Bölüm 2: Gölgelerde Saklı

8.3K 374 9
                                    

Yağmurun altında koşmaktan sırılsıklam olmuş kız geldiği evin kapısını tereddüt ile çaldı. Acaba doğru eve gelebilmiş miydi yoksa şuan tamamen yabancı birisinin kapısını mı çalıyordu, hiçbir fikri yoktu. Kapı açılana kadar geçen süreçte sadece doğru yere gelmiş olma fikriyle yetiniyordu.

Gözlerini, kapısının önünde durduğu evde gezdirdi. Müstakil evin duvarları beyazdı. Üzerinde boya yoktu sadece kireçti. Bahçe duvarlarının bir kısmı çökmüştü. Bahçedeki otlar ise uzamıştı, uzun zamandır kimsenin burayı temizlemediği anlaşılıyordu. Evin terk edilmiş gibi bir hali vardı aslında, ama camdan dışarıya yansıyan ışık hala içeride birilerinin olduğunun kanıtıydı.

Yüzüne düşmüş ıslak saçları eliyle uzaklaştırdı ve sabırsızlıkla beklemeye devam etti. Kapının arkasından gelen sesleri duydu ve sonrasında kapı aralandı. Gördüğü yüz ile kocaman gülümsedi. "Mehmet amca!" Kendisine şaşkınlıkla bakan adama sarıldı. Sıska adam üzerindeki şaşkınlığı atınca kıza kollarını sardı. "Yeşim, burada ne arıyorsun. Nasıl geldin buraya?" Kollarının arasındaki küçük bedenin titrediğini fark edince kızı içeriye aldı. "Sırılsıklam olmuşsun yağmurun altında. İçeriye gel, kurulayalım seni."

***

Eve geldiğimizde Mehmet Bey tüm çalışanları bir araya toplamıştı. Hepsi salonda yan yana dizilmiş dururken başları öne eğikti. Kimsenin kafasını kaldırıp öfkeden köpüren Mehmet Bey'e bakmaya cesareti yoktu. Şuan ki öfkesiyle onunla göz göze gelenin canına okuyacağından emindim. Sessizlik uzayıp giderken Mehmet Bey daha fazla sabredemeyip bağırdı. "Kimse bir bok bilmiyor mu!"

Çalışanların arasındaki genç bir kızın, Mehmet Bey'in bağırması ile sıçradığını gördüm. Derin bir nefes alıp bunun bir an önce bitmesini umdum. Çalışanların gördüğü muamele utanç duymama, onlara karşı mahcup hissetmeme neden oluyordu. Hiçbir suçu olmayan bu insanların daha fazla hedef olmasını istemiyordum ama elimden de bir şey gelmiyordu. 'Onlar değil, benim aradığın köstebek.' diyemezdim. Rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım. 

Mehmet Bey bana döndü. "Yeşim, güvendiğin birkaç adamı al. Çalışanların odalarını arayın." Başımla onu onayladım. Hiçbir şey bulamayacağımı bilmeme rağmen çalışanların odalarını arayacak, kişisel alanlarını ihlal edecektim. Korumalar evin içerisine girmezdi. Evin dışında olurlardı hep bu yüzden Mehmet Bey onlardan şüphelenmiyordu ama onların pisliklerini bul dese daha rahat olurdum çünkü hepsi beş para etmez adamlardı. 

Dış kapıya yöneldim. Kapının önünde bekleyen korumaya seslendim. "Çelebi ve Sinan'ı bul, bana gönder." Emrimi kafasını sallayarak onaylayan koruma saniyeler içerisinde ortadan kayboldu. 

İçeriye geçmek üzereyken bahçeye giren arabayı gördüm. Olduğum yerde durup arabadan inen kişiye çevirdim bakışlarımı. 

Lüks spor arabadan inen Güven'in adımları sarsaktı. Uzağımdaydı ama alkol kokusunu buradan bile alabiliyordum. Bir şarkı mırıldandığını duydum. Kendi ayağına takılıp yere düştüğünde başımı onaylamaz biçimde iki yana sallayıp nefesimi bıkkınlıkla dışarıya verdim. Yanına doğru ilerlerken söyleniyordum. "En azından bugün içmeseydin be Güven." Kolundan tutup ayağa kaldırdım. Burnuma dolan ekşi koku yüzümü buruşturmama neden oldu. "Ulan ayyaş herif! Daha öğlen bile olmadı, sana içki satacak barı nereden buldun?" Kolunu omzuma atıp tüm ağırlığını bana verdi. "Yeşilim, bir öpücük ver bana." Yüzüme yaklaştırdığı dudaklarına hızlıca vurdum. "Siktir git!" 

Merdivenlere geldiğimizde onu yere oturtup başında dikildim. "Seni böyle içeriye alamam ben. Zaten babamın sinirleri tepesinde. Haşlar seni." Bakışlarındaki değişim öyle belirgindi ki kör olsam bile yine de fark ederdim. 

SESSİZ SİPERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin