BÖLÜM 13,5

3.7K 211 8
                                    

Merhabalar neredeyse hiç ara vermeden yeniden yeni bölümle karşınızdayız. Keyifli okumalar dileriz.

Demet sağ işaret parmağını dudaklarına götürdü.

"Şişşt! Kısık sesle konuş. Sanırım... Evde... Evde biri var."

Bu cümle ile hemen harekete geçmiştim. Kafamı meşgul eden duygular ya da kalbimi hissizleştirme çabalarımın hiçbir önemi kalmamıştı artık. Çünkü gerçek bir tehlike ile karşı karşıyaydık. Elimle arkama geçmesini işaret ettim. Yapacağını bilsem dışarı çık orada bekle derdim ama malum sebeplerden ötürü dışarı adım atamayacağını bu yüzden de onu yanımdan ayırmamam gerektiğini biliyordum. Hafifçe omzuma dokununca irkildim. Tamam, hedefe odaklıydım ama burnuma gelen lavanta kokusunun efsununa kapılmadığımı söyleyemezdim. Ya da dokunduğu yerin alev almadığını söylemem de bugüne dek uydurduğum yalanlardan rahatlıkla biri olabilirdi. Tamam Erhan, sakin ol. Vücuduna dokunan ilk kız değil ya bu. Bir bakıma işime yaramıştı bu benim. Alışabilirdim, kayıtsız kalabilirdim dokunuşlarına. Teması bitirmedi. Anlık bir şey değildi demek ki, kendini bu şekilde rahat hissediyorsa böyle kalmasının mahsuru yoktu. Hele ki ben, yani bedenim, bu yakınlıktan bu denli çok hoşlanırken... Kendine gel Erhan, şu an bunun için uygun bir zaman değil. Toparlan, diye kendimi dizginlemeye çalıştım. İşe yaradı. Parmak uçlarıma değin cesaretle örülüydüm. Ona bir zarar gelmesine asla müsaade etmeyecektim. Küçük adımlarla içeriye doğru yürüdük. Salona geldiğimizde gözüme çarpan bir değişiklik olmadığından soran gözlerle Demet'e baktım.

"Nerede?"

"Kim nerede?" diye fısıltıyla kafa karışıklığını belli eden sesiyle karşılık verdi. Yüzümü olabildiğince yaklaştırdım ona. Hırsızın ya da potansiyel suçlumuzun dikkatini çekmemeye özen gösteriyordum.

"Evde olduğunu söylediğin adam... Nerede gördün onu?"

Mavi gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı. Ağzı da küçük bir "o" şeklini almıştı. Suratının bu hali öylesine güzeldi ki... Karşısındaki kişi bir ressam olsa bu manzarayı yitirmemek için hemen bir tablosunu yapmak isterdi. İşte o denli güzeldi Demet. Dünyadan saklanamayacak kadar hem de... Üstelik artık ışıkları eskisi kadar az kullanmadığından yüzünün güzelliğini rahatça görebiliyordum.

Kusursuz parlaklıktaki mavi gözleri, kusursuz pembelikteki dolgun dudakları ve heykeltıraş elinden çıkmış gibi görünen kusursuz bir burnu vardı. Bembeyaz teni de bana göre kusursuzdu ama ona göre yüzünün en büyük kusuru oradaydı. Saç çizgisinden kulağına doğru inen yarasından ötürü kendine hiç de nazik davranmamış, yarasını alev rengi saçlarıyla gizlemiş, hatta bu da yetmemiş kendini loş ışıklı odalara hapsetmişti. Bir önceki gelişimde tek konuştuğumuz konu bu olmuştu. Sosyal fobisinin nasıl ve ne zaman başladığını anlamak için konuyu açmıştım lakin cevapları beni karanlıkla iç içe hayatının nedenine götürmüştü. Sonuç olarak her şeyin sebebi küçükken edindiği yara iziydi. Tabi onun nedenini de açıklamamıştı. Sadece hatırlamak istemediğim zamanlara ait, demişti. Sesi sayesinde geçen görüşmemize ait küçük sahneye ara verdim

"Görmedim. Duydum."

"Nasıl yani?"

İşler giderek daha da ilginç bir hal alıyordu.

"Ben salonda oturmuş çalışıyordum, aniden üst kattan bir ses geldi. Korka korka da olsa yukarı çıkıp baktım ama kimseyi göremedim. Sonra hayal ettim diye düşünüp tekrar salona geçtim ki..." Elleriyle duruma uygun hareketler yaparak devam etti.

"Sanki birisi bir şeyleri devirmiş gibi tambur tumbur sesler geldi. Ben de bu kez seni aradım."

Tiradını bitirir gibi ellerini çenesinde birleştirdi. Ardından bakışlarını yere çevirdi. Sanki mümkünmüş gibi sesini daha da kıstı.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin