Adalet, ne acı ki adalet yolunda giderken sevdiklerini bile tanımazsın. Eğer sevdiklerine ayrıcalık sunuyorsan o şey adalet değildir. İşte benide sarsan nokta bu adalet için sevdiğim adamı elinde kelepçe ile cezalandırmak. Yasaktı bizim ilişki. Zıttık, siyah la beyazın aşkı gibi geceyle gündüzün uyumu gibi uyuyorduk ama bir araya gelmemiz imkanzısdı ben onu kendi ellerimle özgürlüğünü almıştım. O ise benden vazgeçmemek için özgürlüğünden vazgeçmişti. O gün bana şunları dedi; "Sen adalet yolunda gittiğini sanıyorsun ama bu gittiğin yol adalet değil" dedi elleri kan içinde. Ne demek adalet değil?! "Peki ya ne?" dedim öfkeli içinde. Adalet için doğan birine bunu demek en büyük hakaretti. Güldü ama gülüşünde acı vardı. "Anlayamazsın" neydi bu şimdi neyi anlayamazdım? Neden bahsettiğini anlamadım ama daha fazla sorgulayamazdım çünkü şu an bir uçurum kenarındaydık. O uçurumun dibinde bende on adım ötede onu ikna etmeye çalışıyordum. Ve baskı yaparsam her an atlayabilirdi. Bunu istemiyordum. "Peki... Tamam" dedim sakın kalmaya çalışarak. "Gelirmisin yanıma, lütfen! Korkuyorum" dedim yarı ağlamaklı bir halde. "Neyden, benim yüzümden suçlanmaktan mı?" dedi acı Çeker gibi. Neyin acısıydı bu? "Hayır! Salak adam ölmenden eğer oradan atlarsan!..." Dedim yalvararak. "Evet, eğer atlarsam ne?" dedi alayla. "Eğer oradan atlarsan! Seni asla affetmeyeceğim" dedim emin bir şekilde. Evet atlarsa onu affetmeyecektim, asla! Gülümsedi. Ama gözleri bana yalvaran bakışlar atıyordu. "Affet" dedi. Ne dedi? Affet mi? Atlayacakmıydı? sanırı- NE! ATLAYACAKTI! Geriye basan bir adım ve ardından gelen çığlık sesi işte herşeyi açıklıyordu. Atlamıştı...