6- KARLI KÖY

38K 3.1K 847
                                    

Yusuf bata çıka karın içinde ilerlerken, önden yürüyen adam sanki düz bir yolda ilerliyormuş gibi seri hareketlerle yürüyordu. Yusuf artık soğuktan ayaklarını hissetmiyordu. Hatta yakın zaman da bir sıcaklık bile gelmişti parmak uçlarına. Bu donma belirtisiydi.

"Ne kadar kaldı?" diye sordu soğuktan kızarmış dudakları ile. Yılmaz dik bir şekilde yürürken, diğer elinde de silahını tutuyordu.

"Geldik." dediğinde Yusuf uzun süredir kafası önünde yürüdüğünü fark etmişti. Gözlerini beyazlardan alıp, karşısında ki manzaraya çevirdi. Kerpiç evlerden yapılmış ve tabanları karla kaplanmış birkaç eve baktı. Biraz ilerlerinde  birkaç ev daha vardı.

Sonunda dinlenebilecek olmanın mutluluğu ile önden yürüyen adama yetişti. Adam yanına gelen, soluk soluğa kalmış adama aldırmadı. Köyün içine girdiklerinde karlar burada daha azdı. Muhtemelen traktörler geçtiği içindi.

"Hoşgeldin ağam." dedi orta yaşlı bir adam, Yılmaz'a bakıp. Yılmaz kafasını eğdi hafiften.

"Hoşbulduk." dediğinde sırtında odun taşıyan adam Yusuf'a bir bakış attı. Yusuf'da millete yabancı bakışlar atarken yürümeye devam etti.

Köyde dumanı tüten sekiz tane ev vardı, bir evin dumanı tütmüyordu, o da gidecekleri evdi. Rüzgar yüzlerine vururken, onlar tek katlı evin önüne gittiler. Yusuf geldikleri evi meraklı gözlerle inceliyordu.

Yılmaz kapıyı açıp içeri girdiğinde, o da peşinden gitti. İçeri girdiği anda gözüne çarpan ilk şey duvarda asılı olan figürlü halıydı. Bir divan vardı odanın içinde ve yerde oturmak için olan minderler. Soba hemen sol tarafta duruyordu.

Yılmaz içeri girer girmez elinde ki tüfeği divanın üzerine koydu. Ve kar dolmuş puşisini çıkardı. Yusuf'da aynı işlemi yaparken kapıyı kapatıp içeri girdi. İçeri yabancı bakışlar atarken sadece kar dolmuş puşisini çıkardı.

"Diğer odada yorgan var al, ben sobayı yakana kadar onun içine gir." dedi Yılmaz ifadesiz bir sesle. Yusuf birkaç saniye tepkisiz baksa da soğuktan ölmek istemediği için dediğini yapıp küçük odaya girdi ve ağır bir yorganı alıp içeri geldi.

Divanın üzerinde ki tüfeği dünyanın iğrenç şeyiymiş gibi parmak uçlarında tutup kenara koydu. Ardından katlanmış yorganı açıp divana serdi. Botlarını ve çoraplarını çıkarıp içine girdi.

Yusuf, karşısında ki adami izlerken ela gözlü oğlan dışarı doğru çıktı. Ve bir beş dakika sonra elinde odun ve çuval ile geldi. Sobaya yaklaşıp kapağını açtı, odunları içine yerleştirdikten sonra kömürü de içine aktardı. Ardından bir karton parçasını tutuşturup sobanın içine attı. İçine biraz bakıp ardından sertçe iki kere içine üfledi. Bir süre sonra kapağı kapattı ve yeniden dışarı çıktı.

Yusuf çatırtılar gelen soba ile bir süre sonra ısınacağını anlamıştı. Yılmaz on dakikada sonra içeri gelince onun yüzüne baktı. Soğuktan kıpkırmızı olmuştu. Yılmaz bir bakış atıp sıcak odada içeri doğru ilerledi.

"Banyonun sobasını yaktım, banyonu yaptıktan sonra içine tekrar su koy." dediği sırada yerde ki mindere çökmüştü.

"Tamam." dedi Yusuf sıcaktan mayışmış bir şekilde. Yılmaz tüfeğini eline alıp içinde ki kurşunları kontrol etti.

----

Bir saat kadar sonra Yusuf bir dürtülme ile gözlerini açınca, karşısında ela gözleri gördü. Üzerinde ki kalın parkayı çıkarmış siyah örgü bir kazak ile duruyordu.

"Kalk banyonu yap." dedi Yılmaz ifadesiz bir şekilde.

Yusuf saçlarının sıcak ile nemlendiğini anlamıştı. Hiç kalkmak istemese de, yorganı üzerinden itip ayağa kalktı ve kenarda duran havluyu alıp sıcaktan soğuğa çıktı. Kenarda duran banyoya gidip içine girdiğinde, banyonun da hamam gibi sıcak olduğunu farketti.

Bir büyük leğen vardı önünde, onun içine birazcık soğuk su ve biraz da sıcak su ekledi. Montunun cebine sıkıştırdığı şampuanı alıp çıkardı. Daha sonra soyunup kenarda ki kürsüyü yıkayıp suyu kafasından aşağı döktü.

Su onu rahatlatırken, aklında sadece olup bitenler vardı. Buradan nasıl kurtulacağı, babası ve ölen annesi... Annesi yıllar evvel ölmüştü. Şimdi onun burada bu halde olduğunu bilseydi, ölmemiş olsaydı da üzüntüsünden yatağa düşerdi muhtemelen.

Saçlarını birkaç defa şampuanlayıp, vücudunu da köpürtüp en sonunda durulandı. Ayağa kalktığında Yılmaz'ın onu uyardığı gibi sobaya su koyduktan sonra havlu ile kurulanıp üzerini giyindi.

Dışarı çıktığı anda vücuduna hücum eden soğukla titreyerek koşar adım içeriye ilerledi. İçeri girdiği anda soğuktan sıcağa giren vücudu yeniden mayışmıştı.

Yılmaz onun girdiğini görünce ayağa kalktı. Elinde ki havluyu alıp dışarı çıktı. Muhtemelen o da yıkanacaktı. Yusuf sobanın başına geçip otururken, sıcağı aşırı sevdiğini farketti.

Sıcağı çok sevse de doğu görevini kabul edip öğretmenlik için o küçük ilçeye gitmeye razı olmuştu. Okul yüzü görmemiş çocuklara bir umut ışığı olmak onu çok fazla mutlu etmişti.

Yeniden düşüncelere dalmışken, yatağa doğru gidip uzandı. On dakika sonra saçları ıslak bir şekilde içeri giren Yılmaz'a kafasını çevirdi. Akşam saati olmuştu ve bu evde elektrik yoktu. O yüzden dışardan gelen ufak ay ışığı ve sobadan sızan ışıktan onu izliyordu.

Yılmaz saçlarını kurulayıp ona baktı. Yusuf'un saçları çoktan kurumuştu. Yılmaz havluyu kenara attı. Ardından botunu çıkarıp yatağa doğru yürüdü ve içine girdi.

Yusuf irkilse de çaktırmadı, Yılmaz anında ona arkasını dönmüştü. Hiçbir şey söylemiyor, gerekmediği sürece konuşmuyordu.

Dışarıdan kurt uluma sesleri ve birbirleriyle dalaşan köpek sesleri gelince ürktü, Yusuf kendini biraz daha yorgana gömerken, düzenli nefesler almaya başlamış olan adamın sırtına kafasını gömdü. Korkuyordu.

Kafası yorganın altına girmişken, sıcak ile güvenli ve huzurlu bir uykuya kollarını açtı.

EŞKIYA Where stories live. Discover now