Bölüm 10: Tehditler ve Tırmanışlar

5.4K 312 6
                                    

Hızlı adımlarla evin olduğu sokağa geldiğimde kalbimin gürültüsünden başka bir şey duyamıyordum. Çelebi ile telefonda konuşmuştuk ama bana neler olduğuna dair hiçbir şeyi telefonda söylemek istememişti. Korumalar görüş açıma girdiğinde adımlarımı yavaşlatıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım. 

Bahçeye girdiğimde arabaların çoğunun artık orada olmadığını fark ettim. Korumaların çoğu yerinde değildi ve kapının önünde sadece Sinan vardı. Çelebi görüş açıma dahil olduğunda bakışlarımı yüzünde dolaştırarak bir ipucu sahibi olmaya çalıştım ama yüzünden bir şeyler okumak zordu. Eliyle evi işaret etti ve ben eve doğru yürürken peşimden geldi. İçeriye benimle birlikte girdi. Arkamızdan Sinan da eve girdi ve kapıyı kapattı.

"Sorun ne?" Çelebi'nin ifadesiz yüzünde bir anda öfke belirdi. "Neredeydin?" Sesinin daha önce hiç bu kadar sert olduğunu hatırlamıyordum. "Halletmem gereken bir iş vardı." Cevap verirken tereddütlüydüm. Çelebi daha önce hiç görmediğim kadar sinirliydi ve sinirini benden çıkarmasını istemiyordum. "Ne işiymiş bu?"

Sessiz kaldığımda derin bir nefes alıp parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. "Tam burada olman gereken zamanda burada değildin." Çelebi ne olduğuna dair hala hiçbir şey söylemeyince bakışlarımı Sinan'a çevirdim. Bakışlarında gördüğüm endişe yardımcı olmadı. "Ne oldu Çelebi?"

Bakışları bana döndü ve odanın içerisinde sağa sola adımlamaya başladı. "Mehmet Bey, Aslan diye bir adamla görüşüyor. Birlikte bir şeyler planlamışlar. Sınır ötesinde bir timi, sivilleri kullanarak tuzağa düşürmüşler. Hepsinin hayatta olduğunu duydum ama o askerleri yem olarak kullanıp daha fazlasını tuzağa düşürecekler." Adımlarını durdurdu ve bana baktı. "Sınır ötesine gidecekti. Senin de yanında olmanı istedi ama buraya geldiğimizde yoktun. Neredeyse bütün korumaları alıp yola çıktı." 

"Başkan'a ilettiniz mi?" Çelebi hızla başını salladı ve kolundaki saatini kontrol etti. Kısık bir sesle konuşmaya başladı. "Birazdan yola çıkmamız gerekecek. Askeri hava üssüne yarım saate bizi sınır ötesine taşıyacak bir helikopter gelecek."

"Neyi bekliyoruz? Hemen gidelim." Sinan sessizliğini bozarak konuşmaya dahil oldu. "Biz Başkan'la konuşurken bir sorun gelişti." Bakışlarımı ikisinin arasında dolaştırarak birisinin konuşmaya başlamasını bekledim. Sinan sonunda konuştu. "Biz başkanla konuşurken korumalardan biri bizi duydu. Biz yakalayamadan kaçtı."

Çelebi devam etti. "Birkaç sokak ötesine kadar takip ettik ama sonra bir anda ortadan kayboldu. Onu geri bulduğumuzda ölmüştü. Bıçaklanmış, defalarca kez." Cebinden bir şey çıkartıp bana uzattı. Kana bulanmış kağıdı elinden aldım ve üzerinde yazanları sesli bir şekilde okudum.

"Hem senin için hem de kızım dediğin o Yeşim için geliyorum Mehmet Kaan Korkmaz. O evden kimse sağ çıkmayacak." Okuduğum tehdit mesajının ardından bakışlarımı yeniden onlara çevirdim. Sinan konuştu. "İstihbarata ilettik. Araştıracaklar. Sait'in cesedi ile de ilgilenecekler." Sait'in öldüğünü öğrenmek üzerimde hiçbir etki bırakmadı. Hatta öldüğü için mutlu olduğumu bile söyleyebilirdim. Ama bu tehdit bir sorun oluşturabilirdi. 

İkisinin de hala bana bakmaya devam ettiğini fark ettiğimde söyleyeceklerinin sonunun gelmediğini anladım. Duruşlarından ve bakışlarından yaptığım çıkarım ile konuştum. "Kötü haber vereceksiniz sanırım." Çelebi ellerini beline yerleştirdi ve derin bir nefes alıp konuştu. "Bizi görevden alacaklar." 

"Ne? Neden?" Endişe ile onlara doğru birkaç adım attım. "Bunu yapamazlar. Yıllardır bu işin içindeyiz. Üstelik yerimize kimseyi de koyamazlar. Koysalar bile kimse benim kadar Mehmet denilen o şerefsizle yakın olamaz." Cümlemin sonlarına doğru sinirlenmeye başlamıştım. Yıllarca çaba gösterdikten sonra öylece bu çabadan vazgeçmemi bekleyemezlerdi.

SESSİZ SİPERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin