Bacaklarımı kendime çekip parmaklarımı elimdeki kahve bardağının etrafına doladım. Koltuğun bir ucunda duran Nick'e bir bakış attığımda onun da bana baktığını fark etmiştim. Sinirle "Ne bakıyorsun, pis sapık?!" dediğimde bakışlarını önüne çevirmişti.
"Sana gözlerini kapatmanı söylemiştim!"
"Gözlerim kapalı ipleri nasıl çözebilirdim, Nina? Özel güçlerimle mi?!"
Birkaç saniye gözlerimi kapatıp sakin kalmaya çalıştım. Yoksa kan çıkacaktı. Hem nasıl çözerse çözecekti, orası beni ilgilendirmiyordu. Gözlerini kapatması gerekirdi.
"Karanlıktı zaten. Çok görmedim merak etme."
Ben bu çocuğu alır, kafasını duvara çarpa çarpa döverdim ama! Hem belki o zaman hafızasını kaybeder beni dün gece üzerim çıplak bir şekilde gördüğünü unuturdu.
Arkamdaki yastığı ona fırlattığımda elimdeki kahveyi dökmemeye gayret gösterdiğim için çok sert atamamıştım. Attığım yastık onu es geçip yere düştüğünde Nick gülmüştü. Elimdeki kahveyi havaya kaldırıp "Üzerine dökerim bak, düzgün dur!" dedim.
Saat akşam üstünü çoktan geçmişti ve Nick sabahtan beri saat başı nasıl olduğumu soruyordu. Bunalmıştım bu kadar ilgiden. Hâlâ daha niye burada olduğuna dair ise hiçbir fikrim yoktu. Kovmamı falan bekliyordu herhalde.
Sabah uyandığımda dünden geriye sadece hafif değişen sesim ve burun akıntım kalmıştı. Düne göre kendimi çok daha iyi hissediyordum ve sırf gece boyunca uyumayıp başımda beni kontrol ettiği için onu şu an evimden kovmuyordum. Bir de beceriksizce hazırladığı kahvaltının hatrına tabii.
Nick telefonuyla ilgilenmeye başladığında ben de kahvemi içmeye devam etmiştim. Büyük ihtimalle şu an işe gitmediği için içi içini yiyordu ve Sarah'tan işleriyle ilgili detayları öğreniyordu. Fazla işkolikti, bunu bilmeyen yoktu zaten.
Onu umursamayıp üzerimdeki lila rengi polar cekete iyice sarılarak kahvemin tadını çıkarmaya çalıştım. Bugün okula da gitmemiştim. O yüzden daha mutluydum.
Kahvemi bitirdiğimde oturduğum yerden kalkıp mutfağa ilerledim. Zaten o sırada da Nick telefonda işle alakalı bir şeyler konuşmaya başlamıştı.
Bardağı mutfağa bırakıp geri salona geldiğimde Nick'in pencere kenarında telefon konuşmasına devam ettiğini fark ettim. Koltukta eski yerimi aldığımda sehpanın üzerinde duran telefonuma uzandım. Biraz sosyal medyada takılacaktım.
Bir süre onun telefon konuşması eşliğinde telefonumla ilgilendikten sonra Nick konuşmasını sonlandırmıştı. Koltuğun diğer ucunda yerini aldığında onu görmezden gelmeye çalıştım.
"Akşam yemeğinde ne yiyelim?"
Telefonumun ekranını kilitleyip kucağıma bırakırken "Lütfen sen hazırlama," diye mırıldanmama engel olamamıştım. Gözlerini devirdi. Tamam, çabalıyordu. Bunu anlayabiliyordum ama becerisi yoktu ve sırf karnımı doyurmak için hazırladığı şeyleri yemek zorunda kalmıştım.
"Dışarıda yemek ister misin?"
Sorduğu soruyu bir süre düşündükten sonra "Üzerimi değiştireyim, çıkarız," diye yanıtladım onu. Direkt kendi bildiğini yapmak yerine bana fikrimi sorması beni şaşırtsa da belli etmemeye çalıştım. Telefonumu koltuğa bırakıp ayaklanmak üzereyken konuşmasıyla duraksamıştım. "Yardım etmemi ister misin? Kazağını çıkaramazsın falan."
Sinirle "Pislik!" diye bağırdığımda tepkime kahkaha atmıştı. Benimle eğlendiğinin farkına varsam da sinirlenmeden edemiyordum. O hâlâ daha gülmeye devam ederken "Tam bir sapıksın sen," dedim. Ardından ekledim.
"Kapat artık şu konuyu!"
Onun başka bir şey söylemesine fırsat bırakmadan oturduğum yerden ayaklandım. Üzerimi değiştirmek amacıyla odama doğru ilerlerken Nick'in ardımdan "Acele et," dediğini işitmiştim. Omzumu silktim. Acele falan etmeyecektim.
➰
Beni getirdiği restorana kaşlarım çatık bir şekilde bakarken o arabadan inmiş, benim olduğum tarafa gelip kapımı açmıştı. Fazla oyalanmadan arabadan indiğimde "İyi ki çok da abartılı bir yere gitmeyelim demiştim," diye homurdandım.
Beni basit bir yere götüreceğini düşünerek üzerime siyah kot pantolon ile siyah, polar bir sweat giymiştim. Birkaç beden büyük montum da bu kombinimi mükemmel (!) bir şekilde tamamlıyordu. (medya)
Nick elini elime yerleştirip beni girişe doğru ilerlettiğinde elimi çekmeye çalışıp "Kendim de gidebiliyorum," dedim. O ise hiçbir şey demeden, eli elimde, mekana giriş yapmıştı. Girer girmez bizi karşılayan çalışana bir şeyler söyledi. Ardından da insanlardan uzak bir masada yerlerimizi almıştık.
İçerdeki insanların kıyafetlerine ufak bir göz gezdirdiğimde kendi kendime mırıldanmama engel olamadım. Alt tarafı yemek yiyecektiniz yani. Ne diye abartılı elbiseler giyiyordunuz ki?
Bakışlarımı önüme çevirip masaya bırakılan menüye odaklanmaya çalıştım. Ne yiyeceğim bariz belliydi zaten. O yüzden daha fazla oyalanmama gerek yoktu. Lakin Nick sanki benim ne isteyeceğimi anlamış gibi "Pizza yemeyi düşünmüyorsundur umarım. Daha dün miden bulanıyordu," dediğinde ofladım. Tam da öyle düşünüyordum.
Kollarımı göğsümde birleştirip öylece beklemeye başladım. Başka ne yiyeceğimi bilmediğim için siparişi onun vermesine izin vermiştim. Daha az yağlı olduğunu tahmin ettiğim birkaç çeşit yemek söylerken garsonun yanımızdan ayrılmasıyla masada sessizlik oluşmuştu. Yemeklerimiz gelene kadar da sürmüştü bu durum.
Masaya bırakılan bol sebzeli yemeklerden birazını kendi tabağıma alıp yemeye başladım. Nick de bir yandan benim tabağıma eklemeler yapıyordu. Ona ne kadar tabağımdakilerin hepsini bitiremeyeceğimi söylesem de beni umursadığı falan yoktu.
En sonunda da benim tabağımın yarısı kalınca benimkileri de yemişti ve şimdi de hesabı ödeyip ayrılmıştık mekandan. Arabanın olduğu otoparka geldiğimizde Nick önce benim kapımı açıp içeri geçmemi bekledi. Sonra da kendisi sürücü koltuğunda yerini aldı.
Otoparktan ayrılıp arabayı evime doğru geri sürerken ben de pencereden dışarıyı seyretmeye dalmıştım. Aramızdaki garip sessizliğin farkındaydım ama bozmak için ekstra bir çaba sarf etmiyordum. Her şeyin benim çabamla olmayacağını daha önce gayet net bir şekilde anlamıştım çünkü.
Yaklaşık bir yarım saatin ardından araba evimin önünde durduğunda emniyet kemerini çözüp ona döndüm. Dünden beri benim için onca şeye katlandığını göz önünde bulundurarak "Her şey için teşekkür ederim," dedim. Her ne kadar hoş olmayan durumlar yaşasak da benimle o kadar ilgilenmişti.
Daha fazla arabada kalmamın bir anlamı olmadığından arabadan inmek için hareketlendim. Lakin bir anda bileğimden tutup bana engel olduğunda boşa çıkmıştı bu çabam.
"Bu kadar mı yani?"
Anlamsız bakışlarla onu izlerken benden ne istediğini anlamaya çalışıyordum. Elimi kendime çekip bileğimdeki baskısından kurtulduğumda "Ne yapmamı bekliyorsun Nick?" dedim bezmiş bir ifadeyle. Hemen birkaç güzel şeyle onu tekrardan affedeceğimi, eskisi gibi olacağımızı sanıyordu. En önemlisi de ona bunu düşündürten asıl kişi bendim...
"Nereye kadar bu şekilde devam edeceğiz?"
Derin bir nefes alıp "Her şeyin istediğin gibi olmasına o kadar çok alışmışsın ki aksine tahammül dahi edemiyorsun," diye konuşmaya başladım fakat nasıl devam ettireceğimi bilemeyip durmuştum.
"O zaman bana ne yapacağımı söyle, Nina."
"Bu durumdan ben de en az senin kadar sıkıldım. Sadece beni biraz rahat bırakmana ve düşünmeye ihtiyacım var. Davranışların o kadar tutarsız ki bana tekrardan aynı şeyleri yaşatmayacağından emin olmam gerekiyor. Beni anlıyor musun?"
Başıyla onayladı.
Daha fazla konuyu uzatmaya lüzum görmeyip "İyi geceler," dedim ve arabadan indim. Arkama dahi bakmadan sitenin girişine doğru ilerlerken en son fark ettiğim şey arabasının hızla sokaktan ayrılmasıydı...