Bölüm 3: Barikat Noktası

6.6K 361 15
                                    

Sıska adam, küçük kıza oğlunun kıyafetlerinden giydirip saçını havlu ile kuruladı. Hala üşüdüğü için tir tir titreyen küçük kızı kucağına aldı ve salonda, yanan sobanın yanındaki koltuğa kucağında kız ile oturdu. Kızın bir anda vuran sıcaklıkla gevşediğini hemen fark etti. "Söyle bakalım Yeşim nasıl geldin buraya?" 

Küçük kız parmakları ile oynamaya başladı. Birazdan adama söyleyecekleri karşısında ne yanıt alacağını bilemiyordu. "Şey..." 

Salonun içerisinde gözlerini dolaştırdı ve adamın karısı ile göz göze geldi. Kadın ona gülümsediğinde o da gülümsedi ama kafasının içerisinde kadının ne kadar tuhaf göründüğünü düşünüyordu. Ne saçı vardı ne kaşı, üstelik adamdan bile zayıftı. Küçük kız kadından gözlerini kaçırdı ve daha sonra adamın çocuklarına baktı. Büyük olan çocuk, Güven kendisinden bir iki yaş büyüktü. Küçük olan kız çocuğu ise henüz üç yaşındaydı. Elindeki oyuncakla oynuyor, çevresinde olan bitenlerle hiç ilgilenmiyordu. 

Salonun birçok yerinde üst üste yığılmış kutular vardı. Evi toplanmışlardı çoktan. Sadece büyük eşyalar ortadaydı ve onların da bazılarını kalın poşetlerle kaplamışlardı. Gitmeye hazırlardı. 

Yeşim daha fazla söyleyeceklerini geciktiremeyeceğini anlayınca dudaklarını araladı. "Sen İstanbul'a gideceksin ya Mehmet amca..." Kız cümlesini tamamlamayınca adam kızın saçlarını okşayıp kafasını salladı. "Beni de götür. Ben de senin kızın olurum." 

Adamın gözleri doldu. Elinden gelse bu kızı da götürürdü yanında. Allah biliyor ya en az kendi çocukları gibi seviyordu bu kızı. Yetiştirme yurdunda hademe olarak çalıştığı günlerde tanıştığı bu kızı evlat edinmek için çok uğraşmıştı ama bir türlü olmamıştı. Adam kızın saçlarını okşadı ve konuştu. "Saat geç oldu. Yarın konuşuruz bunları. Şimdi uyu kızım."

 ***

"Patron?" Çelebi'nin sesi ile başımı ön tarafa çevirdim. Önce dikiz aynasından Çelebi ile göz göze geldik. Sonra bakışlarım ileride kurulmuş barikatı buldu. "Yavaşla Çelebi." Araba barikata iki metre kala durdu. Ne yapacağıma karar vermeye çalışırken barikata dizilmiş askerleri inceledim.

Dışarı çıkmak için kapıyı araladıktan sonra Mehmet Bey'e döndüm. "Burada bekle baba." Yine o kelime dudaklarımın arasından zorlukla çıkmıştı ama o bunun farkında bile değildi. Mehmet Bey beni onaylayınca kapıyı iyice açtım ve arabadan indim. Oldukları yerden bir adım bile kıpırdamamış olan askerlere doğru birkaç adım attım ve durdum. Bakışlarımı askerlerin üzerinde gezdirip konuştum. "Bir sorun mu var beyler?"

"Duyduk ki Mehmet Kaan Korkmaz geliyormuş, karşılamazsak ayıp olur dedik kalktık geldik." Sol tarafta konuşan üsteğmene baktım. Kısa sarı saçları ve ışıldayan mavi gözleriyle olduğundan daha genç gözüküyordu. Üniformasız görmüş olsam fazla kas yapmış lise son sınıf öğrenci sanırdım.

"Arama yapacağız." Barikatın tam ortasında ellerini arkasında birleştirmiş, dimdik duran adama baktım. Omzundaki üç yıldız parıldıyordu. Siyah kaşlarını çatmıştı ve kaşlarının ortasında bir derinlik oluşmuştu. Yapılı vücudu yanında duran askerlerden daha büyüktü. 

Dudaklarımı ıslattım ve konuştum. "Bu yaptığınız rutin yapılan çevirmelere benzemiyor, nedense bunun bize özel olduğuna dair bir his var içimde. Arama için izniniz var mı?" Hiçbir şey söylemeden kara gözlerini dikip bakmaya devam ettiğinde gülümsedim ve konuştum. "Anladığım kadarıyla yok. O zaman neye dayanarak arama yapmak istediğinizi öğrenebilir miyim?" 

Bir süre bana aynı ifade ile bakmayı sürdürdü ve sonra dudaklarının kenarları hafifçe kıvrıldı. "Araç hakkında ihbar var. Yapılan ihbar arama yapmamız için yeterli bir sebep." Gülümsedim. Yalan söylediği açıktı ama şu an yalan söylediğini kanıtlayamayacağım için arama yapmalarına izin vermek zorunda kalacağımı biliyordu. Elimle arabayı işaret ettim. "Tabi, buyurun. Ne ile suçlandık bilmiyorum ama saklayacak bir şeyimiz yok. Aramanızı yapın."

SESSİZ SİPERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin