BIÇAK

1.2K 171 14
                                    

"Bıçaklar keskindir, ancak nefret daha çok kanatır."


Önce bedeni titredi. Sıska esmer bedenine çarpan demir sopanın etkisi buydu. Acı dağılmaya fırsat bulamadan yeni bir darbeyle kanlı dudaklarından bir inilti koptu. Acıyı hissediyordu. 

"Kızların yatakhanesinde ne bok yiyordun lan! Daha 12 yaşında mı başladın pezevenkliğe."

Yurt bekçisinin haykırışı acıdan uğuldayan kulaklarında yankılanırken, demir sopa bu kezde bacaklarına çarptı. Ama bacaklarının sızısından daha fazla canını yakan bekçinin kelimeleriydi. Kendini savunmak için ağzını aralamıştı ki dalağına gelen tekmeyle nefesi kesildi. Oysa tek amacı  soğuktan hasta olduğunu öğrendiği kardeşine fazladan battaniye götürmekti. Kendi battaniyesini.

"Piç kurusu.!  

Piç. Kelime kulaklarında yankılandı.Kaç kez duymuştu bu kelimeyi. Kaç kez ezilmişti altında. Ve kaç kez nefret etmişti kimliksiz babasından. Hüznü yerini nefrete bıraktı. 

"Ben piç değilim!"

 Haykırışı yatakhanede yankılanırken korkulu gözlerle olayı izleyen yaklaşık 20 çocuk nefesini tuttu. Daha önce kimse Demir Sopaya  karşılık vermemişti. Evet çocuklar ona böyle diyordu. Birkaç  çocuğu döverek bayıltmıştı. Hepsi ondan korkardı. Serhat hariç.

Bekçi beklemediği tepki karşısında kan çanağına dönmüş gözlerini kırptı. Sonra sararmış dişlerini göstererek gülümsedi. 

"Orospu anan ölmeseydi bunu ondan teyit ederdim piç kurusu."

İşte bu son noktaydı. Küçük çocuğun gözleri karardı. Sonra kalbi. İçine bir katil doğmuştu o saniyelerde. Kimsenin engel olamadığı birkaç saniyede sol cebinde sakladığı bıçağı bekçinin karnına sapladı.Tekrar ve tekrar. Yatakhanede bir yaygara koptu. Herkes bağırıyordu.

"Orospu değil."  Her bıcak darbesinde söylediği buydu. Bekçinin akan kanıyla birlikte çocukluğuda akıyordu beton zemine. Masumiyeti yerini nefrete bırakırken bundan sonra ismiyle bütünleşecek olan kanlı bıçak ellerinden kaydı. O artık sıska Serhat değildi. Yeni lakabı Bıçak olacaktı.

Siyah gözleri aralandı. Gözleri sıvaları dökülmüş tavana bakarken  gördüğü kabusu düşünüyordu. Geçmişini. Bundan tam 6 yıl önce henüz 12 yaşında bir çocukken ilk kez kan akıtmıştı.  Pişmandı. Daha fazla bıçak darbesi vurmadığı için. O pezevenk bunu hakediyordu. Tıpkı ölmeyi hakettiği gibi. Zaten bu onun  kimsesizler yurdundaki son anısıydı. Daha sonra yurttan kaçmış ve bir süre sokaklarda yaşamıştı. Yaşamak. Sahi yaşamak neydi? Yıllar sonra kardeşi Elif'i ölüm döşeğinde bulduğunda sorgulamaya başlamıştı bunu. Serhat yurttan kaçtığı gün kendine verdiği bir söz vardı. Geri dönecek ve kardeşi Elif'i alıp ona güzel bir hayat yaşatacaktı.  Şimdiki hayatına baktığında 12 yaşında fazla hayalperest olduğuna karar verdi. Evet Elifi bulmuştu. Küçük bedenin kaldıramayacağı bir hastalığa teslim olmuş bir halde. Kız kardeşi kanserdi. Akciğer kanseri. Belki yetimhanenin soğuna dayanamamıştı ciğerleri. Organ nakli gerekiyordu. Ve bu insanlığın giderek uzaklaştığı ülkede yeterince bağış yapılmadığı ortadaydı. Yurt dışında parayla organ temin eden insanlar vardı. Sansürsüz haliyle organ mafyaları. İşte sırf o parayı bulmak için hiç bulaşmaması gereken bir adamla çalışıyordu. Ve şimdi paçayı sıyıramayacak kadar belaya bulaşmışken yaşamak çok uzaktı.

Yataktan kalkıp hazırlandığında birkaç dakika geçmişti. Patronunun temin ettiği evden çıkarken, elinde yine patronun verdiği arabanın anahtarı duruyordu. Adam beleşe vermemişti tabi. Hepsinin bedelini yaptığı pis işlerle ödemişti. Ve şimdi kahrolası patronu ondan daha pis bir iş yapması istiyordu. Lale denen o kızın hayatına girmesini. Kız umurunda değildi. Sadece onu yakından izlemek için liseye gitmek zorunda kaldığında fazlasıyla nefret etmişti.Masum bir tipti kim bilir belkide salaktı. Patronun onunla ne derdi olduğunu bilmiyordu. Gerçek şu ki kızdan nefret ediyordu ona zarar vermek zorunda olduğu içinde kendinden. 

KAR KÜRESİWhere stories live. Discover now