dandelion || taejin

By controlvjin

134K 10.1K 7.9K

uyarı: hibrit au! Kim Seokjin gece vakti kapı tırmalanma sesleriyle uyandığında ve dış kapıyı açtığında karş... More

giriş
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört - part bir
final

otuz dört - part iki

3.9K 237 320
By controlvjin

yn: 4200kelime yazmışım arkadaşlar ben de çok şaşkınım. full taejin bölümü, umarım sıkılmadan okuyabilirsiniz!! bu bölüme kendimi çok sıcak hissettim, o yüzden bolca oy/yorum verirseniz çok sevinirim ^^ 

uyarı: smut. +18

not: aşağıya birkaç +18 fanart koydum, hepsi taejin

**




otuz dört, part 2: Beginning to End




Taehyung söz konusu huzur olduğunda her zaman hyungunun varlığına güvenmişti; kendini onun beyaz çarşaflara çevrili yatağına atıp da başını onun yastığına yasladığında hissettiği ilk şeylerden biri bu oluyordu. Etrafını saran serin ve esintili hava, burnuna usulca dolan nane ve çilek kokusu gözlerini kapattığında zevkini çıkardığı ilk şeydi.

Seokjin'in odası her zaman böyleydi. Taehyung daha yavruyken bile bu odaya gözlerini diktiğini hatırlıyordu, hyungunun dizlerine kıvrılıp uyuma anıları bu yatağın çevresindeydi, tıpkı geçirdikleri geceler gibi. Taehyung kaç defa burada Seokjin'i kollarına aldığını hatırlamıyordu, kaç defa hyungu ona olan sevgisini bilmeden onu öptüğünü ve saçlarını okşadığını, başını boynuna yaslayıp kokusunda cenneti hissettiğini.

Odadaki her şey Seokjin'e bulanmıştı ve Taehyung bunu görmeyi çok seviyordu.

Duştan yeni çıkmış hyungu yatakta yanına uzandı. Siyah, dağınık saçları ıslaktı, duştan çıktığı için nane ve çilek kokusuna lavanta da karışmıştı, Taehyung başını ötekinin başının yanına getirerek usulca hyungunu kokladı.

Yatakta sessizce uzanıyorlardı; uzunca bir süre de sessiz kaldılar. Yaz gününde olmalarına rağmen dün gece yeniden yağmur yağmasının etkisiyle sokaklarda hafif bir meltem vardı; hyungunun açık penceresinden içeriye dağılıp odaya yayılıyordu.

Seokjin, Taehyung'un kapalı gözlerini inceledi sessizce. Gümüş saçlar yastığa dağılmıştı, oldukça uzun duruyorlardı. Taehyung'un saçını kesmeyi not etti aklına. "Terlediysen vantilatörü açabilirim," diye mırıldandı, bayağı bir sessizlikten sonra. Banyodan sonra üzerine geçirdiği pembe şortunun ve beyaz tişörtünün ıslaklığı geçmişti, saçları da kurumuştu. Terlememişti, aksine üşüyordu ama Taehyung'un terleme ihtimalinden endişelenmişti.

Hibrit başını iki yana salladı. "İyiyim."

İkisi de kısık sesle konuşuyorlardı, birlikte olmanın huzuru yirmi dört günün sonunda ruhlarına akıyordu. Sanki anı mahvetmesinden korkarcasına temkinlilerdi. Seokjin üzülmeden edemedi, ne zamandan beri Taehyung'un yanında kendini dizginleme ihtiyacı hissetmişti ki?

Kendi düşüncesiyle kaşları çatıldı.

Aslında kendini ne zaman Taehyung'un yanında dizginlememişti? Küçüğe her zaman diyecek bir şeyi vardı; her zaman bir itirazı, her zaman bir 'hayır'ı.

"İyi misin?" diye yeniledi Seokjin düşüncelerini dağıtmak istercesine. "İstiyorsan açabilirim-"

"Hyung, Tanrı aşkına, kendinle ilgilen." Taehyung kırpıştırarak lila gözlerini açtı. Yastıkta yüzleri birbirine bakacak şekilde uzanmalarının etkisiyle şimdi hyungunun kahve, sıcak gözlerine bakıyordu. "Daha doğru düzgün yürüyemezken benim için kalkıp vantilatörü mü açacaksın?"

"Evet."

"İstemiyorum."

Seokjin bacakları arasına sokuşturduğu elini çekti, birkaç saniyelik tereddütten sonra hibritin güzel yüzünü okşadı; iyileşmeye başlayan küçük morluklar oradaydı, renkleri yeşile dönmüş, sarılaşmaya başlamıştı. Esmer tenine yakışmıyordu. "Bana anlatmak ister misin?" diye fısıldadı, işaret parmağı nazikçe Taehyung'un yanağından çenesine doğru kayarken.

Taehyung dokunuş altında yutkundu. "Neyi?"

"Yaşadıklarını." Seokjin parmağını hibritin dudaklarına götürdüğünde küçüğünün parmağını öpmesini beklemiyordu, istemsizce gülümsedi. "Anlatmak istersen buradayım."

"Biliyorum, hyung, teşekkür ederim."

"Ben sana yaşadıklarımı anlatayım mı?" Seokjin parmağıyla küçüğünün dudağını okşadı, ardından utanarak parmağını tenden çekip yeniden bacaklarının arasına sıkıştırdı.

"İstiyorsan," diye fısıldadı hibrit, lila gözleri hyungunun tenini incelerken. Yanaklarına usul bir pembelik eklenmişti. Bu kadar küçük bir temastan bile utanıp çekinmesi Taehyung'un kalbine bir şeyler yapıyordu.

"Ama karanlıklar," dedi Seokjin, uyarı niyetine. Birkaç saniye sustu ve konuştuğunda sözcükler boğuktu. "İntihar etmeyi düşündüm, eğer seni canlı bulamasaydık intihar edecektim."

Taehyung gözlerini sımsıkı kapattı. "Eğer böyle bir şey yapsaydın senin etini kaplanlara yem ederdim. Bir daha sakın böyle bir şey deme."

"Ama öyleydi." Seokjin dudaklarının titrediğini hissetti. "Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim, öteki insanların eline kalmıştım. Senden bir haber getirsinler diye bekledim ama günlerce hiçbir şey olmadı. Tüm dünya sessizliğe bürünmüştü, hiçbir yerdeydin Taehyung-ah, sanki... Sanki hiç var olmamıştın. Rüyalarımda seni görürüm diye hep uyudum ama hep kabuslar gördüm, hepsinde de-" Kendi hıçkırığı sözlerini kesti, bir gözünden akan yaş öbür gözünün üzerine damlıyor, ardından da yatağa düşüyordu.

"Buradayım." Taehyung öne uzanıp eliyle hyungunun yanağını okşadı. "Buradayım, sevgilim."

"Ya olmasaydın?"

"Ama buradayım. Seninleyim, yanındayım, hyung. Her zaman."

"Bir daha asla ayrılmayacağımıza söz ver," diye ağladı Seokjin, başını yastıktan çekip ötekinin göğsüne yaslarken. Taehyung'un kollarını hyungunun ince beline sarıp kendine çekmesi uzun sürmemişti. "Söz ver."

"Söz."

"Sana GPS taktıracağım." Seokjin hıçkırdı. "Alnına adımı ve telefon numaramı dövme yaptıracağım; böylece ileride kaybolursan direkt bana getirirler seni. Her yerini işaretleyeceğim. Kollarının içine çip taktıracağım, ayağına da mahkumların taktığı bileklerden alacağım."

Taehyung gülmeye başladı.

"Taehyung gülme, çok ciddiyim." Seokjin başını yasladığı göğüsten kaldırıp kızarmış gözleriyle ötekinin gülmekten kısılmış güzel gözlerine baktı. "Çok ciddiyim hem de, üzerine çip taktıracağım. Bakma bana öyle! Gülmesene!"

Taehyung'un kahkahası odada yankılanıyordu ama, "Tamam, gülmüyorum," diye mırıldandı.

"Ben de saçlarımı mora boyatacağım," diye devam etti Seokjin, masum sesiyle. "Lila ve mor arasında bir renge. Böylece gözlerinle eşleşecek, bir yerde kaybolursan 'Mor Saçlı Adam'a götürün diyecek insanlar."

"Sana mor saç yakışırdı," dedi Taehyung, hyungunun çıplaktaki kolunu başparmağıyla okşarken. "İstiyorsan boyayalım."

"Bana her şey yakışır aptal, konumuz bu değil. Ha bir de." Eliyle kendi boynunu işaret etti. "Şurayı yeniden ısır, izi gitti. Dövmesini yaptıracağım diş izlerinin, afilli, kocaman bir dövme."

"Hyung..."

"Taehyungie gülme!" Seokjin elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Ben çok ciddiyim. Diş izlerine bakarak senin eşin olduğumu anlarlar, böylece seni benden alamazlar."

"Gülmüyorum. Fikri beğendim, üzerinde konuşup geliştirebiliriz." Taehyung dudaklarını birbirine bastırdı. "Bitti mi fikirlerin?"

"Bir de birbirimizi kelepçelemeyi düşünmüştüm." Taehyung kaşlarını çatınca Seokjin açıkladı. "Birbirimize, tabii ki. Evin içinde kelepçeleri çıkarabiliriz ama sokağa çıktığımız andan itibaren kelepçe takacağız, nasıl fikir?"

"Çok... Çok beğendim. Bitti mi?"

"Evet, bitti." Seokjin yutkunarak yeniden başını hibritin göğsüne yasladı, usulca kalkıp inen göğsün atışları kulağına huzuru dolduruyordu. Elini hibritin beline doladığında hibrit hyungunu daha da kendine çekti, baş parmağıyla ince bel kıvrımını okşuyordu.

Uzunca bir süre yine sessiz kaldılar –belki bir, belki iki saat.

"Uyudun mu?" diye mırıldandı Taehyung, Seokjin'in saçlarına tüy dokunuşu bir öpücük bırakarak.

"Hayır."

Taehyung'un konuşmaya başlamak için birkaç dakika beklemesi gerekmişti. "İlk üç gün yanıma kimse gelmedi," diye fısıldadı. Seokjin başını kaldırıp gözlerine bakmaya çalışınca nazikçe hyungunun kafasını göğsüne bastırdı. Göz göze gelmek istemiyordu, en azından şu anlık. "Aç ve susuzdum. Sanırım ben uyurken gelip ilaç yapıyordu, emin değilim."

Seokjin daha da sıkı sarıldı hibritine.

"Sonra o adam geldi... Bir şeyler anlatmaya başladı."

"Baban..?"

"Baba demek istemiyorum," diye mırıldandı Taehyung. "Ne de o kadına anne demeyi istiyorum."

"Taehyung..."

"Vahşice mi diyeceksin? Farkındayım ama sen de benim bir kaplan olduğumu kabullensen iyi olur, tam olarak sevmek için yaratılmış bir yaratık sayılmam ben."

"Vahşice demeyecektim," diye mırıldandı Seokjin. "Seni yargılamıyorum, Taehyung-ah."

"Biliyorum, Jinnie." Taehyung bıkkın bir nefes verdi. Gözleri tavandaydı. "Geçmişimi öğrenmeyi hiçbir zaman istemedim; zorla anlattı. Ben kendi geçmişimle mutluydum, hyung, sadece senden oluşuyordu. Bilmek istemedim, hala da istemiyorum. Benim geçmişim senle doluydu. Onu kötü anılarla kirlettiği için ondan nefret ediyorum."

Seokjin diyecek bir şey bulamadı, sessizlik aralarında mekik dokuyordu. "Adlarını biliyor musun?" diye sordu bir süre sonra Taehyung.

"Kimin?" Seokjin'in kaşları çatıldı. "Annenle babanın mı?"

"Onlara öyle deme. Ve evet, onların."

"Hayır... Sormadım. Öğrenebilirim istiyorsan-"

"Hayır, öğrenmek için sormadım, aksine öğrenmemek için sordum. Bilmek istemiyorum, sen de söyleme."

Seokjin usulca başını salladı. "Nasıl istersen."

Yine sustular.

"Ama..." Taehyung'un sesi çatladı. "Ama imkanım olsaydı o kadını oradan kurtarmak isterdim." Lila gözlerinden iki damla yaş yavaşça şakaklarına, oradan da yastığa aktı. Seokjin hissetti; yeniden kalkmaya çalıştı ama hibrit elini hyungunun yumuşak saçlarına bastırarak kalkmasını engelledi. "Beni senin kapına bıraktıktan sonra diğer kardeşlerimi kurtarmaya gitmiş ama gittiğinde hepsi ölüymüş, ardından da kendi ölmüş zaten."

"Ona dair bir şey hatırlıyor musun?" diye fısıldadı Seokjin, savaşmak yerine kabullenişi seçerken. Lila gözlerin acısının ruhuna akacağını biliyordu ama hibrit istemediği sürece bakmadı gözlerine.

"Çok az. Ormanda koştuğumuzu hatırlıyorum; oyunlar oynardık. Kaplan olunca mor perdeden görüyorum dünyayı, o yüzden gözümde çoğu anısı mor renginde. Güçlü bir kadındı, öyle olmalı."

"Ona... Ona ormanda yemek verirdim. Sanırım seni kapıma bırakmadan önce uzunca süre ormanda kaldı."

"Evet, belki diğer yavrularını almaya çalışmadan önce iyileşmek istedi. Verdiğin yemekleri getirip beni beslerdi. Sen... Sen bizim hayatta kalmamızı sağladın hyung; geçmişim ve geleceğimsin."

"Onu kurtaramadım-"

"Yapamazdın. Diğer yavruları için dönmeye kararlıydı, beni sana emanet edebilecek kadar güvendiğinde geri döndü o adamın yanına. Yavrusu için savaşan bir annenin fikrini değiştiremezdin." Taehyung yutkundu. "Tıpkı senin beni arayışın gibi... Vazgeçmeyi asla düşünmedin, değil mi?"

Seokjin başını iki yana salladı. "Bir saniye bile."

Taehyung hyungunun saçına kısa bir öpücük kondurdu. "Hmm, nerede kalmıştım?" diye mırıldandı, başparmağıyla kıvrımlı beli okşarken. "Üçüncü günden sonra adamın yüzünü görmeye başladım. Yemek yedirdi, ilaç verdi, bir şeyler anlattı durdu. Asla susmuyordu. Kafasını parçalamak istemiştim. Yaptım da." Seokjin irkilince Taehyung duraksadı. "Her neyse. Ayakta kalmak için çok şey düşündüm, hayata tutunmak için."

"Ne gibi?"

"Seni düşündüm." Taehyung, hyungu yine başını kaldırmak istediğinde bu sefer karşı koymadı. Seokjin yaslandığı göğüsten doğrulup Taehyung'un yüzüne baktı, Taehyung da ona bakıyordu. "Bir gün dudaklarını düşündüm yalnızca, diğer gün gözlerini ve ne kadar da kibar baktıklarını... Diğer gün saçlarının yumuşaklığını... Öteki gün tenini ve dokunuşlarını... Beni hayata bağladın, her zaman yaptığın gibi."

Seokjin gülümsedi.

"Gülümsemeni de çok düşündüm; en çok onu bir daha görememekten korkuyordum." Yatakta doğrulup hyungunun gülümseyen dudaklarını öptü; Seokjin ilk saniye şaşırsa da Taehyung onun yanağını okşayınca karşılık verdi.

"Bu kadar," diye mırıldandı hibrit geri çekilince. "Anlatacak başka bir şeyim yok."

"O adam seni benden aldığında," diye mırıldandı Seokjin. "Sadece bir sevgili almadı. Yavrumu da aldı." Yutkundu. "Ben de hep bebekliğini düşündüm. Evin içinde hoplayıp zıplayışını, bahçede çilekleri darmadağın edişini, Çarşaf'ı ve tavukları kovalayışını, dizlerime kıvrılıp mırlayışını... Geçmişe tutundum, onlar sayesinde hayatta kaldım."

"Bir dandelion vardı," diye mırıldandı Taehyung. "Yerde. Kirli zeminde, kurumuş ve ezilmiş bir halde duruyordu. O kutunun içindeyken uzaktan görüyordum onu yalnızca. Ama o bana hiç tahmin edemeyeceğim kadar bir güç verdi. Sanırım ruhunu gerçekten de çiçeklere aktarmışsın, hyung?"

Seokjin hafifçe güldü, tatlı kıkırtısı odada çınlıyordu. "Bilmem. Belki başarmışımdır."

"Bir dahaki sefere ruhunu benimkine aktar, böylece kaybolacaksak birlikte kaybolup bulunalım."

Seokjin aceleyle kaşlarını çattı, suratına çocuksu bir kızgınlık yayılmıştı. "Bir daha kaybolmayacağız. Kelepçe fikrim çok mantıklı bence, onu uygulayabiliriz. Dövme fikri şimdilik gözünü korkutuyorsa anlarım. İstersen birkaç ay bekleyelim, ardından alnına adımı ve telefon numaramı yazdırırız."

"Hyung."

Seokjin bacağını Taehyung'un belinin üstüne atıp aniden kucağına oturduğunda hibrit şaşırmıştı; elleri hızla hyungunun belini buldu. Seokjin altında uzanan Taehyung'a baktığında sıcak kahve gözleri parıldıyordu. "Kelepçe dedik de, sen yokken odanda ne bulduğuma inanır mısın Taehyung?"

Taehyung yutkundu. "Ne buldun?"

Seokjin oturduğu yerde kıpırdayıp kendini Taehyung'un karın kaslarının üzerinde daha da rahatlattı; dudaklarında vahşi bir sırıtış oluşurken yan tarafına uzanıp komodinin çekmecesini açtı. "Yaramaz hibrit," diye mırıldandı, kelepçeyi ve siyah göz bandını çıkarırken. "Her zaman garip düşünceleri var."

"Açıklayabiliri-"

"Açıklatabilirim," diye mırıldandı Seokjin, dudaklarındaki alaycı sırıtış silinmezken.

Taehyung dudaklarını yaladı. "Düşüncelerimden utanmıyorum. Elimden gelse seni hiç yataktan çıkarmazdım derken ciddiydim."

Seokjin elinde tuttuğu kelepçeye baktı. "Sen önce hyunguna sor, o seni bu yataktan çıkaracak mı?"

Taehyung daha ağzını açamadan Seokjin öne atılıp bir kelepçeyi küçüğünün bileğine, diğerini de yatak başlığına geçirmişti.

"Hyung!"

"Enerjini sonraya sakla, ihtiyacımız olacak." Seokjin öteki bileğe de aynısı yaptı, Taehyung hala olayın şokundaymış gibi görünürken Seokjin onun bu yavru köpek hallerine gülmeden edemedi. "Neden öyle melül melül bakıyorsun?"

Taehyung yutkunup başını iki yana salladı. "Tehlikeli yola giriyorsun."

"Halimden memnunum." Seokjin derin bir nefes verdi; gözleri altındaki hibritin üzerinde dolanıyordu. Taehyung bacaklarını bükmüştü, bu yüzden Seokjin arkasına yaslanıp hibritin dizlerine dayandı, elleri usulca ötekinin çıplak karın kaslarında dolaşıyordu.

Taehyung da hyunguna baktı –saniyeler dakikalara dönüşüyor, Seokjin'in gözlerindeki boşluk her saniye daha da artıyordu. Hyungu bir şeye odaklanmıştı; kendi zihninde, odalardan birinde kaybolmuştu. "Hyung," diye mırıldandı Taehyung. "Ne düşünüyorsun, söyle bana."

Seokjin parmaklarını öne uzatıp hibritin yanağına dokundu. İşaret parmağı pürüzsüz karamel tende tüy dokunuşlarıyla hareket ediyordu. "Çok şey düşünüyorum."

Taehyung, parmaklar dudaklarının hizasına geldiğinde hafifçe öptü. "Söyle bana."

"Beğenmeyeceksin."

"Söyle," diye devam etti Taehyung, hyungunun çatılı kaşlarının yüzünde yarattığı değişikliği incelerken. Dolgun dudakları sanki hüzünlüymüş gibi öne bükülmüştü, konuşurken hep böyle yapıyordu farkında olmasa da. Böyle zamanlarda olduğundan daha bebeksi görünüyor, Taehyung'un içindeki o koruyucu tarafı ortaya çıkarıyordu. Seokjin'in sıcak, kahve gözlerine baktığında kendi lilasının koyulaştığını biliyordu. "Hyung." Emretti.

"Üniversiteye gideceksin."

Taehyung'un yüzünde ifadenin öfkeye dönüşmesi saniyeler sürdü. "Ne?"

"Dedim ki, üniversiteye gideceksin." Seokjin oldukça sakin duruyordu, Taehyung hırlarcasına bir ses çıkarıp kelepçeleri zorladığında bile endişelenmedi. Belki de bu yüzden kelepçeleri takmıştı ve bu düşünce Taehyung'u daha da sinirlendirdi. Hibrit kulaklarındaki kürkü titriyordu; kuyruğunu hyungunun bacağına doladığında Seokjin dudaklarını dişledi. Taehyung'un tek bir sıkışıyla bacağında acıyı hissedeceğini biliyordu ama hibrit baskı uygulamadı.

"Yaşadığımız onca şeyden sonra," diye tısladı. "Gerçekten mi Seokjin?"

"Evet, gerçekten. Okumanı istiyorum."

Taehyung dudaklarını yaladı, başını geriye atarken gözleri tavana takılmıştı. "Sana inanamıyorum," diye fısıldadı. "Cidden inanamıyorum, hyung."

Seokjin dudaklarını dişlediğinde öne uzanmış, yüzünü hibritin yüzüne yaklaştırmıştı. "Şehre gideceksin," diye devam etti Seokjin, bunun Taehyung'u daha da sinirlendirdiğini bilerek.

Ve ardından hüzünlü de olsa gülümsedi.

"Ben de geleceğim."

Taehyung kalbinin durduğunu sandı. "Ne?"

Seokjin dudaklarını hibritin dudaklarına, çenesine, oradan da boynuna kaydırdı. Tatlı, küçük öpücükleri hibritin nabzını hızlandırıyordu. "Ben de geleceğim. Birlikte. Şehre taşınacağız, Taehyung-ah. Uzaklara, buralardan uzak yerlere gideceğiz."

Taehyung'un sözleri idrak etmesi oldukça uzun sürdü. "Burayı çok seviyorsun," diye yutkundu. "Nasıl bırakacaksın? Ayrıca şehirden de korkuyorsun, hyung. Oradaki insanlardan ve kalabalıktan korkuyorsun."

"Ama sensiz olmaktan daha çok korkuyorum." Seokjin dudaklarını geriye çekip yüzünü hibritin boynuna gizledi. "Daegu'ya taşınmak hakkında ne düşünüyorsun?" diye mırıldandı.

"Daegu mu? Orası ülkenin öteki ucu."

"Evet, biliyorum." Seokjin parmaklarıyla hibritin kolunu okşadı, gözleri yorgunlukla kapanmıştı. Son günlerin acısını silemiyordu bir türlü. "Ama seninle olduğum sürece hallederim, Taehyung-ah. Birlikte şehre taşınalım, buradan uzaklara. Yeni bir başlangıç. Yeni bir ev, yeni bir çevre, yeni bir hayat."

"Emin misin?" diye fısıldadı Taehyung, kelepçeleri zorlayıp ellerini çözmek ve hyungunun yüzüne dokunabilmek istiyordu –çenesinden tutup gözlerine bakmak ve oradaki samimiyeti görmek istiyordu. Ama hyungu başını hibritin boynuna gömmüş, sakince nefeslerini karamel tene döküyordu. "Hyungie?"

"Eminim. Gidelim buradan. Eve geldiğinde nasıl baktığını gördüm, Taehyung, burası sana kötü anılar getirecek yalnızca. Bu kasaba da bana. Her yerde hyunglarımla anılarım var, her yerde seni arayışımın izleri var. Artık gitmenin zamanı geldi, daha fazla kalmayalım burada. Uzaklara gidelim, bizi kimsenin tanımadığı bir yere."

"Hyung..." Taehyung yutkundu. Seokjin'in sakinleşip başını kaldırması birkaç dakika sürdü; güzel gözleri hafifçe dolmuş ama ağlamamıştı, sessizce birbirlerine baktılar. Taehyung güven almak istercesine sıcak gözlere baktı. "Emin misin?" diye yeniledi.

Seokjin aceleyle başını salladı. "Eminim."

Taehyung yavaşça, "Sen nasıl istersen hyung," diye mırıldandı. Seokjin Taehyung'un yüzünden geriye çekilip de yeniden sırtını Taehyung'un dizlerine yasladığında ötekinin kucağında oturmaktan zevk alır bir hali vardı. Uzunca bir süre konuşmadılar; dışarıdan esen meltemin ve onun odaya getirdiği ufak esinti sesleriyle yetindiler.

"Kelepçeler sana yakışıyor," dedi hyungu, yarım saat kadar sonra. "Sana kötü şeyler yapmak istememi sağlıyor."

Taehyung kaşlarını çattı. "Ne gibi?"

"Kirli şeyler." Seokjin dudaklarını yaladı. "Oldukça kirli şeyler, minik kaplan."

Taehyung bunun nereye gideceğini anlamıştı ve siktir, o da gitmesi için ölüyordu. Hırlamamak için kendini zor tuttu ve endişeyle hyungunun bacağına baktı. "Bacağın iyi mi?"

"İyi," diye mırıldandı Seokjin. "Acımıyor."

"Emin misin?"

Seokjin küçüğünün gözlerindeki endişeyi yok etmek istercesine altındaki şortu hafifçe yukarı çekti; Taehyung'un gözleri direkt süt bacaklara kayarken Seokjin bandajın üzerinden bacağına dokundu. "Bak, acımıyor."

Taehyung o an acısa da durmak istediğini sanmıyordu –beyaz, işaretlenmemiş, işaretlenmek için bekleyen o bacaklara bakan lila gözlerine morun tonları karışmıştı. Dudaklarını yaladı, kalp atışlarının hızlandığını hissediyordu. Jinnie'sinin bacakları öyle güzel duruyordu ki... Tek kusuru izlerle dolu olmamasıydı ve Taehyung bunu değiştirme düşüncesiyle hırladı.

"Çöz beni." Sesi emrediciydi.

Seokjin kıkırdadı. "Neden?"

"Bacaklarını ısıracağım. Çöz beni." Taehyung mora dönmüş gözleriyle hyunguna baktı. "Jinnie, dediğimi yap."

"Hmm," diye mırıldandı Seokjin, suratındaki muzip gülümseme silinmezken. İşaret parmağıyla bacağını okşadı, Taehyung'un gözlerinin orada olduğunu bilerek. Altındaki pembe şortu daha da yukarılara çekmişti; bacağının tamamı açıktaydı. "Emrediciyiz?"

Taehyung kelepçeleri zorladı. "Jinnie, çöz beni, sana dokunmam lazım. Çöz."

"Hayır." Seokjin komodine uzanıp Taehyung'un orada olduğunu bile fark etmediği bir kutu vazelini eline aldı. Taehyung bundan sonra ne geleceğini biliyordu –kalp atışları ve mor gözleri ardından hyungunun parmaklarına karışmış kreme baktı. "Bayadır..." diye mırıldandı hyungu, ne kadar çabalasa da yanaklarının kızarıklığını gideremezken. "K-kendime dokunmadım."

Taehyung hırladı. "Bırak ben dokunayım." Sesi mırıldanma eşiğinde çıkıyordu; neredeyse ağlayacaktı. "Jinnie, çöz beni." Hyungu önünde, yenmeyi bekleyen bir ziyafet gibi dururken dokunamamak en kötüsüydü. "Jinnie..."

Seokjin küçüğünün yalvarışlarını görmezden gelerek kalçasını kaldırdı; hibritin karnının üzerindeki ağırlık gidince Taehyung hırlayarak kendini havaya kaldırdı bir çeşit temasa tutunmak için ama Seokjin onu eliyle yatağa sabitledi. "Uslu dur," diye mırıldandı neşeli bir tonla. Hyungunun parmaklarının pembe şortundan yukarılara çıkıp şortu aşağıya çektiğini görmek Taehyung'u delirtiyordu. Ellerindeki kelepçeleri zorladı.

O yamuk parmakların gözü önünde kendine dokunuşunu görmek ama bunu kendisi hissedememek Taehyung'un kabusu olurdu, biliyordu.

"Hyung." Taehyung başını geriye atıp inledi. "Nolur çöz beni. Sana dokunmam lazım bak, anlamıyorsun. Lütfen, lütfen, lütfen. Küçüğüne acımayacak mısın? Daha yeni kaçırıldım ben, dediğimi yapman lazım. Acıman da mı yok?"

Seokjin şortu aşağıya indirdiğinde küçüğünün sözleri zihnine işlemişti. "Mızmız," diye mırıldandı dudaklarını bükerek. "Jinnie'sinin kendi kendine eğlenmesine bile izin vermiyor."

"Tenini özledim, lütfen," diye yalvardı hibrit son kez.

Seokjin birkaç saniyenin ardından göz devirdi. "Pekala." Ellerini pembe şortunun üzerinden çekip kremi bacağına rastgele sürdükten ve elini temizlediğine emin olduktan sonra komodine uzanıp anahtarları çıkardı –hibritin gözlerindeki parlama ve dudaklarını yalayış şekli Seokjin'i kesinlikle tedirgin etmeliydi.

Uyuyan bir canavarı uyandırmıştı ve bu sefer ilk adımı atan kendisiydi.

Öne doğru uzanıp kelepçeleri açmaya çalıştığında Taehyung'un dilini tişörtünün üzerinde hissetti. "Taehyung!" diye azarladı, hibrit kumaşı emip tene ulaşmak için delicesine hırlarken. "Bekle."

Seokjin kelepçeleri çözer çözmez Taehyung'un iri elleri narin bele gömüldü ve Seokjin'i yatakta altına aldı. "Yeterince bekledim," diye mırıldandı hibrit, dudaklarını hyungunun çene kemiğine bastırıp öperken. Seokjin ellerin tişörtün altına kayışını ve tenini okşayışını artan kalp atışları arasında tadıyordu, hibritin elleri düz karnını okşadı.

"Sen miydin ben miydim?" diye mırıldandı Seokjin, ayağıyla hibritin bacağını okşarken.

Taehyung dudaklarını çene kemiğinden aşağıya, hyungunun boynuna yanaştırdı. "Ne?"

"O kelepçeleri aldığında bana mı takmayı istemiştin yoksa kendine mi?"

"Tabii ki de sana." Hibrit kıkırdadı. "Seni yataktan çıkarmayacağım, Jinnie. Bayılana kadar durmayacağım."

"Çıkarma o zaman." Seokjin diz kapağını Taehyung'un sertleşmeye başlayan erkekliğine sürttüğünde hibrit hırladı. "Tek özleyen taraf sen değilsin."

"Jinnie, Jinnie, Jinnie..."

"Hyung," diye sızlandı Seokjin. "Hadi."

O beş kelimeyi Seokjin'in ağzından duymak Taehyung'a bir şeyler yapıyordu. Gözlerinin morun en karanlık tonuna bulandığına emindi.

"Siktir."

Taehyung'un yataktaki kelepçelere uzanıp Seokjin'in ellerine geçirmesi kısa sürdü –Seokjin beklemediği bu hamleyle şaşırırken yatağa kelepçelenmiş ellerine baktı. "Ama hyung," diye devam etti, vücudunun alt taraflarında kesinlikle bir şeyler hissederken. Şimdiden bu kadar arzuda boğulduğuna inanamıyordu. "Bu haksızlık!"

Erkekliğini sarmayı düşlediği o dolgun dudaklardan hyung kelimesinin çıkması kesinlikle Taehyung'a vahşi bir şeyler yapıyordu.

"Sikeyim." Taehyung hırlayarak öne atıldı ve Seokjin'in kurumuş, naneli dudaklarına yapıştı –öpücüğü öyle sert ve öyle zorlayıcıydı ki Seokjin ayak uydururken bir an yüzünün kopacağını sandı. Islak sesler odayı doldururken Taehyung kendini hyunguna sürttü; Seokjin'in ince pembe şortunun altından hissettiği o derin temas başını döndürürken öpücüğe inledi. "Siktir, Jinnie, eğer ağzını kapamazsan gerçekten de bayılana kadar durmayacağım."

Seokjin kıkırdamak istedi ama öpücüğün etkisiyle hızlı nefesler alıp galaksileri görmekle meşguldü.

Taehyung hyungunun tişörtünü göğüs ucunun üstüne kadar kaldırdı, parmakları her zerreyi okşarken birkaç izle kaşları çatılmıştı. O iğrenç adamın tende bıraktığı izler sevgilinin üstündeydi; yer yer sararmış, orada izini bırakmıştı. Taehyung öne uzanıp yarayı öptü, dudakları geriye çekilmek yerine daha da yukarıları buldu ve hyungunun sertleşmiş göğüs uçlarında dolaştı –Seokjin hassaslıkla inlerken Taehyung'un dili darbeler bırakmaya başlamıştı.

"T-taehyung," diye sızlandı Seokjin. "Ç-çabuk."

Hibrit hırladı. "Daha yeni başladık, sevgilim."

"Ama-" Seokjin konuşmak için ağzını açmıştı ki Taehyung'un dişlerini göğüs ucunda hissedince inleyerek başını geriye attı. "Hyung!"

"Sabırsız," diye mırıldanan Taehyung elini hyungunun bacaklarına doğru götürdü. Pembe şortu aşağıya çektiğinde siyah iç çamaşırı hyungunun sertleşmiş erkekliğini saran tek şeydi.

"Di-diyene bak," diye soludu Seokjin, Taehyung'un ellerinin daha da alta inmesi için çaresizce çırpınma dürtüsüne engel olup. "K-kelepçeleri kaldıramayan sendi- HYUNG!"

Taehyung kıkırdadı –siyah iç çamaşırını yırtarcasına aşağıya çektiğinde hyungunun beyaz, sütümsü bacakları ve erkekliği serbest kalmıştı. Öne uzanıp hyungunun açıktaki kasıklarına kısa bir öpücük bıraktı, ardından kenardaki kremi alıp parmaklarına bulaştırmaya başladı.

"Sorun değil," diye fısıldadı Seokjin, üzerindeki hibritin koyu lila gözlerini incelerken. Taehyung kaşlarını çatarak ona baktı. "Acıtmasını istiyorum, fazla kullanmana gerek yok."

"Neden?" Taehyung parmaklarına yeterince krem sürdüğünü hissedince bir kenara bıraktı, parmakları hyungunun bacaklarının iç tarafını bulurken Seokjin titriyordu –bacakları ve dizleri jelibon kıvamını almıştı. Yatağa kelepçelenmiş kolları ise onu hafifçe doğrulu tutan tek şeydi.

"İşte," diye mırıldandı Seokjin. "Acımana gerek yok. İstediğin gibi davranabilirsin."

Taehyung kaşlarını çattı ama yorumda bulunmadı; hyungunun aklından neler geçtiğini şu anlık bilebileceğini sanmıyordu. Baş parmağı usulca küçük girişi bulurken Seokjin temasla inledi, başını geriye attığında Taehyung onun hareket eden adem elmasına ve açıktaki boynuna bakmaktan kendine alamadı. Teni ölümcül derecede güzel duruyordu.

Gözlerini bir saniye bile hyungunun güzel, günahkar yüzünden çekmeden bir parmağını içeri itti –Seokjin irkilip gözlerini sımsıkı kapattığında ve acıyla inlediğinde Taehyung ikinci parmağı içine itme düşüncesine engel olamadı. Ve itti de.

Seokjin'in çığlığı dudaklarından kaçmıştı; yakıyordu. Hatta öyle yakıyordu ki kendini parmaklardan çekme düşüncesiyle savaşmak zorunda kalmış ama vücudu inadına kendini parmaklara itmeye başlamıştı. Gözlerinin önünde galaksiler geçiyordu, parmaklar içinde makas kıvamına gelince gerçekten de galaksilere gittiğini düşündü. Acıyordu ama acı iyiydi, onu odakta tutuyordu ve Taehyung'un varlığına odaklanmasını sağlıyordu. Belki de kendini cezalandırma yöntemiydi bu –yeterince iyi olamadığı için.

"Tatlı Jinnie," diye mırıldandı Taehyung iki parmağıyla duvarları keşfederken. Hyungunun kalp atışlarını duyuyor, hızla inip kalkan göğsünü ve sürekli hareket eden adem elmasını izliyordu. Ağzını kapalı tutamıyordu Jinnie; salyalar usulca kenarlara dökülüyordu ve Taehyung öne uzanıp o salyayı yalamaktan kendini alamadı. Seokjin çenesindeki dili hissedince daha da inledi, kelepçeleri zorluyor ama ellerini öne uzatıp bir şeye dokunamamanın hararetiyle iniltilileri daha da odaya doluyordu.

Taehyung kıkırdadı. "Belki de göz bandını dudakların için kullanmalıyız, asla kapanmıyorlar." Seokjin gözlerini açıp baygın gözlerle ona baktığında Taehyung üçüncü parmağı ekledi –Seokjin'in çığlığının tüm sokakta çalkalandığına emindi.

"HYUNG!" Seokjin başını iki yana salladı, acı ve zevk çok fazlaydı. "H-hyung."

"Nefes al," diye mırıldandı Taehyung, kelepçelerin Seokjin'in bileklerinde iz bırakmadığına emin olmak için gözleri oraya kayarken. Çok zorlamadığı için şimdilik sağlam duruyordu ama belki sonra çıkarması gerekirdi. Hyungunun vücudunda bırakmak istediği izler tam olarak o tarz izler sayılmazdı.

Parmakları bir ritim bulduğunda Seokjin çoktan inleyen bir karmaşaydı; Taehyung'un bir eli baldırına gömülmüş bir halde bacaklarını daha da açıyor olmasa kapanacağını biliyordu. Taehyung'un parmakları içinde en hassas noktasına vurduğunda Seokjin başını yastığa gömdü. "T-taehyung," diye soludu, gözleri ıslanırken. "Lütfen."

"Lütfen ne?" diye hırladı hibrit, çoktan kendi eşofmanını indirmeye hazırlanırken. Parmaklarını geriye çektiğinde hyungunun mızmızlanmalarını duydu; Seokjin çoktan dokunuşlarda sarhoş olmuştu.

"Lütfen, lütfen, lütfen," diye sızlandı öteki. "Lütfen~"

"Masum," diye mırıldandı Taehyung, sanki kendisi şu an zevkten ölmüyormuş gibi. Hyungunun hazır olduğuna inandığında kendi üzerindekileri çıkarmaya başladı, tişörtü üzerinden çıktığında Seokjin dudaklarının içini dişleyerek ötekine bakıyordu. Küçüğünün karamel tenleri izlerle doluydu; Seokjin onların hepsini öpeceğine söz verdi daha sonrası için.

"Ah, tanrım," diye sızlandı Seokjin kelepçeleri zorlarken. "Taehyungie, bilerek mi yavaşsın?" Yutkunduğunda kendi tükürüğünde boğulacaktı, kalbi öyle hızlı atıyor ve gelecek olan zevk dalgasıyla şimdiden öyle sarhoş hissediyordu ki dayanamıyordu.

Taehyung kıkırdadı. "Ağırdan almak istiyorum," dedi yeniden öne uzanıp hyungunun çene kemiğine öpücükler bırakırken. "Daha akşam olmadı bile, tüm gün bize ait." İç çamaşırını çıkardığında Seokjin'in gözlerinin parladığına emindi, yine güldü. "Ve tüm gece de."

Taehyung kendini hyungunun tatlı, küçük deliğine hizalayıp da içine doğru ittiğinde tüm odada çınlayan çığlık sesi boğulur gibiydi; Seokjin ani dolulukla çığlık atıp başını geriye atarken gözlerinden yaşların aktığını hissediyordu. Acı, zevkten öteydi; zevk geride kalmıştı ama bu bile Taehyung'u daha da uca itti. Hibrit hyunguna alışması için zaman tanırken terleri teninden dökülüyordu. "Nefes al," diye hatırlattı, Seokjin'in gözyaşlarını yalarken. Islattığı yerlere rüzgar çarpıyor, soğuğu Seokjin'e yayıyordu.

"T-taehyung," diye hıçkırdı Seokjin, sesi zevkle acı arası. "Hyung-"

"Nefes al," diye mırıldandı Taehyung. Hyungunun gözyaşlarına, yanaklarına ve kulağına küçük küçük öpücükler bıraktı. Kendini küçük, pembe delikte daha da derinlere itip hareket etmemek için zor tutuyordu. "Jinnie, nefes al."

Seokjin'in içindeki doluluğa uyum sağlayabilmesi dakikalar sürdü –nefesleri kesik kesik, içindeki arzu sürekliydi. "H-hareket et," diye fısıldadı yüzyıllar gibi gelen bir süreden sonra. Taehyung için öyleydi en azından. Usulca bir ritim kazanmaya başlarken Seokjin'in kulaklarına tatlı, küçük iltifatlar bırakmaya başladı. Nefesi ötekinin tenine akıyor; onu huylandırıyor ama aynı zamanda zihninin açık kalmasını sağlıyordu. Ritim yavaş başladı, sakin ama derin.

Seokjin bir şeylere tutunabilmek için kelepçeleri zorlamaya başladı ama elleri hiçbir şeye ulaşamıyordu. Taehyung'un beline gömülmüş, tenini kızartan elleri, içine itilen ve en hassas noktasına deli gibi zevkler yayan erkeklik ve usulca bacağını okşayan hibrit kuyruğu başını döndürüyordu –düşünceleri çok gerilere itilmişti. Gözleri tavana kilitlenmişti ama galaksiler tavanın yerini almıştı.

Taehyung hızını arttırdığında inlemekten ağzını kapatamaz hale gelmişti. "Tatlı Jinnie," diye fısıldadı hibrit, hyungunun kulak memesini emerken. Dili aynı noktada defalarca döndü, kendini daha derine itip her seferinde ritmini hızlandırdı ve hyungunun iniltilerini melodi gibi kabullendi. Mor gözlerinin önünde Seokjin'in pembe yanakları vardı, terden birbirine yapışmaya başlayan saçları ve asla durmayan gözyaşlarıyla karışık salyaları.

"Hyungu için mükemmel," diye fısıldadığında Seokjin ayak parmaklarına kadar kıvrılmıştı, Taehyung tam da o noktaya baskı yaptığında başını geriye atıp inledi. "Hyungu için en iyisi, tatlı Jinnie." Öpücükleri Jinnie'sinin boynuna kaydı –dilini dişlerinin üzerinde gezdirdikten sonra her zaman bildiği, ezberlediği ve hyungunun nefeslerini hissettiği, şahdamarın saklandığı tene dişlerini geçirdi.

Isırığı aceleci ve can yakıcıydı, Seokjin'in gözlerinin önünde yıldızların dolaşmasına sebep oluyor ve içindeki her zerreyi titretiyordu –hibrit kanattığı yeri emip dişlerini ikinci defa geçirdiğinde Seokjin'in hıçkırıklarla karışık inlemeleri odayı dolduruyordu.

Seokjin'in bir şeye tutunması lazımdı, hem de acilen. Her şey çok fazla oluyor, kanını kaynatıyordu. Kelepçelerini zorladığında hibritin kuyruğunun bacağından hareket ettiğini hissetti. Taehyung dişlerini boynuna geçirdiği yerden çekmeden ve kesinlikle ritmini bozmadan kelepçelerden birini çözdü. Seokjin'in güçsüz kolu yanına düştü ama birkaç saniyenin ardından titreyerek Taehyung'un omzuna kondu.

"Yavaşlamamı ister misin?" diye soludu Taehyung, kesinlikle yavaşlama niyeti olmadan. Küçük delik onu içine çekiyor, hyungu altında kıvrandıkça gözlerinin morunu daha da koyulaştırıyordu.

Seokjin cevap vermek yerine başını iki yana salladı, boştaki eli Taehyung'un omzuna sıkıca tutundu –tırnaklarıyla teni kanatıyordu ama farkında değildi, Taehyung'un ritminde ve getirdiği zevkte kaybolmuştu.

İkisi de bir süre sonra zirvelerine ulaştıklarında Seokjin içine akan sıvıyla dudaklarını dişledi, terler teninden yastığa dökülüyordu. Sıcak sıvı pembe duvarlarını beyaza boyuyor ve Taehyung içinden geriye çekildikçe içeride kalamayarak dışarı süzülüyordu. Taehyung hırlayarak son kez kendini içeri itti ve ardından geriye çekildi. Seokjin'in menisi hibritin karın kaslarına bulaşmış, usulca kasıklarına doğru akıyordu. Taehyung parmaklarını Jinnie'sinin deliğine yanaştırdı, akan beyaz sıvıyı iki parmağıyla toplayıp ötekinin ağzına götürdü. "Em," diye hırladı, Seokjin dudaklarını aralayıp anında sıvıyı kabul ederken.

Birkaç dakika sessizce durdular; Seokjin'in terleyen yüzü ve akan gözyaşları yüzünde kurumaya başlıyordu, dudaklarını ısırmaktan kırmızı rengine bürünmüştü. Taehyung öne uzanıp kızarmış dudakları öptü. "İyi misin?" diye sordu, gözlerinin moru lilaya yeniden dönerken.

"E-evet," diye fısıldadı Jinnie, gözleri baygın bakıyordu. "S-sadece biraz din-dinlenelim."

"Şşş." Taehyung, Jinnie'sinin yeniden ağlayacakmış gibi bir ifadeye bürünen suratını okşadı. "İstediğin kadar dinlenebiliriz." Seokjin başını salladığında Taehyung uzanıp öbür kelepçeyi de çözdü, Seokjin'in yıpranmış kolu güçsüzce yanına düştüğünde yumuşak eli avucuna alıp bilekleri ovuşturdu.

Hyungunun yanına uzandığında çıplak belinden tutarak onu kendine çekti, dudakları ısırdığı yerleri rahatlatmak istercesine öpücükler bırakıyordu. "Hmm," diye mırıldandı tatlı tene doğru. "İstersen biraz uyuyabiliriz."

"G-gerek yok." Seokjin boynunu daha da büktüğünde Taehyung burnunu ısırdığı noktaya bastırıp hyungunun nane ve çilek kokusunu iyice içine çekti.

"Seni seviyorum," diye derin bir nefes verdi Taehyung, hyungunun kokusunun ona nasıl da huzur getirdiğini düşününce.

"Ben de seni seviyorum." Seokjin dudaklarında gülümseme oluşurken gözlerini kapattı. "Minik kaplan," diye mırıldandı, uyumayacağım dese bile gözleri yorgunlukla kapanıyordu ve saniyeler geçtikçe uyku onu kollarına çekti.

"Senin minik kaplanın," diye düzeltti Taehyung. "İyi uykular, Jinnie."

yn: nasıldı?

kısa bir promo yapabilir miyim?

eğer olur da jinkook okumak isterseniz profilimdeki "mr. jeon" hikayeme,

jinmin okumak isterseniz "playdate" adlı hikayeme,

namjin okumak isterseniz de cryophyll hesabına gidebilirsiniz.

ha, yakında seokjinle ilgili bir one-shot kitabı yayımlayacağım, merkezinde onun olduğu tek bölümlük kısa hikayeler. birkaç güne yayımlarım diye düşünüyorum:]

buraya kadar geldiğiniz için çok teşekkürler!! <3 

Continue Reading

You'll Also Like

57.7K 5.9K 33
"Yaptım." dedi güzel yüzündeki en derin ifadesiyle. "Neyi?" "Laneti tersine çevirdim." derken kaybettiği duygularına veda ediyordu. "En başta dediğin...
17.2K 609 2
Oneshot|| Mature content || Switch Jungkook, şaraplara ve kadınlara tapan bir adamdı. Park Jimin ise eh, bir erkekti ve ne kadınlara ne de içkilere...
51.3K 5.2K 10
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...
61.3K 13.1K 13
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting