I Love Rock 'N Roll || Sekai

By Wu_GalaxyHun

6.4K 1K 1.4K

Koskoca iki adam kapıdan kapıya küfürleşiyorduk. Aslında daha çok ben sayıyordum, o ise beni ahlaksızlıkla it... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm |M|

13. Bölüm

335 59 139
By Wu_GalaxyHun

O kadar iç çekerek ağlıyor ve üzgündü ki, ben bir şey yapmak istedim. Çünkü eve girerken boğaya benzeyen adam şimdi canı yakılmış bir kediye benziyor ve ağlıyordu. Çok masum gözüküyor ve isyanında haklıydı. O yüzden unutsun, ağlamasın, kafası dağılsın istedim. Bu konu üzerinde ne kadar düşündüysem beynim daha analiz/sentez süzgecinden geçirmeden, ilk bulduğu yardımı uygulamaya koyması için uzuvlarıma emir verdi. Belki de beynime artı katkı yapan uslanmaz, arlanmaz, hayvanlar gibi iç güdüsüyle çalışan, hovardalık sahibi karakterimdi. Hatta eğer beynim doğrusunu yanlışını düşünmediği için hatalıysa, o hatanın yarısını da karaktersiz karakterim paylaşıyordu.

Peki ben ne mi yaptım?

Sevgili yan komşum Kim Jongin sözlerini bitiremedi. Çünkü, hayatım boyunca gördüğüm en güzel dudakları öptüm...
Dudaklarım dudaklarındayken zihnim analiz/sentez sürecini hatırlamış gibi kavgaya tutuştu.
Sehun, hani kısa farları yakacaktın oğlum?
Bildiğin sol şeridi kapattın, selektörleri çaka çaka ibreyi ters döndürdün...

Koskoca iki adam kapıdan kapıya küfürleşiyorduk. Aslında daha çok ben sayıyordum, o ise beni ahlaksızlıkla itham ediyordu. O haksızlığına rağmen haklıymış gibi beni çileden çıkarıyordu. Beni çileden çıkardığı içinde resmen küfür güzellemelerimi ona iletiyordum. Bu herif benim epik, lirik, pastoral güzelleme küfürlerimi ortaya çıkarmama neden olurken... biz... nasıl bu hâle geldik?






Sehun'un beyni:

Sağ lob: Benim duygusal olduğumu bilmiyor musun sen? Ben her şeyi toz pembe görürüm. Mantığa dökme sende değil mi? Bizi düşürdüğün şu hâle bak!

Sol lob: Tanrım... Yine suçlu benim... Sana kaç kere diyeceğim, "bekle, önce doğru yanlış süzgecinden geçireyim" diye.

Sağ lob: Banane, beni tutman lazımdı. Ben sezgilerimle, duygularımla hareket ediyorum!

Sol lob: Hâlâ devam ediyorsun, bizim bağlantı kablolarımız yok mu?! Neden bu kadar ayrı olmak zorundayız?!

Sağ lob: Sus! Haklı tarafın yok! Şu durumumuza bir bak! Aman Tanrım çok güzel hissediyorum ama beni korkutuyorsun!

Sol lob:...

Sağ lob: Sol?... Aman Tanrım... Dümen bende mi? Dümen bende! Kontrol bende mi?! Ne yapmam gerekiyor?! Tanrım uzuvlarımız uyuşuyor! Çok heyecanlıyım sol buraya gel!

Sol lob: organımız büyümeye başladı... Panikliyorum, sonumuz kötü olabilir...

Sağ lob: Vazgeçtim, defol sen! Dugusal, sezgisel, sanatsal ben her şeyi halledeceğim.. evet bedenim Sehun! Ben halledeceğim güven bana!





Dudaklarım komşumun dudaklarına kapandığı vakit hoşa giderlik hissetsem de bir tarafım korkmuştu. Ancak yukarıda olan dizlerin arasından ağlayan yüze uzanmış vaziyette olduğum için elbette çok geçti. Bunun yanı sıra bir öpücük sesi çıkmıştı iki dudak arasından. Tıpkı, eşini işe uğurlarken kapıda verilen öpücüğe benziyordu. Ancak elbette aynısı değil. Çünkü ben birden kapandığım dudaklarını kısa bir sürenin ardından bırakayım diye düşünürken bir de yanlışıma bir artı daha ekleyip öpücük sesi çıkartmıştım. Tek taraflı bir... absürt öpüşüydü. Çocuğunun, annenin yanağını öper gibi doğal ama... beklenilmedik olduğu için saçma bir şekilde...

Bu anın tarifi bu olmalı.

Daha duygusal bakıyorsak eğer; Tanrım... dudaklarının dudaklarıma değdiği andan itibaren onun dona kalmış olması ve bir şekilde, izin verilmiş hissiyatıyla bir öpücük bırakırken gerçekten mutlu hissettim. Birçok sonuç düşüncem vardı ama artık onu öpmüş ve aramızda tüy kadar mesafe kalacak şekilde çektiğim dudaklarımla, burunlarımızın ucu birbirine değerken bekliyordum ki nefeslerimiz tutulmuştu. Gözlerim dudaklarındaydı ve nereye baktığını bilmiyordum fakat onun da dudaklarıma baktığına emindim.

Acaba bir tokat mı gelecek, yoksa yumruk mu?

Adam çok sinirliydi Sehun, olmadı böyle oğlum. Diye düşünüyordum ve bütün bu düşüncelerim sadece iki, üç saniye içinde gerçekleşmişti.

Beklediğim gibi esmer adamın parmakları, yakamdan sıkıca tuttu ancak tokat veya yumruk gelmedi. Beni tekrar öyle bir kendine çekti ki, aramızdaki mesafe kısacık, hatta milimetrik olmasına rağmen uçtum. Beni uçurtarak dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Hey! Şimdi gerçek bir öpüşmeye başlıyoruz!

Üstüne düşmüş olduğumun şaşkınlığıyla ellerimi iki yanından yatağa dayarken dişleriyle yakalamış olduğu dudaklarıma yetişmek için bedenimi kaldırdım. Şimdi dizleri iki yana biraz daha açık, bedeni yatak başlığına yaslıyken bende üstüne çıkmış gibi duruyordum. Öpüşüyor olabilirdik -aslında daha çok, dudaklarım komşumun eziyetine maruz kalıyordu- ama bu pozisyon çok ileri bir seviye...

Önce normal insanlar gibi öpüşeceğimizi düşünmüştüm ama o kadar sinirliydi ki hâlâ, bütün sinirini dudaklarımdan çıkarıyordu. Bunun yanı sıra ağlamaya devam edecek gibi de duruyordu. Aç kalınca ağlayarak annesinin memesine saldıran kedi yavrusu gibiydi. Ancak düşündüğüm bu benzetmeye bile gülecek durumda değildim.
Dudaklarım yeyiliyordu!

Sert öpüşleri arasından başımı bir şekilde çekip kurtardığımda nefes nefese ona baktım, nefes nefese dağılmışça bana baktı. Tam bir şey diyecektim ki birden pozisyon değişikliği yaşadık. Beni bir eliyle güçlüce ittirip yan tarafına düşürdü ve aynı saniyede üstüme çıkıp yüzümü elleri arasına alması çok kısa sürede gerçekleşmişti.

İkinci bir şok dalgası içindeyim.

Aptal gibi çok kısa bir süre, manken gibi kollarım bacaklarım yan taraflara yayılmış bir şekilde bekledim. İlk seferde o dona kalmıştı, şimdi ben.

Cansız mankenin üstünde sanatını icra eden bir sanatçı...

Ne yapacağımı düşündüm o kısa anda. Böyle vahşileşmesi bende isteksizlik uyandırsa da eğer onu uzaklaştırıp kendine gelmesini söylersem bırakabilirdi. Bunu istemiyordum, nolurdu tatlı tatlı öpseydi?
Buldum da bunuyorum gibi oldu biraz ama...

Ellerimi yüzüne koyup ittirdim onu. Kendine gelmeliydi, üstünde fantazik şeyler denetilen bir bdsm oyuncusu değilim.

Belimin biraz altına oturup yaşlı gözleriyle masumca baktı bana. Biraz diken üstündeydi ama yüzünden, ne düşündüğü anlaşılmıyor. Bende ne diyeceğimi düşünerek baktım ona. Çünkü zihnim bomboş ve kullanacağım hiçbir kelime uygun değildi. Bütün bunların dışında hâlâ kucağımdan kalkmış değildi, yani çekilmeye niyeti yoktu ama belli ki o da ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Kısa olmayacak bir süre bakıştıktan sonra gözlerini kaçırıp etrafta hızlı hızlı dolandırdığı an beynimde şimşekler çaktı. Gidecekti!

Yerimde doğrulduğumda bacaklarıma yumuşakça düşüp uyluklarıma oturdu. Göğsümde olan elleri havada hafif bir yumruk olarak kalırken tuttum kollarından. "Daha yumuşak öper misin?" Diye sordum heyecan ve gülümsemeyle. Sonra yüzümü yüzüne yaklaştırırken bana karşılık vereceğini düşünüyordum ki yüzünü ve bedenini birden geri çekti.

Onu yüzümden ayırdığımdan beri şaşkındı. Sonunda biraz olsun kendine gelebilmiş gibi geri çekildiğinde de ne yaptığını sorguluyordu.

"Jongin?..."

Kucağımdan kalkıp yatağın yanında ayakta bekliyor, ağzını açıp açıp kapatıyordu. Elbette bende ne yapacağımı şaşırmış ve adını seslemiştim. Hemen ardından bende oturduğum yerden ayağa kalktığımda ellerini önünde bana karşı tutup, beden diliyle durmamı istediğinden durdum.

"N'oldu?" Sorumla birlikte beden dilini aşıp ona olabildiğince yaklaşırken o da geriye gidip duvarın dibinde durdu.
"Özür dilerim, git tamam mı? Bunu yapmamamız gerekiyordu. Bir an da oldu..."

Bu adamın dengesizliği gerçek mi?

"Gideyim mi? Neden?"

"Kötü hissediyorum Sehun, lütfen." Sesi her zamanki gibi yüksek veya kendinden emin değildi. Hatta ben ona minik minik yaklaştıkça başını öteye çevirdi.

"Burada kötü hissetmesi gereken biri varsa benim, çünkü senin aksine daha önce bir erkeğe ilgi duyacağımı hiç düşünmezdim..." Hissettiklerimi bu kadar kolay dile getireceğimi de düşünmezdim ama söylediğim için rahat, huzurlu ve mutluydum. Sadece ondan biraz olsun karşılık istiyordum. Zaten çok çabuk bir şeylerin olması taraftarı değildim, çünkü benim için bu olanlar çok yabancı bir histi ve benimde alışmam gerekiyor. Ancak ondan bir adım gelsin istiyordum. Düşüncelerim 'lütfen kabul et beni Jongin' başlıklıydı.

Sözlerim karşısında, bunu beklemiyorca, ağzı hafif açık bir vaziyette baktı bana. Onun şaşkınlığından yararlanıp sarkık kollarının arasından beline sardım kollarımı. Ona sarılıp yakın durmak istiyorum. Umarım kötü bir karşılık vermez.

"Ne yapıyorsun?" Dedi, sanki az önce sinirle bağırıp kendini hırpalayan o değilmiş gibi sessizce.

"Bilmem..." Bende aynı sessizlikle, omuz silktim. "İçimden ne geliyorsa onu."

Dibine kadar girdiğimde beni ittirmek için tuttuğu dirseklerimdeki elleri yumuşadığında cesaretlendim. Göğsümde bir yerleri seyreden bakışlarına aldırmadan yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve alt dudağını nazikçe dudaklarım arasına aldım.

Heyecandan öleceğim...

Belindeki bir elimi yüzüne çıkardığımda hafif eğik başı, dudaklarım yüzünden kalkmıştı. Aynı boyda sayılırdık, o yüzden öpüşme daha zahmetsiz ve güzel ilerliyordu. Tabii ilk başta benim açımdan, çünkü ilk birkaç saniye yine karşılık vermedi. Muhtemelen doğrusunu yanlışını düşünmeye çalışmıştı ki az önceki sözlerinden anlaşılmayacak nir şey değildi ama sonunda o da nazikçe öpüşüme karşılık verdi.

Kararsızlığını hissediyor ve anlayabilirdim.

Yavaş yavaş, kalın dudaklarını hissederek öpüyor ve emiyordum. Aynısını o da bana yapıyordu ama belki biraz daha çekingence.

Kollarımı boynundan geriye sardığımda amacım, başını tutup şehveti ve duyguyu daha da etkin kılmaktı. Ancak kollarını belime sarmasını beklemiyordum. Sonra hızlandı. Az önceki gibi sert değil ama çekingen tavrını bir kenara bırakarak, emin bir şekilde öpmeye başladı. Kollarını belimde sıkılaştırıp beni daha çok kendine çektiğinde, bu şekilde biraz olsun baskın davranması  kısa bir şok dalgası oluşturdu üzerimde ama karşılık veriyor olmasına bayıldım.

Birbirimize sımsıkı tutunarak, kulaklarımı dolduran ve beni daha çok coşturan şapırtılar eşliğinde uzunca bir süre öptük birbirimizi, yavaş yavaş. Nefessiz kaldığımızdan değil ama biraz olsun geri çekilmeye ihtiyaç duymuş olacağız ki, iki farklı bedene ait iki dudakta, üst üste yerleşmiş boşluklardan, birbirleri arasından kayarak ayrıldılar.

Beyaz gömleğinin kıvrık kollarıyla hâlâ belimde dururken ben de kollarımı ondan çekip başının iki tarafından duvara yasladım. Sonra da alnımı alnına yasladığımda hafif bir gülümsemeyle ona bakıyordum.

Jongin'in ne düşündüğü hâlâ belli değildi. Ona baktığım gözlerimin içine bakıyor ama ne hissettiğini anlamıyordum. Yine de tekrar dudaklarını, dudaklarım arasına alıp ezmek istiyorum.

Çok tatlılar... Çok güzeller... Tıpkı sahibi gibi.

"Sehun... Teşekkür ederim..."

Teşekkürü sadece bir öpücük için miydi? Ama neden?

Hâlâ kolları belime sarılıydı. Hâlâ ellerim duvarda alnım alnına yaslıyken ihtirasla bakıyordum gözlerine. Bir elini belimden yukarı çıkartıp önce yanağımı okşadı, sonra boynumu.

"Şimdi git lütfen..." Bu anlamsız sözlerini sarf ederken elini çekti yüzümden, bedenimden ve önümde biraz olsun küçülmüşken diklendi. Bu, artık geri çekilmem gerektiğinin göstergesiydi.

"Neden?"

"Gitmeni istiyorum Sehun, hatta artık çok görüşmeyelim de..."

Ne diyordu böyle?

"Ne? Neden böyle söylüyorsun?" Bir adım kadar uzaktık birbirimize ama kimse yerini terk etmemişti. Ayrıca yüzünde gerçekten gitmemi isteyen bir ifade yoktu, ne bileyim... soğuk durmuyordu ama neden bunu istiyordu ki?

"Ben ebeveynim, doğrusunu yanlışını düşünmem gerekiyor. Bu durumu kabul etmemem için sebeplerim var, özür dilerim." Açıklaması çok samimiydi ancak zaten bir erkeği istemeyi kendime hâlâ pek yediremezken reddetmesi sinirimi bozmuştu.

"Ama..." Yarım ağız çıkan bir kelimeden başka bir şey diyemedim. Gözlerimi kısıp hafif açık ağzımla baktım ona.

"Jongin... pişman olacağım kelimeler kullanmak istemiyorum, çünkü benim için çok yeni bir şey. Ama... görüşmeyelim kelimesini kabul etmek istemiyorum..." Sakince yaptığım açıklamamı duymamış gibi "çocuklarıma buraya gelmelerini söyler misin?" Dedi.

"Söyleyemem... Beni duymuyor musun?!" Bu sefer biraz daha yüksek çıktı sesim.

"Sehun, lütfen... Git evine ve en azından bir süre görüşmeyelim." Önümden sıyrılıp odasının kapısına gittiğinde bekleyip bana baktı. Resmen beden diliyle bana gitmem için diretiyordu.

"Gitmeyeceğim." Dedim. O inatçıysa bende öyleydim ve işin iyisi ne isteyip ne istemediğimi daha net biliyordum artık. "Bir erkeğe sevgi için yalvaracak biri değilim ki bana çok yabancı bir şey ama şunu bil ki, benim için en önemli kısmı az önce atlattım. Önemli olan benim ne istediğim ve düşündüğümdü. Yani seni hayatımın en önemli parçası olarak istiyorum..." Son cümlem onun için şaşırtıcı olmalıydı ki gözleri biraz olsun büyüdü ve sessizce, şaşkınca ismim döküldü dudakları arasından. "Sehun..."

"... Bu yüzden senin ne istediğin önemli değil. Çünkü görüyorum ki, kendini düşünmüyorsun, başkalarına göre sözler söylüyorsun. Bana izin ver Jongin, seni ikna etmem için izin ver."

Kapıda olan bedenine yaklaştığımda kaşları ortadan hafifçe kalkmış yüzüme bakıyordu.

"Ne diyorsun?" Diye sordum.

"Hah..." Çaresizce böyle bir şey çıktı ağzından. Başını sağa sola sallayarak etrafa bakındı, sonra bayık gözlerini bana çevirdi. "Daha düne kadar kavga ediyorduk..." Dedi mahzunca gülümseyerek.

"Olabilir... ama uzun zamandır iyi anlaşıyorduk?"

"Sinirimi bozuyorsun Sehun..."

"Hiç inandırıcı değilsin."

"İkimizde baskın karakterleriz... Çok garip oluruz." Birimizin sözü biter bitmez diğerimiz başlıyordu.

"O zaman neden öptün beni?" Başını etrafa çevirip benden hariç her yere bakması rahatsız olduğunu gösteriyordu ama onun karakterinde biri eğer beni istemeseydi ilk başta olduğu gibi, ağır sözleriyle beni def ederdi.

"Bana kalırsa... dudakların güzeldi. Beni rahatlattı..." Sözlerine başlarken, ileride olan camdan dışarı izleyen gözleri beni buldu. Bu sefer samimi ve daha parlak gülümsedi.

"Öyle mi?" Dedim, yırtık yer bulduğunda fırlayan parmak gibi bir rahatlıkla hemen ona yaklaştım yine. Bu sefer bir kolumu kapıya dayayıp vücudunu yine vücudumla kapı arasına hapsettim.

"Öyle... Sadece ben olsaydım isterdim seni Sehun." Benim gibi açık olmasına bayıldım, bu şekilde ilerleyebilirdik. Ancak yine yeşil ışık yaktığı sözlerini kırmızıya çevirdi. "Ama anlaşamayız."

"Neden anlaşamayız?"

"Dedim ya, sende bende baskın karakterleriz. Kavga etmekten bahsetmiyorum, ilişki içinde sıkıntılar yaşarız."

"Bir şey olmaz, şimdiden onları düşünme. Eğer üstünlük kavgası ediyorsak zaten birbirimizi sevmiyoruz demektir." Aslında bunu bilmeyecek değil ya, sadece bahane üretmeye çalışıyordu.

"Sehun, tamam git artık..."

"Şunu demeyi kes Jongin. Gitsem bile tekrar geleceğim." Sözlerime güldü.

"Neden benim için uğraşıyorsun Sehun? Hayır dediğim hâlde çok mu seviyorsun da ısrar ediyorsun? Bu kadar ısrarın nedeni ya gerçek bir sevgi ya da inattır. Kısa sürede aşık olamayacağına göre, inat ediyorsun." Kolumdan tutup beni kapıya sürüklerken kendinden emin bir şekilde gözlerini kısarak hızlı hızlı saymaya devam etti. Tavrı değişmişti, daha ciddi ve emin duruyordu. "Olmaz diyorum ama uzatıyorsun, hem sen bu zamana kadar erkeklerden hoşlanmış biri değilsin. Bu kadar inat etmemen gerekiyor. Hem kendini düşünsene, sen bir idolsün, linç ederler seni. Nereden bakarsan bak olumsuz. Senin içinde, benim içinde olmaması gereken bir şey. Birden nereden öptün sen beni?!" Dış kapıya kadar geldiğimizde çatılı kaşlarıyla neden onu öptüğümü sesini yükselterek sordu. Daha çok, kızgındı.

"Bayıla bayıla karşılık vermedin mi?" Diye sordum bende aynı yüksek sesle.

"Defol Sehun." Dış kapıyı açtığında işaret parmağıyla dışarı gösterirken başını bunalmışça, duymak istemiyorca sağa sola sallayıp gözlerini kapattı.

"Jongin, bu sefer sen beni zorluyorsun. Gururumu kırıyorsun..."

"Bütün samimiyetimle özür dilerim. Ama gerçekten gitmeni istiyorum Sehun, daha iyi düşünmem lazım."

Ondan gerçekten hoşlanıyorum fakat bu kadar reddedici konuşması ilk defa bir erkeğe karşı hisler besleyen benim zoruma gidiyordu. Bir kız olsaydı bu kadar zorlanmaz, atar omzuma giderdim. Çünkü ona alışıktım ama bir erkeğin önünde, erkeklik gururum kırılıyordu. Resmen bir erkeğe karşı kendimi yere seriyordum. Benim için ilk olan duygularımda -hem de bu yaşta hissedilen ilk duygu için- zorlanıyordum. Jongin ise bunu daha çıkılmaz bir hâle sokuyordu.

Madem öyle, neden daha önce iki erkek sevgilisi olduğunu söyleyerek beni teşvik etmişti ki? Bütün cesaretimi o sözlerden aldığım kesindi. Hem daha önce erkek arkadaşı olmuştu da, şimdi neden beni istemiyordu? Çocukları olduğu için mi?

Onu öptüğüm için kendimi kötü hissetmeye başladım. Hatta üzgün, kırgın ve gururu incinmiş bir pişmanlık hissediyordum.

"Peki, gidiyorum. Şimdilik beni üzdüğün için görüşmeyelim sözüne uyacağım ama her an camdan, bacadan girip içimdeki coşkuya engel olamadan sen uyurken dudaklarını yakalayabilirim Kim Jongin. Bugünlük beni üzdüğün için gideceğim ama öyle tahmin ediyorum ki, kıçından ayrılmayacağım sevgili, müstakbel sevgilim."











Hikâye nasıl ilerliyor sizce? Neler merak ediyorsunuz, ne bekliyorsunuz, ne istiyorsunuz, ne olacak, ne olmayacak, genel olarak düşünceleriniz neler?

Continue Reading

You'll Also Like

282K 27.8K 40
jeon: içtiğim boktan sigaraların seni bana getireceğini biliyor olsaydım, çoktan ciğerlerime siktiri çekmiştim. for ne jupiter.
149K 13.5K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
572K 64.6K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
84.1K 7.1K 16
"Bir pişmanlık mı bin pişmanlık mı..?" ||Angst||