BÖLÜM 1

15K 380 10
                                    

Merhaba ve hayırlı Ramazanlar,

Öncelikle Aşkım Sende Kaldı ya yeni bölüm bekleyenler varsa özür dilerim ancak hikaye düzenlemeye alındığından burada yepyeni bir hikaye ile karşılaşacaksınız. Umarım en az onun kadar seversiniz. Zira birbiri ile çalışmayı çok seven iki kişi tarafından daha büyük bir özenle yazılmaktadır.  Keyifli okumalar. Eğer ki tarzımızı seviyorsanız keyif alacağınıza şüphemiz yok zaten :D

Medya erkek karakterlerimizden ilki; Tarık KARANDAĞ Gerçek adı Dave Franco

1 Kasım 2011 Saat 05.50

Tarık

Duvardaki saatin tik takları kulaklarımdan beynime uzanan bir işkence harbi başlatınca uyku ile uyanıklık arasındaki o garip ana geldiğimi anladım. Kötü haber şu ki, bu noktadan sonra uyumam imkânsız. Her zaman olduğu gibi duvardan beni izleyerek bana kıs kıs güldüğünü hayal ettiğim portakal renkli yuvarlak saati paramparça etmeyi düşündüm.

Bir kötü haber daha, bunu asla yapmayacaktım. Çünkü ben böyle tuhaf bir adamdım. Saçma sapan takıntıları olan, düzeninde en ufak bir değişiklik olduğunda sinir krizleri geçiren, eşyalara saçma anlamlar yüklediğinden rahatsızlık verici olsalar bile onların yerlerini değiştirmeye cesaret edemeyen...

Tik, tak, tik, tak...

Bir saniye tereddüt etmeden gözlerimi açıp, bir karanlıktan diğerine ilerledim. Zira güneş benim kadar erkenci olmadığından her yer simsiyah görünüyordu. Yataktan kalkıp, odamın küçük banyosuna gittim. Kapının hemen yanındaki ışık düğmesine basmamla aynada kendi yüzümle karşılaşmam bir oldu. Gözlerimin altı yine o nefret ettiğim halkalarla çevrilmiş. Sinirlenince kemirdiğim dudaklarım yara bere içerisinde kalmış. Yanaklarım içeriye çökmüştü. Korku filmlerden fırlamış o tiplere öyle çok benziyordum ki. Bu düşünce canımın sıkılmasına neden olsa da maalesef bu, Freddy Krueger gibi görünmeyi hak ettiğim gerçeğini değiştirmiyordu. Yine, maksimum, üç saatlik bir uykuyla dikilmiştim aynanın karşısına. Beni geceler boyu uykusuz bırakıp bu hale getiren şey ise çizmekti. Mesleğim çizerlikti. Haftalık yayınlanan bir dergide kendime ait bir çizgi dizim vardı. Derginin adı Âşıklar... Adından da anlaşılacağı üzere içerisinde aşkla ilgili ne ararsanız var: Yaşanmış gerçek aşk hikâyeleri, hayal gücünün sınırlarını zorlayan evlilik teklifleri, bazı dizeleri hüzün bazı dizeleri mutluluk kokan şiirler ve daha neler neler... Elli altıncı sayfayı çevirdiğinizdeyse benim siyah beyaz dünyamla karşılaşıyordunuz. Bir hikâyem var; karakterlerinden sözcükleri esirgediğim, içerisinde kendi sesim hariç tek bir sese izin vermediğim... Ki işitme engelli kadın karakterin siyah beyaz resimlerini gördüğünüz an onun konuşamıyor oluşunu önemsemiyordunuz zaten.

Esra...

Gözleri hiç susmayan kadın...

Onu kâğıda yansıttığım ilk anı asla unutamam. 4 yıl evvel çizgi dizisi işine atılmaya karar verdiğim; ne ya da nasıl soruları ile boğuştuğum aralar kapımı çalıp tıpkı kendisi gibi işitme engelli insanlar için yardım etmemi isteyen koyu yeşil gözler bana ihtiyaç duyduğum ilhamı sunmuştu. Sessizlikle baş etmek zorunda olan insanlara yardımcı olmak için çırpınan o güzel kız hiç aklında olmayan birisine sesini milyonlara duyurması için yardım etmişti. Böylece sekiz ay boyunca her gün onu çizdim. Yürüyüşünü, oturuşunu; hüznünü, gülüşünü kısacası onun her halini resmettim. Ona deliler gibi âşık erkek karakteri çizmek çok daha kolay olmuştu zira tek yapmam gereken şey aynada gördüklerimi kâğıda dökmekten ibaretti.

Neyse... İşte beni milyonların sevgilisi haline getiren hikâye dizim bu şekilde doğmuştu. İnsanlar gözleri hiç susmayan kadın Esra'yı da, sevdiği kadın için sözcüklere veda eden, onun biricik aşkı Taner'i de çok sevdi. Öyle ki 3 sene boyunca her hafta dergi sayfalarından onların aşkını seyrettiler. Şimdiyse onlara veda etme zamanıydı... Bitkinliğimin gerçek nedeni de bu... Hala dergi sayfalarında devam ediyor olsa da orada sonlandırmayacaktım bunu. Bu aşk kendine ait bir kitaptan seslenecekti onu sevenlere... Çizgi romanları anımsatan bir kitap oluşturabilmek için böyle gece gündüz demeden çalışıyordum. Çabuk olmalıydım, hafızamdakileri kaybetmeden önce her şeyi kaydetmeliydim. Gerekirse günün 24 saati çalışmalı, hiç durmadan çizmeliydim. Nitekim öyle de yaptım. Her anımı çizerek geçirdim; uykumu kıstım, ağır ilaçlar kullanarak olası hastalıkları hep erteledim hatta yemek yemeyi unuttuğum zamanlar bile oldu. Hedefime ulaşmak için hep bir şeylerden vaz geçtim, hep bir şeyleri (haftalık çizimlerim dışında) erteledim. Ne sağlığımı ne de mutluluğumu önemsedim o süre boyunca. Her gün biraz daha zayıflasam da her gün biraz daha güçsüzleşsem de çizmeye devam ettim. Sonunda, en sonunda dün gece tüm bu çabalarım bana mükâfatını sundu. Kendimden feragat ettiğim 372 günün sonunda nihayet kitabın çizimlerini tamamladım. 312 sayfalık eserim tahtaları iyice eskimiş çalışma masamın üzerinde, başarı kutlamaları için, beni bekliyordu. İnsanları aradığımda tuhaf kaçmayacak bir saat olduğunda dergimizin yanı sıra çeşitli kitapları basan Adeya Yayıncılık'ın sahibi Turhan Beyi arayacak ve ona müjdeyi verecektim. Bu düşünce ile yüzümde -ister istemez- şapşal bir gülümseme oluşmuştu. O an aynadaki aksime bakınca aklımdan geçen tek şey ise bu gülümsemenin beni daha da psikopata benzettiği olmuştu. Klozetin kapağını yukarı kaldırıp işemeye başladım. Düzenli su içme alışkanlığımı da diğer her şey gibi ertelediğimden bu çok, çok sancılı bir süreç olmuştu. Pantolonumu tekrar yukarı çekip acı içerisinde banyo fayanslarının üzerine çöktüm. Anlaşılan kuruyan böbreklerimin yeniden iş başı yapmalarını sağlamak için litrelerce su içmem gerekecekti. Birkaç dakikalık bir bekleyişin ardından ayağa kalktım. Yanma hissi geçmemişti lakin -acının- katlanılabilecek boyutlara indiğini söyleyebilirdim. Yatak odama geçtim. Üzerime Esra'nın hediyesi kalın poları geçirdim. Bu şey teoride bana ait olsa da pratikte o giydiğinden -poların- üzerindeki şekerli koku da ona aitti. İşin aslı pek bir şey kalmamıştı o güzel kokudan ve çok kısa bir süre sonra ekşi ter kokularına ve zamana yenik düşerek kaybolacaktı. Bakalım o zaman ne yapacaktım? Bir hüzün fırtınasının ufak ufak yaklaşmaya başladığını fark edince sisli noktaları zihnimden uzaklaştırdım. Sonuçta bugün kutlama günüydü: acı anılarım ve endişelerim bir günlük izin yapabilirdi.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin