8- FERMAN

36.6K 3K 1.1K
                                    

Kendisine doğru elinde bir tabak ile gelen adama bakıp okuduğu kitabı kenara bıraktı. Ela gözler yine ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Bazen bu adamın intikam hırsından başka bir duygusu olduğunu düşünmüyordu.

Tabağı getirip ona uzattığında, tabağı aldı. Ama halen gözlerinin içine bakıyordu. Yılmaz gözlerini çevirip gidip ateşe bir odun daha attı. Mağara yine soğuktu.

"Ağam.." mağaranın girişinde bir adam elinde ki telsiz ile gelince Yılmaz kaşlarını çatıp eliyle hızla gel işareti yaptı.

Yılmaz telsizi eline alıp anteni hafifçe uzatırken birkaç hışırtı geldi. Yusuf yemeğini bırakıp telsizden gelecek olan o sesi bekledi.

"Kurt.." babasının sesini duyunca, kalbine bir ağırlık çökmüştü. Bunun sebebi kendi de bilmiyordu.

"Ne oldu komutan, dediklerimi kabul mu ettin?" dedi Yılmaz alaylı bir şekilde. Hışırtılar yeniden geldi.

"Öyle bir şey olmayacak." dedi babası, ela gözler aynı saniye gözlerine baktı. Telsizi getiren adam da kendisine bakınca nefesi hızlanmıştı. Bir şey olacaktı.

"Vazgeçiyorsun ha?" diye sordu Yılmaz hafif bir doğu ağzı ile. Bir hışırtı daha.

"Vazgeçiyorum." dediğinde Yılmaz bunu beklemiyordu. Yusuf onun yüzünde ki afallamayı görmüştü, oturduğu yerde biraz daha dikleşti.

"Fetvayı sen verdin, idamı biz uygulayacağız." dedi bir hışırtı geldi ardından Yılmaz direkt telsizi kapattı.

Gözleri yeşillere döndüğünde afallamasının yanında başka bir ifade daha vardı ama onu çözememişti genç adam. Adama telsizi verdiğinde adam birkaç saniye gözlerinin içine bakıp ardından mağaradan çıktı. Yılmaz ile halen bakışmaları sürüyordu.

Yılmaz gözlerini ondan çekip ateşe bir odun daha attı, ardından ensesini kaşıdı. Yusuf rahatsız olmuştu.

"Ne oldu?" diye sordu karşısında ki adama, birkaç saniye sonra ela gözler bakışlarını ona acımasız bir şekilde çevirdi.

"Baban ölüm emrini verdi." dediğinde Yusuf'un gözleri sonuna kadar açıldı. Ela gözler acımasızca her hareketini izliyordu. Bu sözü hazmetmek biraz zamanını aldı genç adamın. Bütün vücudundan bir ürperti geçti, bunun soğuktan mı yoksa duyduğu o sözden dolayı mı olduğunu bilmiyordu. Nefesinin boğazına tıkandığını hissetti.

----

Sabaha kadar bir saniye bile gözlerini kırpmamıştı, tetikte bekliyordu ama sonunu da biliyordu. Bu kadar adamla tek başına baş edemezdi. Yılmaz normalin aksine onu bağlanmamıştı, sanırım kaçamayacağını biliyordu.

Kurbanlık bir koyun gibi bekliyordu olacakları, düşünüyordu. Düşünüyordu ama işin içinden çıkarmıyordu. Babası disiplinli ve sert biriydi ama bu kadar kötü müydü? Değildi.

Babasının kendisinden vazgeçmesi elbette ki onu dumura uğratmıştı ama düşününce işi mi oğlu mu... İşi. Daha doğrusu ismi. Ama bunu bilmek yine de Yusuf'un içinde ki yangının sönmesine yetmiyordu. Bir baba oğlundan nasıl vazgeçerdi?

Hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı ki bir bağırtı sesleri kulaklarına doldu. Mağarada tek başına kalıyordu, Yılmaz akşamdan beri ortalıkta yoktu.

Olduğu yerde dikleşip gözünü mağaranın girişine dayadı, saniyeler sonra içeri Yılmaz girdi. Elinde tüfeği ateşe hazır halde gelmiş duruyordu. Hızla üzerine geldi, sert yüz hatlarından sinirli olduğu belli oluyordu.

"Kalk!" diye emretti yerde oturan öğretmene, ardından kolundan tutup hızla çekti.

"Ne oluyor?" diye sordu endişe ile, ama sürüklenmekten başka bir cevap alamamıştı.

Dışarı çıktıkları anda bir ateş yağmuruna tutulduklarında, Yılmaz hırsla bir küfür mırıldanıp Yusuf'u arkasına aldı ve başını eğdi.

"Ağam, öğretmeni vermezsek-" dedi kayanın altına eğilmiş ateşlerden kaçan adamı. Yılmaz onun sözünü kesti.

"O benimle." diye bağırdı Yılmaz. "Bu kadar sene beklemişken, intikamımı almadan teslim olmam."

Yusuf gelen ateşlere şok olmuş bir şekilde dururken, Yılmaz onun kafasını eğip ona siper oluyordu.

"Kimler var?" diye sordu adama.

"Beş tane kendi adamı, altı tane jandarma. İleride de iki tane araba var." dedi adam hızlıca. Diğer adamlar ateş etmeye başlamıştı bile.

"Jandarmalara, askerlere ateş etmeyin. Biz önden çıkacağız, arkadan bir süre sonra bizim taktik ile gelin." dediğinde adam birkaç saniye durup kafasını salladı.

"Tamamdır ağam."

Yusuf şuan Yılmaz'ın elinden kurtulup askerlere doğru koşmak yerine, buradan en az hasarla nasıl çıkabileceklerini düşünüyordu. Neden böyle düşünüyor onu da bilmiyordu.

"Murdo çıkmadan önce eşyaları da alsın." dediğinde adam yeniden kafasını salladı.

Ela gözler kendine döndüğünde birkaç saniye yüzüne baktı, ardından omzunda ki puşiyi çıkarıp oğlanın boynuna sardı.

"Eğer ters bir hareket yaparsan, sevdiğin kim varsa gözümü kırpmadan öldürürüm." dedi elini boynundan çekip yüzüne bakarken. Öğretmen korkuyla kafasını salladı.

"Aferin."

Ardından silahını tek eliyle tuttu, diğer elini de öğretmenin eline uzatıp tuttu. Öğretmen irkilse de sıkı sıkı kavradı kendini tutan soğuktan ve yaşanmışlıktan sertleşmiş olan eli.

Yılmaz etrafına bakıp diğer bir adamına ıslık çaldı, adam iki kere ıslık öttürünce Yılmaz kafasını sallayıp eğilerek koşar adım ilerledi. Elini tuttuğu için Yusuf'da aynı şekilde ilerliyordu.

Bir süre ilerledikten sonra ateş sesleri azaldı, vücudunu dikleştirip normal bir yol varken bir aradan girdi. Sürekli arkaya bakıyordu ve yanında ki öğretmenin elini sıkı sıkı tutuyordu.

Öğretmen karda yürürken zorlandığı için, onu da çekiştirmek zorunda kalıyordu.

Bir süre yürüdüklerinde tamamen oradan kurtulduklarını anladı öğretmen, Yılmaz'da artık daha normal ilerliyordu. Silahını indirmişti, ama sıkı tuttuğu eli gevşetmemişti.

Karların içinde derin düşüncelere dalmış bir şekilde arkalarında bir savaş bırakarak yürümeye devam etmişlerdi.

EŞKIYA Where stories live. Discover now