BUKALEMUN - YamanDağlı - Yama...

By Invictus1408

4.1M 61.4K 22.4K

Bukalemun Serisi 2.Kitabı... **** Yaman ona sonsuzluğu vaat ediyordu.... Gözlerinde öyle bir anlam vardı ki... More

Bölüm 5
Bölüm 15
Bölüm 25
Bölüm 35
Bölüm 45
Bölüm 55
Duyuru
Duyuru ve Bilgilendirme
Kızıl Öfke / 1
Kızıl Öfke / 2
Kızıl Öfke / 3
Kızıl Öfke / 4
Kızıl Öfke / 5
Kızıl Öfke / 6
Kızıl Öfke / 7
Kızıl Öfke / 8
Kızıl Öfke / 9
Kızıl Öfke / 10
Kızıl Öfke / 12
Kızıl Öfke / 13
Kızıl Öfke / 14
Kızıl Öfke / 15
Kızıl Öfke / 16
Kızıl Öfke / 17
Kızıl Öfke / 18
Kızıl Öfke / 19
Kızıl Öfke / 20
Kızıl Öfke / 21
Kızıl Öfke / 22 FİNAL

Kızıl Öfke / 11

10.5K 1.6K 749
By Invictus1408

Selam,

Bölüm ithafı; rabiaoflus1453'ün.

Haftanın doğum günü listesi;  28 Kasım evedallas - 28 Kasım burcu2811 - 29 Kasım BeroSoysal - 29 Kasım burcu_ozcelik - 30 Kasım TCIlknurEdis - 30 Kasım Elif22710 - 1 Aralık gurbetciserce - 2 Aralık arzu60600 - 3 Aralık mericnaz - 3 Aralık 7bigboss7 *** Hepinize nice seneler olsun arkadaşlar. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu yaşlar dilerim. Kucak dolusu sevgiler xoxoxo

İyi okumalar...




Yaman kahkahalarla gülüyordu.

Yatağa girmek üzere olan Alaz yüzündeki gülümsemeyi silemeyeceğini biliyordu çünkü o da saatler evvel tıpkı Yaman gibi kahkahalarla gülmüştü. O akşam telefonda konuştuğu Ayşe ve Zeynep'in de yaptığı gibi.

Saat sabaha karşı beşe geliyordu. Yaman eve geldiğinde doğruca duşa girmişti ve o esnada Alaz da uyanmış olan Ateş'i emzirerek tekrar uyutmuştu. Ateş'i yatağına yatırarak odaya girdiğinde Yaman duştan çıkmıştı. Alaz'ın dudaklarına gülümseyerek bir öpücük bırakıp belindeki havluyla oğlunun odasına gitmişti. Onu görmeden uyumasının mümkün olmadığını biliyordu. Birkaç dakika evvel odaya geri dönüp siyah bir pijama altı giyerken, Alaz o akşam Berin'le yaptığı telefon konuşmasında öğrendiklerini anlatmaya başlamıştı. Esat'ın yaptıklarını aktarırken sözlerinin arasında sık sık kıkırdıyordu.

Odanın içindeki dağınıklığı bir yandan birlikte toplarken bir yandan Berin'in hayrete düşmüş halde anlattıklarını aktarmıştı.

"Baştan beri nefs-i müdafaaydı benim tavrım demiş. Kıza resmen, ulan insafsız bu kadar da güzel olunmaz ki demiş, şerefsiz kalbine laf dinletemiyormuş, artık başı beladan kurtulmayacakmış, e kızı eve de kapatamazmış... Aslında kapatabilse kapatacak da bizden korkusuna onu da yapamazmış diye dert yanmış. Anasının sütünü haram edeceğinden girmiş, benimle yengelerinin ağzına sıçacağından, Ağrılı'nın da ağzına geleni saydıracağı korkusundan çıkmış. Berin'in sesini bi duymalıydın. Kız bildiğin dumur olmuş."

Yaman nihayet yatağa oturduğunda kahkahalarla gülüyordu. İşini bitiren Alaz yatağa doğru adımlarken onun da yüzünde geniş bir gülümseme vardı.

"Dün akşam epey tırsmıştı. Bu saldırıyı kesin korkusundan yapmıştır," dedi Yaman.

Alaz sorarcasına ona bakarak yatağa çıktığında Yaman da kendisini tamamen yatağa yerleştirdi ve sırtını başlığa yasladı. Kendisine sokulan kadını kollarının arasına çekerek sıkıca sardı ve başına dudaklarını bastırdı. Alaz tam bir teslimiyetle başını kocasının geniş çıplak göğsüne yasladı. Bir kolunu beline sararak parmak uçlarıyla geçmişten kalan izlerin üzerini şefkatle okşadı. Adeta bir yaraya merhem sürer gibi her gece parmak uçlarıyla bu izlerin üzerinden okşarcasına geçiyordu. Onun saklı definesi bu izlerin altındaydı. Yüreği kocaman olan bu adam, ona devasa bir sevda ile bağlı olan bu adam, onun en büyük hazinesi idi.

Aylar sonra ilk kez bu saatte ayaktalardı. Yaman, diğerleri dönene kadar kulüple ilgilendiğinden birkaç gündür eve bu saatte gelmek zorunda kalıyordu ve eskiden yaptıkları gece sohbetleri şimdi sabaha karşı bir vakte kaymıştı. Yaman'ın en sevdiği şeydi bu. İkisi baş başa kaldıklarında tüm gün yaşadıklarını birbirlerine anlatıyor, bazen gülerek bazen de düşünerek birbirlerinin anlattıklarını dinliyorlardı. Aralarında gizli olan tek bir şey bile yoktu. Onlar birbirleri hakkındaki tüm sırları, tüm saklı kalanları açığa çıkarmış, kendilerini açık bir kitap gibi birbirlerine sunmuşlardı.

Alaz, Yaman'ın mucizesi idi. Yaman, Alaz'ın her şeyi idi. Birbirlerinin en iyi dostu, yoldaşı, sırdaşı, ama en çok da birbirlerinin vazgeçilmez ve eşsiz sevdasıydılar.

"Sen de verdin gazı tabii," dedi Alaz kınar gibi.

"Yoo, benim gaz vermeme gerek yoktu ki, belki azıcık dürtmüş olabilirim."

"İyi yapmışsın," dedi Alaz takdirle. Başını kaldırıp gülümsedi ve dudaklarını kocasının çenesine bastırdı. Hafifçe çıkan sakalların dudaklarına teması hoşuna gidiyordu. Yaman ara sıra kirli sakal bıraksa da Ateş'le aşırı haşır neşir olduğundan çokça zaman sakal bırakmamaya özen gösteriyordu. Avucuyla genç adamın yüzünü okşadı.

"Uzamışlar yine," dedi memnun bir ifadeyle.

Yaman onaylar gibi başını sallarken kaşır gibi elini sakallarında gezdirdi. "Üşendim tıraş olmaya, uyanınca artık. Ateş biraz daha büyüsün o zaman bu tıraş zulmünden kurtulurum. Bu sakallarla oğlumu doğru düzgün öpemiyorum, teni hemen kızarıyor yavrumun."

"Oyy yavrusuna da kıyamazmış."

"Herhalde kıyamam. Ben onun için dünyayı yerinden oynatırım."

"Sence de akıl almaz bir çelişki içinde değil misin? Hem çok seviyorsun hem çok kıskanıyorsun."

"Babam onu benden çok sevince bozuluyorum tabii, sen de öyle. Gerek mi var? Babası benim, ben oğlumu severim, babam da beni sevsin." Bir an duraksayarak çabucak ekledi. "Sen de en çok beni sev."

Alaz kendisine hakim olamadan alçak sesli bir kahkaha attı. "Hiç değişmeyeceksin," dedi kabullenmiş gibi. "Arıza kocam benim."

"Arıza deyince aklıma geldi. Yarmadan haber var mı? İki gündür fırsat bulup konuşamadım ben."

Alaz hafifçe elini Yaman'ın göğsüne vurdu. "Abime yarma deyip durma!" dese de Yaman'ın bunu yine kale almayacağını biliyordu. Her zamanki standart azarı gerçekleştirdikten sonra sorusuna cevap verdi.

"Abim, İran'a geçmiş, iki gündür ben de konuşamadım ama Zeynep ablayla her gün konuşuyoruz. Fırsat buldukça sadece onu arıyor ben de Zeynep abladan alıyorum haberleri. İki gün sonra dönecekmiş Ağrı'ya. Zeynep abla da Cemre'yle birlikte evde takılıyormuş. Allah'tan evin etrafındaki arazi geniş de dar alana sıkışmadı. Abim dönene kadar evden uzaklaşmak da istemediğini söyledi. Zaten gelen giden epey oluyormuş sıkılmaya fırsatı olmamış. Doktor olduğunu biliyorlar ya, en ufak şikayeti olan kapıya dayanmaya başlamış. Zeynep abla halinden memnun. Aslında şikayetleri olduğundan değil, Oğuz'un karısını merak ettiklerinden geliyorlar ama hepsi öyle tatlı ki çok güzel zaman geçiriyorum dedi. Akşama kadar gelen gidenle lak lak ediyormuş."

"Cemre nasılmış? Özledim Cemre'yi."

"Cemre elden ele, kucaktan kucağa... Halinden pek memnun dedi Zeynep abla."

"Daha üç aylık bebek!" dedi Yaman ters ters bakarak. "Biraz sakınsa fena olmaz."

"Abartma Yaman. Zeynep abla gerektiği kadar sakınıyor, merak etme."

"Ateş ne durumda? Bu gece rahat uyudu mu?"

Alaz gözlerini devirerek derin bir soluk koy verdi. "Bu gece birkaç kez uyandı. İki güne kalmaz tüm aksiliğini kuşanır. Cemre gideli neredeyse bir hafta olacak, iyice mızıklamaya başladı. Tüm gün canımıza okuyor huysuzluğu ile. Allah'tan Ekrem amcamla olduğunda duruluyor. Adamcağızın canı çıktı günlerdir onu oyalayacağım diye."

Ekrem ve Ateş'in birlikte geçirdikleri zamanı zihninde canlandırınca yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamadı. Ekrem'in yerlerde yuvarlanarak Ateş'le oynamasını kırk yıl düşünse aklına getirmezdi. Adam Ateş'le birlikte adeta yeniden can bulmuş gibiydi. O yaşına rağmen imrenilecek bir enerji ile dopdolu halde torunuyla vakit geçirmeye bayılıyordu.

"Cemre'yi özlüyor tabii oğlum. Özlemez mi?" diye mırıldandı Yaman. Adeta Ateş'in neler hissettiğini yalnızca o anlayabilirmiş gibi kederle çıkmıştı kelimeler dudaklarından.

"Sence sahiden büyüdüklerinde birbirlerini severler mi?" diye sordu Alaz merakla. Düşünüyormuş gibi dalgınca devam etti. "Oğuz abim kesin kudurur."

"Oğuz kim be!" dedi Yaman diklenir gibi. "O yarmaya mı soracağım? Gör bak, Ateş'le Cemre bizim kaçırdığımız her şeyi yaşayacaklar. Birlikte büyüyecekler, birlikte okula gidecekler. Birbirlerinin en iyi arkadaşı olacakları gibi birbirlerini de çok sevecekler."

Alaz bakışlarını yine yukarı kaldırıp Yaman'a baktı. Yanağı genç adamın göğsüne sürtünerek başını hafifçe iki yana sallayıp karşılık verdi.

"Şu inadın var ya, ne desen çıkıyor o yüzden tartışmayacağım seninle."

"Bi şey biliyorum ki söylüyorum. Oğlum azıcık bana çektiyse sevdiğinden vazgeçmez. Gör bak, Cemre'den başkasına bakmayacak."

Alaz elinin altındaki deriyi çimdikler gibi sıkarken sitemkar bir tonla karşılık verdi.

"Babası başkalarına bakmış ama."

"Allah belamı verseydi de bakmasaydım," dedi Yaman pişmanlıkla. Kollarının baskısını arttırarak karısına sımsıkı sarıldı. "Ne kadar sitem etsen az, yaşadığını bilmesem de kimseye el sürmemeliydim."

"Tamam tamam abartma," dedi Alaz anlayışlı bir sesle. "Bekar adamdın sonuçta. Bir hayaleti bekleyecek değildin."

"Benim sana karşı boynum hep eğik olacak," dedi Yaman kederle.

Alaz, onun yine akıl almaz nedenlerle kendi kendini yemeye başlamasını engellemek ister gibi konuyu değiştirdi.

"Akşam Ayşe ablayla birlikte olalım diye konuştuk. Açılışın nasıl gittiğini takip edeceğiz. Kızlar bol bol sosyal medyaya fotoğraf koyacaklarını söylediler," dedi neşeyle. "Hatta size özel canlı yayın yaparız dediler. Zilal anamla Ağrılı da gelecek. Zilal anam yardır gülüm ekibine de haber vermiş. Akşam onlar da bizdeler."

"Yardır gülüm ekibi ne?" dedi Yaman şaşkınca.

Alaz alçak sesli bir kahkaha attı. "Çocukların Zilal anam, Azize abla ve Vivien hanıma taktıkları isim. Kürşat'tan öğrendim."

Yaman gözlerini devirerek söylendi. "Ulan bu adamların sizinle oturup dedikodu yapmasına ne diyeyim bilemedim."

"E sen de yapıyorsun," dedi Alaz itiraz eder gibi. "Ne zaman Halime ablayla mutfakta az laf edelim desek koşturarak gelip yerini alıyorsun."

"Ben olup bitenden bilgim olsun diye geliyorum. Kimin ne yaptığını takip edemiyorum ki. Maşallah Halime ablayla senin istihbarat sağlam."

"Ekrem amcam da aynısını diyor. Halime ablayla ne zaman kahvaltı sonrası kahve yapıp lafa otursak mutfaktaki sandalyeden mıhlanmış gibi kalkmıyor."

Ekrem'in tavrını Yaman zihninde canlandırınca elinde olmadan alçak sesle güldü. Bazen babasının bir an evvel kahvaltıyı bitirip Alaz ve Halime ile lafa oturmayı dört gözle beklediğinden şüpheye düşüyordu. Ne zaman kahvaltıdan sonra Halime kahve yapmaya başlasa parlayan gözlerle mutfaktaki kadını takip edip heyecanla yerinde kıpırdanmaya başlayarak "Eee? Ne var ne yok son günlerde?" diye sorması aslında şüpheye yer bırakmıyordu.

Yaman aklından geçen düşünceleri gülümseyerek uzaklaştırdı ve açılış konusuna yeniden döndü.

"Açılışı ben takip edemem. Sen sonra bana anlatırsın. Çocukların hepsini göndermek bana dünya kadar iş yükledi ama neyse ki Nihat'ın çok yardımı oluyor."

"Çok güzel zaman geçiriyorlarmış," dedi Alaz mutlu bir tebessümle. "Defne'yle Nil hayatlarından çok memnunlar. İyi ki hepsini birden gönderdin. Unutamayacakları anıları oldu hepsinin."

"Sen gitmediğin için üzülmüyorsun değil mi?"

"Aksine. Tantana sevmiyorum biliyorsun. O kadar gözün üzerime dikilmesinden hoşlanmıyorum."

Yaman anladığını belirtir gibi usulca başını salladı. O da tıpkı Alaz gibi dikkatlerin üzerine çevrilmesinden hoşnut olmuyordu ve medyanın da açılışa ilgisi düşülürse ikisi de Esat'ın bu işi üstlenmesinden hoşnuttu.

"Neyse ki Esat orada," diye mırıldandı Yaman.

Alaz'dan alçak sesli bir gülüş çıktı. "Aslında abim de göz önünde olmaktan hoşnut değil. Şimdi orada burada boy boy resimleri çıkacak ya, şimdiden strese girmiş."

"Esat buna çok aldırmaz diye düşünüyordum."

"Yok yok, kendi aldırdığından değil," dedi Alaz çabucak karşılık vererek. "Bundan sonra ne zaman abuk bi şey yapsa, Ağrılı'dan yiyeceği azarlar yüzünden strese girmiş. Ağrılı'ya koz vermiş oldu. Façasını alaşağı ediyor."

"Nasıl yani?"

Alaz başını yine yukarı kaldırıp gözlerini Yaman'ın meraklı bakışlarına dikti ve gülümsedi. "Abim saçma sapan bi şey yapınca, Ağrılı kesin şöyle diyecek;" Sesini kalınlaştırıp Ağrılı'yı taklit eder gibi devam etti. "Gazetelerde boy boy resimlerin çıktı diye adam mı oldun sanıyorsun? Adamlık öyle cıvık cıvık poz vermekle olmaz. Düzgün davran asabımı bozma benim." Sözleri biter bitmez alçak sesli bir kahkaha attı. "Yani anlayacağın, abim şöyle ağız tadıyla havasını atamayacak."

Yaman ona eşlik ederek gülerken başını salladı. "Sadık baba çok başka bi adam. Bazen hiç gülmeyi bilmiyor sanıyorum, her zaman öyle ciddi ki. Ama o ciddiyetle ettiği lafları duyunca da hayrete düşüyorum."

Alaz'ın yüzünde minnetle karışık buruk bir tebessüm belirdiğinde gözleri dalgınca loş odanın içinde dolaştı. Alçak sesle konuşurken ses tonundaki keskin savunma tınısı gözden kaçmıyordu.

"Aksine çok güzel güler Ağrılı. Hayatımda gördüğüm en şefkatli gülümseye o sahiptir mesela. Sadece ağır bir adam. Her şeye gülmez. Ama gülünce de o gülüş aklından hiç çıkmaz."

Zihnindeki görüntü seneler öncesine aitti. O minik köpek kulübesinin dışında, dizlerinin üzerine çöküp elini ileri uzatmış olan adamın yüzündeki o şefkatli yumuşak gülümseme, zihinine kazınmış gibiydi. Öylesi güven veren, öylesi iç ısıtan bir o kadar buruk ve çaresiz bir gülümsemeydi o.

***

O Cuma akşamı Alazlar'ın salonu hep birlikte toplandıklarında olandan az sayıda olsa da yine de evin ahalisinden kalabalıktı. Sadık Ağa, Zilal, Fırat ve Ayşe ile birlikte Karacalar da akşam yemeğini Alazlar'da yemişlerdi. Erkekler büyük salonun bir köşesindeki oturma grubunda kahvelerini içerken kadınlar da bir köşedeki grupta vakit geçirmeye çalışarak neşeyle sohbet ediyorlardı.

Ateş yine kucaktan kucağa dolaşıyordu fakat çokça canının istediğine bulaşmayı tercih eder gibiydi. Emeklemeye başladığından beri kucakta kalış süresi oldukça azalmıştı, bir an evvel yere inmek ister gibi alınan kucakta kısa sürede tepinerek kendisini yere bıraktırıyordu. Alaz yan gözle yine emekleyerek Ekrem'in yanına giden Ateş'i izlerken kendi kendine konuşur gibi "Yarım saat sonra uyuyacaksın küçük bey, az daha yorul sonra salon turun son bulacak," dedi.

Ekrem ayağının dibine gelen çocuğu uzanarak kucağına aldı ve mest olmuş gibi gülerek konuşmaya başladı.

"Ateş parçam," dedi sevgi dolu bir tonla. "Kaçıncı turu attın can yoldaşım?"

Ateş neşeyle gülerek avuçlarını Ekrem'in yanaklarına bastırdı. Yüzünü dedesinin yüzüne bastırıp salyaları akarak henüz uç vermiş yeni çıkan dişleriyle çenesini ısırmaya çalıştı. Ekrem'in keyifli gülüşü dudaklarından dışarı fırladı. Bu oynaşma beş dakika kadar sürdü ve Ateş yine tepinerek kendini yere bıraktırdı. Salonda attığı bir turun ardından bu kez Ağrılı'nın ayaklarının dibine vardı ve Ağrılının üzerindeki pantolonun paçalarından tutunarak ayağa kalkmaya çalıştı. Ağrılı bedenini öne eğerek ellerini Ateş'e doğru her an hamle yapmaya çalışır gibi uzatsa da müdahale etmeden bir süre boyunca çocuğun çabasını izlemeye devam etti.

"Ha gayret," dedi destekler gibi. "Erken yürüyeceksin belli ki." Gözlerini Ateş'ten ayırmadan yanındaki Fırat'a dert yanar gibi "Esat gibi on ikisine gelmeden direksiyonun başına da oturur bu," dedi. Tam o esnada bacaklarına sarılarak iki ayağının üzerine kalkan bebeğe gözlerinde parlayan gururla gülümsedi. "Aferin benim torunuma!" dedi coşkuyla. "Demedim mi ben sana?" dedi hızla Fırat'a bakıp yeniden gözlerini Ateş'e çevirerek. "Maşallah Tahir dedesi gibi cabbar olacak."

Kollarının altından tuttuğu çocuğu kaldırarak kucağına oturttu. Ona gülümseyerek bakan ve garip sesler çıkaran Ateş'le göz göze gelerek adeta yetişkinmiş gibi büyük bir ciddiyetle konuşmaya başladı.

"İlk araban benden ateş parçası," dedi başını sallayarak. "Esat dayın beni faka bastırdıydı ama sana benden sınırsız kredi. Kaç sıfır istiyorsan koy dediğinin yanına."

Fırat'ın sesli kahkahası duyulduğunda Ateş de adeta söylenenleri anlamış gibi başını sallayarak neşeyle kahkaha attı.

Alaz bir kulağıyla kadınların konuşmasını dinlemeye çalışsa da gözleri sürekli Ateş'in ve diğerlerinin üzerindeydi. Yüzünde hem mutlu hem buruk bir tebessüm vardı. Ateş'in Ekrem ve Sadık'la geçirdiği anların saniyesini bile kaçırmak istemez gibiydi. Bu anlar aklına hep aynı soruyu getiriyor, mutlu gülümsemesi hüzünlü bir hal alıyordu.

Hayatta olsa babası, Ateş'le nasıl zaman geçirirdi acaba?

Bu soru zihninde öylesine ısrarla yankılanıyordu ki, izlediği görüntüler şekil değiştiriyor Ateş'le oynayan Ekrem ya da Ağrılı, Tahir'in görünümüne bürünüyordu adeta.

Görüntü öyle baştan çıkarıcıydı ki, Alaz bu hayal dünyasından hiç çıkmak istemiyordu. O görüntüye aniden bir kadın ekleniyor, nahif bir gülümseme ve asil bir duruşla Tahir'in yanında biterek, torununa sevgiyle gülümsüyordu.

İç çeker gibi bir soluk alarak yavaşça yerinden kalktı. Ateş'i yatırma vakti gelmişti. Aynı düşünce bir başka şeyin daha vaktinin geldiğini hissettirdi. Bir hafta olmuştu en son ziyaretleri üzerinden. Yarın sabah Yaman ve Ateş'le birlikte yine mezarlığa gitmeleri iyi olacaktı. Ateş hayatta olan soyunu tanıdığı gibi hayatta olmayanları da tanımalı, onlara da aşina olmalıydı. Hatta onun hayata gelmesine vesile olan, canlarını vermiş fedakar insanları da tanıyarak bilerek büyüyecekti. Onlara dokunamasa bile topraklarına dokunmalı, bir gün kendileri olmasa da onları asla unutmamalıydı.

"Ben Ateş'i emzirip uyutayım, yarım saate inerim," diyerek ileri doğru adımladığında ses tonundaki burukluğu diğerleri fark etmeden başlarını salladılar yalnızca.

***

"Sence Esat ne demiştir o sırada?"

Alaz, kulağına fısıldar gibi soran Ayşe'ye çabuk bir bakış atıp bilmiyorum der gibi alt dudağını büktü.

İki saati aşkın süredir ellerinden telefon ve tabletler düşmemişti. Salonda öylesine şamata yapmışlardı ki, isyan eden Ağrılı onları neredeyse salondan kovar gibi uzaklaştırmıştı.

"Yav hanım," demişti sitem eder gibi. "Şu aletleri alacağım elinizden en sonunda. Sen iyice ergen kızlara döndün."

"Ergenliğimi yaşayamadığımdandır o," demişti Zilal aynı sitemkâr tonla. "Ergenlik mi yaşadım ben? Tarlaydı, ocaktı derken."

Sadık Ağa gözlerini devirse de daha fazla çıkışamamış, gönül almaya çalışır gibi karşılık vermişti. "Yav şimdi yaşa, tamam. Ama el insaf! Zırt zırt hiç susmuyor o meret. Az sesini kısaydınız bari."

Zilal aniden yerinden kalkıp alıngan gözlerle Sadık ağaya küskün bir bakış atıp elini sallayarak "Kalkın kızlar, biz mutfağa geçip rahat rahat takip edelim kızları. Bu adam bana huzur vermeyecek belli," demişti.

"Ya ne dedim ki? Az sesini kısın dedim. He ama mutfakta daha rahat ederiz diyorsanız..." diyerek cümlesini tamamlamadan masumca Zilal'e bakmıştı. Bunun iyi bir fikir olduğuna inandığı belliydi.

"Yok yok ağam, anladım ben. Son zaman yaptığım her şey senin gözüne batıyor, gönlün geçti demek ki."

"Tövbe estağfurullah," diyen Sadık Ağa medet umar gibi Fırat'a dönmüştü. "Ne dedim oğlum ben şimdi? Onlar da rahat etsin biz de dedim. Yav kendi sesimi duymuyorum."

"Beni hiç karıştırma baba," diyen Fırat ellerini teslim olur gibi havaya kaldırmıştı. "Ben yardır gülüm ekibine karşı durmam."

Sadık Ağa hayretle Fırat'a bakıp "Ne ekibi?" diye sormuştu kaşlarını çatarak. "Her gün yeni bi şey çıkarıyorsunuz başıma. İcatlarınız bitmiyor." Başını esefle sallayıp yeniden Zilal'e dönmüştü. "Tez zamanda Ağrı'ya dönüyoruz. Yetişemiyorum ben size!"

"Asla olmaz!" diyen telaşlı reddediş hiç umulmayan kişiden çıktığında, salondakilerin şaşkın bakışları Vivien'a dönmüştü. Aniden ayağa fırlayan kadın, "Olmaz Sadık Ağa!" diye devam etmişti aynı telaşla. Telaffuzu komikti yine fakat alıştıklarından olsa gerek kanıksamışlardı kadının konuşmasını. "Paris Ağrı uçuşu yok!" derken bir felaket haberi verir gibiydi. Gözleri dehşetle iri iri açılmıştı. Neredeyse ağlayacak gibi Zilal'e bakıyordu. "Ay ben İstanbul'a dört saate tahammül edemiyorum, aktarmalı uçuşta nasıl bekleyeyim onca saat?"

"Ben hiçbir yere gitmem Viyen hanım, merak etme!" diyen Zilal, adeta yeniyetme bir kız gibi omuz silkerek Sadık ağaya bakmıştı.

"Sanki bizim geline Ağrı'ya gel diye yalvardılar," diye alayla söylenen Azize'yi kimse duymadı. "İyice Türkleşti bu kız, Ağrı'da süt sağacağım diye ahırlara da dalar yakında." Kendi kendine alçak sesle kıkırdamıştı.

Vivien'in verdiği tepki ile Ekrem'in attığı kahkahayı Erdem'in kahkahası takip etti. Ayşe, Fırat ve Alaz'ın kahkahası onlarınkine karıştı. Ekrem gülmesini bastıramadan babacan bir edayla Halime'ye bakıp, "Halime kızım, hadi siz mutfakta canınız istediği gibi keyfinize bakın en iyisi. Kimsenin bir yere gittiği yok," demiş Sadık Ağa'ya gücenik bakışlarını dikmişti. "Nereye gidiyorsun Sadık Ağa? Biz izin verdik mi sana?"

"Ben vermedim!" diyen Alaz alıngan gözlerle Sadık ağaya bakıyordu. "Beni bırakıp hiçbir yere gidemezsin sen. Başımdan ayrılmak yok!"

Sadık Ağanın bakışları ansızın yumuşayarak Alaz'a baktı. Usulca başını sallayarak gülümsedi.

"He kurban, başından ayrılmak yok. Sen gitme dersen gitmem."

"O zaman gitmiyorsun bir yere."

Sadık Ağa uysalca karşılık vermişti. "Tamam ben gitmem," Çocuksu bir bakışla yardım dilenir gibi, "Ama siz mutfağa gitseniz daha iyi olur sanki," demişti. Acınası bir tavırla elini kaldırıp başını işaret etti. "Kafa bu da, çekmiyor kurban, çekmiyor."

"İnternet mutfakta da çekiyor, değil mi kuzum?" diye soran Zilal, tavır yapar gibi Sadık Ağa'ya yan bir bakış atmıştı. Adamın sözlerini çarpıtmaya yemin etmiş gibiydi.

Alaz'la Ayşe aynı anda kıkırdadılar. Zilal'in halihazırda bildiği şeyi yine de teyit ederek "Çekiyor anam," demişti Ayşe, ayağa kalkarak. "Hadi biz en iyisi mutfağa yayılalım. Oh bütün gece çay kahve elimizin altında kızları takip ederiz."

Tüm bu konuşmalar iki saat evvel olmuştu ve saat gece yarısını geçmişti. Mutfaktaki oturma grubundaki kadınların şamatası an be an artmıştı. Erkekler salondaki ağır sohbetlerine devam ederken kadınlar telefonlarına ardı ardına düşen fotoğraflara heyecanla bakıp dakikalar süren değerlendirmeler yapıyorlardı.

Saat farkı nedeniyle onlar için geç bir saat olsa da Londra'da henüz gece yarısı olmamıştı. İki saattir ara ara kızlarla görüntülü konuşmalar yapmışlar, giydikleri kıyafetler hakkında uzun uzun beğenilerini aktarmışlardı. Mutfağın içinde birbirine karışan sesler kafa ütüleyecek düzeydeydi fakat onlar bunu umursuyor görünmüyorlardı.

Ayşe elindeki ekranda görünen fotoğrafı Alaz'a göstererek sormuştu soruyu. Kulübün önünde hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Medya içeri giren herkesi fotoğraflarken Defne ve Nil de onlardan aşağı kalmıyordu. Alaz ve Ayşe açılışla ilgili atılan fotoğrafları kısa zamanda sosyal medyada buluyor diğerlerine gösteriyorlardı. Telefonlar elden ele dolaşıyordu. Ayşe'nin ulaştığı fotoğrafta Esat ve Berin vardı. İkisi de kameraya bakmıyordu. Kulübe girecekleri anda çekilmiş bir boy fotoğrafıydı. Siyah smokini içindeki Esat'ın kolu, göz alıcı güzellikte su yeşili bir gece elbisesinin içindeki Berin'in beline sarılmıştı. Başı hafifçe Berin'e eğilmiş sanki kulağına bir şey söylüyormuş gibi görünüyordu.

"İnşallah kızı kucağına alıp içeri taşımakla tehdit etmiyordur," dedi Alaz dalga geçer gibi.

"Sanki biraz tedirgin duruyor Esat, değil mi?"

"Bu kadar çok kameranın önünde olmaya alışık değil ya, belki ondandır."

"Berin alışık gerçi ama o da poz vermemiş."

"Ben Berin'in daha önce çekilmiş çok resmine baktım," dedi Alaz düşünceli alçak bir tonla. "Hiçbirinde poz vermemiş, hepsi ondan habersiz çekilmiş fotoğraflar."

"Kız hangi birinden kaçsın zaten. Baksana kamera kaynıyor bu tür mekanların önü."

"Öyle valla, biz o yüzden hep Alaz'a giderken arka tarafı kullanıyoruz. Ünlülerin takıldığı mekanların önü hep böyle."

***

Alaz ve Ayşe'nin dikkatle inceledikleri fotoğrafı çekip gönderen Defne'ydi.

Çiftler halinde farklı araçlara binip otelden ayrılarak kulübe geçmişlerdi. En son gelenler Esat ve Berin'di. Gençler hep birlikte oturacakları, kendilerine ayrılan masaya yerleştiklerinde Nil Serhat'a eşlik ederken, Defne kapıda Esat'ı bekleyen Kürşat'ın yanında, ona eşlik ediyordu. Hem kulübün içinde hem de dışarıda daha önce şahit olmadıkları bir kalabalık vardı. Daha önce bu kadar tanınmış yüzü de bir arada görmemişlerdi.

Misafirlerine aynı gecede iki farklı konsepti sunmak üzere tasarlanmış olan iki katlı kulübün o geceki VIP misafirleri üst katta ağırlanırken, diğer davetliler yalnızca yalnızca barı ve pisti olan alt katta eğlenmeye başlamışlardı bile. Alt kattaki hareketli müzik sesi inanılmayacak kadar yüksekti. Saat henüz on bir olmamışken çoğu misafir hayli alkol almış ve kendini müziğin ritmine terk etmişti. Hiç durmadan zıplayan ve kıvrılan bedenlerin yarattığı dalgalanma baş döndürücü görünüyordu. Ses izolasyonu öylesine iyi yapılmıştı ki, alt kattaki ses yukarıdan duyulmuyordu.

Üst kat çok daha elit tabakanın zaman geçireceği şekilde dekore edilmişti. Devasa alanın tam ortasında halka şeklinde bir bar yerleştirilmişti. Barın ortasındaki yukarı uzanan silindir şeklindeki cam raflar yerleştirilmiş olan spot ışıkları nedeniyle ışıl ışıl görünüyordu. Çeşit çeşit kadehler ve renkli onlarca içki dizilmişti bu raflara. Barda çalışanlar hiç duraksamaksızın hızla servis edilecek içkileri hazırlarken görüntü adeta bir arı kovanını anımsatıyordu.

Barın etrafında genişçe bir alan dans etmek isteyenler için pist olarak hazırlanmıştı. Pistin bitiminden itibaren basamak şeklinde platformlar yukarı doğru yükseliyordu. Aslında yukarıdan bakılacak olsa amfitiyatro görünümdeki mekanda, masalar bu geniş basamak şeklindeki platformlara yerleştirilmişti. İçerisinin loş aydınlatmasına masaların ortasına yerleştirilmiş cam kandiller katkı sağlıyordu. Kalabalık bir grup ağırlanacağı gibi, çiftler için iki kişilik masalar da düşünülmüştü. Üzerlerine bembeyaz örtülerin serildiği masaların kimi büyük kimi küçüktü. Daire şeklindeki yerleşimde yirmi metre aralıklarla üst platformlara çıkmayı sağlayan basamaklar bulunuyordu.

Barı çevreleyen geniş alana belli aralıklarla direkler yerleştirilmişti ve gece yarısı direk dansı yapacak olan dansçılar gösteriye başlayacaklardı. Mekanın yerleşimi nedeniyle masalarında oturan herkes önlerinde bir engel olmaksızın rahatlıkla pisti izleyebilecekti.

Üst kattaki DJ'in şu anki gösterisi çok daha yumuşak müziklerle devam ediyordu. Gelen davetliler hem kendi masalarında rahatlıkla sohbet edebiliyorlar hem de diğer masalarda tanıdıklarına selam vererek zaman geçiriyorlardı. Çok daha hızlı bir gece yaşamak isteyenler ilerleyen saatlerde alt kata ineceklerdi muhakkak.

Bara yakın en alt platformda büyük yuvarlak bir masaya yerleşmiş olan smokinleri içindeki Halit, Kerim ve Adil kendi aralarında konuşuyor sık sık birbirlerine kaş göz yaparak birilerini ya da bir şeyleri gösteriyorlardı. Birazdan diğerleri de onlara katılacaktı fakat Esat ve Berin'in bu gece epeyce yorulacakları belliydi.

Onların masaya yerleştikleri esnada, Esat ve Berin birlikte bindikleri aracın arka koltuğunda yan yana oturuyordu. Esat genç kızı odasının önünden aldığından beri gözünü ayırmakta zorluk çekiyordu. Asansöre ne ara binip lobiye indiklerini, otelden ne ara çıkıp araca yerleştiklerini hatırlamıyordu bile. O anlar hafızasına kaydedilmemiş gibi boştu. Tek hatırladığı şey Berin'in göz alıcı güzelliği ile zihnine kazınmış tablo benzeri bir görüntüydü. Çarpılmış gibi yalnızca kıza bakıyordu.

Berin, Esat'ı yavaş yavaş çözerken ipin ucunu kaçırmak istemez gibi temkinliydi. Kalbinde hâlâ kırıklar taşısa da Esat'ın bir önceki sabah yaptığı itiraf sonrası bu kırıklara rağmen yüreğinin pır pır ettiğini de inkar edecek değildi. Duyduğu itiraf sonrası yelkenleri suya indirip kontrolü Esat'a bırakma niyetinde de değildi elbette. Aksine kontrolü hiçbir zaman Esat'a kaptırmamak niyetindeydi.

Esat'ın akıl almaz dürtülerini de Berin'in kontrol etmesi gerekiyordu. Bu dürtüler çocukçaydı fakat Esat'ı Esat yapan da o dürtülerdi aslında. Berin onun o ele avuca sığmaz, anlamsız tavırlarda bulunan çocuksu tarafını da kabullenmeye başlamıştı. Biraz yontulması gerekecekti gerçi. Fakat dünden beri derin derin hislerini sorgularken bu meydan okumayı göze alabileceğini hissetmişti. Her şeyden önce onu destekleyen çoktu. Müttefiklerinin verdiği destek galip çıkanın kendisi olacağını işaret ediyordu.

Kendisini almaya geldiğinden beri gözünü üzerinden ayıramayan adam her ne kadar gururunu okşuyorsa da bu kadar dikkatle incelenmek rahatsız edici bir hal almaya başlamıştı.

"Esat, sinirimi bozuyorsun," diye mırıldandı en sonunda ters bir sesle. "Önüne bak artık. Neredeyse geldik kulübe."

Bu uyarı ile ne yaptığını yeni fark etmiş gibi huzursuzca kıpırdanarak önüne bakmaya başlayan Esat suçlusu yanındaki kızmış gibi teessüf eder gibi söylendi.

"Vicdanın kurusun."

Berin yalnızca gözlerini devirmekle yetindi. Esat'ın iltifat edişi bilindik şekilde değildi. Berin yavaş yavaş onun dilini çözmeye başlarken ona karşı biraz sabırlı olması gerektiğini fakat aynı zaman da otoriteyi de elden bırakmaması gerektiğini düşündü.

"Benimki çok rahat, sen kendininkine bak."

Esat hızla başını yana çevirdi, çocuksu bir karşı koyuşla savunmaya geçti.

"Bakalım bu gece beni yalnız bıraktığında da rahat olacak mısın? Hani benimle ev sahipliği yapacaktın?"

Berin şaşkınca gözlerini ona çevirdi. "Yardım edeceğim dedim ya, niye geldim buraya o zaman?"

"E ama dün arkadaşların aradığında bu geceyi onlarla geçireceğini söyledin ya? Baksana seninle olmak için bir gün önceden gelmişler Londra'ya. Geç kalmışlar! Bir hafta önceden geleydiler bari!"

Berin, markette oldukları esnada Londra'da yaşayan arkadaşlarından biri arayıp görüşme planı yapmak istediğinde, geçiştirmek için açılış hazırlıklarına yardım ettiğini ve o gece hep birlikte olacaklarının sözünü vermişti.

"Sen benim konuşmalarımı mı dinliyorsun?"

"Yahu dibimde konuştun ya marketteyken? "

"Ben onları oyalamak için öyle dedim. Dün kızlarla programımız vardı biliyorsun, bozmak istemedim. Bu gece onlarla görüşeceğim ya işte."

"He onlarla olacaksın yani bütün gece? Hani bana eşlik edecektin?"

Berin usançla bir nefes koy verdiğinde topuz yaptığı saçlarından kurtulan ve yüzüne düzen birkaç tutam uçuştu. Yan gözle ters ters Esat'a baktı.

"Mızıklanıp durma! Sana eşlik edeceğim dedim, edeceğim. Her misafirle ilgileneceğimiz gibi onlarla da biraz zaman geçireceğiz. Birlikte!" dedi son kelimenin üzerine basarak.

Esat tatsızca yüzünü buruşturdu. "Konsomatrise benzer bir tarafım mı var benim? Masa masa mı dolaşacağız?"

"Saçmalama Esat!" dedi Berin, küçük bir çocukla konuşur gibi bir ses tonu takınarak. "Ev sahibi olarak sadece kısaca selam vermen, hal hatır sorman yeterli olacak. Herkesle uzun uzun zaman geçirmeye vaktin yok ki zaten. Çoğunu ayak üstü de yapabilirsin."

"Tanımadığım insanlara şirinlik yapmak hiç hoşuma gitmiyor," diye söylendi Esat. "Ulan Yaman, başıma sardın bu bela işi. Kıçın kurtlansın inşallah."

Berin gözlerini iri iri açarak hayretle Esat'a baktı. "O ne biçim beddua be?"

Esat umursamazca omuz silkti. "Anam kızdığı insanlara kıçı kurtlansın diyor," diyerek bakışlarını Berin'e çevirdi tekrar. "Anam diyorsa kesin çok acı bi şey olmalı."

Berin yine gözlerini devirdi. Esat'ın şu an ki asık suratlı hali çok sevimli görünse de gülmemek için yanaklarının içini ısırarak yüzündeki ifadeyi korumaya çalıştı. Tam o esnada kulübün önüne varan araç yavaşlayınca dikkatini dışarıya verdi. Önlerindeki birkaç araç durmuş içindeki davetliler çıkmaya başlamıştı. Esat'ın hareketlendiğini fark ettiğinde alçak sesle onu uyarırken istemsizce elini uzatarak Esat'ın dizine bastırdı.

"Bekle, acele etme," dedi alçak sesle. "Öndekiler çıksın kapıya yanaşalım sonra çıkacağız."

"Hay amına koyayım, dersin bana Oscar töreni."

Esat söylense de fırsatı kaçırmadı ve dizine konan eli sıkıca kavrayarak avucunun içine aldı. Bakışları dışarı çevrildiğinde peş peşe patlayan flaşlarla birlikte sesler yükseldi. Araçlardan çıkanlar kenarda birikmiş olan kalabalığı delirtmiş gibiydi. Çığlıklar yükselirken kulübün önüne serilmiş olan halının üzerinde yürüyenler gülümseyerek çığlık atanlara el sallıyorlardı.

Esat gergin bir sesle mırıldanarak söylendi. "Sevmiyorum aslında ben bu işleri. Ben şimdi neden buradayım ya? Ulan arıza, çok pis kazık soktun bana."

"Umursama. Sadece misafirlere selam ver, iyi vakit geçirip geçirmediklerini sor yeter."

"İçerisini demiyorum ben, kapının önündeki o fotoğrafçı yığınından bahsediyorum."

"Onları da umursamayacaksın. Davetliler arasında tanınmış kişiler çok. Kapının önünde olmaları normal, işlerini yapıyorlar."

"Sen alışıksın tabii,"

"Bir şey mi ima etmeye çalışıyorsun?"

"Ya saçmalama. Valla yanlış manada söylemedim. Sen niye ağzımdan çıkan her lafı kötüye çekiyorsun?"

"Neden acaba?" dedi Berin imalı bir tonla. Ters ters genç adama baktı ve derin bir soluk çekti. Gözlerini birkaç saniye yumdu ve geri açtığında suratı tamamen ifadesizdi. Alçak sesle konuşurken Esat'a taktik verir gibiydi. "Görmezden gelip içeri gireceksin. Kimse senden poz vermeni beklemiyor. Vermek zorunda değilsin çünkü."

"Ne pozu? Yok öyle bi şey. Arabadan inip içeri giriyoruz."

"Aynen onu yapacaksın işte."

Nihayet sıra onlara geldiğinde kapının önündeki bir Vale tarafından kapıları açıldı. Önce Esat araçtan çıkarak elini içeri uzattı ve Berin'in inmesine yardımcı oldu. Dışarı çıkan kızın beline sahiplenir gibi kolunu sardı. Önlerinde serili olan halının üzerinde ilerleyerek adım atarken, halının kenarlarına dizilmiş olan ip bariyerlerin gerisindeki yığından ardı ardına patlayan flaşlara aldırmamaya çalışıyorlardı. Tıpkı aynı esnada kendilerini duyurmaya çalışır gibi yüksek sesle Berin'e hitaben sorulan sorulara da aldırmadıkları gibi.

"Hey Arien, yeni sevgilin mi?"

"Birlikte misiniz?"

"Bugün ev sahipliği yapacağını duyduk. Birlikte olduğunuz için mi?"

"Ne zaman başladı ilişkiniz?"

"Artık cemiyette çok görünmüyorsun? İlişkiniz nedeniyle mi?"

"Gizli mi yaşıyorsunuz ilişkinizi?"

Saçma denecek sorular ardı ardına sıralanırken Berin ifadesiz bir suratla kapıya doğru ilerlemeye devam ediyordu. Yıllardır bu tür şeylere alışıktı ve hiçbir soruya cevap verme gereği duymadı.

"He amına koyayım. Gizli yaşıyoruz o yüzden ortada dolaşıyoruz böyle," diye söylendi Esat.

"Alış bunlara bence," dedi Berin ağzının içinde. "Yarın Avrupa'daki tüm magazin basınında boy boy resimlerin çıkacak, altına da gizli ilişki yaşadığımız yazılacak."

Esat gözlerini karşıya diktiğinde kapının önündeki Kürşat'la bir an göz göze geldi. Yanındaki Defne gülümseyerek elindeki telefonla onların fotoğrafını çekiyordu. Kürşat belli etmediği bir ifadeyle gözlerini yumup başını hafifçe sallayarak her şeyin yolunda olduğuna dair işaret ettiği esnada Esat başını hafifçe Berin'e eğerek gergin bir tonla konuşurken dudaklarını neredeyse genç kızın kulağına değdirmişti. Berin bu temasla ürperse de dışarıya renk vermedi ve bakışları dikkatle onu dinliyormuş gibi aşağı indi.

"Babam bu resimleri görmez inşallah. Evimizin kızı bildiğimiz kızla gizli ilişki mi yaşıyorsun der, ağzıma sıçar kesin. Onu dese bir nebze eyvallah derim. Güzel düşünce bence. Ama kesin orada burada resmin çıktı diye götün mü kalktı der. O kısmı boktan işte."

"Sadık amca seni epey korkutuyor galiba," diye mırıldandı acır gibi.

"Ona çaktırmıyorum," dedi Esat çabucak. Sıradan bir şey konuşuyorlarmış gibi ciddi bir yüzle birkaç adımı tamamlayarak kapıya ulaştı. "Arsız bilsin beni, sıkıntı yok."

"Sadece o değil," dedi Berin, yan gözle ayıplar gibi ona çabuk bir bakış atarak. "Herkes arsız biliyor seni."

"Günahımı alıyorlar," dedi Esat iftiraya uğramış olduğunu düşündüğü bir esefle. Berin'den bir karşılık beklemeden kapının iki yanındaki güvenlik görevlilerine selam verip içeri girdi ve geniş girişe yanlarındaki Kürşat ve Defne'yle ilerledi. Vestiyerin olduğu geniş antrede dörtlü karşılıklı dikildiğinde, "Nasıl gidiyor lan? Kalabalık mı içerisi?" diye sordu Kürşat'a.

Yanındaki Berin bir adım yana çekildiğinde isteksizce beline sardığı kolu geri çekti. Defne'yle sarılan kıza hızla bakıp yeniden Kürşat'a döndü. Kürşat memnun bir ifadeyle gülümsedi ona.

"Alt kat hınca hınç dolmuş. Üst kattaki tüm masalar da dolu. Gece yarısından sonra içerinin daha da alevleneceği belli. Oğlum böyle açılış görmedim ben."

Ayak üstü Kürşat ilk izlenimlerini aktarırken Berin ve Defne de kendi aralarında neşeyle konuşmaya başlamışlardı. Birkaç dakika sonra artık içeri girmeleri gerektiğine karar vererek hareketlendiler.

Berin geceye başlamadan evvel masalarında birer kadeh içmelerinin iyi olacağını söylediğinde Esat ikiletmeksizin bu fikre onay verdi. Sert bir içkiyle bu geceye başlamak ona da iyi gelecekti.

Continue Reading

You'll Also Like

364K 19.2K 15
𓇚𓇚𓇚 "Kaçma!" dedi Ezra yakarır gibi. " Bir kere de beni yakma, iki gözüm." Firuze kolunu kurtarmaya çalıştı. İzin vermedi Ezra. "Gitmem lazım." de...
36.4K 2.6K 3
#wattytr2016 kazananı #3 bölümlük kısa hikaye Tüm dileklerin gerçek olduğuna inanılan gecede yıllardır inatla dilek dileyen ve hiçbir dileği gerçe...
149K 7.2K 47
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
12.2K 3K 39
0532*** :Çok güzelsin Rüya... 0532***: Kalbin,yüzün... 0532*** :Her şeyinle güzelsin... 0532*** :Seni çok seviyorum Rüya... 0532***: Varlığın rüya,yo...