After Decisions (GAY)

By alwayshogwartsx

151K 5.7K 1.7K

Cole kısa bir süre önce kızlara o kadar ilgi duymadığını fark eder. Hoşlandığı asıl çocuk da onu hayal kırıkl... More

After Decisions
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5.Bölüm.
6. Bölüm.
7.Bölüm (The Smoke)
8. Bölüm.
9.Bölüm.
10.Bölüm - PART 1
10.Bölüm - PART 2
11.Bölüm.
12.Bölüm.
13.Bölüm.
14.Bölüm (Answer)
15.Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

18. Bölüm

3.6K 165 115
By alwayshogwartsx

Hem geciktirip hem de bok gibi bölüm yazıyorum biliyorum ama elimden gelen bu. Valla sorry.

"Burada ne işi var?" Vücudumu saran ani öfke ve iğrenme dalgasına ben bile şaşkındım, çünkü parmak uçlarıma kadar olan yanma hissi çok netti.

"Cole..." Onun yüzüne bile bakmıyordum. Annemin zor durumda kaldığını belli edecek bir şekilde adımı söylemesiyle daha bile öfkelenmiştim.

"Cole, yemin ederim yalnızca konuş--"

"Hayır!" Sesini duymamla beraber neredeyse boynumu kıracak bir hızla şu an alev çıkmakta olduğunu tahmin ettiğim gözlerimi ona çevirdim. "Ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bile duymak istemiyorum. Git buradan." Annem endişeli bakışlarıyla ayağa kalkarak hafifçe bana yaklaşmaya başladı.

"Cole, lütfen sorun çıkarma." Onun da ayağa kalktığını hissetsem de yine, yüzüne bile bakmadım.

"Pekala." dedim titreyerek derin bir nefes alırken. "O gitmiyorsa ben giderim. Bunu tekrar yaşamak zorunda kalacağın için özür dilerim anne."

"Cole!" Annemin sesindeki çaresizliği hissetsem de kesinlikle bu adamla bir saniye bile aynı ortamda kalamazdım.

Ve, artık alıştığım gibi, adımın seslenilmesine aldırmadan, kapıyı bile çarpmadan çıktım. 

Bir hedefim olmadan adımlarını hızlandırırken birinin arkamdan çıktığını duydum.

"COLE, BEKLE!"

Duyduğum kalın sesle tekrardan öfkeyle ürpererek topuklarımın üzerinde sertçe ona döndüm.

"İçeri gir Robert." Yumruklarımı sıkmıştım ve hızlı nefes alıp veriyordum. Hulk'a falan benziyordum muhtemelen.

"Cole, ben babanım seninle konuşmaya hakkım--"

"İÇERİ GİR YOKSA BAĞIRIP HERKESİ BURAYA TOPLARIM." Bir anda şoka giren yüz ifadesini umursamayarak arkamda bıraktım ve yürümeye devam ettim.

Nasıl hala babam olduğunu savunabilirdi? Nasıl buraya gelip bunları söyleyebilecek kadar yüzsüz olabilirdi? Gerçekten beni düşündüğü için geldiğine inanmamı beklediğine inanamıyordum. Konuşmak istediği, merak ettiği tek bir konu vardı ve ona göre de beni evlatlıktan reddedecekti ve ya hayatı boyunca umursamayacaktı.

Ne olduğumu yüzüne bağırabilirdim. Umurumda değildi. Ama şu an buna el verecek sabrım yoktu. Onu da ilgilendirmiyordu.

Nereye gittiğimi umursamadan ilerlemeye devam ederken öfkeden de olsa gözümden yaşlar akmasına izin vermedim. O adam için hayatım boyunca döktüğüm göz yaşının yeterli olduğunu düşünüyordum.

Parkın oraya geldiğimde bacaklarım öfkeden ve fazla hızla hareket etmekten titremeye başlamıştı ve hala en ufak bir sakinlik belirtisi yoktu.

Olduğum yerde durup derin nefesler aldım ama olmadı. Olduğum yerde durdukça düşünmek istemediklerim aklıma geliyordu, son böyle hissettiğimde çare için nereye gittiğim ve çareyi nasıl bulduğum.

Sakinleşmemin tek yolunun O olması.

Daha ben engel bile olamadan yaşlar gözümden teker teker düşmeye başlamıştı ve daha fazla ayakta duramayacağımı hissettiğimde bacaklarım son bir kez titreyerek beni taşımayı bıraktı.

Dizlerimin üstünde yaşların betonuna düşüşünü izlerken zavallı hissediyordum. Böyle bir şey yaşamışken bile eninde sonunda aklıma O geliyordu ve ben hepsini bir arada kaldıramıyordum. Boktan tarafıysa kaldırabilmek için ona ihtiyacım vardı.

Bunca zamandır kendimi kandırıyordum. O da şu konuda bana yalan söylemişti:

Güçlü değildim. Asla olamayacaktım.

Boğazımdan bir hıçkırık yükseldiğinde artık zavallı 'hissetmeyi' bırakarak öyle olduğuma karar vermiştim. Hıçkırıklarım artarken babası tarafından reddedilmiş, en değerli şeyini sonsuza kadar elinden kaçıracak olan bir zavallı olduğumu biliyordum.

"Cole ?" Aniden duyduğum sesin tanıdık geldiğini hissedince bir anda ürperdiğimi hissettim, ancak aradığım şekilde değildi.

Hıçkırıklarımı bastırmak için dudağımı dişleyerek kafamı yavaşça yukarı kaldırdığımda Jason'ın nefes nefese bana doğru eğilmiş bedeniyle ve panikle bakan gözleriyle karşılaştım. Bir hıçkırık daha boğazıma takılırken acılı bir ses çıkardım. "Ben... Ben hızla yürüyordum ama sonra bir anda birinin hıçkırdığını duyduğumda olduğum yerde kaldım. Sen olduğunu hissedince geri döndüm."

Yüzüne ağlamaktan çatılmış kaşlarla bakarken boğazımdan yükselen hıçkırıklarımı tutmam nedeniyle tuhaf sesler çıkıyordu. Konuşmak için sesim zaten yoktu. "Tanrım... Gel buraya." Dizinin üstüne çöküp kolumu omzuna aldığında tüm ağırlığımı ona verdiğimde tek dizinden güç alarak bizi kaldırdı. Zorlukla adım atarken o an dayanabileceğim tek şey oydu.

Banka oturduğumuzda ağlamaklı nefesler alarak önüme bakmaya başladım, havaların ısınmasına rağmen gece hissedilen soğuklukla ağzımdan ince,beyaz nefes bulutu çıkıyordu. Bu da içimde bir yerlerde ağlama dürtüsünü harekete geçirirken Jason'ın endişeli bakışları uzun süredir üzerimdeydi.

"Cole, biliyorum anlatmıyorsun ama şu anda arkadaş tribiyle alakası yok, sana yardım etmek istiyorum, lütfen bana izin ver." Sesinin gerçekten çaresiz çıkmasına karşılık bakışlarımı ona çevirdim.

Ve gözlerindeki samimiyeti gördüm. Birinin bana nasıl samimiyetle bakmasına ihtiyacım olduğunu hissettim. Gerçekten ne olduğunu anlayacağım duygularla.

Belki o bakışlarıydı, belki sesindeki bir şey, belki en savunmasız anımda onun çıkıp gelmesi. Ona güvenebileceğimi hissettim. Ve anlattım.

Fazla detaya girmiyordum, yalnızca nasıl August'a giderek kendimi yakın hissettiğimi, kendimi açıklayamadığım duygular içinde bulduğumu, nasıl bir anda çekip gittiğini. Bunların üzerine de asıl problemim olan babamı ve her şey yolundaymış gibi çıkıp gelişini anlattım. Sadece eşcinsel olup olmadığımı öğrenmek istediğini bildiğimi söyledim.

Belki 1 saat sürecek konuşma bana sonsuza kadar sürmüş gibi gelmişti, çünkü iki kelimemden biri hıçkırıktı. Buna rağmen Jason beni tek koluyla sarmalayarak, bazı anlarda korkarak, saçımı okşayarak dinledi. Bitirdiğimde de hıçkırıklarım devam etti, hala hiçbir tepki göstermiyordu. Yüzünde yerini almış ifadeler yalnızca acıma ve şefkatti.

Tam olarak güçsüzün kelime anlamıydım. İlk bulduğum dala sarılıyor, dal da beni bırakıp gidecekmiş korkusuyla yaşıyordum. Sağlıklı düşünme becerimi kaybetmiştim.

Bu yüzden Jason, "Yanında olacağım tamam mı? Ben seni bırakmayacağım. Yeter ki bana izin ver. Nasıl hissettiğin umurumda bile değil ama... Bırak yanında olan kişi olayım ve sana yardımcı olayım." dediğinde, sesimi bile çıkarmadan yalnızca ağlamayı kesmiştim.

Burnumu çekmeye devam ederken ve başım Jason'ın omzundayken ne kadar öyle kaldığımızı ve Jason'ın ne kadar süre saçımı okşadığını bilmiyordum. Ama arada bi yerde bu tarafa doğru ilerleyip salıncağın arkasındaki ağacın yakınında duran karanlık, tanıdık silüetin fazla düşünmekten yorgun ďüşmüş beynimin  bana bir oyunu olduğundan neredeyse emindim.

**

Önümüzdeki günlerde birkaç gün Jason'da kalmıştım. Anneme ise mesajla bildirmiştim, ama eve geri çağıran mesajlarına ve aramalarına geri dönmüyordum. Çünkü o adamın  beş kuruşu bile olmadığı için bir pansiyona bile verecek parası yoktu ve annem içindeki iyilik meleğine her zamanki gibi karşı koyamayarak bizde kalmasına göz yumuyordu. Ama ben onunla aynı eve ayak basmayacaktım. Onun numarası zaten engelliydi, dolayısıyla mesajları ve aramaları bana ulaşmıyordu, fiziksel olarak ulaşmasını ise annem engelliyor olmalıydı.

Jason beni o akşam eve getirdiğinde yanında yürüdüğümü bile zor anımsayacak haldeydim. Neyse ki ailesi halimi gördüklerinde, Jason da kısaca "ciddi ailevi sorunlar"ım olduğundan bahsettiğinde birkaç günü onlarda geçirmemi anlayışla karşılamışlardı.

Okula gidecek halim yoktu, ama Jason beni zorla götürüyordu. Nasılsa da bir şey fark etmiyordu, zemindeki toz zerresinden farksız bir şekilde varlığımı belli ediyordum. Sınıftan çıkmıyordum, Jason ve Lily'nin bana zorla getirdiği sandviçlerle besleniyordum, derslerde de yapabildiğimde uyuyor gibi yapıyordum, yapamadığımda da bir anlam ifade ediyormuş gibi boş boş tahtaya bakıyordum.

Lily de Jason da sürekli olarak başımdaydı, Jason kolunu omzuma atıyor, bazen bana sarılarak güç vermeye çalışıyor hatta okula yürürken elimi tutuyordu. Çünkü onun deyimiyle bana yardım etmesine izin vermiştim. Engellemek için bir nedenim de yoktu.
Buna rağmen onun evinde kalsam da aramızda fiziksel yakınlaşma hiç olmamıştı, saydıklarım dışında. Jason'ın da kendini böyle mutlu hissettiği için yaptığını biliyordum, ama buna ihtiyacım vardı ve o da biliyordu.

Ne var ki son zamanlarda içimi kaplayan bir huzursuzluk vardı. İzleniyormuş gibi hissediyordum, ama çok da yerimde olmayan aklımın bana oynadığı bir oyun olabilirdi çünkü kendimi kaybettiğim ilk zamanlarda da bunu hissetmiştim. Her ne kadar gerçekçi hissettirse de görmezden gelmeye çalışıyordum.

1 hafta geçmişti ve bahar tatiline girmiştik, bunca zaman Lily ve Jason yanımdaydı. Bir hafta boyunca olanlar hakkında Lily, her ne kadar olanları anlatsam da hiçbir yorum yapmamıştı ama zamanın yaklaştığını hissediyordum.

En sonunda bunu, kendimi artık iyi hissetmeye ve o adamın varlığını yok saydığım bir zamanda Jason'ın evinde film izlerken sorabileceğini hissetmişti. Bunu boğazını temizleyerek bana yaklaştığında ve tuvalete giden Jason'ın gittiğinden emin olduğunu anlamak için bir bakış attığında anlamıştım. Bakışlarını sorarcasına bana çevirdiğinde derin bir iç çektim.

"Pekala... sor hadi." Bunu söylediğimde kendini kasmayı kesti.

"Siz Jason'la... nesiniz?" Bunu soracağını bildiğim halde gergin bir şekilde dudağımı dişleyerek başımı öne eğdim.

"Bilmiyorum."

"Çünkü bence ben olmasam bile o çıktığınıza emin."

"Bilmiyorum, Lily. İlgilenmiyorum." Gözleri bir anlığına şaşkınlıkla açılsa da kısa bir süre sonra eski haline döndü.

"Yine bir şeyler olduğunun farkındayım ama bu zamana kadar tahmin etmekle yetinmiştim ve tahminim de August'un dramatik bir dönüş yapmış olmasıydı. Ama Jason'la tavırların bunu çürüttü." Tahminin ironikliğiyle rahatsızca güldüm.

"Dramatik bir dönüş yapan August değil."

"Nasıl yani, kim--"  Kafamı kaldırıp ona anlamlı bir şekilde baktığımda gözleri yine şaşkınlıkla büyüdü, bu kez eski haline dönmedi.

"Aman Tanrım, Cole baban olamaz--"

"Evet." Eliyle ağzını kapatırken bakışlarının öfkeye dönüştüğünü fark ettim.

"Bu sefer hangi yüzle gelmiş?" Omuz silktim.

"Tek söylediği konuşmak istediği, ama ben hasar kontrol testi yapmaya geldiğini gayet iyi biliyorum."

"İkinizi yalnız bıraktığım anda dedikoduya başlıyorsunuz değil mi?" Bir anda Lily olduğu yerde zıplayarak bize gülümseyen ve geçip yanıma oturan Jason'a baktığında Jason kahkaha attı.

"Arkadan sinsice yaklaşmak zorundaydın değil mi," derken anlattığımın yarıda bölünmesinden dolayı sinirinin bozulduğunu da cümlede gayet net yansıtmıştı.

"Ciddi bir konu tartışırken çok komik görünüyorsunuz." Lily oflayarak önüne dönerken kumandayı eline aldı ve oynat düğmesine bastı. Tam bu sırada Jason gayet doğal bir tavırla kolunu omzuma attığında ona kısa bir bakış atıp önüme dönmekle yetindim. Ama o yetinmedi.

Tutuşunu hafifçe sıkılaştırarak bana doğru eğildiğinde gerçekleşecek olabilecek şeyden korkarak hızla yerimden rahatsızmışım gibi kıpırdandım, bunu yaptığımda bir an durakladıktan sonra dudaklarını kulağıma hafifçe değecek şekilde yaklaştırdı. Bir anlığına ürperirken Lily'nin bakışlarının üzerimizde olduğunu bilmek sinirimi bozuyordu.

"Babandan mı bahsettin?" Fısıldadığında nefesi kulağımı gıdıkladığı için kulağımla dudağı arasına biraz daha mesafe koyarken gözlerimi filmden ayırmadan başımı salladım. "Konuştukça kötü hissediyorsan anlatmak zorunda değilsin," dedi tekrar fısıldayarak. Bu kez bakışlarımı ona çevirdim.

"Sorun değil," dedim neredeyse kendimin duyabileceği bir sesle. Bakışlarındaki şefkat kendimi öldürmek istememe sebep oluyordu.

Bana güven verici, yandan bir gülümseme gönderdikten sonra kulağımın biraz yukarısından öptü. Olduğum yerde kasılıp yutkunurken, bakışlarımı filmden bir saniye bile olsa ayırmadım. Tüm bu tavırlarıma kırılmış olduğunu hissedebiliyordum ama bunları düşünemezdim.

Nihayet geri çekildiğinde kolu omzumda kalsa da rahatlıkla ve çaktırmadan nefes verdim.

Film bitip de Lily gittiğinde Jason'ın tùm yakınlaşma çabalarını savuşturmaktan yorulmuştum. Kendimi gerçekten boktan hissediyordum ancak elimden bir şey gelmiyordu. Kendimi bir şekilde suçlu hissediyordum ve hissetmeye devam edecektim.

Bu yüzden duş almayı bahane ederek Lily gittikten sonra hızla yukarı çıkıp üzerimdeki kıyafetlei kaldığım oturma odasìna fırlatmış, doğruca duşa girmiştim.

Sıcak suyun üzerimden akmasına izin vermek sinirlerimi biraz olsun gevşetmişti, ancak hiçbir su o suçluluk ve artık fazlasıyla alıştığım boşluk hissini alıp götürmüyordu. Uzun bir süredir çok daha iyi hissettiğim doğruydu, ama tüm bu hislerin buharlaşıp uçması için tek bir çözüm vardı. O çözümü de şu an ne kadar tercih ederdim bilemiyordum.

Kafamdaki havluyla duştan çıktığımda titreşim sesleri duydum. Dönüp komidinin üzerindeki baktığımda annemin aradığını gördüm. Büyük ihtimalle 30. arayışı falandı. Derin bir iç çekip gözlerimi kapatırken annemin sesini duymanın şu an iyi gelebileceğini düşündüm. Bir anlığına duraksasam da telefonu açtım.

"Al--"

"COLE! Tanrım, sonunda açtın Robert gitti, yani şehirden gitmedi ama ucuz bir pansiyon buldu. Hatta eğer mutlu olacaksan baya da uyduruk." Kendi kendime gülümsemeden edemedim, annem çaresizliğiyle her şeyi deniyordu.

"Anne... Olabilir ama o buradayken ben eve gelirsem beni her zaman orada bulacağını bilecek."

"Ona eğer seninle gerçekten iletişime geçmek istiyorsa yalnızca ben söylediğimde eve girebileceğini söyledim. Sen istemediğin sürece gelmeyecek." Derin bir iç çektim.

"Ama ben onunla hiçbir şekilde iletişime geçmek istemiyorum?"

"Cole... yalnızca eve dönmeni istiyorum." Bir süre sessiz kalırken dudağımı dişledim. Annemi özlemiştim, yatağımı da özlemiştim evet, ama... Aslında Jason'la da daha ne kadar böyle idare edebilirdim bilmiyordum.

"Cole?"

"Tamam. Yarın sabah gelirim."

"Gerçekten mi? Cidden ne kadar rahatladığımı bilemezsin Cole, o kadar zamandan sonra onu öylece evimde, evimizde ağırlamak..." Derin bir iç çekerken kendimi yine suçlu hissettim. Elbette annemi onunla yalnız bırakmak istememiştim ama bana başka seçenek bırakmamışlardı.

"Tamam anne, geleceğim söz. Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum oğlum." Telefonu kapattıktan sonra kendimi yatağa attım. Üzerimden hafif bir yük kalmış gibiydi. Bir anlığına kafamı kaldırmamla Jason'ı fark ettim. Bacaklarımı yataktan, aralayarak sallandırdığımı ve üzerimde yalnızca bornoz olduğunu fark ettiğimde toparlanarak panikle ayağa fırladım.

"S-sen ne zamandır oradasın?"

"Baban gitmiş mi?" Bakışları sabitti, az da olsa incinmesini saklamaya çalışıyordu. Sertçe yutkundum.

"E-evet. Annem gelmem konusunda ısrar etti." Birkaç saniye daha gözlerime bakıp bakışlarını yere indirdikten sonra hafifçe kafasını salladı.

"Tabii, bir haftadır yüzünü bile görmedi nasılsa." Kendi kendine gülümsediğini, anlayış göstermeye çalıştığını biliyordum ama bu üzgün olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Ortamı tuhaf sessizlikten kurtarmak için hafifçe boğazımı temizledim.

"Şey, ben... bu akşam da kalırım. Sabahtan gideceğim."

"Tamam." Bir süre daha dikildikten sonra çıkmasını beklediğimi fark etti. "Oh, tabii, ben çıkmalıyım." Dudaklarımı birbirime bastırarak hafifçe gülümsedim ve zayıf bir karşılık aldığımda odadan çıktı. Derin bir nefes alarak kendimi tekrar yatağa bıraktım. 

Birkaç saat yatağımda uzanıp tavanı izlediğim süre boyunca kimse odama girmemişti. Jason'a geldiğim ilk günlerde bu daha da fazlaydı ve Jason bunu bildiği için gelmiyordu. Bunun için minnettardım.

Düşünceler hücum etme hızı arttığında kafa dağıtmak için kitap okumaya karar vermiştim. Ancak ona da birkaç saat çabaladıktan sonra, okuduğum her kelimenin beynimde çorba halinde durduğunu fark etmiştim ve yorgun hissediyordum.

Dişlerimi fırçaladım ve her gece yaptığım gibi aynadaki zavallı halimi bir süre izleyip sindirdim. Gün geçtikçe, bunu daha çok kabulleniyordum ve artık aynadaki görüntüm beni incitmiyordu.

Derin bir nefes alıp banyodan çıktıktan sonra ışıkları kapatmak üzereydim ki kapının hafifçe aralandığını duydum. Kafamı çevirip baktığımda Jason'ın çekingen bir tavırla kapıda beklediğini fark ettim.

"Bir sorun yok," dedim soracağının bu olduğunu artık otomatik olarak tahmin ederek.

"Biliyorum," dedi kafası önündeyken. Elleriyle oynamaya başladı, söyleyecek olduğu şeyden çekiniyordu belli ki. "Yatıyordun değil mi?"

"Evet. Akşam yemeğine katılmadığım için üzgünüm, yalnızca gerçekten aç hissetmiyordum." Hafifçe güldü. Tabii, her öğün olduğu gibi.

"Biliyorum, sorun değil, yalnızca ben..."  Derin bir nefes alıp yüzüme baktı. "Seninle uyumak istiyorum." Sorduğu soru karşısında donup kaldım. Sertçe yutkunurken kalp atışlarımın hızlandığını resmen duyuyordum.

"Şey... Jason, bu ne kadar doğru olur bilmiyorum..."

"Sana bir şey yapmak istemiyorum, yalnızca yanında uyumak istiyorum. Ayrıca içinde bulunduğumuz durumda tuhaf kaçacağını da düşünmüyorum." Hızlıca nefes alıp vermeye başladım. Sana bir şey yapmak istemiyorum. Kafamda canlanan anılara engel olamamıştım.

Gözlerime kısa bir süreliğine sıkıca yumduğumda fazla tuhaf görünmemesini umdum. Neyse ki açtığımda Jason'ın tuhaf bulduğu belli olsa da tepki vermemişti.

İçinde bulunduğumuz durum. Ne diyebilirdim ki? Haklıydı. Ama yine de...

"Jason..."

"Lütfen, Cole. Benden yeterince uzak duruyorsun ve yarın zaten gidiyorsun. Sadece bunu istiyorum." Olduğum yerde durup yutkunurken gözlerine bakmaya devam ettim. Bunu gerçekten istiyordu. Hala neden bana neden böyle baktığını anlayamıyordum.

Tanrım. Birkaç ay öncesine kadar bana böyle bakmasının hayali bile yerimde zıplamama yetiyordu. Şimdiyse köşe bucak kaçıyordum.

Sesimi çıkarmadan başımı önüme eğdim ve yatağın örtüsünü hafifçe kaldırıp kenara çektim. Son bir kez Jason'a baktıktan sonra yavaşça yatağa girdikten sonra tereddütle örtüyü üzerime çektim.

Hafifçe soluma dönüp ellerimi kafamın altına aldığımda Jason'ın yaklaştığını duydum. Daha sonra yatakta hafifçe ağırlığını, örtüyü kaldırışını hissettim. Yatağa tamamen girdiğinde örtüyü üzerine hafifçe çekti ve tereddütle kolunu bana sardı. Bir süre yalnızca kendi soluk alışverişlerimi duydum, sonrasında Jason'ınkileri ensemde hissettim. Gözlerimi kapatıp her şeyin kendi kendine gelişmesine karar verdiğimde Jason'ın daha çok yaklaştığını hissettiğimde gözlerimi açtığımda. Hissettiğim şey heyecan falan değildi sadece... Ürperti.

Burnu ensemi hafifçe gıdıkladığında tamamen ürperdim. Üşüme etkisiyle dizlerimi kendime çekerek elimin altında olduğu yastığı daha da sıkıştırdım. Birkaç kez derin nefes aldıktan sonra gözlerimi kapattım.

Jason'ın kolu belimi sardığında da açmadım.

**
Sabah henüz uyanmamış olan Jason'ın hala bana dolalı olan kolunu nazikçe indirdikten sonra hazırlanmıştım. Hala o tuhaf hissi üzerimden atamıyordum.

Jason da uyanıp giyindikten sonra Jason'ın ailesine tekrar tekrar teşekkür ettikten ve Jason'a da özel olarak teşekkür edip hissiz bir şekilde sarıldıktan sonra onların evinden ayrılmıştım. Kapıyı kapatıp evi ardımda bıraktıktan sonra verdiğim derin nefesin sesini duymamış olmalarını ummuştum.

Evin kapısını tıklattığımda kapı daha elim havadayken açılmış, annem beni yıllardıt görmüyormuş gibi üzerime atlamış ve beni sarmalamıştı. Nazikçe nefes alamadığımı belirttikten sonra beni bırakmıştı ve içeri geçmiştik. Geri çekildiğimde gözünde yaşlar olduğunu fark etmem boğazımda bir şeylerin düğümlenmesine sebep olmuştu.

"Sen her evden çıkıp gittiğinde... Bir daha gelmeyebilirsin diye o kadar endişeleniyorum ki... Üstelik bu kez Robert evde kalmaya devam etseydi geri dönmeyi istemediğin için seni suçlayamazdım bile. Ama lütfen bunu bir daha yapma Cole." Derin bir iç çektiğimde suçluluk duygusunun beni daha da çok içine çektiğini hissettim ama söz de veremezdim. Uzun süredir kendimi pek çok alanda "asi" hissediyordum.

Niye kendime böyle seslenmek komik geliyor?

"Ne zaman gideceğini söyledi mi?" dedim onu duymazdan gelerek. Annem iç geçirerek bakışlarını kaçırdı.

"Hayır. Yalnızca sen kendini hazır hissedene dek gözükmeyeceğini, sen onunla konuşmaya hazır olduğunda da burada olacağını söyledi."

"Ama böyle bir şey olmayacak?" Annemin çaresiz bakışlarını hissettiğimde sesime güven katmaya çalıştım. "Bak, istediği kadar çeşitli pansiyonlarda konaklasın nasıl olsa parası yetmeyecek ve bizden de şu anki durumla isteyemez. Ya otostop çekip kaçak bir çetenin hayatına katılır, ya evsiz kalıp bank hayatı sürer ya da kendini bi uyuşturucu çetesine--" bir an boğazıma birinin bir şey tıktığını hissettim. Annem tuhaf bakışlarını bana yönlendirirken boğazımı temizleyerek histen kurtulmaya çalıştım. "Kısacası bizimle fazla muhattap olamayacak."

Annem ne söylese durumu değiştiremeyeceğini fark ettiği için iç geçirerek konuyu değiştirdi.

"Hala Dave'le konuşmamayı mı planlıyorsun?"

"Bu konuyu konuşmuştuk anne."

"Biliyorum ama düşündükçe kendini tek gerçek anlamda... Cole hissettiğin yer Old Records'dı."

"O yer bir kişi haline gelmiş olabilir," dedim içimden konuştuğumu sanarak, ancak söylediğimde sesimin kısık bir şekilde kulağıma geldiğini fark ettiğimde göz bebeklerimin büyüdüğünü hissettim.

"Ne?"

"Ne? Bir şey demedim?"

"Ne dediğinin bir kısmını duydum Cole, beni tahmin yürütmek zorunda bırakma." Gözlerinin içine baktıktan sonra hafifçe yutkunarak başımı önüme eğdim.

"Ben..."

"Bu geçirdiğin bunalımlı haftaların nedeni bir çeşit kalp kırıklığı öyle değil mi?" Başımı kaldırmadan hafifçe dudağımı dişledim.

"Evet, evet, o kadarını anlamıştım ama çözemediğim şey bunun Jason'la bir alakası olduğunu sanıyordum, bilirsin ikinizin arasındaki tuhaf iletişim falan--"

"B-ben ondan uzun süredir hoşlanıyordum." Bu kartı kullanıp konuyu değiştirebileceğimi düşünmüştüm, ancak annem beni duymazdan gelerek cümlesini tamamladığında bunu başaramayacağımı amlamıştım.

"...ayrıca Jason'larda kaldığına göre artık birlikte ve mutlu olmalıydınız ama şimdi oradan döndün ve eskiye göre daha iyi olsan da gözlerindeki ışık hala yerinde değil Cole." Yüzüne bakarken gözleri bütün yüzümü tarıyordu. Bu kez daha güçlü bir şekilde yutkunurken annemin beni bu kadar iyi tanımasından ürktüğümü hissettim.

Başımı öne eğip dudağımı bir süre kemirdim. "Ben... öylece anlatabileceğim bir şey--" Bakışlarımı kaçırmak amacıyla kafamı hafifçe pencereye döndürdüğümde alışılmadık bir şey fark etmiştim. Cam mı buğulanmıştı? Ama buğu gri mi olurdu? Hayır, bu şeydi...

Sigara dumanı.

Bu durumu bu kadar dramatikleştirmem oldukça saçmaydı, sokakta yürürken biri camımızın yakınına fırlatmış veya herhangi biri biraz sakinleşmek için yakınlarda bir yerde içiyor olabilirdi.

Ama neden evin bu kadar yakınında hangi herhangi biri ?

"Anne benim... hava almam lazım." Çoktan ayağa kalkmıştım.

"Cole, artık bu konuyu geçiştirmemen gerektiğini düşünü--"

"Bana bir saniye ver!" Normalden yüksek sesle söylemiş olsam da arkama dönüp tepkisine bakmamıştım. Gördüğüm tek şey gri, silik dumandı.

Hızlı adımlarla kapıya doğry yürüyerek soğuk, demir kolu çevirdim ve dışarıya adımımı atmamla beraber arkamdan kapattım. Bu saniyeden sonra hareketlerim yavaşlamıştı.

Evin önündeki basamakları yavaşça inerken kafamı hafifçe sağa çevirdim, dumanı hala görebiliyordum ama kaynağı evin yan tarafıydı. Yutkunarak oraya yöneldiğimde kendimi korku filmlerindeki birazdan katili ararken arkasından bıçaklanarak öldürülecek olan saf tip gibi hissediyordum.

O kadar dikkat kesilmiştim ki çimlerin ayaklarımın altında ezilişini duyuyordum. Duvarın yan tarafının yakınına geldiğimde derin bir nefes aldım ve bir anda köşeyi döndüm. Karşımda bulduğum sima afallamama neden olmuştu.

Göz bebekleri büyümüş, bakışları yüzüme odaklanmış ela gözler, ince dudaklarının hafifçe aralık olduğu ağzında ve iki parmağının arasında gevşekçe duran sigarası solmuş cildiyle tam karşımda duruyordu. Duruşu hala sabitti, o da afallamış görünüyordu.

"Ah, selam." ah ve selam?

İçimde patlamakta olan bin tane duyguyu kontrol altına alamadan düşünebildiğim tek şey yüzüne ne kadar okkalı bir tokat indirmek istediğimdi. Ama bu fazla feminen bir hareket olurdu.

Bu yüzden yan tarafımda bir anda sıktığım yumruğumu yüzüne indirdim.

Continue Reading

You'll Also Like

25.3M 902K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
767K 52.9K 34
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

522K 27.3K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.6M 28.4K 34
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...