BÖLÜM 3

5.9K 339 16
                                    

Keyifli okumalar.

Medya: Demet

"Lütfen... Kes şunu."

Kapının arkasındaki kişinin narin sesini daha iyi duyabilmek için tuttuğum ritmi bıraktım ve ona:

"İçeri girebileceksem neden olmasın." diye seslendim.

Sessizlik...

Kulaklarımı adeta bayram yerine çeviren o tatlı sesi duymayı beklerken soğuk bir sessizlikle karşılanmam hiç hoş olmamıştı, işin aslı. Bozuntuya vermemeye çalışarak şansımı bir kez daha denedim ve biraz daha yüksek bir sesle konuştum:

"Hey! Sana diyorum."

Kapı hala aralıktı. Belki de içeri girmem için açık bırakmıştır düşüncesiyle kapıyı azıcık ittirdim ve akabinde küçük bir inleme duyuldu.

"Ahh... "

Siktir!

"Dikkat etsene! Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Lanet olsun... Görünen o ki kız hala kapının arkasındaydı. İçeri girme girişimimle de canını yakmış olmalıydım. Bugün daha ne kadar ters gidebilirdi acaba? Üstelik daha yolun başında bile sayılmazdım. Dakikalardır evin önünde bekliyor olduğum gerçeği bir yana kızı ikna edebileceğime yönelik inancım da sarsılmaya başlamıştı. Zira böyle boktan bir girişten sonra olumlu şeyler olmasını pek beklemiyordum açıkçası. İşte tam o anda kafama bir balyoz yemiş gibi hissettim. Daha onunla doğru düzgün tanışmamıştık fakat yine de o beni korkutmayı -yok o kadar da abartmayalım- kendimden şüphe etmemi sağlamayı başarmıştı. Ben bu gerçeği sindirmekle uğraşırken incecik bir ses girdi aramıza. Hayır, bu kulak tırmalayıcı ses ona ait olamazdı. Bir dakika ya! Kibar olacağım diye acayip bir şeye dönüşen bu ses benim sesimdi.

"Çok çok özür dilerim. Ben orada olacağını tahmin edemedim. Cevap da vermeyince..."

Uzun bir sessizlik... Tamam, söz gümüşse sükût altındır da bu kadarı da fazla artık. Bu kızın konuşmaya hiç niyeti yoktu. Göktuğ'un bahsettiği o kişiler yani bu kızdan şarkı alan şarkıcılar bunu nasıl başarmışlardı acaba? Önce onunla tanışılacak, arkasından buraya geliş nedeni açıklanacak ve en sonunda da anlaşma şartları konuşulacak; burada hep diyaloglarla işleyen bir süreçten bahsediyoruz. Şunu anladım ki eli öpülesi o insanların hepsini ayrı ayrı tebrik etmek lazımmış. Sonuçta az buz şey değil başardıkları! Bunu aklımın güzel bir köşesine not ettikten sonra kendi zamanıma dönüp esas meseleye geldim.

"Her ne kadar özrümü kabul edip etmediğini anlamasam da seninle konuşmam gerekenler var..."

Adı neydi bu kızın? D ile başlıyordu, bu kez kesinlikle emindim. Deniz? Derya? Dilan? Yok, değil. Duygu? O da değil. Defne?

"... Demet."

İsim bir anda çıkıvermişti ağzımdan. Doğru olması için dua etmekten başka çarem yoktu.

"Adımı nereden biliyorsun?"

Harika! Kızın adını bildiğimden bile haberi yok... Demek ki onu ziyaret edeceğimden de habersizdi. Ulan Göktuğ, ben sana yapacağımı bilirim! Sanki bir bok varmış gibi apar topar yolladın beni buraya!

Düşüncelerimden sıyrılıp sakinleşmek adına derin bir nefes aldıktan sonra onunla konuşmaya devam ettim.

"Sadece adını değil birileri(!) için yazdığın şarkıları da biliyorum. Hani bazı özel ve güzel insanlara yardımcı olmak için..."

Kapı biraz daha aralandı. Buna rağmen manzaram değişmemişti. Aralıktan görünen şey hala evin içerisindeki sonu olmayan karanlıktı. Bunun anlamı ise ev sahibinin hala kapıyı -kendisini yabancılardan koruyan- bir zırh gibi kullanmayı sürdürdüğüydü. Aniden daha önce duyduğum o narin ses kulaklarımı doldurdu. Tek farkla! Az önceki gerginliğin yerini korku ve telaş almıştı bu defa.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin