11. Bölüm

1.7K 231 83
                                    

Titreyen çenelerin sesi, ağlayan bir çocuk, kardeşini susturmaya çalışan abla ve onlara sarılan, başlarını okşayan anne.

Ölüm'ün dumanları kapalı ahır kapısının altından içeri giriyordu. Anne, iki çocuğunu iki kolunun altına almıştı. Ağlayıp duran çocuk henüz iki yaşını doldurmamıştı. Ölüm'ün sessizliğini onun sesi bozuyordu, annesi çocuğunun ağzını kapamaya çalışıyordu fakat çocuk susmuyordu.

Ölüm'ün adım sesleri ahıra git gide yaklaşırken anne, çocuklarını susturmaya çalışmayı bıraktı. Yere çökmüştü, ikisini de koynuna almıştı. Ölüm'ün yaklaştığını fark edince onların ağzını kapamayı kesti ve çocuklarının alınlarına son öpücüğünü bıraktı.

Son kez gözlerinin içine baktı, son kez onların suratlarına dokundu ve gülümsedi. Büyük kızının kulağına eğildi. "Ölüm bizi ayırana dek birlikte kalacaktık. Sözümüzü tuttuk Daphne. Kardeşine çok iyi bak."

Ahırın kapısı sarsılarak açıldı. Ölüm, ilk olarak kapalı kapılarda gözlerini gezdirdi ve duvarın köşesine sığınmış üç kişiyi fark etti. Onları görünce kıpkırmızı gözlerini üçünde de gezdirdi, annelerinde durdu. Ağır adımlarla ahırın içinde yürümeye başladı, kılıcını usulca çekti.

Anne, Ölüm'ün ona ilerleyişini izlemedi. Çocuklarının suratlarını hafızalarına kazıyordu. Ölüm'ün çizmelerini hemen önünde görünce çocuklarının başlarına avuçlarını yasladı ve ikisinin de başını yere eğdikten sonra gözlerini kızıl kahve irislerle buluşturdu.

Kadının nemli gözleri, yüzündeki gülümsemeyle çok tezattı. "Benim için geleceğini biliyordum."

Ölüm, kadının anlamsız sözlerini işitti. Gözlerinde hiçbir değişiklik görülmedi. Simsiyah kılıcını kaldırıp kadının başını acı çekmeyeceği bir hızla bedeninden ayırdı. Çocuklara yasladığı avuçları aşağı düştü, iki kızın suratına annelerinin kanı sıçradı.

Ölüm, çocukların bağırışlarını arkasında bırakıp ahırın çıkışına ilerledi.

Onun kılıcıyla can veren kadının kellesinin gözleri açıktı. Gözler yeşile döndü, kucağındaki çocuğun yıllar sonraki suratına büründü.

Annemin cesedi, kapkaranlık ortamda bana bakıyordu.

Ahır kayboldu, çocukluğumun geçtiği evin girişine dönüştü. Babam, annemin yanında beklerken kandili sımsıkı tutuyordu, Bay Jackson korkuyla Ölüm'ü izliyordu. Annem, başını aşağı eğip mırıldadı. Daha önce duymadığım sözler dudaklarından çıktı. "Benim için geleceğini biliyordum." Başını kaldırdı, gözünden bir damla yaş düştü ve daha sesli konuştu. "Hiçbir şey yapmadım."

Ölüm, onun canını aldıktan sonra babamın "Daphne!" diyerek haykırması sanki yanımda bağırıyormuş gibi kulaklarıma doldu.

**

Ter içinde uyandım, başımın iki kenarına parmaklarımı yasladım. Kendime gelmeyi eğilmiş şekilde bekledim, nefesim düzelene kadar gözlerimi açmadım.

Her gece bir diğerinin benzeriydi. Her gece aynı kabuslar içinde can veriyordum sanki. Emhyr'i göreli iki ay olmuştu, en son iki ay önce onunla karşılaşmıştım ama bu kabuslar onu gördüğümden beri peşimi bırakmıyordu.

Hayır...

Bu kabuslar altı hafta önce başlamıştı. Odamdan çıkmayarak geçirdiğim doğum günümün gecesi annemle babamı bir kere daha görmüştüm. O günden beridir hep aynısı oluyordu. Sadece Emhyr'i görmüyordum, tanımadığım birçok insan aklıma girmeye uğraşıyordu sanki. Kabuslarımın birçoğu Ölüm'ün aldığı insanlar üzerinden ilerliyordu. Bir adam, bir kadın ve bazen iki kişi... Hepsinin söylediği tek söz, daha önce de işittiğim cümleler... "Hiçbir şey yapmadım."

ÖLÜM'SÜZWhere stories live. Discover now