I Love Rock 'N Roll || Sekai

By Wu_GalaxyHun

6.4K 1K 1.4K

Koskoca iki adam kapıdan kapıya küfürleşiyorduk. Aslında daha çok ben sayıyordum, o ise beni ahlaksızlıkla it... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm |M|

8. Bölüm

350 60 65
By Wu_GalaxyHun

"Sehun, evine gelmek istiyorum."

"Elbette gelirsin anne."

"Ama hiç çağırmıyorsun, farkında mısın bilmiyorum ancak kırılıyorum." Salonda, yerde oturup kanepeye yaslanırken konuştuğum telefona karşı gözlerimi devirdim.

"Annecim, çağırmam gerektiğini hiç düşünmemiştim. Çünkü ben senin oğlunum ve istediğin zaman gelebilirsin diye düşünüyordum." Annemin duygusallığı ve benim düşüncesizliğim her zaman böyle konularda sorun olmuştur.

"Yine de başka eve çıktın ve kendine başka bir hayat oluşturdun. Oğlum olabilirsin ama izin almam gerekiyormuş gibi hissediyorum." Sesindeki naiflik, sakinlik, tatlılık ve kırgınlık, beni umutsuzca güldürdü.

"Bebeğim, sevgilim, canım annem... Bu hafta sonu buralarda olmayacağım, yurt dışına çıkmam gerekiyor. Ancak haftaya hafta sonu gelmeye ne dersin?" Her zamanki yurt dışı konusu açıldığında olduğu gibi çok vahim bir durum varmış gibi, uzunca bir 'hiii!' sesi duydum ahizeden. "Nereye gidiyorsun Sehun?"

"Amerika'ya, WWE stüdyolarına gideceğim. Size haber veririm ne zaman izleyeceğinizi." Yine performans sergileyeceğime veya bununla ilgili en ufak noktaya takılmamıştı.
Sorun tam olarak "Sehun benim de gelmemi ister misin?" Buydu. Ne zamn yurt dışına çıksam telaş yapıyordu.

"Bebeğim, sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Yazdığım birkaç satır şarkı sözünün yanında duran çerezlerden tıkınırken yarım ağız, biraz sertçe söyledim.

"Ne bileyim Sehun, hâlâ alışmış değilim oğlum. Başına bir şey gelecek diye çok korkuyorum." Gözlerimi kapatıp güldüm. Gözlerimi yavaşça tekrar açtığımda hizmetçi kız gözüme takıldı. Onlara benim olduğum yerde olmamaları gerektiğini söylediğim hâlde şu an salonda, kısacık yaptığı siyah eteğiyle kapının yanında bir şeyler siliyordu. Aslında annemle konuşmaya başladığımdan beri buradaydı.

"Endişelenme anne, haftaya görüşürüz." Dedikten sonra telefonu kapattığımda sehpanın üzerindeki dağınıklığı toplayıp elime aldım.

"Yemekler ne zamana kadar hazır olur?" Adını unuttuğum kızın burada olmasını umursamayıp sorduğumda belli planlarım vardı. Karşımdaki kız ise kaç yaşındaydı bilmiyorum ama belliki seksi olduğunu düşündüğü bir şekilde bana döndü. Gülmemeliydim ama kendime engel olamayıp sırıttım.

Ne kadar belli bana kur yaptığı.

"Açıkçası bilmiyorum efendim ama aşçı bayadır uğraşıyor, hemen hemen olmuştur." Dediğiyle birlikte gülümsememi bastıramadan başımı salladım. Ne anladı bilmiyorum ama o da utangaç bir şekilde gülümsediğinde hızlı hızlı, alt dudağımı ısırarak kaçtım salondan.

Ah, ergen kızlar, seviml kızlar... Bugünde sizin adınıza ben utandım. Ama kısa bir an takılmak için değerlendirilebilir olduğunu da aklımın bir köşesinde tutmalıyım.

Saat akşam beşi geçiyordu ve Jongin'in geliş saati yaklaşmıştı.

Planım şuydu ki, iki kere yemeğe davet edildiğim Kimleri bugün ben davet edecektim. O yüzden Jongin geldiği gibi bahçedeki masanın hazırlanması gerektiğini söylemiştim. Şimdi dışarı çıkıp sesleri biraz olsun gelen çocukları bu tarafa yönlendirmem lazımdı. Zaten ben gelin demeden onların buraya atlayacağı kesindi.

Evden dışarı çıktığımda yine bakıcılarına evin önünde dil döken iki çocuğu görünce sırıtarak çitlere yaklaştım. Avucumdaki çerezleri mutlulukla yerken daha onlara seslenemeden beni fark ettiler.

"Sehun!" İki ağızdan çıkan tek isim.

"Merhaba çocuklar." Dedim sırıtarak.
neden bilmiyorum ama kavga eden çocukları, didişen çocukları, ebeveynlerine yalvaran çocukları izlemek her zaman bana zevk veren, hobilerimin başını çeken bir faaliyetti. Eminim benim çocuğum olsa, anneleri istedikleri şeye izin vermediği için ağladıklarında güle güle, şimdi olduğu gibi çerez yiyerek izleyecektim.

Ağlayan çocuk izlemek, keyifli iş.

Kavga edip ağlayan çocuk izlemek, en keyifli iş.

"Sehun bizi yanına alır mısın?"

"Eve girmek istemiyorum!" Rox her zamanki gibi duygularını en belirgin kullanan kişi olarak bağırdı.

"Ah, bilemedim ki çocuklar..." Kafam karışmış gibi yalandan bir ciddiyetle onlara bakarken üzgün gözüküyorlardı. Aslında babaları artık bir şey demiyor, zaten neredeyse her gün benim sınırlarım içindeler. Bazen Jongin'in, bakıcıya verdiği maaşı yarı yarıya düşürmesi gerektiğini düşünüyordum.

"Sehun!" İsmimin son hecesini bir ağızdan uzatarak söylediklerinde dudak büküp üzgün bir suratla onlara baktım.

"Bence benimle birkaç çerez atıştırmalarında bir sakınca yok? Biraz sonra babaları da gelir. Hem Jongin'i de evime davet edecektim. Siz keyfinize bakın, eğer ihtiyaçları olursa size gönderirim." Kadına herhangi bir çıkış veya itiraz noktası bırakmadan cümlelerimi sıralayıp çitlerdeki kapıyı aralıkladım. Çocuklar sanki zincirlerinden kurtulmuşça, benim özene bezene dizayn ettirdiğim bahçeme koştular.

Evimin bahçesi, onların evlerinin bahçesinden çok daha büyüktü. Evimde onların tek katlı evlerinden büyük olduğundan onlar için hem farklı bir ortam hem de tam bir oyun alanıydı. Kailana her zaman bahçeme gelmeye çekinirdi ama Rox neredeyse her gün benim başımdaydı. Çocuk bana aşık gibiydi.

Bakıcı, elbette pes ederek eve girdiğinde bahçede, yeşilliklerin arasındaki masaya sofrayı kurmaya başladı yardımcılarım. Yemekler ise elbette Jongin geldiğinde konulacaktı.

Komşumu evime davet etmemin sebebi elbette iki kere çağırıldığım yemeği telafi etmekti ama bunun yanında da, bu iki haftadır insani ilişkimiz iyi olduğu için yurt dışına çıkacağımın haberini vermem gerekiyormuş gibi hissediyordum.

Düşündüğüm şey, komşuluk ilişkilerinin çok iyi olmasına gerçekten gerek yokmuş. Neden şimdi Jongin'e haber verme gereği duyuyordum ki?

Çocuklar direkt bahçemdeki yapay göletin kıyısına giderken saat beş buçuk olsa gerekti ki öğle sıcağı yerini biraz olsun akşam serinliğine bırakıyordu. Bende hazırlanmış masaya oturdum ve telefonumdan iki haftadır boşladığım arkadaşlarıma, geldiğimde hanginizin evinde toplanıyoruz başlıklı mesaj attım. Sonra hemen yanımdan gelen tanıdık bir ses duydum.

"Hey, Sehun." Bakışlarımı çitlerin arkasındaki bedene çevirdiğimde keyifli bakışlarını çocukları üzerinden bana çevirdi.

"Yine senin başına mı üşüştüler?" Dedi gülerek. Bende gülümseyerek karşılık verdim. "Siren gibi oldukları için aslında iyi oldu." Dediğimi pek anlamamış olacak ki kaşlarını çattı, devamını ister gibi.

"Yani, seni bugün ben yemeğe davet etmek istedim ve seni bekliyordum. Çocukların sesi dolayısıyla buraya yöneleceğini de biliyordum." Öyle ki birkaç kere, özellikle Rox buraya geldiği için her iş dönüşü onu alıp öyle evine gitmişti.

"Ah! Yemek mi dedin? Ev de yemek kalmamıştı, ben de ne yiyeceğiz diye düşünerek geldim." Gülerek söylediğinde yorgun yüzü aydınlanmıştı.

"Demek altıncı hissim ne kadar kuvvetliyse, aç kalmanıza razı gelemedim." Telefonumu masaya bırakarak dediğime cevap verecekken, çocukların "baba!" Diye bağırmalarıyla güldü.

Her defasında nasıl bu kadar heyecanlanabilirlerdi ki?

"Hadi, gel."

"Geliyorum." Diye bildirdikten sonra arkada kalan çit kapısına gitti. Ayağa kalkıp onu karşılayacak nezaketi gösteremezdim. Çünkü öyle biri değilim ki, rahat bir adamım ve buna benimle arkadaş olmak isteyen herkes alışmalı.

Rox iki tane oyuncak kamyonetlerinden birini kız kardeşiyle paylaşırken gölette yüzdürmeye çalışıyorlardı. Az sonra oyuncak düştü bahanesiyle gölete düşeceklerinden(!) eminim. Çünkü erkek çocuğunun daha önceden de böyle bir hayali olduğunu biliyorum.

"Sehun, burada yüzülebilir mi?"

Esmer komşumun yaklaştığını hissettiğimde artık insan olup ayağa kalkmam gerektiğini düşündüm.

"Sonunda ceket ve yeleğini atmışsın." Söylediğime hafif seslice gülerken bu sıcakta ceket, yelek giymesi ondansa bana daha büyük sıkıntı veriyordu.

"Yeterince sıcak, biraz tarz değişikliğinin fena olmayacağını düşündüm." Çok kaliteli, salaş bir beyaz gömlek ve o kaliteye uygun bir siyah pantolonla güzel duruyordu. Ona bu tavsiyeyi de ben vermiştim.

"Bir de şu boynuna benim zincirlerimden birini takarsan oldukça havalı durur." Ayak üstü bu bilgiyi de verdiğimde dişlerini göstererek gülümsüyordu.

"Şirkete çalışmaya gidiyorum, podyuma çıkmıyorum." Söylediğine karşı omuz silktim. Ben olsam gömleğimin düğmelerinin göğüs kısmını bile açar öyle giderdim.

"Otursana. Yemek yiyelim artık." Sabırsızca karşımdaki sandalyeyi göstererek söylediğimde evdeki üç kişi de sıcak yemekleri hemen getirerek masayı yemeklerle donattılar. O sırada tam da tahmin ettiğim gibi Rox'un yapay gölete düştüğünü gördüm ama ufakça gülümseyerek ses çıkarmadım. Bence eğlenebilirlerdi. Ancak Kailana koşarak babasının yanına geldiğinde kardeşini şikayet etti.

"Baba! Minho suya girdi!" Ah şu gıcık kız kardeşler... Neyseki onlardan birine sahip değilim.

Jongin hemen başını arkada kalan yere çevirdiğinde gülüyordum.

"Ah! Minho!..." Tam oğluna bağıracaktı ki aramızda kalan masayı aşıp önümdeki bedenin omzunu tuttum. Daha çok omzuna baskı uygulayıp masaya dönmesini sağlamaya çalıştım.

"Hava çok sıcak zaten, bırak eğlensinler. Yemeklerini de sonra yerler."

Eski Jongin olsa, bu kadar rahat karışamazdım ama bu Jongin iyi biriydi, fikirlere açık payı vardı.

"Emin misin?"

"Eminim, su temiz. Birkaç gün arayla boşaltılıp dolduruluyor. Zaten Rox günlerdir suya girmek için can atıyor. Şimdi sen yemeğini ye, çocukları da biraz sal." Son kelimelerimi onlar adına bezmiş gibi söylediğimde biraz durdu ve suya girmiş oğluna baktı bir süre. Sonra bana dönüp onayladı. "Peki, dediğim gibi olsun."

"Kailana, bence sende girebilirsin." Önerime karşı dudaklarını büzüp bir süre bana baktı.

"Ama mayom yok."

"Ah... Hayatımın eksikliği!.." Kelimeleri bastıra bastıra söyleyip kısa bir süre dalga geçercesine bir üzüntü takındım yüzüme ve o kadar akıllı bir çocuk ki bunu anlayıp utançla güldü. "Ya dalga geçme." Son kelimesinin son hecesini uzattığında güldüm.

"Mayonun olması önemli değil. Suya gir ve serinle." Gülerek sesimi yükselttimde koşarak gitti ve kardeşine eşlik ettiğinde neşeli çığlıklarını duyabiliyordum.

"Hep başına bela oluyorlar değil mi?" Babaları, biraz mahcup bir şekilde sorduğunda başımı sağa sola salladım gülümseyerek. Öyle olsalardı bile, evet öyleler, diyemezdim ya.

"Biraz umursmaz bir yanım var, o yüzden çocuklar burada bile olsa keyiflerine baktıkları sürece rahat oluyorum. Hem ben uğraşmıyorum ki, aşçım onlara atıştırmalıklar içecekler yapıyor. Sonra üçümüz birlikte eğleniyoruz." İkimizde yemeğimizi yerken söylediğimde sanki ben yapmışım gibi "yemeği beğendin mi?" Diye sordum hemen ardından.

"Evet, harika. Sen mi yaptın."

"Elimi bile sürmedim." Omuz silkerek söylediğimde yemekle dolu ağzını eliyle kapatarak oldukça güldü. Sonra lokmasını zorla yuttuğunda "O zaman neden soruyorsun?!" Dedi kedi gibi gülen yüzünü bozmadan. Gözlerinin yanında, kendisini yaşlı göstermeyen, aslında erkeksi olması gereken kırışıklıkları bile sevimli duruyordu o an.

"Bilmem, merak ettim sadece." Kısa bir süre sessizce yemek yemeye devam ettikten sonra sürekli üstümde hissettiğim bakışlar sonunda kendini açığa verdi.

"Çocuklarla çok iyi anlaştığın gibi her istediklerini yapıyorsun." Birden söyledikleriyle dolu ağzımla ona baktım ve başımı salladım.

"Muhtemelen bu yüzden benimle anlaşmayı seçiyorlar." Övünerek güldüm.

"Onlara karşı çok rahatsın, onlara çok farklı yaklaşıyorsun... Kavga etseler gülüyorsun." Şaşkınca sözlerini sıraladığında ağzımı kapatarak güldüm.

"Bak en sevdiğim aktivite kavga eden ve ağlayan çocukları izlemek. Bir de ağlarken ağzına kadar sümüğü akan çocuk burnunu çektiğinde bütün akan şeyleri geri içeri girdiğinde de çok gülüyorum." Verdiğim bildiriyle "iğrenç!" Dediğinde gülen bendim, evet iğrençti. Elini alnına koyup gözlerini kapayarak güldü.

Ne yakışıklı adammış...

"Benim yanımda bu kadar eğlenmiyorlar. Belki de farklı biri olduğun için ve her zaman seni görmedikleri için bu kadar yanında durmak istiyorlar." Hem kendisine hem bana yaptığı bir açıklma gibi duruyordu.

"Yargılamak gibi olmasın ama aslında çok kuralcısın. Belki de bu yüzden, ben onları rahat bıraktığım için buraya geliyor olabilirler. Bırak evin tahtalarını çıkarsınlar, bahçede toprağı kazsınlar, duvarı delsinler. Biraz alan tanımalısın ve özgür bırakmalısın bence. Çocuklar çok masum varlıklar, o yüzden genel olarak onlara kıyamıyorum. Her şeyi yapmalarına izin veriyorum." Tek kaşını kaldırmış diğer dolu tabağı önüne çekerken tebessümle beni dinliyordu. Yüzü daha çok "hadi ya, sen çok biliyorsun" ifadesini barındırıyordu, yemin ederim. Daşga geçiyordu.

"Dediklerin sana göre iyi ama benim için dediklerini yaparsam ileride, ne çocukların beden sağlığı ne de ruh sağlığı yerinde olur. Sen onlara her şeyi vermekten bahsediyorsun. Her zaman her istedikleri olmaz. Her insan disipline girmek zorundadır, çocuk da olsa disipline girerken de belli bir zorluktan geçilmesi doğal." Hayır bundan bahsetmiyorum.

"Anne gibisin. Baba dediğin biraz rahat olmaz mı?" Kaşlarımı hafif çatıp gülen ifademle onunla dalga geçiyordum. Her zamanki gibi onu güldürdüğümde başını sağa sola salladı. "Ama bu dediklerinden bahsetmiyorum. Çocuklara çikolatayı bile yasaklamışsın, kurallarını biraz esnetsen onlar da sen de nefes alırsınız." Bu söylediklerimden tek bir noktaya takıldı.

"Beni sana mı şikayet ettiler." Dediğinde ne cevap versem diye yüzüne bakarak düşündüm. Bunu, onlara çikolata verdiğimde söylediklerini söylemeli miydim? Elbette hayır.

"Yani pek öyle sayılmaz ama... öyle de denilebilir tabii." Söyledikten sonra gözlerimi çok kez kırpıştırarak, gülümseyerek baktım ona.

O ise yine ve yine küçük kahkahlar bırakıyordu.

Evet, eğlenceliydim ama bu kadar olduğumu bilmiyordum.

"Ah Sehun... Onların iyi, sorumluluk sahibi, sağlıklı insanlar olmalarını istiyorum sadece." Belki burada susmam gerekiyordu ama bazen çenemi tutamazdım.

"Pasif, özgüveni eksik, basıtırılmış çocuklar olsun istiyorsun yani." Ve gerçekten susmam gerektiğini ciddileşen, mimik oynatmaksızın yemekten bana çevirdiği kısık bakışlarıyla anlamıştım.

"Ne alaka? Sorumluluk sahibi, disiplin altında çocuk yetiştirmek pasif bir çocuk yetiştirmek mi oluyor?" Sinirlenmişlik ve sakinlik arasındaydı.

"Yani biraz olsun özgür bırakabilirsin. Bu şekilde sıkarsan ileride başına dert olabilirler."

"Biliyor musun Sehun, şu ana kadar ilk başlarda seninle tartışmayı çıkaranın hep ben olduğumu düşünüyor ve üzülüyordum ama sen tam bir baş belası olduğunu tescilledin. O zamanki tavırlarımı haketmişsin." Yine o işaret parmağını ortaya çıkardığında yemeğini bitirmeden ayaklanmıştı. Ben ise birden bire böyle bir tepki beklemediğim için şaşırarak önce yerimde kala kaldım. Sonra ne olduğunu anladığımda konuşabildim.

"Hey, ne oldu şimdi? Ne dedim sanki, biraz tavsiye vermek istedim." Ben bunları söyleyip ayağa kalkarken on dakikadır gölette oynayan çocuklarına seslendi.

"O zaman benden de sana bir tavsiye," ayağa kalkmış bedenime yaklaşıp omzumu işaret parmağıyla dürttü. "kendinin ne kadar pürüz bir insan olduğunun farkına var. Sonra tartıştığımız için benden özür bekliyorsun Sehun ama ben sorunluysam sen de patavatsızsın. Babalığım hakkında daha ilk günlerden bu şekilde konuşamazsın." Tamam patavatsız olduğumu belki kabul edebilirdim ama yemekten kalkacağı kadar bir şey dememiştim ki.

"Jongin, yanlış anlıyorsun. Tamam konuşmayacağım bu konu hakkında, lütfen oturur musun?" Gülerek söylediğimde çocukların sudan çıkıp su sızan kıyafetleriyle bize gelmesini izleyen bakışları beni buldu.

"Dalga mı geçiyorsun?" Bu adam ciddi olunca algıları ne kadar da pozitife kapalı oluyordu öyle.

"Hayır! Neden dalga geçeyim!" Ona yaklaşıp omuzlarını tuttuğumda kendini geri çekti.

"Yemeği zehir ettin, neden oturayım ki? Sana bir tavsiye daha vereyim, konuğun olanların karşısında bu kadar rahat olma. İnsanları diken üstünde hissettiriyorsun. Söylediklerin karşısında ne hissedeceklerini düşünmelisin. Şu iki haftalık süreçte sana sesimi çıkarmadıysam minnetimdendi. Ama haddini aşıp duruyorsun." Bu sözleri hiç beklemediğim için aklım donup kalmıştı... Haddimi gerçek manada aştığımı hiç düşünmemiştim. Ben öyle yapmış olsam bile onun sözleri de kırıcıydı.

"Peki... Özür dilerim, böyle hissettirdiğimi düşünmemiştim." Sessiz tonumla söylediğimde biraz olsun yumuşadığı benden kaçırdığı gözlerinden ve yavaşlayan hareketlerinden anlaşılıyordu ancak geri adım atmadı. Çocuklar yanına geldiğinde "eve gidiyoruz" diye bildirdikten sonra ikizlerinin ellerinden tutup adımlarını emin bir şekilde attığında geri dönmeyeceğini anladım.

"Hey bekle, bir şey diyecektim." Gülüyordum. Bu kadar rahatlık şu an beni bile şaşırtıyordu. 

Dönüp bana baktığında "birkaç gün yokum. Amerika'ya gideceğim, belki bilmek istersin diye söyleyim dedim." Bana kızan her insana yaptığım gibi şımarık ve flörtöz bir şekilde söyleyip göz kırptığımda gerçekten karşısında konuşmayı sökmüş bir hayvan görmüş gibi bakıyordu. Şaşkın ve gerçekliğini sorgularcasına.

"Bilmek istemiyorum."

"Smack Down stüdyosuna çıkacağım, burada canlı yayını izleyemezsin ama sonradan YouTube'a videosu düşer-..." Sözlerimi kesen sırılsıklam duran ve hâlâ paçasından su sızan Rox'tu.

"Ben izleyeceğim!" Zıplayarak söylediğinde kocaman güldüm.

"Ah işte benim adamım!" Eğildiğimde bir beşlik çaktık.

"Hayır izlemiyoruz!" Jongin, Rox'un elinden çekip bana yaklaşmak isteyen bedenini geri çektiğinde iki çocuk da kıkırdıyordu.

"Beni izle yakışıklı komşum!" Gülerek söylediğimde çoktan kendi bahçelerine geçmişlerdi. Dönüp bakmadı bile.

Tamam ilk başlarda olduğu gibi kanlı bıçaklı olmayacağımızı buradan çıkarmıştım. Çünkü önceki Jongin olsa yakama asılırdı. Bende alnımı burnuna çakardım. Ya da ona benzer şeyler olurdu.

"Hey, yakışıklı! Bak fazla bağıramıyorum komşular duyarsa homo sanıp taşlarlar!" Kollarımı çitlere dayayıp konuştuğumda her zamanki gibi eğleniyordum. Evin yan kapısını açıp sonunda bana döndüğünde çocukları kapının eşiğinde soymaya başladı.

"Şaka mısın sen? Sinirliyim görmüyor musun, neden üsteliyorsun? Evine gir Sehun, beni daha fazla sinirlendirme." Ciddiydi ama son kez şansımı zorlayabilirdim.

"Peki, yakışıklılar ve güzeller sözleri dinlenmek için var olan varlıklardır." Beni duymazlıktan gelip çocuklarının ıslak kıyafetlerini iç çamaşırları kalana kadar soyduktan sonra ikizler banyoya koştu.

"Çocuklar aç kaldı. Onlara yemek göndereceğim, kabul etmelisin duydun mu? Şimdi gidiyorum. Benim mükemmel sesimi dinlemeyi, beni izlemeyi de sakın unutma. Pazar günü geleceğim."

Ben konuşurken çocukların eşyalarını yerden toplayıp kapının arkasına geçti.

"İzlemeyeceğim. Ayrıca gözüme gözükme, benimle muhatap olma." Dediği gibi kapıyı çarpıp kapattı.

Hah'ladım. "Gıcık Bratz."

Bir süre nedensizce orada bekledim, bir hareketlilik olmadığı için ellerim cebimde evin yolunu tuttum. Kapı da duran yaşça daha büyük olan ikinci yardımcıma da sofrayı topladıktan sonra gidebileceklerini söyledim. Şu, benimle flört etmeye çalışan genç ve güzel kızla sevgili komşularıma yemek gönderdim.

Jongin'in yanında, o bana kızarken gülmüştüm ama canım sıkılmıştı yine bu duruma düşmemize.

Gerçekten, son zamanlarda olumsuz en ufak bir olaya tahammül edemiyordum. Hayır, kız olsam duygusal dönemimdeyim diyebilirim ama ne bu can sıkkınlığı?

Herkes evden ayrılırken genç kızı durdurdum. Kısa süreli takılmak için iyi kıvrımlara sahip, iyi bir alternatif olduğunu düşünmüştüm ama bu kadar kısa bir sürede değerlendireceğimi tahmin etmiyordum.















Bir ay içinde yedi bölüm patlatınca bir aylık fetret devrine giresim gelmiş demek. Eheheh. Beklettiğim için kusura bakmayın bebekler♥️

Continue Reading

You'll Also Like

23K 3K 19
O hep "kırılmadım sorun yok" diyordu, fakat ruhu yavaş yavaş ölüyordu. Texting&düzyazı
392K 32.7K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
96.6K 11.3K 50
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
40.3K 8.5K 25
kim taehyung, intiharın eşiğindeyken jeon jungkook ile tanışır. agust d - so far away