Kayıp Ruhlar Anıtı

By careuzay

108K 15.6K 12.4K

kafamın içi terkedilmiş bir akıl hastanesiydi. bitmeyen bir kavgaydım. kaçmaya çalıştığım her şeyin tam ortas... More

•K.R.A.•
B.1: İLK GÖRÜŞTE SEN
B.2: NuhTufanAyaz
B.3: YadePoyraz
B.4: ÜÇ TEMEL KURAL
B.5: AİDİYET ve MAHKÛMİYET
B.6: KÖR EBE
B.7: O ARKADAŞIM DEĞİL
B.8: İSTİLACI YARATIKLAR
B.9: DÜNYAYI KURTARMA GÖREVİ
B.10: MUSALLAT OLAN HAYALİ ARKADAŞ
B.11: HİÇ SEVİLMEMİŞ GİBİ KIZGIN VE ÖFKELİ
B.12: İÇİNE EDİLEN HAYAT?
B.13: KÖTÜ SÖZ KAVANOZU
B.14: AYNI GEMİDE İKİ ORTAK
B.15: UYUR GEZER ADAM
B.16: HATIRDA KALAN GÜZEL KADIN
B.17: ÖPÜŞÜN ve BARIŞIN
B.18: BAKİRELER BAKİRESİ
B.19: ARKADAŞLIK İSTEĞİ?
B.20: RUHU BÜYÜMEYEN KAYIP ÇOCUK
B.21: Zamanı Geldiğinde Herkes Kendi Işığını Saçar
B.22: WATERMELON SUGAR
B.23: ZAVALLI BİZLER
B.24: KALBİN İŞİNE BAK
B.25: ACI İÇİNDE ÖLECEĞİZ
B.26: Bazen Seni Seviyorum Diyemezsin
B.27: TAMAMI ACILARLA DOLU BİR DÜNYA
B.28: EVRENİN BİZDEN HABERİ BİLE YOK
B.29: ÖZGÜRLÜK LİSTESİ
B.30: BU SEVGİ KURTARIR MI SENİ?
B.31: KAYIP RUHLAR ANITI
B.32: ACİZ BİR RUH
B.33: SAKIN DIŞARI ÇIKMA
B.35: BANA GÖZYAŞLARINI SAYDIRMA
B.36: iyi bir insan, kayıp bir ruh, kırılmış bir kalp
B.37: Kaburgamda Açan En Güzel Çiçek
B.38: POYRAZ ABİLERİ
B.39: Ait Olmadığım Bir Dünya
B.40: Kasırganın Ardından Gelen Güzellik
B.41: KIRIK KALP TEORİSİ
B.42: Kalbinde Ellerini Kirletmeye Yetecek Kadar Sevgi Var Mı?
NuhTufanAyaz/FİNAL1
YadePoyraz/FİNAL2
Nasıl Devam Ediyor?

B.34: DÜNYA GEMİSİNİN KAPTANI

1.3K 288 197
By careuzay

🌟
Slmmyfriends (:
Beğenilerinizi bekliyorum.
İyi okumlar:)

>NuhTufan<


İşler nasıl ve ne zaman bu kadar bozuldu bilmiyorum. Ama ne ekersen onu biçtiğin bir dünyada karma götünde patlamaya hazırdı. Ne kadar iyi olduğun ya da kötü olduğun bir şeyi değiştirmiyordu. Bir şeyler ters gitmeye gönüllüydü.

Evdekiler kimdi?

Doğu olamazdı. Bunlarla uğraşmazdı. Uğraşır mıydı? Parayla adam mı tutmuştu? Ne için? Bizi korkutmak için mi? Eğer öyleyse bu sefer cidden kötü olacaktık. Piç herif!

Yade'yi ve çocukları geri de bırakıp direk banyoya girdim. Sessiz olmaya gayret ederek ayağımı küvete sokup suyu açtım ve cihazı suya tuttum. Ne? Bu işe yaramalıydı değil mi? Su onu bozacak ve ciyak ciyak bağırmasına sebep olacaktı. Hırsızlar kaçacak, polisler gelecekti. Bu çözüm odaklı en kısa yoldu. Yeşil ışığı kırmızıya döndüğünde suyu kapatıp banyodan çıkarken sese odaklandım. Lanet beyin niye ötmüyordu?

Merdivenlerin başından aşağıya baktım. Sesleri dinledim. Aşağı katta kimse yoktu. Sesler atölyeden geliyordu. Siktir! Doğu değildi işte. Bu iyi mi, kötü mü?

Mutfağa geçip beynin olduğu dolabı açtım. Çalışır vaziyette gözüküyordu. Her şey normal gibiydi. Ayağıma baktım. Kırmızı ışık parlıyordu. NİYE ÖTMÜYORSUN? Hayır, hayır bir sorun vardı işte. Ama ne?

Arkamı döndüğümde Yade'nin şaşkın suratını gördüm. Siktir! SENİN NE İŞİN VAR BURADA?

"Beni korkuttun!" Diye fısıldadı.

"Burada ne işin var? Yukarı çık hemen!" Dedim.

"Luna için geldim." Dedi kucağındaki kediye sarılarak.

Yade, hayır ya. "Yukarı çık!"

Başını sallayıp dönmüş gidiyordu ki iri yarı adam ortaya çıkıverdi. Beni fark etmemişti ki kıza odaklıydı. Yade, Luna ile ilerliyordu. Bana bakmaya döndüğünde adamı fark etti. Yade'nin gözleri bana kayarken aklıma gelen tek şeyi hayata geçirip Yade'ye koşmasını bağırıp adama doğru atıldım. Adam beni fark ettiğinde artık çok geçti. Şok tabancasını kolunun altından bedenine dayadığım an tuşa bastım ve adam çarpılarak yere devrildi. Düştüğü yerde kasılmaya devam ediyordu. Yade gözden kaybolmuştu ki başka biri peşine düştü. Engel olmak için yine atıldım ama bir başka adam beni tuttuğu gibi yumruğunu suratıma indirdi. Kaç kişiler lan bunlar? Kaç kişi gücündeydi bu adam?

Düştüğüm yerden kalkmaya çalıştığımda attığı tekme ile acıyla iki büklüm oldum. Ama çok acıtıyorsunuz siz!

Az önce şok verdiğim adam yerden kalkmıştı.

"Piç kurusu!" Diyerek yere tükürdükten sonra siyah kar maskesini düzeltti.

Salona inen iki küçük basamak üzerinde yatarken kalkmaya çalışmıştım ki sol bacağıma var gücüyle bastı. Engel olamadım. Ondan kaçamadım. Yemin ederim kırıldığını canlı canlı hissetim ve haykırdım.

"Hayır! SENİ HAYVAN HERİF! Ah!" Bacağıma doğru kalkarken acısından gözlerim yaşardı. "Siktir. Siktir."

"Hoşuna gitmedi mi?"

Eline aldığı şok tabancası ile üzerime yürürken kaçınmaya çalıştım. Hayır, hayır, hayır! Ayağım o kadar çok acıyordu ki bedenim titriyordu.

"Buraya gel." Diyerek üstüme yürümeye devam etti. "Bunu yüzünde denemek istiyorum. Ya da malum bir organında." İğrenç bir kahkaha attı. "Bir daha kadınlar yanına yaklaşamaz." Dedi.

Kusacaktım sanırım. "Psikopat pislik." Sürünmeye çalışıyordum. "Siktirin gidin işte."

"Daha yeni geldik."

Ayağa kalkamıyordum. Allah kahretsin.

Üst kattan Yade'nin çığlık sesi gelince dikkatler dağıldı ve fırsattan istifade bedenimi zorlayarak ayağa kalktım. Siktir! Neler oluyor? Yukarı çıkmak, ona yardım etmek istiyordum ama bu şerefsizlerin izin vereceği yoktu.

"Para mı istiyorsunuz? Alıp gidin işte!" Derken az kalsın yere kapaklanıyordum. Çünkü muhtemelen kırılmış olan ayağımın üstüne basma gafletinde bulunmuştum. Birden tüm acı tekrarladı ve tekrar tekrar kırıldı. Bir yere tutunup düşmekten son anda kurtuldum. "Kahretsin!"

"Yakalayıp bağla şunu artık." Diyen adam diğerinden daha zayıf ve uzundu.

"Eğleniyoruz." Dedi iri yarı puşt herif.

"Uzatma! Çocuk bunlar. Oyalanmayın artık." Dedi diğeri. Patron o olmalıydı.

"Pekala."

Bana döndü. İri yarı peşime düştüğünde mutfağa doğru topalladım. Ayağım fena şekilde acıyor, üstüne basamıyordum. Ama bu şu an hiç önemli değildi. Yade'ye ulaşmalıydım. Haklıydı. Odada sabahı beklememiz gerekiyordu. Siktir ama!

Mutfağa girdiğim anda bıçak alıp kendimi korumayı düşünerek sağa sola bakınıyordum. Ama tezgah üstündeki tavayı görünce kapıp hiç düşünmeden arkama döndüğüm gibi adamın yüzüne doğru fırlattım. Tam yüzüne isabet etti ki yemin ederim burnunun kırılma sesini duyar gibi oldum. Eliyle burnunu tuttuğu anda kanlar avucuna dolmaya başladı. İri yarı dizlerinin üstüne çökmüş acı içinde haykırırken patron üstüme doğru geliyordu. Dövüşme konusunda bildiğim tek şey bilgisayar oyunlarıydı. Bir işe yarar mıydı? Hayır! Lanet olsun. Kendini koru yeter!

Ondan hızlı olamadığım için ilk hamleyi ben yaptım. Salladığım yumruktan kaçtığında sanki el ona geçmiş gibi bana kafa attı ve feleğim şaştı. Kulaklarım çınlıyordu. Felaket bir şeydi. Yoktu böyle bir acı. Toparlanmama fırsat vermeden ensemden tuttuğu gibi beni eğdi ve karnıma peş peşe yumruklar salladı. Nasıl karşılık vereceğimi bilemezken arkasın da ki boy aynasını fark ettim ve bedenine sarılıp onunla koşmaya başladım. Battı balık yan gider. Son gücümle saldırıyorum işte! Aynaya sırtını sertçe çarptığında beni bırakmak zorunda kaldı. Böylece ikimizde savrulduk. Ben köşeye düşerken o kırılan aynanın arasında kaldı.

Tüm bedenim korkuyu alt etmek için kasılırken acı büyüyordu. Görüntüm kararıp duruyordu. Sol gözüm sıcak, akışkan bir şeyle kapanıyordu. Kan. Bir şeyler oluyordu... bu iyi değil... Yerden kalkmaya çalıştım ama başaramadım... Bedenim pes ediyor, kendini kapatıyordu. Hayır... şimdi... değil... hayır... lütfen, dayan...

İri yarı herifin düşürdüğü şok tabancasını fark ettiğimde bin bir güçlükle sürünmeye çalıştım. Elime aldığımda üzerime koştuğunu ise son anda gördüm. Bu sefer şoku tam şah damarının üzerinden verdim. Korkunçtu. Ne olduğunu o bile anlayamadı. Gözleri geriye kayarken yere yığılıp kaldı. Tek bir saniye durmadım. Ağzımda biriken kanı tükürdükten sonra bin bir güçlükle yerden kalktım. Tek derdim yukarı çıkmak olduğu için yine merdivenlere yöneldim. Yade'ye ulaşmalıydım. Çocuklara... sabahı beklemeliydim... hayat pişmanlıklardan ibaretti. Keşkeler zincir gibi boynuma dolanmış, beni boğuyordu. Prangayı insan kendi elleriyle takıyordu bazen...

Arkamda kalan adamın ayağa kalktığını kırılan cam parçalarının seslerinden fark ettim ama arkama bakmayı reddettim. Topallamama rağmen hızlı olmaya gayret ettim. Bana yetişemez sandım. Yanıldım. Beni tuttuğunda elinde keskin bir ayna parçası vardı. Bir kere daha siktir! Bu gece neden her şey tersine gidiyordu ki?

"Yeter artık... bırak işte! Bırak gideyim!"

"Olmaz."

Lanet. Olsun.

Yukarıdan inen diğer maskeli herif birden üstümdeki herifi çekip benden uzaklaştırdı. Ne olduğunu bile anlamadık. Onu çekti ve yumruğu suratına geçirdi. Kendi adamı!

Patron olan yumruğunda etkisi ile sendelerken iki küçük basamağın azizliğine uğradı ve gerisin geri yere düştü.

Yeni gelen maskeli "KAÇ!" Diye bağırdı bana.

"NE?"

"NUH TUFAN DIŞARI ÇIK! BİRİLERİNİ BUL!"

Anlam veremiyordum. Hırsız bana akıl mı veriyordu?

"Komşu... birileri... kim olursa... hadisene! Sikerler ama! Şoka girmenin zamanı değil! NUH TUFAN!"

Kafasındaki maskeyi çekip çıkardığında Doğu'nun suratı ile karşılaştım.

"Sen!"

Doğu yer de ki adamı tutmak için hamle yaptı ve onu ellerinden kavrayarak yüz üstü yere yatırdı. Diziyle sertçe adamın sırtına bastırdı.

"Benimle bir ilgisi yok! Dışarı çık!" Diye söylendi Doğu. "Bağır, çağır, insan topla! Siktiğimin telefonlarını çalıştır!"

Hiçbir şeye anlam veremiyordum. Beynim durmuştu. O niye burada ki?

Sadece "Yade." Diyebildim.

Doğu bana döndü. "Sikerler ama! O iyi! Odaya girdi bile! Gitsene be adam! YARDIM ÇAĞIR!"

"Ta-tamam."

Yürümeye çalıştım. Merdivenleri es geçip -ki bu hiç içime sinmiyordu ama başka çaremin olmadığını biliyordum- kapıya yöneldim. Ulaşıp açana kadar bacağımın acısını yok saymaya gayret edindim. Bahçeyi daha hızlı adımlarla aşıp sokağa çıktığımda ise koşar vaziyetteydim. Belki de kırılmamıştı. Son şansım ise bundan yana kullanabilirdim. Evin içinden siren sesine benzer bir ses yükselince takip cihazının devreye girdiğini anladım. Sinyal bozucudan uzaklaşıyordum ki bunu fark edince daha da hızlandım.

"BULUN BENİ!" Diye bağırdım. "KAÇIYORUM İŞTE! YAKALAYIN BENİ! AMA KURTARIN! YARDIM EDİN!"

Koştum. Hayatımda daha önce hiç koşmadığım kadar hızlı ve öfkeli koştum. Yaşadığım her kötü durum için birilerini suçladım ve kızdım. Yapayalnız kaldığım her an içimde biriktirdiğim zehri atarcasına koştum. Bana kimse yetişemesin istedim. Ben bunun sonunda sevdiklerime ulaşayım istedim. Yirmili yaşların içinde kaybolup giderken biri elimden tutsun; sorun olmadığını söylesin ve birlikte üstesinde geliriz desin istedim. Tek başıma güçlü görünmekten yoruldum. Bıktım. Usandım. NEDEN her şey yolunda olduğunda ben o yolda olamıyordum?  NEDEN? Neden kimseye yaranamadım ben? Neden sevdiremedim kendimi? Ne olur! Ne olur... beni de kurtarın... Kurtarın beni!

"KAÇIYORUM İŞTE! BU SEFER BULUNMAK İÇİN HEM DE!"

Sokağı döndüğümde hala haykırıyordum ve gelen arabayı görmemiştim bile. O da beni görmedi çünkü ancak bana çarptığında durabildi. Fren sesleriyle tekerler asfaltta resmen çığlık attı. Ses geceyi yırttı. Yataklarında uyuyan kim varsa yerinde sıçrattı. Ön cama çarpıp parçalara ayrılmasına sebep oldum. Bedenim artık acıdan ibaretti. Camdan sekerken havalandığım o saniyelerde göğe uzattım elimi. Bu anı biraz uzatsak ya... Yıldızlar bu gece epey yoğundu. Ölecek miyim? Hani film şeridi? Geçmeyecek mi güzel günlerim gözlerimin önünden?  Güzel günlerim var mı ki? Zorlasam kendimi... Yade'nin suratını görür müyüm? Son bir kez... ne olur... Çünkü sen ölümden de güzelsin...

Yer çekimi beni öyle sert çekti ki darbesiyle tüm dünyam karardı.

Yade.

İyi ol.

Kıyamam sana.


<~~~~>

Ve...

Uyandım...

Ya da öyle bir şey...

Gözlerimi açtığım anda doğrulup ellerime baktım. Hayatta mıyım? Kesin bilgi mi? Elim bacağıma gitti. Acı yoktu. İyiydik öyle değil mi? Ayağa kalkıp iki adım attığımda acı hissetmedim. İyiydim öyleyse. Ellerim vücudumda gezindi. Her şey yerli yerinde... Ee, o zaman olanlar rüya mıydı? Başımı odanın beyaz kapısına çevirdim. Diğerleri nasıldı?

Odadan çıktığımda karşımda Nil'i gördüm ki gözlerim doldu. Niye ağlıyorsam? Aptal ben. Ama dayanamadım. Çünkü bu korkuyu biliyordum. Kaybetmiş ve kaybolmuştum. Onu kollarımın arasına alıp sıkıca sarıldım. Ah, Nil. Hayatımız o kadar boktan ki... sıçtılar temizlemekle uğraşıyoruz...

"Özür dilerim, Nil. Seni seviyorum ve bunu söylemekten bile korkuyorum..."

Bedeni kollarımın arasında donup kalmıştı.

"Pardon?" Dedi. "Ne yapıyorsun?"

"Ah... Nil. Nilipoo. Buradasın. İyisin. Seni çok özledim. Neler oldu bir bilsen! O kadar korkunçtu ki..."

"Neden beni özledin ki?" Beni göğsümden ittirip "Bıraksana ya." Dedi. "Ne yapıyorsun salak?"

"Salak mı?" Geri çekilip yüzüne baktım. "Ne?"

"Üf!" Gözlerini devirdi. Suratını asıp "Çekil önümden ufaklık." Dedi. "Sabah sabah sorunun ne? Yatağını mı ıslattın? Hayır, ben temizlemem."

"Ne? Ne? Yatağımı ıslatmadım." Yanımdan geçip giderken "Ufaklık mı?" Dedim. Kafam karışıyordu. "Benim boyum 1.88." Nil'e döndüm. Merdivenlerden iniyordu ki "Bekle." Dedim. "Neden 17 yaşındasın? Neden böyle görünüyorsun?"

"Çünkü 17 yaşındayım aptal." Bana dünya dışı bir yaratıkmışım gibi bir bakış attıktan sonra "Sen neden bu kadar geri zekalısın acaba?" Dedi ve merdivenlerden inmeye devam etti.

NE?

"Nil! Seni kızıl popo!" Diye bağırdım. Tamamen  kontrolüm dışında olan bir durumdu. Asla altta kalmamak gibi kötü bir huyum vardı.

"Anne! Nuh bana popo!" Dedi Nil de.

Hah! Buna neden güldüm ki... bu anı... sadece çok tanıdıktı...

"Nuh buraya gel!" Annemin sesi. Yıllar öncesinden ama annemin sesi...

Nasıl?

Birden nefes alamadım. Siktir! Ölmüştüm! Değil mi? Değil mi? Bu beden 23 yaşın da ki Nuh Tufan'a aitti ama bu zaman bana ait değildi. Yıllar öncesindeydim. Bir ana takılı kalmış, Araf'taydım. Neden buradayım? Neden öldüm ki?

"Ufaklık kahvaltıya in!"

Ah! Ufaklık ben miyim?

Merdivenlerden hızlıca inip mutfağın kapısında durdum. Annem... harika görünüyordu. Genç, güzel. Daha aldatılmamış. Siktir. Ağlıyorum yine. Babam gazetesinin üstünden gözlerini kaldırıp bana baktı. Nil ise benimle ilgilenmedi bile. Aptal ergen. Seni... çok özledim abla...

Annem bana doğru gelip saçlarımı düzeltti.

"Anne." Dedim. Sana Ela hanım dediğim zamanlar gelecek... ve sana hep öfkeli olacağım... hep kırgın, kızgın ve uzak... neden buna izin verdik ki?

"Evet. Günaydın, oğlum." Dedi. "Hadi kahvaltı yapalım. Sevdiğin şekilde bugün krep yaptım."

"Ben..." Ne diyeceğim? Nasıl anlatacağım? "Özür dilerim." Derken başımı iki yana salladım. Ellerime baktım. Gerçektim ama değildim de... "Üzgünüm..."

Üçü bu sefer bana bakıyordu.

"Benim... gitmem gerekiyor değil mi?"

Babam gazetesini katlarken "İstersen kalabilirsin, evlat." Dedi. "Sorun olmaz."

"Olmaz mı?"

"Olmaz."

"Evet." Diyen annem kolumu sıvazladı. "Hayat seçimlerden ibarettir, Nuh. Bize kızdığını biliyorum. Sana kalsa bu dünyaya gelmek istemezdin. Bunu seçmezdin. Bu adı ya da bu görüntüyü... ama tam şu an da seçim senin elinde..."

Yutkunurken canım yandı. Ölülerin canı yanmaz demeyin. Yanıyor. Acıyor. Pişmanlık çok can alıcı hissettiriyordu. Tekrar ve tekrar öldürüyordu. Yapayalnız ve hiç bu kadar korkunç olmamıştı.

"Git." Dedi Nil. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Yeşili bol parlak gözlerini bana çevirip gülümsedi. Yüzünde Meyra'yı da gördüm, Kayra'yı da... kalbim sıkıştı... "Gitmelisin." Dedi.

Ama ben... yutkundum. Gözyaşlarımı geriye ittim. Bu hayata karşı gram inancım kalmamışken beni hayata geri itiyorlardı da engel olmak bile istemiyordum. Gerçekten onlara kavuşmak istiyordum. Size kavuşmak istiyordum. Sizi seçiyordum. Ailemi seçiyordum.

Gözlerimi silip gülmeye çalıştım. "Görüşürüz o zaman." Diye mırıldandım.

Bana gülümseyerek bakıyorlardı.

"Seni seviyorum." Dedi annem.

"Ben de seni seviyorum oğlum." Dedi babam.

"Unutma." Dedi Nil. "Bu dünyanın kaptanı sensin, Nuh Tufan!"

Arkamı döndüm. Kapıyı açtım. Ve o seçimi yaptım.

Her şeyin güzel olacağına inanmak istiyordum. Böyle de salaktım işte. Oysaki hep daha kötüsü olmuyor muydu? Ama yorulsam da bazı yerlerde sendelesem de inandığım yolda yürümek ve o sona ulaşmak istiyordum işte. O yolu güzelleştirmek, o sonu mutlu kılmak için elimden gelen her şeyi de yapacaktım. Yapmalıydım. Bu hayat benimdi. Tek ve kıymetliydi. Bu bir oyun değildi. Birden fazla canım yoktu. Ama fark ediyordum ki insanın içinde bilmediği bir yönü, gizli bir gücü varmış... sadece ortaya çıkına kadar fark edemiyorduk... Ben onu buldum. Ben kayıp ruhumu buldum...

<devam edecek>

Slmmyfriends :)

Gerilimi sevdiniz mi? Yade yukarıdayken Nuh neler yapmış okumuş olduk. Ve ekstra Araf sahnemiz nasıldı? baştan sona hatta Nil'den tanıdığınız Nuh'un değişimini okuduk... sanırım bu tarz sahneler imzam olacak... hoşunuza gitti mi? karakterler de ki o noktaya dokunmak, bir farkındalık oluşturmak hoşuma gidiyor. umarım kendimi tekrarlamıyor ve siz canımcım okurların hoşuna gitmiştir.🤍

okuyor olduğunuz için teşekkür ederim.
Bize çokça sevgi gösterin.
🧚🏻‍♀️

Continue Reading

You'll Also Like

2.7K 1.6K 65
Mürekkebinin gözyaşıyla dolu olduğu bu mektupların hepsi sana Tanrı'm! Bir gün yanına geldiğimde, mürekkebim bitmiş olacak ve bu sefer gözyaşlarımı...
1.2M 132K 94
"Onun kedileri vardı. Benimse kedilere alerjim. O, kelimelerin gücüne inanırken ben rakamların gücüne inanırdım. O, bu dünyaya bir amaç için gönderil...
1.6M 59K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
373 90 2
Bachmann'ın dediği gibi: "Bir yara, ancak dokunulmadığı takdirde iyileşebilir."