MAHKUM

By yamurblog

1.8M 97.3K 44K

Azılı bir suçlu. Masum bir doktor. Ve bu onların aşka düşüş hikâyesi. (01.08.2019) More

1. Bölüm: "Yeni Mahkûm"
2. Bölüm: "Ceza"
3. Bölüm: "Hücre"
4. Bölüm: "Tehdit"
5. Bölüm: "Anlaşma"
7. Bölüm: "Telefon"
8. Bölüm: "Basketbol"
9. Bölüm: "Para"
10. Bölüm: "Plan"
11. Bölüm: "Fotoğraf"
12. Bölüm: "Eren"
13. Bölüm: "Yemekhane"
14. Bölüm: "Kedi"
15. Bölüm: "Aşık"
16. Bölüm: "Hırsız"
17. Bölüm: "Suçlu"
18. Bölüm: "İtiraf"
19. Bölüm: "Öpüşme"
20. Bölüm Part 1: "İsyan"
20. Bölüm Part 2: "İsyan"
21. Bölüm: "Acı"
22. Bölüm: "Sevgilim"
23. Bölüm: "Zaman"
24. Bölüm: "Katil"
25. Bölüm: "İntikam"
26. Bölüm: "Kimlik"
27. Bölüm: "Plan"
28. Bölüm: "Kadeh"
29. Bölüm: "Balo"
30. Bölüm; "Final"

6. Bölüm: "Kalp"

66.9K 4K 1.6K
By yamurblog

Nf; The Search

🕯️

Çaresizlik, dört duvarın arasına sıkışıp kalmak gibiydi. Ve o dört duvarın arasında delirmekti. Ne yapacağını bilememekti. Ne yapacağını bilememek ve bulduğunuz ilk çareyi iyi veya kötü olduğuna bakmaksızın tutunmanızdı.

Dakikalar önce yaptığım anlaşma sonrası, revirde ki masamda oturmuş düşünüyordum. Ne olduğunu ve bundan sonra ne olacağını düşünüyordum. Paraya ihtiyacım vardı ama sırf para için bunu yapmaya değer miydi bilmiyordum. Bildiğim tek şey vardı oda çaresizdim ve bana sunulan o anlaşma çaresizliğime çare gibiydi.

Düşünce denizimin hırçın dalgalarında boğulacağımı hissettiğim de, daha fazla düşünmeyi bırakmaya çalıştım. Ama kafamda dönüp duran düşünceler beni öldürmeden yok olmayacak gibiydi.

Koltuğun başlığına yasladığım kafamı kaldırdım ve masanın tam ortasında duran defterimi aralayarak bana söylenen isme bakındım. -Talha Barbaros son kontrol- diye aldığım notu okurken, bir yandan da içimden 'umarım yaşıyorsundur' diye geçirdim.

Defterimi kapattıktan sonra revirden çıktım. Bulunduğum katta bir gardiyan olsa da ondan yardım istemedim. Şuan Ali hariç bana kimse yardım edemezdi. Önce Ali'yi bulmalı ardından Talha denilen mahkumu bulmalıydım.

Gardiyanların odasının bulunduğu kata indim ve koridorun hemen başında ki odaya kapıyı çalmadan girdim. Burası mola veren gardiyanların dinlenme odasıydı ve tam tahmin ettiğim gibi Ali buradaydı. Bir elinde telefonu diğer elinde çiğ köftesi vardı. Telefondan ne izliyorsa artık o kadar dalmıştı ki benim içeri girdiğimin farkında değildi. Elinde ki çiğ köftesinden koca bir ısırık alarak irice açtığı gözleriyle telefona baktı ve kafasını geriye atarak kahkaha attı. Ne izlediğini merak ederek hala benim geldiğimi fark etmeyen arkadaşımın yanına ilerledim ve başında dikilerek telefonunun ekranına baktım.

"Tom ve Jerry mi?" Diye sordum kaşlarımı kaldırıp hala gülmeye devam eden arkadaşıma alayla bakarken.

Sesimi duyduğunda irkildi. "Ödümü kopardın Gece," çiğ köftesini tuttuğu elinin baş parmağı ile damağını yukarı iteledi.

Yayıldığı iki kişilik koltukta yanına sıkışarak oturdum. Hayvan oturmama aldırmadan aynı şekilde durmaya devam etti. Gözlerimi devirdim. "Kay azıcık," bir kaç saniye bana ters ters baktığında aynı şekilde ona baktım. En sonunda pes edip biraz kendini toparladı.

"Yarım saatlik mola zevkim var niye sıçıyorsun içine?" Diye sordu, ardından burnundan sıkkın bir nefes verdi. "Tuvalet koridorun sonunda Gece." Diye homurdandı.

"Gideyim ben o zaman?" tek kaşımı kaldırarak omuzumun üzerinden ona baktım.

Yüzüme bile bakmadan elinde ki çiğ köftesinden büyük bir ısırık aldı. Omuzlarını umursamazca silkti. "Git."

Bir süre beni yok sayan arkadaşıma baktım. Onun beni sevdiğini bilsemde kalbim tavrına karşı büküldü. En sonunda bakışlarımı ondan çekerek ayağa kalktım gitmek için ama ayağa kalkmamla, Ali'nin beni bileğimden tutup koltuğa çekmesi bir oldu. "Bekle şu bölüm bitsin,"

Tavrı beni gülümsetirken başımı omzuna yaslayarak onunla beraber çizgi filmi izlemeye başladım. Çiğ köftesini bana uzattığında bir elimi elinin üzerine koyarak koca bir ısırık aldım. Kalanıda Ali ağzına tıkayarak elinde kalan peçeteyi buruşturup odanın bir köşesine attı.

Çizgi film bitince telefonunu kapayarak mavi şişme gardiyan montunun cebine koydu Ali, ardından koltukta olağınca bana doğru döndü. Dirseğini koltuğun başına, başınıda avuç içine yaslayarak bana baktı. "Evet doktor Gece Soykamer hanım, bir sorun mu var?"

"Aslında bir sorun değil, ufak bir isteğim var gardiyan Ali Bozkuş bey." Ali taklidime göz devirirken, boşta kalan elini devam et gibisinden salladı. "Hani geçen gün bir mahkumdan bahsetmiştin ya-"

"3 bin mahkum arasından acaba kim bu bahsettiğim?"

Tavrına gözlerimi baydım. "Of hani geçen öldürecekler dediğin mahkum varya o işte, hücrede olan."

Gözleri belli bir noktaya dalarken onu izledim. Kimden bahsettiğimi hatırlamaya çalışırken boşta kalan eliyle çenesini sıvazlıyordu. "Haaa," dedi en sonunda hatırlamış gibi gözlerime bakarken. "Akif müdürün suratına sakız atanı diyorsun sen..."

O gün hatırama düştüğünde dudaklarımda beliren sırıtmaya engel olamadım. "Evet o,"

Ali bir an duraksayınca bende onunla beraber duraksadım. "İyide ne yapacaksın o mahkumu?"

"Kontrolü var kendisini görmem gerekiyor-"

"Sende benden onu revire getirmemi istiyorsun?" Kaşlarını kaldırıp tuhaf bir ifadeyle bana bakarken gülümsedim ve hızla kafamı salladım. "Nasıl getireyim Gece, adam ölmüştür şimdiye dirilteyim mi amına koyayım,"

"Cesedini gördün mü?" Diye sorduğumda kafasını iki yana salladı. "O zaman ölüp ölmediğini bilemeyiz. Senden de bunu istiyorum zaten eğer hala yaşıyorsa kontrolü için getirmen..." Cümlenin devamı beni zorlayacağı için duraksadım. "...eğer ölmüşsede bana bildirmen."

Ona, onu öldürmeye yelteneceklerini haber vermiştim. Muhakkak bir şeyler yapmış olmalı ve hala yaşamaya devam etmeliydi. Onlara karşı koyamayacak kadar güçsüz bir adam değildi. Hatta tam tersine onu Akif müdürün odasında ilk gördüğümde, mavi gözlerinde ki o korkusuz ve sarsılmaz bakışı görmüştüm.

İçimden bir ses onun yaşadığını söylüyordu. Ve ben şuan, belki yaptığım anlaşmadan dolayı o sese sımsıkı sarılmıştım.

Ali sıkıntıyla gözlerini kapadı, açtığında ise ona yavru köpek bakışları atmaya çalıştım. Tuhaf bir şekle soktuğum gözlerime yüzünü buruşturarak baktı. "Şöyle bakmayı kesersen dediğini yaparım."

Anında yüzümde ki ifadeyi düzelttim. "Sen varya kralsın, krall..." Bir elimle sol yanagından makas alarak ayağa kalktım. Elime vursada suratında tatlı bir gülümseme vardı. "Tabiki öyleyim seni ezik."

"Revirdeyim ben," diyerek odadan çıktım. Koridora çıktığımda, Ali'nin yanındayken yüzüme bulaşan mutlu ifade Deli Tayfunu görmemle anında yerini ifadesiz bir surata bıraktı. Yanında herhangi bir gardiyan yoktu. Elini kolunu sallayarak koridorda bana doğru ilerlerken olduğum yerde duraksadım.

Suratında iğrenç bir gülümseme ile tam karşımda durduğunda kaşlarımı çatarak sert olduğunu düşündüğüm bir ifade ile ona baktım. "Ooo kimleri görüyorum, ne bu güzellik gözlerim kamaştı." Ağzını yaya yaya konuşması midemi bulandırmıştı.

"Geceyim ben genelde gözleri kamaştırmam, karanlığa boğarım." Ellerimi beyaz önlüğümün cebine sokarak yana doğru bir adım attım geçip gitmek için, ama oda yana doğru bir adım atarak beni durdurdu.

"Dur doktor hanım nereye böyle bir rahatsızlığımız var hele tedavi et bizi,"

İçime dolan sinirle gözlerimi sıkıca kapadım. "Geber," diye homurdandı ağzımın içinde.

"Anlamadım?"

Gözlerimi sinirle araladım ve öfkeyle bana bakan adamın gözlerine diktim. "Neyin var?!" Dişlerimin arasından adeta tıslarcasına söylediğim cümleye karşın sadece daha da gevşekçe güldü.

"Geçen çoçuklarla havalandırma da futbol oynadık da. Sol ayağım ağrıyor üzerine pek basamıyorum. Ne öneriyorsunuz bana nasıl geçer bu ağrı?"

"Nasıl geçer biliyor musun? Sol ayağına yüklenerek bu koridoru baştan sona 100 kere yürümenle geçer ağrın."

Gözle görülür öfkem onda hiçbir etki bırakmamış gibi bir elini koridorun eski duvarına yaslayıp, gevşek bir ifadeyle bana bakmaya devam etti. "Peki size doğru yürüsem?"

"Seni yavşak-" İçimde tutmaya çalıştığım öfke aniden patladığında, cebimde yumruk yaptığım elimi onun iğreç suratının ortasına indirmek için çıkardım ki o an Ali'nin sesini duydum. "Ne oluyor orada?"

Burnumun içine doğru sakin olmak için derin bir nefes çektim. Ali'nin yanımıza yaklaşan adım sesleri ile sinirden kasılan bedenim biraz olsun gevşemişti. Yanımıza geldiğinde gözleri Deli Tayfun ve benim aramda gidip geldi. En sonunda bana bakarak durduğunda bende ona baktım. "Bir sorun yok değil mi?" Diye sordu kaşlarını kaldırarak. Bu aslında sanamı bulaşıyor bu herif demek gibiydi.

Tam cevap verecekken, Deli Tayfun benden önce davrandı. "Ne sorunu olacak. Doktora ayağımın ağırdığını söyledim sadece." Ali'nin gelmesine rağmen üzerinde ki gevşek duruşu bozmamıştı. Bunun nedeni ise Akif müdürün uyguladığı tavırdı.

"Bu saatte koğuştan çıkmak yasak, yürü koğuşuna." Ali bana kısa bir bakış atıp önümde dikilen Deli Tayfunu kolundan tutarak götürdü.

Olduğum yerde sakin kalmak için bir süre duraksadım. Kendimi daha iyi hissettiğime kanaat getirdiğimde ise revire geçtim.

🕯️

Yaklaşık yarım saattir revirde ki masamda oturmuş Ali'den haber bekliyordum. Tabi ben Ali'den haber beklerken benden de haber bekleyenler vardı.

Benden haber bekleyenler hakkında bildiğim şeyler kısıtlıydı. İlk olarak Hırsızlık yapan bir çete olduklarını biliyordum ve bu çeteye Barbaros diye hitap ediliyordu. Haberlerde gördüğüm kadarıylaysa uzun süredir Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından aranıyorlardı.

Elimde durmadan döndürdüğüm telefonumdan bildirim sesi geldiğinde bakışlarımı telefonuma çevirdim. Kilit tuşuna basarak ekranı kaydırdım ve gelen bildirimin üzerine tıkladım.

#Ayaz
"Biz kuru sözlere inanmayız. Bize kanıtla gel."

Okuduğum mesaj gergin bedenimi daha da gererken alt dudağımı kemirerek telefonu kilitledim. Görünüşe göre ben ne kadar onlara güvenmiyorsam, onlarda bana güvenmiyordu.

Aniden revirin kapısı açıldığında oturduğum yerde irkildim. Ali'yi görmemle elimde ki telefonu masaya bırakıp ayağa kalkmam bir olmuştu. Bedenimde nedenini bilmediğim bir heyecan ve gerginlik dolanırken içeriye girenlere baktım. Ali ve başka bir gardiyan kollarından tuttuğu mahkumu revire soktuğunda gözlerim mahkuma kaydı.

Revire giren elleri kelepçeli mahkumun etrafta dolanan mavi gözleri gözlerimi bulunca tuhaf hissetmiştim. Zira bir süredir rüyalarıma konu olan gözlere canlı canlı bakıyordum. Üzerinde siyah eski bir pantolon ve mavi mahkum üstü vardı.

"Revirden sonra koğuşuna geçeçek Ali, hücre cezası bitti."

"Tamam, doktorun işi bitince bırakırım ben." Ali diğer gardiyanı onayladığında gardiyan bana kısa bir bakış atarak revirden çıktı. Bu sırada sedyeye oturtuğu mahkumun elinde ki kelepeyi çözüyordu Ali.

Sedyeye oturan mahkumun gözleri üzerimdeydi bunu ona bakmadan bile hissedebiliyordum. Bakışları o kadar yoğun hissediliyordu ki, bu beni geriyordu.

Ali kelepçeyi çıkartıp mahkuma baktı kısaca, ardından bana döndü. "Kontrolü bitince seslen, kapının önündeyim." Usulca kafamı salladığımda son kez sedyede öylece oturan mahkuma bakıp odadan çıktı.

Ali revirden çıkınca mahkumla tek kalmıştık. İçeride tuhaf bir sesszilik dolanmaya başladığında mahkum oturduğu sedyeden öylece beni izliyordu. Bakışları nedenini bilmediğim şekilde üzerimde tuhaf bir etki bırakıyordu. Masamın üzerinde ki not defterimi alırken ellerim titremişti. Bunun nedeni beni dikkatle izleyen bir çift mavi gözün sahibiydi.

Neden böyle tuhaf hissediyordum bilmiyordum. Belki yaptığım anlaşma, belkide ansınız tanımadığım bu mahkumum rüyalarıma girmesiydi nedeni.

Gözlerim not defterimde ki yazılarda dolanırken, dilimle alt dudağımı ıslattım. Ne kadar gergin hissetsemde bunu belli etmemeye rahatmışım gibi hareket etmeye çalışarak elimde ki defteri kapadım ve mahkumun üzerimde olan gözlerine baktım.

"Yaralarını kontrol etmem gerek, bugün bandajlarını çıkaracağım." Herhangi bir cevap alamadım öylece yüzüme bakmaya devam ediyordu. Bakışları içimde bir yerleri titretirken duraksadım. "Pekala, üzerini çıkarır mısın?"

Tekrar hiçbir şey söylemedi ama dediğimi usulca yaptı. Elleri üzerinde ki mavi önlüğün eteklerini kavradı ve tek hamlede üzerinden sıyırarak yanına bıraktı. Kısa bir an çıplak, kaslı ve dövmeli göğsüne kayan bakışlarım nefesimi kesmişti. Esmer teninin üzerine işlenen dövmeler onun bir parçası gibiydi. Normalde dövme sevmezdim ama bu adamın esmer tenine işlenen dövmeler çok hoş görünüyordu.

"Yaralarım baklavalarımda değil, sırtımda." Duyduğum erkeksi ses alay doluydu.

Bir anda girdiğim transtan çıkıp benden tarafa konuşan mahkumun gözlerine baktım. Mavi gözleri alaylı bakıyordu. Lanet olsun! Gözünü öylece adamın vücuduna dikip bakarsan tabi ki de seninle alay ederdi. Yanaklarım utançla kızarırken, "şey..pardon dalmışım." Diye mırıldandım. Sesim titremişti. Yaşadığım utanç verici anın üzerine yaptığım saçma açıklama oldukça küçük düşürücüydü. Daha fazla yerin dibine girmemek için hızla mahkumun üzerinde bulunduğu sedyenin etrafında dolandım ve arka tarafına geçtim.

Sırtında yaklaşık üç gün önce sardığım bandajlar vardı. Tekar teker bandajları sırtından alırken parmaklarım sırtına değiyordu. Ve bu parmak uçlarımın karıncalanmasına sebebiyet vermişti.

Neden şimdi durduk yere böyle saçma tepkiler veriyordum ki? Oda burada ki diğer mahkumlar gibiydi işte, bir farkı yoktu.

Olmasıda zaten imakansızdı.

Tüm bandajları oldukça dikkatli bir şekilde çıkardım ve tek tek yaralarını inceledim. Derin olmayan izler kaybolmuş, sadece derin olan yaraların izleri kalmıştı, onlarda kabuk tutmaya başlamıştı bile. "Yaraların iyleşmiş gibi, yinede böyle dokununca..." Elimi derin olan yarasının üzerine koydum ve bastırdım. "...acıyor mu?"

"Hayır," kısık sesi pürüzlü ve gergin çıkmıştı. Nedenini bilmediğim bir şekilde vücududa gergindi.

"Pekala,"

Tam yanımda bulunan masada ki steteskopu alıp kulağıma taktım ardından yuvarlak kısmını mahkumun sırtına koydum. Sanırım soğuk olduğu için kısa bir an irkildi ama geri çekilmedi. "Derin nefesler alıp verir misin?" Dediğimi yaptı ve bir kaç derin nefes alıp verdi. "...Şimdi de öksürür müsün?" Tekrar bir şey demeden dediğimi yaptığında herhangi bir sorun olmadığına kanaat getirdim.

Steteskopu kulağımdan çıkararak boynumda bıraktım ve masama doğru ilerledim. Not aldığım defteri elime alırken yeniden düzenlemeler yapıyordum. Yediği kırbaç darbeleri sırtında yaralar açtığı kadar nefes alma sorunuda yaşatabilirdi ama göürünüşe göre bu mahkumda böyle bir sorun yoktu. İyice emin olmak için defteri tekrar masama bıraktım ve bu sefer mahkumun tam önünde durdum.

Steteskopu tekrar kulağıma taktıktan sonra, mahkuma baktım. Ellerini sedyenin iki tarafına koymuş sessizce beni izliyordu. Bakışlarında ki ifade beni yavaşça yutkundururken, "Müsade eder misin?" Diye sordum.

Durşunu düzelttiğinde, steteskopun yuvarlak kısmını gögsüne koydum. Benden bağımsız bir elim omzuna tutunduğunda. Mahkumun duraksadığını hissettim. Elimin altında kalan teni kasılmıştı. Bunu düşünmemeye çalışarak, "tekrar derin nefesler alıp verin." Dedim. Dediğimi yaptı, aldığı ve verdiği her nefesi duyumsadım. Bir sorun yok gibiydi.

Steteskopu sol göğsüne yakın bir yerde tutuyordum ve bir an tamamen istem dışı steteskopun yuvarlak kısmını sol göğsüne kaydırdım. O an kalp atışları kulağıma vurdu.

Bu çok tuhaftı. Yani kulağıma vuran kalp atışları bana çok tuhaf hissetirmişti. Elbette ilk kez birinin kalp atışını dinlemiyordum. Sadece ilk kez bir kalp bana tuhaf hissetirmişti.

Kalp atışları o kadar hızlı göğüs kafesine vuruyordu ki bu şaşkınlıkla duraksamama neden oldu. Bir elim omzunda, diğer elim göğsünün üzerinde steteskopu tutarken hafif şaşkınlıkla irikeşmiş gözlerimi gözlerine çıkardım. Yüzü ifadesiz olsa da, mavi gözleri parlıyordu.

"Neden bu kadar hızlı atıyor?" Diye sordum şaşırarak.

Bir süre sessizce gözlerime baktı. En sonunda konuştuğunda ise sadece dudaklarını hafifçe kıpırdatmıştı. "Senin yüzünden."

🕯️

Beğendiyseniz yıldıza basmayı unutmayın.✨

Continue Reading

You'll Also Like

937 165 18
Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa Hakkında ne kadar bilgiye sahibiz?
251K 9.3K 52
Zorlu İnşaat'ın veliahtı Nefes ve Kaleli Kum'un veliahtı Tahir. Kardeşini denizlerden koparamayan Mustafa Kaleli ve kızının hayallerini hiçe sayarak...
122K 8.1K 17
''Önünde iki yol var, birincisi en az yirmi yıl gideceğin yerde yani cezaevinde yaşamak,ikincisi kocanın gerçek katillerini bulup hayatına devam etme...
167K 9.6K 60
TAMAMLANDI Kitabı bitirdikten sonra neden bu kadar az okuyucusu olduğunu düşüneceksiniz, sebebini ben söyleyeyim, hedef kitlesi zeki insanlar olduğu...