HİDDARUN *Düzenlenecek*

Per Hidden_Assassin

89.7K 10.2K 15.8K

Wattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, re... Més

Hiddarun Düzenlenmiş Hali İle Sizlerle Olacak!
🌛Herraden - Hiddarun Rehberi🌜
🐾Canlılar Rehberi
🌠Evren ve Gezegen Rehberi
0- Herraden ve Hiddarun Nedir? Neden Ayrıdır?
1- Yeni Bir Gün
2- Hiddum'da Bir Kale
3- Şölen Hazırlığı ve Sırlar
4- Prenssoy'un Talimi
5- En Güzel Gün
6- Seyahat ve İftiralar
7- Korkular, Cesaret ve Karar
8- Karanlık Gece
9- Elveda Alabanos
10- Üç Gecelik Yolculuk
11- Gidenler ve Beklenmeyenler
12- Mavi, Yeşil ve Pembe
13. Gelenler ve Tepkiler
14. Mavi İzler (part -1-)
14. Mavi İzler (part -2-)
15. Harfler ve Yıldızlar
16. İlklerin Töreni ~Part-1~
16. İlklerin Töreni ~Part-2~
16. İlklerin Töreni ~Part-3~
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 1-
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 2-
18. Şah Saray
19- Ruhların Işığı
- Alabanos'ta Yeni arf -
20. Gerçek Güç part-1-
20. Gerçek Güç part-2-
20. Gerçek Güç part -3-
21- Ona Güven
22- Doğru
23. Birlikte
24. Kanat, Üçen ve Göz -part 1-
24. Kanat, Üçgen ve Göz -part 2-
25. Rafların Arasında -part 1-
25. Rafların Arasında -part 2-
26. Zafere Götürecek Plan
27. Alışmak
28. Kanatların Dansı
29. Önemli Bir Sır
30. Kanat Kanada -part 1-
30. Kanat Kanada -part 2-
31. Grinin Fısıltısı
32. Dövüş Yolunda
33. Yumruk Yumruğa
34. Kabusların Efendisi
35. Birleşen Parçalar
36. Yanılmak
37. Yıldız Işığının Altında
38. Küre Efsanesi
39. Tera'nın Gözyaşları
40. Plan -part 1-
40. Plan -part 2-
41. Kabullenmek
43. Mavinin Esiri
44. Panzehir Olmak
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 1-
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 2-
46. Bedel Ödemek -part 1-
46. Bedel Ödemek -part 2-
47. Kurtarıcı -part 1-
47. Kurtarıcı -part 2-
48. Kader -part 1-
48. Kader -part 2-
48. Kader -part 3-
49. Dönüşü Olmayan Yol
Yankılanan Ağıtlar
50. Final -part 1-
50. Final -part 2-

42. Ödeşme

496 77 160
Per Hidden_Assassin

Bugün bir değişiklik yaptım ve deneme yanılma yolu ile bölüm arası medyamızı bir sonraki boyuta taşıdım artık bir hareketli resmimiz var :D

Y.Ö 123 Hiddum – Andarun Kalesi

"Neredeyse gece yarısı oldu İro, şimdiye kadar gelmesi gerekmez miydi?" diyerek pencereden dışarıya bakmaya devam etti Amenia. Yıldızların ışıkları gök gibi kara bulutlar arkasına gömülmüştü, havanın soğukluğuna bir de tüyler ürpertici bir sis tabakası eşlik ediyordu. "Başına kötü bir şey gelmiş olmasın?"

"Hadi ama endişelenme, Eran'dan bahsediyoruz," kendinden emin ses tonuyla masanın üstünden uçup pencereye süzüldü İro. "Ona hiçbir şey olmaz," Amenia'nın yanına konduğunda bütün endişeleri süpürecek bir ifade yer etmişti yüzüne. "Eran kendini korumayı bilir, eminim çok önemli bir şey peşindedir. Birazdan gelir." Söyledikleri Amenia'nın içine su serpse de kendi içini yiyip bitiriyordu kadim dostunun hala gelmeyişi. Eran ona gece yarısından önce geleceğini söylemişti ama genç adam hala ortalarda yoktu.

Amenia'ya baktı, kara gökyüzünün yansıması kızın pembe gözlerine taht kurmuştu. Hüzünlü ve yorgundu pembe kanatlı kız, böylesine güzel bir günde küreyi aldıkları için sevinçli olması gerekmez miydi? Birkaç saat boyunca küreyi evirip çevirip nasıl çalıştığını anlamaya çalıştıkları zaman da Amenia'nın keyfi pek de yerinde değildi. Üstelik olur da o yaratığı odanın orta yerinden çıkartırlarsa diye aklı çıkmıştı. Nornor Gon da kızın yüzündeki gülümseme de gelmemişti, ilkine neyse ki derken ikincisi için neden demişti İro. Sonra da küreyi kılıfına kaldırıp Eran'ı beklemeye karar vermişlerdi. O dakikadan beri pembe kanatlı kız kasvetli kasvetli dışarıya bakıyordu.

Eran'ın uçup giden neşesini geri getirdiği gibi bu Herraden kızını da güldürmek, neşelendirmek istiyordu İro. "Hadi ama şu halini gören de sofradan aç kalktın sanacak. Gel masada iki laflayalım Eran gelene kadar. Bu gece yalnız kalmamış olursun, benim gibi iyi sohbet eden bir zagzosu bir daha nerede bulacaksın, değil mi?"

Gülümseyerek İro ile birlikte pencereden ayrılıp masaya yöneldi. Haklıydı konuşan kartal, sohbet edecek birisine ihtiyacı vardı. Rin'in sohbeti her zaman uzun olmuyor, minik kahramanı genellikle uyku numarası yapıp Amenia'yı alt ediyordu. İro bazen içine şüphe uyandırsa da ona güvenebileceğini hissediyordu. Belki de oldu olası hayvanları sevdiği için konuşan bir kartala karşı koyamıyordu belki de İro'nun zamanla ona karşı daha sıcak yaklaşması böyle hissettirmişti, emin değildi Amenia.

"İro, bana neden Eran'ın nereye gittiğini söylemiyorsun?"

Bu soruyu beklemiyordu, "Eran bir Prenssoy, onun yaptıklarını bilmen her zaman iyi olmaz Amenia," duraksadı üzerine dikilen pembelere karşılaştığında kelimelerini toplaması gerektiğini fark etti. Onun hakkında bütün sırları anlattığı için pişman oldu, bu hatasını telafi etmek için gitti diyemezdi elbette. "Gittiği yeri bilmen senin başına bela açar."

"Ama sen biliyorsun."

"Elbette, ben onun kadim dostuyum. Biz birbirimize yemin ettik, bağımızı kan ve kanatlarımızla mühürledik arflar önce. Onun yapacağı her şeyi gizli tutmak da bu yeminin bir parçası."

"Anlıyorum," diyerek kafasını salladı. Bunu duymak Amenia'nın aklına yeni bir soru davet etmişti.

"Aslında," İro bu kez daha önce davranıp konuşmaya başladı. "Şu küreyi almamıza yardım eden semender," diyerek gagasıyla kadehi işaret etti. "Bir türlü anlayamıyorum, onunla gerçekten konuşabiliyor musun? Tıpkı şu sizin sarı kanatlı ırkınız..." Herraden ırklarının isimlerini her seferinde karıştırırdı, dilinin ucundaki kelimeyi söyleyemeyince duraksadı.

"Yosalar gibi mi?" Amenia cümlesindeki eksik parçayı tamamlayınca büyük bir keyifle lafa devam etti İro.

"Evet, kesinlikle! Yosalar gibi. Bunu nasıl yaptın?"

İro'nun bu sorusuyla küreyi, Akhin'i, Eran'ın hala ortalarda olmayışını unuttu. Gözleri parladı bir anda, eğer bu soruyu başka biri soruyor olsaydı Amenia kendisini çoktan dehşetin kollarına teslim etmişti. Şimdi kalbi yine daha hızlı atıyordu ama korku değildi bu. Tıpkı küreyi almak için nöbetçiyle konuştuğu zamanki gibi hissediyordu. Bir tutam cesaret içinde zincirleme ilerleyen bir patlamaya yol açtı. Kendi isteği, güveni ve inancıyla sırrını ilk kez anlatmak istiyordu. Zihninde yankılanacak o kadının sesini bekledi, hiçbir şey duymadı. İçindeki o his başından geçenleri anlatma isteği ile el ele tutuşmuştu bir kere, İro ile bu mevzuyu konuşmak istiyordu. Kararını verdi, gülümseyerek gümüş kadehe uzandı. Kanatlarını kabartıp sırtını dikleştirdi, kalp atışını kulaklarında duyarak İro'ya şu ana kadar yaşadığı her şeyi anlatmaya başladı.

***

Ormanın derinliklerinde pusa rağmen son sürt kanat çırpmaya devam eden Eran çıldırmak üzereydi. İro ve Amenia yüzünden varacağı yere oldukça geç kalmıştı. Dişlerini sıkıp söyleniyordu olan bitene. Andarun'a geri dönünce ikisine de bütün bunun hesabını soracaktı.

Bütün olay aslında Eran'ın boynundaki taşı bir kere daha parlarken görmesiyle başlamıştı. Genç adam ikinci kez bunun olmasıyla aniden dönüp yolunu değiştirmişti. Kesinlikle bu sefer Amenia'nın başı beladaydı, tabii taşın kısa süre sonra eski haline dönmesi bu düşüncesini haksız çıkartıncaya dek. O süre boyunca gittiği yolun yarısını geri dönmüş, hızla uçarak kendisini de bir güzel yormuştu. Şimdiye kadar Mu'nun yanına çoktan varmış hatta belki de geri dönüyor olması gerekirdi. Kimi suçlayacağına karar veremiyordu Eran, kaybettiği vakti telafi etmek için hızlı hızlı uçarken taştan bir tane de kendisinde olduğunu İro'ya söylemediği için küfürler savuruyordu. Bir yandan da Amenia'nın iyi olduğunu görmek istiyordu. Bunun için kaleye daha erken dönmeliydi, hızını arttırarak uçmaya başladı.

Karanlıkta bir ok gibi süzülüyordu Eran, gözleri kâinattaki bütün renklerden nasibini almış etraftaki enerjiyi izleyerek gideceği yere uçuyordu. Gördüğü parlak işaretlere bakılırsa çok az yolunun kaldığını tahmin edebiliyordu. Kanatlarını açıp hızını artıracağı sırada solundan güçlü bir rüzgar esti. Dengesini sağlamak için sağa süzüldüğünde kulaklarında yine o kadının sesi çınladı.

"Yavaşla ve soluna bak."

Duyduğu sese riayet etti, kanatları havayı kucaklarken kaşlarını kaldırıp soluna baktı. Sesin onu neden uyardığını anladı, yalnız değildi. Gecenin bu vaktinde biri daha Eran'ın gittiği yere uçuyordu, yanındaki ağacın dalına konup uçan kişinin enerjisine bakmaya çalıştı. Metrelerce gerisindeki kişinin pelerinin altında kalan yüzü gibi, kanatlarındaki enerjiyi de seçemiyordu Eran. Bir tuhaflık vardı, gücünü görmesi gerekirdi ama sadece uçan birinin olduğunu seçebiliyordu. Bu tuhaflığı daha önce sadece Mu'ya baktığında yaşamıştı. Bir süre uçan kişinin Mu olduğunu düşündü Eran, kapüşonun altındaki altın renkli saçları görünce yanıldığını anladı. Mu'nun kafası bir tuz kayası kadar pürüzsüzdü, o olamazdı. İzlediği kişinin üstünde kim olduğunu ele verecek en ufak bir detay bile yoktu, Vaknas'ın adamlarından biri olabileceğini düşündü önce. Ardından daha önce böyle birini görmediğine emin olunca sessizce bekleyip önünden uçup gitmesini izledi. Yabancının da onun gittiği yönde uçuşunu izledi, sessizce düşündü. Mu'nun kulübesine gidiyor olmalıydı o da, aralarındaki mesafenin güvenli olduğunu düşünene kadar bekledi. Ardından ağaç kütüğüyle aynı rengi paylaşan kanatlarını açıp duraksadığı yerden uçmaya devam etti.

Yanılmamıştı, uçan kişi de doğruca Mu'nun olduğu yere gidiyordu. Birkaç dakika daha uçup ağaçların arasında, sarmaşıkların dolandığı bir kulübeye yöneldi. Pencere ve kırık taşlı duvarlardan sızan turuncu ışıklardan ve belli belirsiz seslerden içeride birkaç kişi olduğu anlaşılıyordu. Üstelik Eran'ın zihnindeki enerji de yanılmamıştı, yolculuk burada sona eriyordu. Mesafesini koruyarak ağaçların arasında durdu, hemen önündeki kişiyi izledi. Yere konan yabancıya baktı, yüzünü göremese de meşaleler sayesinde kanat rengini görebildi. Gördükleri genç adamın ağzını bir karış açık bırakmaya yetmişti. Yüzünü kasıp kaşlarını çattı, bu renk Mu'nun kanatlarıyla aynıydı.

Yabancının kapıda bekleyenlere selam verip içeriye girişini izlerken de yüzündeki hayret daha da arttı. Boyu bu kadar uzun olmasa veya kapüşonunun altındaki sarının en taze renkli saçlarını kazıtsa onun Mu olduğunu düşünürdü Eran. "O, Mu'nun oğlu mu yoksa?" sesli düşünmekten kendini alıkoyamadı. Mu hakkında pek az şey bilse de Vaknas'ın diğer adamları gibi evlenmemeye yemin etmiş olması gerekirdi. Bu düşünceyi kanatlarının tersiyle iterek şu an içinde bulunduğu duruma odaklandı.

İçeriye girmeden önce binanın içine bakmak için enerjiye odaklandı. Mu'nun da orada olduğunu bu şekilde gördü Eran. Üst katta, açık pencereli odada masanın yanında oturuyordu. Yabancı diye nitelendirdiği kişi de doğruca Mu'nun yanına gidiyordu. Merdivenleri aşıp sola dönünce Eran daha fazla burada beklememeye karar verdi.

Binanın etrafına bakındı, kapıda bekleyenlere fark edilmeden kulübenin tepesine süzüldü. Çıt çıkarmadan açık pencerenin yanına gitmeye başladı. Daha çok yaklaşırsa gizli kaçaklı onları dinlerken yakalanabilirdi. Hemen alt kattaki odayı görebilmek için enerjiye odaklandı bir kere daha. Yorulduğunu başının hafiften ağrımaya başladığını hissediyordu ama duramazdı. Bu yabancının kim olduğunu, Mu'nun ne yapacağını daha da önemlisi hakikatleri öğrenmeliydi. Yabancı tam altındaki odaya girerken neler olduğunu duyabilmek için pencereye olabildiğince yaklaşıp beklemeye başladı Eran.

"Kanatların zaferi üzerine olsun Mu," diyerek açık kapıdan içeri yavaşça girdi yabancı. Belli belirsiz eğilerek selamını tamamladı, başının üstündeki kapüşonu kaldırdı. Aradaki duvara rağmen yabancının yüz hatlarını artık seçebiliyordu Eran. Gördüğü surette her detayı gölgede bırakan bir çift maviyle yutkundu, bu bakışlar Mu'nun bakışlarıyla aynıydı.

Mu sesli bir cevap vermeden önce yabancıyı baştan aşağıya süzdü, yavaşça sandalyeden kalktı. "Kapıyı kapat, yanıma gel."

Eran'ı daha da şaşırtmıştı bu durum. Daha önce Mu'nun bu şekilde emrivaki konuştuğunu görmemişti. Üstelik birinin verdiği selamı bile almadan konuya girmezdi tanıdığı Mu. Birkaç saniyelik sessizlik oluştu, hemen alt katında neler olduğunu bulanık olarak gördüğü için ne yaptıklarını anlayamıyordu Eran. Ayakta mı dikiliyorlardı yoksa uçmaya mı hazırlanıyordular belli değildi.

"Getirdin mi?" diyerek yabancının karşısına geçti Mu. Ellerini sırtının arkasında, kanatlarının hemen altında birbirine kavuşturmuştu.

"Hayır," yarı mahcup yarı neşeli bir sesle cevapladı yabancı.

"Bugün teslim edeceğini söylemiştin," diyerek kaşlarını çattı Mu. "Umarım bana saçma bir bahane sunmak için ta Andarun'dan buraya kadar uçmamışsındır."

Öce neyden bahsettiklerini idrak etmeye çalışırken yabancının tahmin ettiği gibi Andarun'dan geliyor olmasıyla Eran'ın gözleri ormanı kıskandıracak bir yeşile büründü. Kalenin içindeki Vaknas'ın adamlarına hiç benzemiyordu bu altın saçlı adam, üstelik Eran onu bir yerlerden anımsıyordu da. Kül renkli kanatlarının aksine Nebulio'yu kıskandıracak kadar parlak mavi gözler... Mu'ya o kadar benziyordu ki! Kimdi bu yabancı?

"Elbette bunun için gelmedim, sana söyleyeceklerim var."

"Mektup yazabilirdin, sana belirttiğim gibi kanadıma kadar işe gömülmüş vaziyetteyim!" sesini yükseltmese de kızdığı öfkeli tınıdan anlaşılıyordu. Bu konuşmayı kimsenin duymamasını istediği Mu'nun her halinden belliydi. "Kaleden çıkınca kimsenin seni izlemediğine emin misin? Odandakiler sana sorun çıkarmazlar umarım?"

"Yine gereksiz yere telaşlanıyorsun Mu, beni tanımıyormuş gibi davranıyorsun," diyerek kollarını birbirine kavuşturdu. Kafasını sağa sola sallayıp gülümsedi yabancı. "Takip edilmedim. Sessizce dediğiniz geçitten çıktım kimse beni görmedi. Gecenin bu vaktinde de kimse buraya gelmez ayrıca odamdakilere bu geceyi nehir kıyısında kamp yapmalarını sağlayacak fikirler verdim. Yokluğumu anlasalar bile akıllarından bunu silmem iki saniye bile sürmez." Bunu böbürlenmek için söylememişti yabancı, Eran böbürlenmenin tınısını oldukça iyi bilirdi. Yeteneğinin ne ölçüde iyi olduğunu hatırlatmak için yapabileceklerini dile getirmişti.

Akıl silmek, mavi gözler! Eran'ın zihninin ortasına koca bir yıldırım düştü, bu yabancıya daha dikkatli bakmaya başladı. Bir Lutha olduğunu düşünmeye başlasa da kül renkli kanatları ısrarla ona yanıldığını haykırıyordu. Üstelik duvarın ardından enerjiyi izleyerek her şeyi göremiyordu. Yabancının düşündüğü kişi olup olmadığını anlayabilmek için pencereden bakmalıydı. Bütün gövdesini kiremit ve molozların üzerine yasladı, sessizce sürünerek pencereye yaklaşmaya başladı.

"Bana alternatifleri sıralama," derin bir nefes verdi Mu, ardından odanın içinde yürümeye başladı. "Onu neden getirmedin, neymiş bana söyleyeceklerin? Bir başka başarısızlığını daha dinleyecek zamanım yok."

"Endişelenme bu durum Nornor Gon olayı gibi değil." Eran duyduklarını hazmedemedi birkaç saniye, yabancıyı az önce yanlış duymamıştı, o yaratığın adını söylediğine emindi. "O zaman da tıpkı şimdiki gibi onu nasıl kullanacağımı bilmiyordum, size dediğim gibi. O yüzden başarısız oldum, eski parşömenleri dilimize çevirseniz bile hiçbir işe yaramıyorlar. Kürenin bir kullanma kılavuzu yok."

Elinin altındaki kiremit parçasını duydukları ile sıkmaktan param parça etmişti Eran, farkında olmadan ufak bir parça elinden kaydı yere düşmeye başladı. Pencerenin tam önünden kayaların üstüne düşerken tüy farkıyla telekinezi gücünü kullandı, taşı havada yakalayıp sessizce yere bıraktı. Bunu yaparken çıkan bir miktar sese engel olamadı, turuncu kiremitlerin arasına iyice pusarak çıkan seslerin alt kata ulaşmamasını diledi canı gönülden. Bir yandan da kulaklarına inanamıyordu, Mu'nun küre ve Nornor Gon saldırısıyla bir bağı olamazdı, olamamalıydı.

Nefesini tutmuş aşağıdakileri dinliyordu Eran, Mu da yabancı da bir süre sustu. Onu fark etmiş olduklarını düşünmeye başladı. Gitmek için kıpırdanırsa daha çok ses çıkartabilirdi, bedenini yavaşça hareket ettirerek doğrulmaya başladı. Bir eli de belindeki kabzada kılıcının üstünde tetikte bekliyordu.

"Ama yine de bir geçit açabildin," deyince Mu Eran duraksadı. Eğer fark edilseydi bu konuşmaya devam etmezdi, biliyordu.

"Tamamen şans eseri oldu, parşömende yazılanları yaptım ve az kalsın ölüyordum."

"Hala hayattasın," diyerek yabancının kolunu kavradı Mu," üstelik şu kola bakılırsa o da hala hayatta." İyileşen yarasını gösterince Eran kimden bahsettiklerini anladı. Amenia'nın da dediği gibi belli ki bu saldırı onları öldürmek için planlanmıştı. Kalbi daha hızlı atmaya başladı.

"Emin ol Mu, onun şu an için hayatta olması işimize yarıyor," kolunu çekip Mu'nun cılız ellerinden kurtardı yabancı. "Üstelik," bir saniye kadar duraksadı, sağ elini saçlarının arasına daldırdı. Büyük olasılıkla söyleyeceği kelimeleri seçmeye çalışıyordu. Tek kaşsını kaldırıp "nasıl yaptığını bilmiyorum ama odama girip küre almayı başarmış," diyerek burnundan soludu.

"Hern'in kızı mı? Kanat mı geçiyorsun benimle? O korkak sülin ne ara aslan kesildi de odana girecek cesareti buldu!"

"İnan bana Mu, aklımı uçurduğumu düşündüm. Amenia'nın odama girip küreyi almasını hiç beklemiyordum. Nöbetçiyi nasıl aştığını bile bilmiyorum. Bana sadece Eria ve Yosa gücünü kullanabildiğini söylediniz, yoksa diğer ırkların da özel güçlerini kullanabiliyor mu?"

Bir anda duyduğu bunca şeyin hangisine şaşıracağını karıştırdı Eran. Amenia'nın odaya girip küreyi almasına mı, Mu'nun çevirdiği oyunlara mı, kızcağızın iki gücünün olmasına mı yoksa burada durup dinlediği yabancının Amenia'nın bahsettiği Lutha olmasına mı? Öfkeyle dişlerini sıktı, belindeki kılıcı çekip pencereden içeriye dalmayı sırayla ikisinin de kellelerini uçurmayı istiyordu. Burada durup dinlemeye devam etmesi gerektiğini biliyordu Eran, sakinleşmeye çalıştı. Konuşmaya devam ederlerken her şeyi duymalıydı, yeterince öğrenince içindeki canavarı azat edecekti. Bu nedenle bir süre daha kulakları misafirliklerini sürdürmeliydi.

"Böyle bir bilgi bana da gelmedi, o kanadı bozuk kızın başka yetenekleri olduğunu sanmıyorum. Konseyden gelen belgelerde sadece iki özellik belirtilmişti. Her neyse, şu anda konumuz bu değil. Kaleye gidince ne yap ne et küreyi geri al. Şimdiye kadar onu bana getirmeliydin, kaç arftır bunun için uğraşıyoruz haberin var mı senin?"

"Elbette biliyorum, bana açıklamam için fırsat verirsen sana her şeyi anlatacağım. Planı mahvetmek gibi bir niyetim yok." Yabancı sakinliğini korumaya çalışıyordu. Eran ise aşağıya süzülüp ikisini de tanınmayacak hale getirene kadar bir güzel pataklamak istiyordu. Hele Mu, arflarca her şeyi paylaştıkları adamın Herraden sempatizanı çıkmasıyla yıkılmıştı. Sadece hayal kırıklığı değil yepyeni şüpheleri de vardı artık, bu yabancının o Lutha olduğuna emindi. Eğer bir Lutha kanatlarını tanınmayacak hale getirebiliyorsa Mu'nun da bir Lutha olma ihtimali vardı. Bu varsayım bir kadeh zehri acı acı yutmakla eşdeğer bir tat bırakmıştı genç adamda, Mu'nun bir Lutha olduğuna inanamıyordu bir türlü.

"Seni dinliyorum," diyerek sandalyeye oturdu Mu.

"Küre tek başına işe yaramıyor, onu tam anlamıyla kullanmak için doğru yeri ve doğru yöntemi bilmek gerek. Efsaneyi biliyorsun, ancak bir zanaatkar onun nasıl kullanılacağını tam olarak bilir."

"Sen şimdi Hern'in kızının bir zanaatkar olduğunu mu söylüyorsun?" şaşkınlıkla soluk çehresini çattı Mu. Aynı duyguyu Eran'da paylaşıyordu bu kez. Amenia'nın bir zanaatkar olması, bu mümkün olabilir miydi?

"Elbette değil," yabancının dedikleri ile kafalardaki soru işareti dağıldı. "Kolumdaki yarayı iyileştirirken zihninden geçen her şeyi gördüm. İnanmayacaksın ama burada, Hiddum'da yaşayan son zanaatkarlardan biri Amenia ile konuşuyor. Nasıl yaptığını bilmiyorum ama kafasının içinde bir ses var onu duyuyor, ona yön gösteriyor!"

Bu sözlerle Eran ensesinden akan soğuk terleri hissetti, bu sesleri genç adam da duyabiliyordu. Üstelik daha az önce uyarmıştı onu, bu duyduğu o zanaatkar mıydı yoksa?

Kaşlarını çatmaya devam etti Mu, gözlerinin altındaki damarlar da mavi mavi parlıyordu. "Duyduğu seslerin bir hastalık olmadığına emin misin?"

"O şekilde hasta zihinleri nerede görsem tanırım, Amenia gayet sağlıklı. Ona seslenen kişi hayali değil, gerçek."

"Peki Hern'in kızı zanaatkarı bulabilir mi? Buna emin misin?"

"Bunu yapabilir. Onu takip etmeye devam edersem kürenin nasıl kullanılacağını da öğrenmiş olacağız. Bu konuda Feuro'ya bir mektup da yazdım. Senden onay almaya geldim Mu. Amenia bizi güce götürecek."

Konuşulanları duydukça tırnakları avuç içini kızartana kadar yumruğunu sıktı Eran. Bunca zaman olan bitene körü körüne uymuştu, Amenia ve kendisini bu şekilde kullandıklarına inanamıyordu. Hayal kırıklığı, öfke, intikam arzusu, nefret, pişmanlık... her şeyi bir anda hissediyordu genç adam yabancıya bunu ödetecekti. Yavaş ve sessizce belindeki kabzaya uzandı, duyacağını duymuştu artık. Aşağı inip ödeşmeye girişecekti. Tam o sırada yabancı cümlesine devam etti.

"Küre artık onda ve şu zamana kadar izlenimlerime bakarak diyebilirim ki Amenia son derece sabırsız birisi. Eminim ki Prenssoy Eran kaleye geri dönünce dayanamayacak, ona yolculuk için ısrar da edecektir."

Kanının bir anda soğuduğunu, uzuvlarından çekildiğini hissetti. Yabancı Eran'ın şu anda kalede olmadığını nereden biliyordu? Tarifsiz bir acı bedenini ele geçirdi. Sanki görünmez bir canavar dişlerini genç adamın derisine saplıyordu. Üzerinde hissettiği baskı artınca kendine engel olamadı, inleyerek dizlerinin üzerinde doğruldu. 

"Sanırım Prenssoy Eran kaleye geri dönmeden önce bize bir selam verir değil mi?" dedi yabancı. İşittikleri ile Eran'ın hareketten mahrum kalan bedeni taş gibi kaskatı kesildi. 

"Ne yazdık ki sandığın kadar sessiz değilsin Prenssoy," işte şimdi tanıdığı o Mu gibi konuşuyordu adam. "Sakince aşağıya gel, böyle sinsice dinlemenin uygunsuz olduğunu biliyor olmalısın."

Kanatlarını çırpıp uçmayı, kollarıyla etrafa vurup kaçmayı denedi. Bedeninin hükmü artık kendinde değildi. Tıpkı kül kafalı ile kavga ettiği ilk günkü gibi mavi bir his bütün bedenini etkisi altına almıştı. Elleri, kanatları, bacakları tamamıyla maviliğe teslim olmuş pencereye taşıyordu Eran'ı. Kaçamadı, önce kiremitlerden indi, ardından ahşap pencereden içeriye girdi. Mu ve yabancının tam karşısında bütün bedeni kasılmış halde dikiliyordu artık. Bağırıp çağırmak öfkesini kusmak istiyordu, nefes alıp verirken kasılan ciğerlerine bile söz geçiremiyordu. Mühürlenmiş dudaklarından firar eden inlemeler dışında bir ses çıkaramadı.

"İşlerin bu hale gelmesini istemezdim Prenssoy," dedi Mu. Yüzünde son derce ciddi bir ifade vardı. Kibirden uzank, oldukça duygusuzdu, Eran'ı yakalamaktan pek de hoşnut olmadığı kesindi. Yanındaki yabancı ilk başta sırıtsa da Mu'ya bakıp onun ifadesini taklit etti.

"Şimdi ne yapacağız?"

Eran kocaman açtığı gözleriyle Mu'ya bakıyordu, vereceği cevabı duymak için hem sabırsızlanıyordu hem de olacakların bilinmezliği yüzünden içinde söylemeye dilinin varmadığı o hissi yaşıyordu. Kabullenemese de kalbi göğsünü yırtıp dışarıya fırlayacak gibiydi, titreyen elleri ve ateş gibi ısınan bedeni haykırıyordu, Eran korkuyordu. Zırhından bir hançer çıkarttı yabancı, Mu'ya tekrar baktı. Eran'a bir adım yaklaştı. Savunmasız bu haliyle yabancı onu kolaylıkla öldürebilirdi.

"Dur, İris," Mu'nun sesiyle durdu yabancı. Neyi değiştirirdi bilmiyordu ama bu sayede Eran onun adını öğrenmiş oldu. "Ona zarar verme."

Mu'nun İris'i, yabancıyı neden durdurduğunu bilmiyordu Eran. Arflardır tanıdığı adamın bir anda insafa gelecek biri değildi. Hayal kırıklığı ile baktı, bunca zaman düşman diye öğrendikleri kişinin kanatlarının dibinde olduğundan bihaber akıp geçmişti. Hala aklı almıyordu, Herradenleri kötüleyen, Herrum'a casus gönderen Mu ile karşısında gördüğü bu adam aynı kişi olamazdı. Sadece hayal kırıklığı değildi bu yaşadığı, Eran bugüne kadar ona gerçekten saygı duyuyordu. Ona karşı hissettiği her şeyin mavi bir sihirden ibaret olacağına inanmak ağır geliyordu.

"İris, Prenssoy'un silahlarını al ve onları masama koy. Ardından odadan çık kapıda bekle."

"Ama," kaşlarını çatıp Mu'ya baktı.

"Dediklerimi sorgulama, yap İris."

Sert adımlarla yeri çiğneyerek dediği gibi Eran'ın silahlarını aldı. Bir heykel gibi odanın ortasında dikilen prenssoya son bir kez daha bakıp odadan çıktı. Eğer Mu'nun mavi sihri genç adamı tutmasa İris'i çiğ çiğ yiyebilirdi Eran. Adının İris olduğunu öğrendiği yabancı odadan çıkıp kapıyı kilitlediğinde son çare hala karşı koymaya çalışıyordu. Gözleri yine bütün renklerden bir tutam taşıyor, Mu'nun mavilerine bakıp tek bir şey düşünüyordu. Neden? Bunu neden yapmıştı Mu, Eran aklını uçurmak üzereydi.

"Bazen işler istediğimiz gibi gitmez Prenssoy, hepimiz kaderimizi yaşamak isteriz ama ne yazık ki kader bazılarımızın istediği gibi yazılmaz. Düşüncelerini anlıyorum, sana karşı oldukça acımasızca davrandık, bütün bunlar da bizim planımızın bir parçasıydı. Buraya gelmeni, beni yakalamanı, öfkeden gözlerinin maviye dönmesini istedim. Çünkü bütün bu hislerini kullanmak da benim kaderim." Mu, hislerden arınmış ifadesiyle fısıldamıştı. Eran konuşmaya çalışsa da kanadından elinden hiçbir şey gelmiyordu. Hepsinin bir tuzak olduğunu idrak etti. Oyuna gelmişti genç adam.

"Sinsiliğin yüzünden bu tezgâha düştün prenssoy. Sandığın kadar zeki olsaydın bir Lutha'nın vereceği bilgiyi asla sesli bir şekilde dile getirmeyeceğini bilirdin. İris odaya geldiğinde bana yolda uçarken seni gördüğünü, çatıda bizi binlediğini söyledi. Bu da benim aklıma güzel bir fikir getirdi. Bunca zaman sana, Vaknas'a ve adamlarınıza hizmet ettim genç adam. Şimdi sıra sende, senin de bize borcunu ödeme vaktin geldi."

Son kelimelerini de tamamlayınca Mu, daha önce görmediği bir mavilik seli Eran'ın beynini ele geçirdi. Düşünceleri, hisleri, anıları, nefreti, öfkesi kısacası bütün benliği Mu'nun sihrine teslim oldu.

Sanırım yazarken heyecandan ellerimin birbirine dolandığı en büyük heyecanımın eşlik ettiği bölüm oldu bu! Ah Eran ah! Yaktın beni. Umarım çok bekletmemişimdir sizi, bir yadan sunu hazırlayıp web sayfası tasarlarken bölümü yazmak sandığımdan da uzun sürdü!

3 bin küsür kelime olmuş merak ettiğim bir şey var bölüm size uzun geldi mi? Hikayenin bazı bölümleri size uzun geliyor mu?

Bu bölümü özellikle sevgili elmaya ithaf etmek istiyorum, Mu'yu çok seviyorsun biliyorum. Artık onunla tanışma zamanın gelmişti, umarım bana kızmazsın :D

Sizce bu bölümün en önemli kahramanı kimdi? Neden?

Ve özel bir soru daha, bakın bu hikayede şu kötü bu iyi diye bir şey yok herkes kendince doğru hareket ediyor, Vaknas kendi ulusu için çabalıyor, Feuro Herradenleri eski ihtişamına kavuşturmak istiyor, Eran kral olmak istiyor, Amenia ailesinin yanına sapasağlam dönmek.. Bu hikayede birden çok doğru ve yanlış hareket var, arada sırada kendilerini kurtarmak için yalan söyleyip işleri batıran kahramanlar karakterler var, siz hikaye içinde en çok hangisinin hikayesini ve davranışlarını seviyorsunuz? Neden? Bu dilerseniz bir çamurçapkını hatta yemekhanedeki aksağanlı konuşan aşcımız bile olabilir. Çekinmeyin yazın lütfen.

Bir erk daha, hikaye bitmeden önce etkinlik yapmamı ister misiniz? Karakterleri daha yakından tanıyabilirsiniz, çekinmeyin olumlu olumsuz yazın cevabınızı.

Bir sonraki bölüm haftaya kesin gelecek, ama hangi gün bir şey diyemem. O güne kadar sağlıcakla kalın. Üzgün yüzle ikinci haftadan cuppa atladığım ödevlerime devam etmeye gidiyom. İyi ki varsınız ♥♥

Continua llegint

You'll Also Like

756K 24.3K 24
Yetişkin içerik!!! ***** Bilinmeyen numara: "Bugün siyah giyinmişsin." Bilinmeyen numara: "Ne isterdim biliyormusun?" Bilinmeyen numara: "O düğmeleri...
97.8K 12.1K 31
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
29.9K 1.2K 11
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
244K 21.7K 41
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...