yılmaz onunla anlaşmış gibi postallarını çıkarıp yatağın içine girdi.

Şimdi ikisi de yan yana, tavana bakarak uzanıyordu. Yılmaz bir süre sonra kafasını ona çevirdi, öğretmen de göz ucuyla bakıp mayışmış bir şekilde kafasını çevirdi. Yılmaz bir süre gözlerini izledi.

"Gözlerin çok güzel öğretmen..." dedi Yılmaz duygu yüklü bir sesle. Yusuf'un nefesi kesilmişti.

Yusuf yutkunduğunda ela gözler dudaklarına kaydı, ikisi de kafalarını yavaş yavaş yaklaştırırken bir süre sonra nefesleri birbirinin yüzüne vuruyordu.

Dudakları birleştiğinde, bir süre öylece durdular. Sanırım en güzel zaman dilimi buydu. Daha sonra ilk hamleyi Yılmaz yapıp alt dudağını dudaklarının arasına aldı.

Öğretmen ona biraz daha yaklaşıp elini karşısında ki gencin yanağına koydu, gözleri kapanırken ikisi de birbirinin dudaklarını yavaş yavaş öpüyordu.

Nefesleri birbirine karışırken bir süre sonra dudakları ayrıldı. Yılmaz onun dudaklarına bakıyordu halen, ardından uzanıp yanağını öptü ve kendine çekti öğretmeni.

Öğretmen ona sarılırken, Yılmaz daha çok sardı onu. Dışarda ki gürültülü fırtına ve sesler çıkan soba ile beraber    uykuya dalmak için gözlerini kapattılar...

EŞKIYA Where stories live. Discover now