Devin | RAFLARDA |

Bởi candikmenli

295K 21.1K 15.1K

Babasının menfaatleri uğruna bir başkasına satılan Devin, yıllarca süren zulme boyun eğip susmuştur. Genç kad... Xem Thêm

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
DUYURU
Bölüm 6.1
Bölüm 6.2
Bölüm 7.1
Bölüm 7.2
Bölüm 8.1
Bölüm 8.2
Bölüm 9.1
Bölüm 9.2
Duyuru!!!
Bölüm 10.1
Bölüm 10.2
Bölüm 11.1
Bölüm 11.2
Bölüm 12.1
Bölüm 12.2
Bölüm 13
Bölüm 14.1
Bölüm 15.1
Bölüm 15.2
Bölüm 16.1
Bölüm 16.2
Bölüm 17.1
Bölüm 17.2
Bölüm 18.1
Bölüm 18.2
Bölüm 19.1
Bölüm 19.2
Bölüm 20.1
Bölüm 20.2
Bölüm 21.1
Bölüm 21.2
Bölüm 22.1
Bölüm 22.2
*Bölüm 23.1 - FİNAL
*Bölüm 23.2 FİNAL
Sizlerin Düşünceleri
DEVİN'İN YOLU
DUYURU 📣
Devin Kapak Görseli ve Çıkış Tarihi
ÖN SİPARİŞ

Bölüm 14.2

5.5K 452 203
Bởi candikmenli



Bol bol satır arası yorumları bekliyorum!  🤩

Keyifli okumalar. 🧜🏻‍♂️

Alex'i karşımda görmeyi beklemiyordum. Dün yaşadıklarımızdan sonra bir daha yolumuz kesişir mi onu bile bilmiyordum. Ama şu anda elinde tutmuş olduğu çiçekle karşımda dikiliyordu. Dudaklarından dökülen 'günaydın' kelimesi karşılık bekler gibi çıkmıştı dudaklarından.

"Günaydın." dedim çatallaşmış sesimle.

"Beni içeri davet etmeyecek misin?" diye sordu. Ela gözlerinin içerisine saklanmış yeşiller parlıyordu adeta. Hiçbir şey deme gereği duymadan kapıyla birlikte bir adım yana kaydım ve geçmesi için izin verdim.

İçeri geçtikten sonra almış olduğu buketi sehpanın üzerine bıraktı ve sanki kendi eviymiş gibi mutfakta bir şeyler karıştırmaya koyuldu. Kollarımı birbirine bağlamış, hayret içinde onu izliyordum. Şaka mı bu?

Alex yüzündeki tebessümle dolapları karıştırarak bulması gereken şeyi bulmuş ve yapmaya koyulmuştu. Kahvesini hazırlarken hala onu seyrediyordum. Bulunduğumuz durum çok garipti. Burada ne arıyordu?

"Burada ne arıyorsun?" dedim aklımdakini dilime dökerek.

"Kahve," dedi elindeki paketi kaldırarak.

"Onu kast etmediğimi biliyorsun." dedim.

Yavaşça arkasını dönüp bana baktı. Kalçasını tezgaha dayadı ve şimdi benim yaptığım gibi kollarını birbirine bağladı. "Dün yaşadığımız olay üzerine konuşmak için buraya geldim." dedi.

Gözlerimi kaçırmak istedim ama dik bakışlarla ona bakmaya devam ettim. Ne konuşacaktık ki?

"Seni dinliyorum," dedim kafamı geri atıp yüzüme düşen saçı geri iterken.

Gülümsedikten sonra kollarını açtı ve arkasını dönüp kahvesini hazırlamaya devam etti. Birkaç dakika kahveyle uğraştıktan sonra iki kupa bardağa da yapmış olduğu enfes kokan kahveyi doldurup kanepeye oturdu. Arkasına bakıp, "Otursana," dedi. Bu koltukta en son onunla saatlerce sohbet etmiştik. Bunu hatırlamak beni mutlu ettiği kadar ürkütüyordu da. Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum ama başka çarem yoktu. Şu anda bu durumdan kaçamazdım. Onunla konuşmak zorundaydım.

Sonunda ayaklarıma komut verebildim ve yanına oturdum. Aramıza olabildiğince mesafe koymaya çalışıyordum. Nafile! Vücudum onu hissetmek için yanıp tutuşuyordu.

Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra bana döndü ve konuşmaya başladı.

"Dün için senden özür dilemek istiyorum." dedi. Evet, dün ciddi anlamda kalbim kırılmıştı çünkü resmen bir sürtük damgası yemiştim. Bunun için özür dilemesi hoştu. Kafamı eğerek özrünü kabul ettiğimi belli ettikten sonra sözlerine devam etti. "Çiçekleri de bu yüzden aldım. Senin kadar güzel birine yakışacağını düşünmesem de en güzel olanları seçmeye çalıştım." dedi.

Psikolojik olarak yanaklarımın kızardığını biliyordum ama ağzımdan çıkan istemsiz kıkırtı onun şaşırmasına yol açtı. "Benim kadar güzel biri demek," dedim. "Tanımadan böyle şeyler söylemen garip."

Derin bir nefes aldı ve bardağını bırakıp biraz daha yakınıma geldi. "Bence sorunumuz da bu," dedi. "Birbirimizi doğru düzgün tanımıyoruz ve birbirimizi seviyoruz."

Sarf ettiği son sözler gözlerimin fal taşı gibi açılmasına neden oldu. Şaşkınlıkla ona bakarken 'Ne var?' dercesine yüzüme bakıyordu. "Bunu daha fazla saklamamıza gerek yok Devin. İkimiz de yetişkin insanlarız." dedi.

Bu doğruydu. İkimiz de yetişkin insanlardık. Ve birbirimizi seviyorduk. Her şey çok yavaş ama aynı zamanda çok hızlı ilerliyordu. Ne ara bu noktaya geldiğimizi bilmiyordum ve beynim allak bullak olmuştu.

Haftalarca sevgilisi olan bir adamdan hoşlanıyorum diye kendime kızıp dururken sevgilisinin aslında kuzeni olduğunu öğrenmiştim. Bu beni rahatlatmış, utandırmış ve sinirlendirmişti. Ne söylemem gerektiğini bilemiyordum. Öte yandan kardeşi Marcus benden hoşlanıyordu. Ya da ben öyle sanıyordum. Marcus'un öpüşünü tekrardan dudaklarımda hissettiğimde istemeden parmaklarım dudaklarıma yöneldi.

Alex'e her şeyi anlatmak istiyordum. Kim olduğumu, nereden geldiğimi, nasıl geldiğimi ve neler hissettiğimi. Ama yapamazdım. Ayrıca ona hala öfkeliydim. Sözleri kalbimi kırmış ve beni zedelemişti. Ne yapmam gerektiğini bilemedim ve sessiz kaldım.

"Anlaşıldı." dedi ve ayağa kalktı. "Şirkette görüşürüz o halde. Tabii benimle de gelebilirsin."

Bunu derken ister istemez patronlarını kullanan kadın kalıbına girer gibi oldum ve sinirle ona baktım. Aslında öyle bir şey demek istemediğinin farkındaydım ama dengesiz bir insan gibi davranıyordum.

"İstifa ettim, unuttun mu?" dedim.

Gülerek ceketini giydi ve kapıya yöneldi. "İstifa etmiş olman benim seni kovduğum anlamına gelmiyor. En iyisi bugün dinlen. Yarın seni görmek istiyorum. Hemen yan tarafımda bulunan odada." dedi ve evden çıktı.

Ağzım 'O' şeklini almıştı. Ne yapacağımı bilemeyerek acıkan karnıma bir şeyler girmesini istedim ve Alex'in yapmış olduğu kahveden büyük bir yudum aldım. Elinin değdiği her şeyi mükemmelleştirme gibi bir yeteneği vardı bu adamın. Her şeyiyle mükemmeldi ve ben noksandım. Yanına asla yakışmazdım. Ama bunları düşünmek istemiyordum. Onunla bir gelecek kuramazdım. İyi tarafından bakacak olursam, hala bir işim vardı. Gerçi oraya gitmek hiç istemiyordum. En azından yeni bir iş bulana kadar devam edebilir ve sonrasında tüm bağları koparabilirdim.

Yarın beni işe çağırmıştı fakat günlerden haberi yok gibiydi. Yarın cumartesiydi ve çalışmıyorduk. Hafta sonumu Alya ile gezerek geçirecektim. Hem bu iki gün düşünmem ve dinlenmem için de iyi gelecekti.

O gün hiç beklemediğim bir şekilde hızlı geçti. Kafamı meşgul etmek için tüm evi dip köşe temizledim. Her yer parlıyordu ve bu çok iyi gelmişti. Temizlik yapmak hem rahatlatıyor hem de düşünmeme yardım ediyordu. Banyodaki aynayı silerken aklıma Alex geldiğinde aynadaki aksimin gülümsediğini görerek hemen ardından kahkahayı basmıştım. Aptal aşık gibi davranmayı biran önce kesmem gerekiyordu.

Alya kreşten döndüğünde beraber yemek yedik ve bugün neler öğrendiği hakkında konuştuk. Her gün yeni şeyler öğreniyor ve ingilizcesini geliştiriyordu.

Yatmadan önce yarının planını yapmak için, "Hafta sonu ne yapmak istiyorsun bakalım?" dedim.

Biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, "Hatırlıyor musun anne, buraya ilk geldiğimizde Nalan teyzeyle buluştuğumuz restoranda burger yemiştik. Oraya gidip karnımızı doyurduktan sonra da hayvanat bahçesine ya da sinemaya gidebiliriz." dedi.

"Sen nasıl istersen güzelim. Tüm gün sen ne istersen onu yapacağız." dedim ve alnına küçük bir öpücük kondurdum.

Alya'yı yatırdıktan sonra üzerime rahat bir şeyler geçirdim ve yatağıma yattım. Gün boyu temizlik yapmıştım ve kemiklerim sanki etime batıyor gibiydi. Yatağa uzandığımda ne kadar yorulmuş olduğumu fark ettim ve kısa süre sonra ağırlaşan göz kapaklarıma yenik düşerek uykuya daldım.

Gözlerimi yavaşça araladığımda siyah renkteki perdenin arasından sızan güneş ışığıyla gözlerimi kırptım. Vücudum bana minnet ediyor gibiydi. Dinlenmesine izin verdiğim için sanki tüm dünyayı turlayacak enerjiye sahipmiş gibi beni yataktan kaldırmaya çalışıyordu.

Baş ucumda duran telefonumu elime alıp baktığımda saatin öğlen olduğunu fark ettim. Uzun süredir bu kadar geç kalkmıyordum. Bu duruma şaşırsam da yadırgamadım çünkü ihtiyacım olanı almıştım. Ayakta kalabilmem için direnmem gerekiyordu ve direnmem için de ayakta kalabilmeliydim. Bu durumda uykuya ihtiyacım vardı.

Yataktan kalkıp lavaboya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Salondan gelen seslere bakılacak olursa Alya çoktan uyanmıştı. Ellerimi kuruladıktan sonra içeri geçtim ve kızımı televizyon seyrederken buldum.

"Günaydın minik kuş," diye seslendim bir bardak su içmek için rafa uzanırken. Alya bana cevap vermediğinde televizyona ne kadar kitlendiğini fark ettim. Televizyona bağımlı yetişmesini istemiyordum. "Hey, orada kimse var mı?" dedim yanına yürürken.

Alya sonunda sesime kulak verip bakışlarını bana yöneltti. Birkaç saniye tepkisiz bir şekilde yüzüme baktıktan sonra gözlerini kırpıştırarak, "Günaydın anneciğim." dedi.

İçgüdüsel olarak hemen yanına çöktüm ve elimin tersiyle alnına dokundum. Ateşi yoktu. Gözlerindeki kan da yerindeydi. Yüzünün renginde hasta gibi bir hal görünmüyordu. Fakat bu ara bunu fazla yapmaya başlamıştı. Geç tepki vermesi hastalığından kaynaklanıyordu. Kızımın amansız bir girdaba kapılıp gitmesine izin vermeyecektim. Vermemeliydim.

"Nasılsın bir tanem? Kaçta uyandın?" dedim onu öperken.

Bir süre düşündükten sonra, "Sanırım bir saat önce uyanmış olmalıyım anneciğim." dedi.

"Karnın aç mı? Bir şeyler hazırlayayım da karnımızı doyuralım hadi." dedim.

"Aç değilim anneciğim, sen yiyebilirsin." dedi ve televizyona döndü.

"Ama bir şey yemezsen büyüyemezsin güzelim."

"Bu sabah bir şey yemek istemiyorum. Öğle yemeğinde yiyeceğim hamburgere yer açılması lazım." dedi gülerek ve ekrana geri döndü.

Ayağa kalkıp mutfağa geçtiğimde masanın üzerinde duran fıstık ezmesi ve tost ekmeğini gördüm. Yağ bıçağı kirliydi. Anlaşılan kendine kahvaltı hazırlamıştı. Fakat az önce bu sabah hiçbir şey yemek istemediğinden söz etmişti. Bir şeyler yediğini unutmuş muydu? Bu düşünceyle ellerim titremeye başladı ve tüm iştahım şişirilmiş bir balona iğne batırmış gibi yok oldu.

Tezgaha dayanıp öylece onu seyrettim. Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Ya onu kaybedersem düşüncesi her bir zerreme acı verirken bu olasılığın gerçekleşebileceğini düşünemiyordum bile. Kahrolurdum.

Birkaç saat boyunca onu gözlemleyerek yanında oturdum. Saat dörde gelmek üzereydi ve hala bir şey yememiştim. Onun da acıkmış olduğunu biliyordum. Sanki bir şekilde onu hissedebiliyordum.

O da beni hissediyormuş gibi birden televizyondan gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Yapması gereken çok önemli bir şeyi hatırlamış gibi bana baktı ve ayağa kalktı.

"Geç kaldık. Hadi anne kalk hazırlanmamız lazım!" dedi beni kolumdan çekiştirirken.

Kaşlarımı çatarak ona baktım. Garip davranıyordu.

"Anlaşılan minik kurdumuz acıkmış." dedim dudağımı büzerek.

"Hem de kurt gibi!" dedi ve koşturarak odasına gitti.

Titrek bir nefes alarak yavaşça ayağa kalktım ve kendi odama geçtim. Aynanın karşısına geçtiğimde gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırdı. Tavana bakıp onları geldikleri yere geri yolladım ve gülümseyerek dolaptan giysilerimi çıkarttım.

Siyah bir kot pantolon ve üzerine de dökümlü bir kazak giydim. Saçlarımı tepemde sıkı bir at kuyruğu şeklinde topladım. Toplanan saçlarım sayesinde gerilen kaşlarım yüzüme diri bir görünüm kazandırmıştı. Doğal bir botoks etkisi yaratıyordu. Hafif kirpiklerimi dolgunlaştırdım ve parfüm sıkıp dışarı çıktım.

Alya salonda hazır bir şekilde beni bekliyordu.

"Saçlarını toplamamı ister misin güzelim?" diye sordum.

"Hayır anneciğim açık kalmalarını istiyorum." dedi ve elimi tuttu.

Kararına saygı duyarak çantamı ve telefonumu alıp kızımın elini tuttum. Bir saat daha bir şey yemezsem düşüp bayılacaktım.

"O zaman istikametimiz Burger Salonu!" dedim ve yolda yürümeye başladık.

Elimi tutan Alya neşeli bir şekilde sekerek yürüyordu. Arada bir kıkırdıyordu ve bu beni de gülümsetiyordu. Acaba o küçük kafasının içinden neler geçiriyordu?

Yolda gördüğüm ilk taksiye elimi kaldırdıktan sonra müşteriye aç bir şoför gibi hemen önümüze kırdı ve güler yüzle bizi selamlayarak taksimetreyi açtı.

Adama iyi günler diledikten sonra gideceğimiz yeri tarif ettim. Araç ilerlerken iki gündür Nalan'la konuşmadığım aklıma geldi. Kahretsin! Onu arayıp hayatımda olup bitenlerden haberdar etmeliydim.

Çantamdan telefonumu çıkarttım ve Nalan'ın numarasını tuşladım. Üçüncü çalıştan sonra o neşeli sesi kulağımdan içeri sızdı.

"Sonunda benim kadim dostum arkadaşını aramayı aklına getirebildi!" dedi. Trip atmıyor aksine takılıyordu.

"Sen neden aramadın?" dedim aynı ses tonuyla.

"Ah, sevgili tribi gibi değil mi? Tekrardan hoş geldin lise!" dedi ve ikimiz de karşılıklı kıkırdadık.

"Neler yapıyorsun?" dedim.

"Aynı, iş güç devam tatlım. Siz ne yapıyorsunuz?"

"Başıma gelenlere inanamayacaksın," dediğimde pişman oldum çünkü ahizeden yükselen ses tüm arabada duyulmuştu. Taksi şoförünün bakışlarıyla karşılaştığımda utanarak gülümsedim.

"Derhal anlatıyorsun!"

"Biraz daha bağırır mısın Nalan çünkü diğer kulağımın zarı patlamadı hatırı kalır falan günah." dedi.

"Tamam, tamam," dedi. Bunu derken elini salladığına emindim. "İyi mi kötü mü bunu söyle yeter. Akşam size geleceğim."

"Bu bakış açısına göre değişkenlik gösterebilir. Aslında hem iyi hem de kötü. Daha fazla spoiler yok. Biz şimdi kızımla beraber felekten bir gün çalacağız. Akşam bekliyorum." dedim.

"Nasıl odaklanacağım ben şimdi? Neyse, en ince detayına kadar didikleyeceğim akşam seni. Alya'yı minik burnundan öp benim için." dedi ve gülerek telefonu kapattık.

Birkaç dakika sonra hamburgercinin önünde durduk. Taksinin tutarını ödedikten sonra bol kazançlı bir gün olmasını dileyerek araçtan indik.

Alya'nın önünde durup yere çöktüm ve burnuna minik bir öpücük kondurdum.

"Nalan teyzen seni fındık burnundan öpmemi istedi." dedim ve gülümsedim.

"Akşam gelecek mi?" dedi neşeyle.

"Evet, gelecek." dedim ve ayağa kalkıp elinden tuttum.

"Yaşasın!" dedi ve beni çekiştirerek restorana soktu.

Burası garip bir yerdi. Hem restoran hem cafe tarzındaydı. İsteyenler ders çalışıyor ya da işlerini halledebiliyordu. İsteyenler kahvesini alıp çıkabiliyor, isteyen de yemek yerken saatlerce oturabiliyordu.

Alya'yla boş olan masalardan birine oturduk ve yanımıza gelen garsona direkt siparişlerimizi verdik. Umarım hızlı gelirdi çünkü gözlerim kararmaya başlıyordu.

Alya sandalyesinde otururken ayaklarını sallandırıyordu. Bir yandan da kıkırdayarak masanın üzerindeki stickerlara bakıyordu.

"Bugün pek bir neşelisiniz Alya hanım," dedim kollarımı birbirine dolarken.

Bir süre ne söylemesi gerektiğini düşünür gibi oldu. Ardından, "Çünkü dünyadaki en güzel anneyle birlikte yemek yiyeceğim." dedi.

Kahkaha attıktan sonra, "Her gün yiyorsun tatlım." dedim.

"Ama bugün özel," dedi. Hemen ardından, "Yani baş başayız ve dışarıdayız." dedi.

Hamburgerlerimiz ve içeceklerimiz masaya geldiğinde garsonun başka bir şey isteyip istemediğimiz sorusunu biran önce sorup gitmesini istiyordum çünkü hemen önümde duran leziz hamburgeri mideme indirmem gerekiyordu.

"Başka bir şey arzu eder misiniz efendim?" dediğinde, "Hayır, teşekkürler." dedim.

Garson uzaklaştıktan sonra, "Hadi başlayalım." dedim ve kollarımı sıvadım.

Alya'nın iştahla yemeğini yemesi hoşuma gitmişti. Onu böyle yerken görünce ben de yediğim şeyden tat alıyor ve doyabiliyordum. İkimiz de kurt gibi acıkmıştık. Tek bir kelime dahi etmeden tıka basa doyana kadar yedik. Yemeklerimiz bittikten sonra arkamıza yaslanıp birbirimize baktık. İkimiz de aynı anda gülümsedik.

"Güzeldi." dedik. Aynı anda dememiz ikimizin de gözlerinin açılmasına neden oldu.

Ona uzanıp karnını gıdıklamaya çalıştığımda neşeli kahkahalarıyla durmamı söyledi.

"Anneciğim yapma, karnım patlayacak." dedi gülerken.

Elimi çektiğimde masaya dirseklerimi koydum.

"Hayvanat bahçesine gitmek istemiştin ama saat bunun için çok geç oldu bir tanem. İstersen yarın sabah erkenden uyanıp tüm hayvanat bahçesini gezebiliriz ne dersin? Bugün de gezeriz ve sana yeni ciciler alırız." dedim.

"Problem değil anneciğim. Yarın gideriz." dedi. Anlayışlı küçük şebeğim. "Annenin tuvalete gitmesi gerekiyor. Burada bekler misin?" dedim. Hızla kafasını sallayarak bana baktı. "Merak etme anneciğim, bir yere ayrılmam." dedi.

Tedirgin bir şekilde ayağa kalktım ve yan masanın boşlarını toplayan garsonun kulağına eğilip, "Rica etsem lavabodan gelene kadar kızıma göz kulak olur musunuz? Hemen döneceğim." dedim.

"Hiç merak etmeyin hanımefendi." dedi güler yüzlü kız ve elindeki boşları götürdükten sonra masayı silerken Alya'ya gülümsemeye başladı.

Derin ama titrek bir nefes alarak lavaboya ilerledim. Tuvaletin boşalmasını beklerken aynadaki görüntüme baktım. Ağzımın kenarında ketçap kalmıştı. Peçeteyle onu sildikten sonra tuvalet boşaldı ve içeri girip hızlıca işimi hallettim. Sifonu çekip dışarı çıktım ve ellerimi yıkadım. Kuruladığım peçeteyi çöpe attıktan sonra dışarı çıktım ve masaya doğru ilerledim.

Fakat ters giden bir şeyler vardı. Alya'nın yerinde olmadığını fark ettim. Masamız boştu. Aynı yerde aynı olay. Haftalar önce buraya ilk geldiğimizde yaşadığım endişenin kat kat fazlasını yaşıyordum. Bu deja vu'nun bir rüya olmasını diledim. Gerilen kaslarım titrememe sebep oldu. Kulaklarım ve yüzüm yanmaya başladı. Soğukkanlı olmaya çalışarak restorana göz gezdirdim. Onu emanet ettiğim garsonu göremeyince acaba kızım kaçırıldı mı diye düşünmeden edemedim.

"Alya?"

Sesimi yükselterek kızımı aradım.

Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bin bir çeşit düşünce aklıma hücum ederken farklı bir garsona kızımın nerede olduğunu sordum. Görmediği yanıtını aldığımda elim açılan ağzıma gitti.

Boş masada duran çantamı hızla alarak dışarı çıktım. Bu insan kalabalığında küçük kızımı ararken dolan gözlerim görüşümü engelliyordu. Neredeydi bu kız?

Yoldan geçen herkese küçük bir kız görmüş olabilirler mi diye sormaya başladığımda delirmeme ramak kalmıştı ki Alya'nın neşeli kahkahalarını duydum. Hışımla arkamı döndüğümde, "Alya!" diye bağırdım.

Bana doğru gülerek koşarken dizlerimin üzerine çöküp ona sımsıkı sarıldım.

"Nereye kayboldun sen!" diye azarladığımda sesim titriyordu. Onu öpüp kokladıktan sonra ona baktım. "Bir yerine bir şey oldu mu?"

"Hayır anneciğim. Lütfen endişelenme. Özür dilerim ama," derken arkasında dağ gibi beliren bir gölge gördüm.

Bakışlarımı yukarı çevirdiğimde gördüğüm kişi Alex'ti.

"Demek bu prenses senin kızın." dedi.

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda ne saçmaladığını anlamaya çalıştım. Alya kıkırdarken ona baktım ve bana muzipçe sırıtışını gördüm.

"Sürpriz." diye fısıldadıktan sonra elimi tuttu ve bizi seyretmeye başladı.

Şimdi anlamıştım. Alya'nın tüm bu olan bitenden haberi vardı ve Alex'le iş birliği içerisindeydi. Küçük kızım bana oyun oynamıştı. Bunun hesabı sonra sorulacaktı. Ama şu anda hala neler olduğunu anlamıyordum.

"Bu yaptığın hiç hoş değildi. Çıldırmamı istiyorsun sen?" dedim Alex'e doğru bir adım atarken.

Elinde tutmuş olduğu dondurmalardan birini bana uzatarak, "Bu küçük hanım annesinin karamelli dondurmaya bayıldığını söyledi. Gerçi Türkçe bilmediğimi düşünüp 'güzel ela gözlerimi yerinden çıkartmak istediğini' yüzüne vurmam gerekiyor ve senin de şaşkınlıktan yutkunman gerekiyordu ama işler pek istediğim gibi gitmedi. Doğaçlama yeteneğinin olduğunu düşünüyordum. Her neyse," dedi ve bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattı.

Yüzüme düşen bir tutam saçı geri çekerken gözlerimin içine bakıyordu.

"Yeni bir başlangıca ne dersin?" dedi. Nefesi yüzümü yakıyordu. Heyecandan dizlerim titriyordu. "Ben Alex, tanıştığıma memnun oldum-" dedi ve gözlerini kısarak bir adım geriledi. Elini tokalaşmak istercesine uzattı ve benden yanıt bekledi.

Bu adam işini biliyordu.

"Tanıştığıma memnun oldum Alex," dedim ve elini sıktım. Tokalaşmamız sürerken gözlerimizi birbirinden ayırmadık. "Devin."

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

1M 64.7K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik ve fiziksel şiddet gibi r...
7K 409 28
Gözlerini diktiği satranç tahtasından ayırmadan kanımı donduran ürpertici sesiyle "her oynadığımız hamlede" dedi "bir kişi ölecek." Kan çanağı gözle...
2.1K 185 27
Hayatın güzel giderken birden harabeye döndü mü her şey? Kendi ellerinle yaptığın evin yıkıldı mı başına? Toparlanmaya çalışırken defalarca düştüğün...
142K 4.9K 6
Annemin kanı avuçlarımın arasından süzülüp giderken, onun dudaklarında kaybolmanın nefretini içimde bir kere daha yaşadım, yaşattım. Bu duyduğum sons...