14. BÖLÜM:

236 16 1
                                    

14. BÖLÜM:

Nerdeyse dört ay oldu. O gün, yani nişanlandığımız gün Suzy dışında hiç kötü bir şey olmadı. Suzy çok içtiği için öyle yapmıştı, ne söylediğini bilmeden konuşmuştu. O günden sonra lisenin bile bitmesini beklemeden Japonya'ya döndü. Sehun için üzüldüm en çok. Suzy'e deliler gibi aşıktı. Ve o gün aşkını itiraf edecekti. Korkmadan, sonunu düşünmeden itiraf edecekti. Ama başlamadan bitti onun aşkı. Suzy'in başkasına âşık olduğunu duyduğunda ve bu kişinin en yakın arkadaşı olduğunu öğrendiğinde dünyalar başına yıkıldı. Bunun Luhan'ın suçu olmadığını biliyordu ve ne kadar üzülse de, Suzy'e ne kadar kızgın olsa da Luhan'la nişanımızı mahvolmasın diye Suzy götürdü. Zaten okulun kapanmasına 3 hafta vardı. Okula hiç gelmedi Sehun, evden bile dışarı çıkmadı. Unutmak mı istedi yoksa alışmak mı? Anlayamadım. Okulu şahane bir mezuniyetle bitirdik. Ardından Luhan Amerika’daki şirkette çalışmak için gitti. Sürekli gelmek istediğini söylese de işlerden fırsat bulamadı. Her gün arayıp beni ne kadar çok özlediğini ve beni sevdiğini söylüyor. Bir hafta evde dinlendikten sonra bende Jeju adasına tatile geldim. Yanlız kalmıştım çünkü. Babam gün geçtikçe daha çok sevmeye başladı Chanyeol'u. Yıllardır özlemini çektiği oğlunun yerine koydu. Chanyeol da bizim şirkette çalışmaya başladı. Arada babamla birlikte kafa dağıtmaya gidiyorlar. İş seyahatlerine de beraber gidiyorlar. Kısa zamanda sağ kolu oldu babamın Chanyeol, gözdesi oldu. Bir kere "bende şirkette çalışmak istiyorum." dedim. Dediğime diyeceğime pişman oldum. Babam, senin şirkette işin yok, gez keyfine bak, dedi. Ya Chanyeol olmasaydı? İlerde kim geçecekti şirketin başına? Şimdi anlıyorum babamın neden Luhan'la nişanlanmamı istediğini? Biz yine aynıyız babamla. Arada Luhan'la nasıl ilişkimizin nasıl gittiğini soruyor o kadar. İşler böyle olunca bende evden biraz uzaklaşmak istedim. Bahaneyle hem de tatil yaparım diye düşündüm ve Jeju Adası'na geldim. Üç aydır buradayım. Dün Chanyeol'la konuştum. Ne kadar özledim anlatamam. Özellikle de annemi. Pek bir değişiklik olmadı hayatım da, herkes aynı. Sadece bir arkadaşım daha oldu. Adı Kai. Ona o kadar alıştım ki. Kore ye dönünce çok özleyeceğim onu. Aslında ilk tanışmamız pek iç açıcı değildi. Birbirimize bağırıp durduk. O zaman Kai'yle bu denli yakın arkadaş olacağımı söyleseler hayatta inanmazdım.

.......... (Kai ile ilk karşılaşma) .............

Kore'den geleli bir hafta olmuştu. Odada sıkılıp dışarı çıktım. Hava yeni kararmıştı. Gökyüzünde hafif kızıllık vardı. Otelden çıkıp yürümeye başladım. Sahile çok az bir mesafe vardı. Sadece bir yol vardı arada. Denize bakmak içime rahatlatmıştı. Yolun kenarındaydım. Soluma baktığımda araba geliyordu. Uzaktaydı ama. Araba gelmeden geçer miyim ki? Geçerim tabi. Çocukluğuma dönmek istedim belki de bir an. Küçükken arabaların ne kadar yakında olduğunu umursamadan koşarak yolun karşısına geçerdim. "Hızlı" deyip kendi kendime koşmaya başladım. Unuttuğum bir şey vardı, araba çok hızlı geliyordu. Arabanın iyice yaklaştığını gördüğümde panikledim ve daha hızlı koşmaya başladım. Bir adım attım ve yerdeydim. Bileğimi burkmuştum. Araba da iyice yaklaşmıştı. Öleceğimi düşünüp istemsizce gözlerimi kapattım. Şoför beni götürüp direksiyonu sağa kırmıştı. Ben ezilmemiştim ama araba duvara çarpmıştı. Arabada ki şoför çıktı ve yanıma gelip bağırmaya başladı.

-"Ne yaptığını sanıyorsun sen? İntihar etmek istiyorsun başka bir yol bul. Aptal mısın sen ya? Arabamın haline bak. Mahvoldu." diye bağırdı.

-"Bileğimi burktum ve yere düştüm. Özür dilerim." dedim tüm sevecenliğimle. Ama adam beni duymamış gibi bağırmaya hatta bana hakaret etmeye devam ediyordu.

-"Özür diledim ya. Ne bağırıyorsun! Bilerek mi yaptım sanki. Zararın ne kadarsa karşılarım." diye bağırdım. Yersiz tepki veriyordu. Tamam, biraz haklıydı ama bu kadar abartmanın bir âlemi yok.

~~Gerçekler Acıdır~~ Where stories live. Discover now