Devin | RAFLARDA |

By candikmenli

292K 20.9K 15.1K

Babasının menfaatleri uğruna bir başkasına satılan Devin, yıllarca süren zulme boyun eğip susmuştur. Genç kad... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
DUYURU
Bölüm 6.1
Bölüm 6.2
Bölüm 7.1
Bölüm 7.2
Bölüm 8.1
Bölüm 8.2
Bölüm 9.1
Bölüm 9.2
Duyuru!!!
Bölüm 10.1
Bölüm 10.2
Bölüm 11.1
Bölüm 11.2
Bölüm 12.1
Bölüm 12.2
Bölüm 13
Bölüm 14.1
Bölüm 14.2
Bölüm 15.2
Bölüm 16.1
Bölüm 16.2
Bölüm 17.1
Bölüm 17.2
Bölüm 18.1
Bölüm 18.2
Bölüm 19.1
Bölüm 19.2
Bölüm 20.1
Bölüm 20.2
Bölüm 21.1
Bölüm 21.2
Bölüm 22.1
Bölüm 22.2
*Bölüm 23.1 - FİNAL
*Bölüm 23.2 FİNAL
Sizlerin Düşünceleri
DEVİN'İN YOLU
DUYURU 📣
Devin Kapak Görseli ve Çıkış Tarihi
ÖN SİPARİŞ

Bölüm 15.1

5.4K 435 292
By candikmenli


Sanırım yazarken en çok zevk aldığım ve en sevdiğim Devin bölümü bu olabilir.

Bu yüzden bolca yorum ve vote bekliyorum!

Keyifli okumalar. 🧜🏻‍♂️

Spoiler fotosuuuuu!


Elinden yayılan sıcaklık avuç içimi kavuruyorken küçük bir yoldaymış gibi hissettim. Bir sürü sapağı olan küçük bir yoldaydım. En baştan başlamıştık. Ve bu yolun başında artık kendi kendime değildim. Benim yanımda olan, olmak isteyen bir adamlaydım. Hala aklım almıyordu. Peki ona karşı dürüst olabilecek miydim? Fiziksel çekim bir yana, ona güvenebilecek miydim? Bana zarar verir miydi? Ona zarar verir miydim?

"Hayır," dediğinde biran sesli düşündüğümü sanarak gözlerimi açtım. Anlamayan bakışlarla ona baktığımda, "Tanıştığına memnun olmuş bir halde değilsin." dedi.

Gözlerimi kırpıştırarak gülümsedim.

"Kızımı kaybettiğimi düşündüm. Kaçırıldığını sandım. Kaçıranın siz olduğunu düşündüğümü varsayarsak tepkilerim gayet normal değil mi sizce de?" dedim.

"Ah, evet. Haklısınız." dedi. Usulca elimi bırakırken, "Size bir kahve ısmarlayabilir miyim?" dedi. Dudaklarının kenarındaki çikolatalı dondurma kalıntısı sert yüz hatlarını yumuşatıyordu. Kirli sakalı olmasaydı yaşı küçük durabilirdi. Ah evet, sakalı. O ve ona dair olan milyonlarca sevdiğim şeyden yalnızca bir diğeri.

"Aslında, Alya'yla beraber biraz alışveriş yapmayı planlamıştık. Bu halde gezebileceğimi sanmıyorum. Beni fazlasıyla korkuttunuz." dedim.

"Özür dilerim anneciğim." dedi Alya. Dondurması eriyordu.

"Dondurman eriyor tatlım." dediğimde elindeki dondurmaya baktı ve ne zamandır onu tuttuğunu düşünür gibi oldu. Sonrasında külahını ısırdıktan sonra bakışlarını bize çevirip gülümsedi. Titrek bir nefes alarak Alex'e döndüm. Anlamıştı. "Biz dönsek iyi olacak sanırım." dedim.

Koluma dokunup, "Bence biraz eğlenebiliriz." dedi. Yere çöküp Alya'nın yanağına dokundu. "Sürprizlerden hoşlanır mısın Küçük?" Alya parlayan gözlerle başını salladığında heyecanlandığını anlamıştım. "O halde sizi bir yere götürebilir miyim Devin Hanım?"

Bakışlarımı yere indirip gülümsedim.

"Pekala." diye yanıtladıktan sonra benim için almış oldukları karamelli dondurmayı yemeye başladım.

"Arabam biraz ileride," deyip ayağa kalktı. "Gidelim o halde."

Üçümüz de el ele tutuşmuştuk. Alya dondurmasını daha fazla yiyememiş ve çöpe atmıştı. Her ikimizin de elini tutarak yürüyordu. Dışarıdan bakan gözler bizi mutlu bir aile sanabilirdi. Tam anlamıyla o profili çiziyorduk.

Alex'in arabasına geldiğimizde Alya'yı arka koltuğa oturttuk. Kapıyı açıp ön koltuğa binecekken, "Eyvah!" dedim.

"Eyvah ne demekti?" dedi Alex kaşlarını çatarak.

Kıkırdamadan edemedim. "Boş ver şimdi," dedim.

Arabayı dolaşıp önünden geçerken, "Hesabı ödemeyi unuttum." derken güçlü parmakları kolumu tutup durmamı sağladı. Daha doğrusu beni engelleyişinden dolayı geri çekilip göğsüne çarptım. Fazla yakındık. Kaşlarımı çatarak onun yüzüne baktım.

"Unuttun mu? Hesap çoktan ödenmişti." dedi ve göz kırparak gülümsedi. Sesi dudaklarından fısıltı şeklinde dökülürken beni bırakmamasını istedim çünkü yüzümü yalayan sıcak nefesi dizlerimin bağını çözmüş, ipleri yok etmişti. Her an düşebilirdim. Tutacağını biliyordum ama olsun, yine de bırakmasını istemiyordum ve sanırım hiçbir zaman da istemeyecektim.

İlk karşılaşmamızı farklı bir şekilde yaşıyorduk. Sanki farklı bir paralel evrende Devin ve Alex tekrardan tanışmıştı. Farklı bir başlangıca tanıklık ediyorduk ve nasıl gideceğini biz seçecektik. Buna yön verenler biz olacaktık.

Tepkisiz bakışlarla ona baktım ve usulca kafamı salladım. Aralık dudaklarına bakmadan edemiyordum. O sırada Alya cama tıklattıktan sonra ikimiz de doğrulup birbirimizden ayrıldık. Boğazımı temizleyerek yutkundum ve Alya'ya baktım. Ona gülümsedikten sonra arabanın diğer tarafına koşar adım ilerledim çünkü afacan sırıtışını daha fazla görürsem utancımdan yerin dibine girecektim.

Arabaya binip emniyet kemerlerimizi bağladıktan sonra titreyen ellerimi bacaklarımın altına soktum ve Alex'in arabayı sürmesini bekledim.

Alex arabayı dikkatli bir şekilde kullanırken gözümü yoldan ayırmadım. Acaba bizi nereye götürecekti? Bu sorunun cevabını çok geçmeden öğrenmiştik. Alya'nın tok çığlıkları arabada yankılanırken Alex'in yüzündeki gülümseme paha biçilemezdi. Alya'nın mutluluğu her ikimize de yansıyordu. Harika bir yere gelmiştik.

Büyük bir lunaparkı olan festival tarzı bir yerdi ve Alya gibi çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. En az altı yedi senedir bu tarz bir yere gelmemiştim.

Alya'nın yüzünden sabırsızlığı okunuyordu. Biran önce bir şeylere binmek ve delicesine keyfini sürmek istiyordu. Arabadan indiğimizde ikimizin arasına geçip ellerimizi tutarak çekiştirmeye başladı.

Lunaparka girer girmez insanların sevinç çığlıkları ve mutlulukları bana kendimi normal bir hayat yaşıyormuşum gibi hissettirmişti. Herkes kadar normal olabilmek için nelerimi vermezdim...

"Ne dersin, biraz eğlenmek iyi gelir değil mi?" dedi Alex.

"Fazlasıyla iyi gelir." dedim.

Biletlerimizi aldıktan sonra Alya'nın istediği şeylere yöneldik. Atlıkarıncaya binmek istediğini söyledi. Onun için tüm bunlar izlediği çizgi filmlerden ibaretti. Şimdi gerçekleri karşısındayken biraz ürkse de saatlerce binecekmiş izlenimi veriyordu.

Onu güvenli bir şekilde atlı karıncaya bindirdikten sonra diğer çocuklarla olan şen kahkahalarını dinledik. Çocuk sevindirmek mükemmel bir histi.

Korkuluklara dayanmış bir şekilde Alya'yı seyrediyordum.

"Yanakların kasılacak," diyen Alex'e baktığımda devam etti. "Gülümsemekten diyorum, yanakların acıyacak."

Birkaç saniye aptal gibi yüzüne baktıktan sonra ne demek istediğini anladım. Yüzümdeki gülümsemeyi atamıyordum. Utanarak başımı eğdim ve kızımı izlemeye devam ettim. Bir süre sonra korkulukta duran elimin üzerine kendi elini koydu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde bana bakmak yerine Alya'yı seyrediyordu. Elimi kaynar suyun içine sokmuş gibiydim. O kadar fazla yanıyordu. Ama acıdan değil, tam anlamıyla heyecandandı. Bana hissettirdiklerini kabullenemiyordum. Sanırım bünyem buna alışık değildi.

Elimi çekmeden Alya'yı izlemeye devam ettim.

"Ellerin çok güzel," dediğinde doğru duyup duymadığımı kavrayamamıştım. Sesi fısıltıdan farksız çıkmıştı. Bu gürültüde duymak oldukça güçtü. Belki de beynim duymak istediklerimi hayal ettiriyordu. Bana doğru eğildiğinde parfümünün kokusu tüm genzimi doldurdu. Dizlerimin titremesi devam ederken, "Ellerin çok güzel," diye yineledi.

Olduğum yerde yutkundum. Bakışlarımı ondan kaçırmaya çalışıyordum ama çok yakınımdaydı ve bu da ondan başka hiçbir şey  görmeme neden oluyordu. Sanki ağzım mühürlenmiş gibiydi. Cevap vermek istedim ama veremedim.

Bu sırada atlı karınca durmuş ve Alya çoktan yanımıza gelip bacağıma sarılmıştı.

"Çok güzeldi anneciğim!" dedi.

Onun geldiğini görünce Alex usulca kendini geri çekti. Elimi korkuluktan hızla çekip Alya'nın başını sevdim.

"İstersen tekrar binebilirsin ufaklık." dedi Alex.

"Hızlı trene binmek istiyorum." dedi Alya parlayan gözleriyle.

"O zaman hızlı trene hızlı trenle gidelim!" dedi Alex ve ani bir hareketle Alya'yı havaya kaldırıp omuzlarına oturttu. Şaşkınlıkla ağzımdan minik bir çığlık çıkmıştı. Alex omuzlarındaki Alya'yı gıdıklarken temkinli bir şekilde de tutuyordu. Alya kahkahalar içinde boğulurken Alex'in kafasına sarıldı ve gülmeye devam etti.

Gözlerim dolmuştu. Bu sefer üzüntüden değil, tamamen sevinçtendi. Kızım mutluydu. Ben mutluydum. Ama bu mutluluğun ne kadar süreceğini kestiremiyordum. Böyle yaşamaya alışmıştım. Hayat bana bunu öğretmişti. Ama bir sonraki tekmeyi yiyene kadar bu anın tadını çıkarmalıydım. En azından birkaç saatliğine devinmeyi bırakmalı ve akışa kapılmalıydım.

Hızlı trene doğru ilerlerken yetişkinler için olana mı yoksa çocuklar için olana mı gittiğimizi bilmiyordum. Alex sol tarafa döndüğünde çocuklar için olan mini hızlı tren karşımızdaydı. Acaba hız Alya'nın hastalığını tetikler mi diye düşünmeden edemedim.

"Biz de binsek mi yanına?" dedim Alex'e. Sesimdeki endişenin farkına varmıştı.

Alya'yı yere indirdikten sonra, "Korkma, o kadar hızlı değil ve bir dakikada bitiyor. Hem oraya sığacak boyutlarda da değil gibiyiz." dedi gülümserken.

Ben de ona gülümsedim. "Haklısın." dedim ve Alya'yla beraber trene ilerledim. Onun kemerini kendim bağlayıp kendim kontrol etmeliydim.

Alya'yı oturttuğumda heyecan tüm bedeni titriyordu. "Çok mu istiyorsun bakalım buna binmeyi?" dedim kemerini bağlarken.

"Evet!" dedi. "Video çeker misin anneciğim? Sonrasında izlemek istiyorum."

Kıkırdarken alnına bir öpücük bıraktım. "Çekerim tabi." dedim. Kemerin güvenliğini test ettikten sonra, "Ellerini kaldırmayı ve çığlık atmayı unutma." deyip göz kırparak oradan uzaklaştım.

Alex'in yanına ulaştığımda telefonumu cebimden çıkardım ve Alya'yı çekmeye başladım. Hızlı tren macerası bittiğinde Alya'nın saçları dağılmış ve yüzüne çarpan rüzgardan gözleri sulanmıştı. Yanımıza geldiğinde hala titriyordu ama mutluluktan ağzı kapanmıyordu.

Hep beraber gezerken türlü türlü şekerlemeler aldık, çörekler yedik ve üçümüzün de binebileceği her şeye bindik. Artık o kadar fazla yorulmuştuk ki topuklarımızı hissedemiyorduk. Yetişkinler için olan daha tonla alet vardı ama tek başına binilince zevkli olmazdı. Alya'yı da tanımadığım birine emanet edemezdim.

Alex sanki düşündüğüm her şeyi duyuyormuş gibiydi. "Buraya başka zaman baş başa gelmeliyiz. Binmemiz gereken çok şey var." dedi.

Başka zamanlarımız da olacak mıydı?

Gülümseyerek onayladım. Alya artık o kadar yorulmuştu ki esnemeye başlamıştı. Hava karardığı için oyuncakların renkleri muazzamdı. Rengarenk bir dünyanın içerisindeymiş gibiydik ve kötülük, mutsuzluk buraya ait değildi.

"Dönme dolaba binmeye ne dersiniz?" dedi Alex. Lunaparkın tam ortasındaydı ama her yerden görünüyordu. Devasaydı. Yüksekliğine baktığımda ister istemez yutkundum. Muhtemelen tüm şehri görebiliyordu.

"Olur binelim!" dedi Alya. Bir yere otursa uyuyacaktı ama bugün bitsin istemiyordu ve bir dakika bile fazla vakit geçirmeye bakıyordu.

"Ne o, korktun mu?" dedi Alex muzip bakışlar atarak.

Gözlerimi kısıp ona baktım. Korkmak mı?

"Beni korkutacak son şey bu," dedim ve onu beklemeden dönme dolaba doğru ilerledim. Arkamdan öttürdüğü ıslık gülümsememe neden oldum

Üçümüz de bir bölmeye oturduktan sonra kapımız kilitlendi ve beklemeye başladık. İşte şimdi heyecanlanmıştım.

Dönme dolap çalışmaya başladığında yavaşça yükseldik. Artık insanları karınca gibi görüyordum. Aşağı her baktığımda başım dönüyor ve midem bulanıyordu bu yüzden ayaklarımızın altında uzanan şehri seyretmeye başladım.

Birkaç tur döndüğünde Alya oturduğu yerde uykuya dalmıştı.

"Çok yoruldu," dedim. Üzerimdeki ceketi çıkarıp üstünü örttüm. Hava serinlemişti.

Alex kendi ceketini çıkartıp benim omuzlarıma koyduğunda, "Ama değdi." dedi. Onun ısısıyla kaplı olan ceketi sanki bana sarılıyormuş gibi hissettiriyordu.

"Teşekkür ederim." dedim.

"Neden benden gözlerini kaçırıyordun?" dediğinde yüzü yüzüme çok yakındı.

Kafamı kaldırıp ona baktığımda, "Hayır kaçırmıyorum." dedim ama kaçırıyordum. Ona bakamıyordum.

Elini uzatıp çenemi kavradığında gözlerini gözlerime kenetleyerek baktı. "Devin," diye fısıldadı. Artık bakışlarında hapsolmuştum. Kaçacak hiçbir yerim de yoktu.

"Hı," dedim. Verilebilecek en aptal tepkiyi de vermezsin Devin! Sanırım bu an her aklıma geldiğinde kendime kızacak, gülecek ve dalga geçecektim.

Gülümsemesi ay ışığından daha parlaktı. "Neden aklımdan çıkmıyorsun?" dedi. Daha fazla fısıldayarak konuşursa su olup eriyecektim.

"Sen neden benim aklımdan çıkmıyorsun?" dedim. İşte düşündüğümü direkt olarak dile döktüğüm anlardan birindeydik.

"Cidden aklından çıkmıyor muyum?" dedi gözlerini açarak.

"Ya ben?" dedim.

"Bence sorulardan çok cevaplarla ilgilenmeliyiz. Ne dersin?" dedi.

"Ne deriz?" dedim.

Sessizce gülerken dönme dolap durdu. Son bir turumuz kalmıştı çünkü yavaş yavaş insanları indiriyorlardı. Biz son inen olacağımız için daha vaktimiz vardı.

"Pekala o zaman ben başlayayım." dedi. Boğazını temizledikten sonra bana döndü ve biraz daha yaklaştı. Artık aramızda hiçbir mesafe kalmamıştı.

"Her şey için özür dilerim." dedi. Neden özürle başladığını anlamayarak ona bakarken sözlerine devam etti. "Bunca zamandır beklediğim için özür dilerim. Yanlış anladığını göremediğim için özür dilerim. İlk görüşte kalp atışlarımı yükselttiğin ama bunu fark ettirmediğim için özür dilerim. Kaybedilen zamanımız için özür dilerim. Çok daha öncesinde tanışmadığımız, tanışamadığımız için özür dilerim. Her dakika seni düşünerek hayal kurduğum ve her tarafı seninle dolu bir hayat istediğim için özür dilerim. Belki bana yaşattıklarını sana yaşatamıyor olabilirim ve bunun için de özür dilerim."

Boğazım kurumuş bir şekilde pür dikkat onu seyrediyordum.

"Bir kere ölümden dönmüş biri olarak, her bir saniyenin değerinin farkındalığını taşıyorum ve vakit kaybetmek istemiyorum. Hayat çok kısa ve ben bu kısacık ömrümüzde seni sevdiğimi herkese haykırmak istiyorum. Her zorlukta yanında olmayı ve her zorluğumda yanımda olmanı istiyorum. Sanırım demek isterdim ama sanmıyorum, eminim Devin. Seni seviyorum."

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sarf ettiği tüm sözcükler zihnimde yankılanıyordu. Hislerimi dile dökmek imkansızdı. Ne demem gerektiğini bilemiyordum. Tekrara düşmek istemiyordum çünkü onun hissettiği şeyleri hissediyordum. Bütün vücudum titriyordu ama üşümüyordum. Aksine sıcaktan patlamak üzereydim. Ses tonundaki sevgi o kadar çok işlemişti ki, yüreğime dokunmuştu.

Hiçbir şey demeden elimi yanağına götürdüm ve kirli sakalını okşadım. Sert duruşundan eser kalmamıştı. Rahatlamış bir çocuk gibi masumane bakışlarıyla benden bir cevap bekliyordu. Ela gözleri ışıltıyla parlıyordu. Bir şey demem gerektiğinin farkındaydım ama diyemiyordum. Dudaklarımı ıslatıp ağzımı araladığımda artık konuşmam gerekiyordu. Ama kelimeler düğüm düğüm olmuş, çıkmıyordu. Madem konuşma yetimi kaybetmiştim, ben de cevabı farklı bir şekilde verecektim.

Cüretkar bir şekilde yüzümü ona yaklaştırdım. Nefes alışverişleri hızlandığında gözleri dudaklarıma kaydı. Burunlarımız birbirine değdikten sonra bakışlarımız buluştu. Sanırım ilk defa bu kadar yakından birbirimize bakıyorduk.

Bana ayak uydurarak başını oynattı. Aramızda milimetreler vardı. İkimiz de birbirimize yaklaşıyorduk ama cesaret edemiyorduk. Kalp atışlarımız vücudumuzu titretiyordu. Sanki deprem oluyormuş gibi hissettiriyordu. Yumruğumuz kadar olan organımız bizi zangır zangır titretebiliyordu. Ardımızda yıkım oluşturmamak için son kez gözlerinin içine baktım. En derinlerine kadar indim ve orada beni bekleyen açılmış kolları gördüm.

"Bende," diye fısıldadıktan sonra gözlerimi kapattım ve dudaklarımı dudaklarına götürdüm.

Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra tutmuş olduğumuz nefeslerimizi bıraktık ve uyum içerisinde akışımıza kapıldık. Yumuşak dudakları benimkileri öperken omurgamın gerildiğini hissettim. Elim hala onun yanağında duruyordu. O kadar mutlu hissediyordum ki, tarif etmesi mümkün değildi.

Onu öperken onunla bütünleşiyormuş gibi hissediyordum. Sanki dudaklarımız aracılığıyla ruhlarımızı birbirimize aktarıyorduk. Asla sonunun gelmesini istemediğiniz bir kitap gibiydi. Sonsuza dek okuyabileceğiniz. Asla sonunun gelmesini istemediğiniz bir müzik gibiydi. Sonsuza dek dinleyebileceğiniz. Asla sonunun gelmesini istemediğiniz bir film gibiydi. Sonsuza dek izleyebileceğiniz. Hayat gibiydi. Nefes gibi. Sonsuza dek almaktan bıkmadığınız ve yaşamanızı sağlayan bir nefes gibi. Sonsuza dek alabileceğiniz...

Nasıldı? 🙄

🌚🌝

Continue Reading

You'll Also Like

142K 4.9K 6
Annemin kanı avuçlarımın arasından süzülüp giderken, onun dudaklarında kaybolmanın nefretini içimde bir kere daha yaşadım, yaşattım. Bu duyduğum sons...
400K 27.1K 36
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
581K 16.7K 19
Zamanın elinden söküp aldıkları ne kadar çoksa sahip oldukları da pek az, pek acınasıydı. O soğuk geceyi hatırlıyordu, sonbaharın sonları, hayatını...
1.4M 83.9K 53
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.