cat|minsung✓

By findikperisi

75.1K 9.6K 2.6K

gözü kara bir gryffindorlu ve aynı zamanda animagus olan han jisung, soğuk bir slytherinli olan ve yalnızca k... More

¹
²
³
¹⁰
¹¹
¹²
¹³
¹⁵
¹⁶
¹⁷
¹⁸
¹⁹
²⁰
²¹
²²
²³
²⁴
²⁵✓

¹⁴

2.8K 308 105
By findikperisi

bu sabah her bir köşesinin bordo ve altın sarısı renkleriyle dolu olduğu gryffindor ortak salonunda gün, erken uyanan dönem arkadaşlarından wooyoung' un sekiz kişilik olması gereken yatakhanede dokuzuncu bir kişi görmesiyle attığı çığlıkla başlamış ve bu durum ilk başta seungmin olmak üzere herkesin uyanmasına neden olmuştu.(çoktan erken kalkıp minhonun farkına bile varmayan ve ortak salona inen jihoon, sanha ve haechan hariç)

şu anki durumda ise, yatağının üzerinde kalkıp zıplarken, wooyoung gibi bağırarak durumu izah etmeye çalışan bir jisung söz konusuydu. yine de aynı jisung gibi ayaklanan seungmin, hala bağıran wooyoungun üzerine atlayana kadar onu susturmakta başarılı olamamışlardı.

"biraz daha bağırırsan tüm yurt burada toplanacak wooyoung, jisungu dinlesene"

minho, dün olduğundan çok daha mahcup olmuş bir ifadeyle jisungun hala bağırarak zıpladığı yatağında sessizce oturuyor ve her an düşme tehlikeleri atlatıyordu.

"bak, dün gece mcgonnagal bize ceza verdi ve saat geç olduktan sonra minho benimle ortak salona kadar gelmek istedi" jisung açıklama yaparken seungmin "sanki seni yolda kurtlar kapacaktı" diye mırıldanıyor ve böyle konuşması zaten durumu açıklamakta zorlanan ikiliye hiç yardımcı olmuyordu. ve neredeyse ikna olmuşa benzeyen diğer iki arkadaşı kollarını minhonun boşalan yatağının üzerinde oturuyordu.

"bıraktı bırakmasına ama merdivenler her zamanki gibi yer değiştirince geri dönemedi ve burada kalmak zorunda oldu" içine su serpildiğini hisseden arkadaşlarının çoğu rahatlayarak kendi işlerine yöneldiğinde kimse nasıl olup da felixin hala uyuduğuna anlam verememişti ve diğerlerinin aksine woo hiç de ikna olmamıştı.

"minho neden seninle gelmek istesin ki, bana mantıklı gelmedi. bir dakika. YOKSA ÇIKIYOR MUSUNUZ?

her an bir kez daha bağırabikecrk gibi duran ve şaşkın gözleriyle minsung ikilisini inceleyen arkadaşları, hayır cevabını beğenmemişti.

"inanmıyorum... bunu bana söylemediği için gidip san' a trip atmam gerek. görüşürüz"

eşyalarını toparlamaya zahmet bile etmeden hızlı adımlarla çıkış kapısına yönelen ve sabahları kesinlikle akli dengesi yerinde olmayan arkadaşını durdurup odanın ortasına geri getiren jisung, minho ile aynı anda "çıkmıyoruz" diye bağırmıştı. tabii minho, bunun ardından "çıksaydık da bunu herkese söyleyeceğini bildiğim için san'a söylemezdim" diyordu, epey ciddi bir ses tonu kullanması sebepsiz yere ürkütücüydü. jisung ise "ama belki-" deyip konuşmaktan vazgeçmiş ve garip bakışları üzerinde toplamıştı.

"neyse, kahvaltıya inelim. ondan önce benimle slytherin yurduna gel de kazağını sana vereyim" minho, her ne kadar jisung gibi kokan güzel kazağı geri vermek hatta günlerce üzerinden çıkarmak bile istemese de, vermemesinin ayıp olacağını düşünüyordu. neyse ki jisung reddetmişti.

"gerek yok, sende kalabilir" dedikten sonra gülümsemiş ve bu minhoyu rahatlatırken ikili, ortak salona giden merdivenlere yönelmişlerdi.

ortak salonda kafasına göre takılan, geneli tuhaf büyüler deneyen, bir kısmı satranç oynayan gryffindor öğrencileri de minhoyu fark etmiş, ancak zerre kadar umursamamışlardı. minho, karşılaştığı sorunsuz tepkilerin de etkisiyle (istisnalar hariç) kesinlikle her gün buraya gelmek istedi.

açıkçası jisungun onların yatakhanesinde gelmesi durumunda bazı arkadaşları hariç geri kalan slytherinlerin onu tuhaf bakışlarıyla karşılayabilecek olması onu üzmüştür. halbuki siyah ortamdaki devasa kitaplıkları, rahat deri koltukları, gizli bölmelerini ve odasındaki quidditchtem aldığı ödülleri ona göstermeyi çok isterdi. o bakışlardan çekinmeden bunu yapabilmeyi ne zaman başarabilirdi?

kafasını meşgul eden düşüncelerden peşlerinden gelen ve konuşmaya devam eden adının wooyoung olduğunu öğrendiği sevimli çocukla ayrıldı.

"anlayamıyorum" diyordu hala yanlarında olan woo, şimdi elini jisungun omzuna atmışken az daha onun  4 kat merdivenlerden düşmesine sebep olacaktı. "madem sevgili filan değilsiniz, neden gece boyunca birlikte takılıp üstüne bir de başınıza bela aldınız?"
jisung gözlerini devirerek mantıklı bir cevap vermeyi ve böylece onu susturmayı istemişti. ancak tam tersini yaparak kesinlikle başarısız olmuştu.

"arkadaşız biz, sen de her hafta san ile gidiyorsun, aynı şey!" yanındaki minho bu dediğinden utandığını belirtircesine kafasına vurduğunda jisung bunda neyin yanlış olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"iyi de o zaten benim sevgilim gerizekalı!" jisung köşeye sıkıltığını belli eden gergin ve büyümüş gözlerini şimdi son merdivenleri hızlıca inen minho ve kahkaha atarak onu sıkıştırmak için peşinden giden wooyoung üzerinde gezdirirken çoktan büyük salonun girişine varmışlardı ve bundan ancak ani bir yükseliş ile kurtukabileceğini düşünmüştü.

"NEREDEN BİLEBİRİM! ÜSTÜME GELME BENİM!" ardından köşeye sıkışmış olmanın verdiği rahatsızlıkla yükselen sesiyle konuşup büyük salondan içeri girmiş, seungmin, felix ve changbinin çoktan oturduğu masadaki yerine geçmişti. doğrusu arkasında bıraktığı arkadaşlarının da onunla aynı masada oturacağı düşünülürse, yaptığı her hareket ile daha fazla saçmaladığı belli oluyordu.

_

"kütüphanenin kokusu çok hoş değil mi"

minho, düzenlenmekte olduğu büyük kitaplığın arkasından karşısında oturup kitapları alfabetik sırayla dizmeye çalışan ve her on saniyede bir sıkıldığını belli edercesine öfleyen jisungu izledi.

onun asla onay vermeyeceğini biliyordu. jisunga göre kitap okumaktansa büyü tarihi dersine girmek bile daha iyiydi. üstelik bu dersin neredeyse herkesin uyumak için kullandığı bir ders olduğu düşünülürse.

"sadece kokusuysa evet ama içeriği beni pek de ilgilendirmiyor." jisung şimdi üst üste dizdiği kalın kitaplar yüzünden neredeyse görünmeyecek bir haldeydi ve bu minhoyu üzmüştü. sonuçta, günde en fazla iki ortak derslerinin olduğu arkadaşının yüzünü pek de fazla göremiyordu. üstelik yüzünü sebepsizce sürekli görmek istemesine bakılırsa hala arkadaş olarak gördüğünü kendine kanıtlama çabası da epey gereksizdi.

"kütüphanenin yasaklı kısmına girsek mi acaba, eminim eğlenceli olur" diyordu masadan ayaklandığında sıkılmamak için yeni eğlenceler arayan jisung. uzun zamandır oturduğu için bir anda kalkınca dönen başıyla olduğu yerde tökezlemişti. sonra masalardan birinin üzerine oturmuş ve bahçede yağmuru zerre kadar umursamayıp neşeyle oyun oynayan birinci sınıf hufflepuffları, bir ağacın altında oturan gryffinclaw bir çifti, yanına yaklaşan hyunjinin gördüğünde koşar adımlarla okulun kapısından içeri giren aptal arkadaşı seungmini izledi ve bu eğlenceli ortamda olmak istediğini düşündü. tabii yine minho ile olmak (mesela şu gryffinclaw çiftin yerinde olsalar fena olmazdı)

kitapları yerleştirme işini bitiren minho, üçüncü etap için jisungun biraz önce dizdiği sıralı harfleri ve sıralı konuları bir bir eline alırken "ara verelim!" diye bağıran jisunga gülmekten başka bir şey yapamadı. bir masadan diğerine epey kalın ağır kitapları taşıdı ve masada oturup ayaklarını sallayarak dışarıyı izlemekten başka hiçbir şey yapmayan jisungu uzun süre boyunca inceledi. normalde böyle bir şey yaşandığını bilse kalp krizi geçirecek jisung ise dışarıda tatilin tadını çıkartmak amacıyla gezinen birkaç öğrenciyi izlemeye epey dalmıştı. muhtemelen şu an onların yerinde olmak istediğini tahmin etti kendisi için ise durum tersiydi. orası kalabalıktı ve orada olsa şu an yaptığı gibi jisungun yanında olamazdı.

neyse ki kendine sorulursa eline güzel bir fırsat geçmişti. şimdi masada oturan jisungun iyice yanına yaklaştığında çekim alanına çoktan girdiğini fark etmediğini anladı. ancak elinden geri çekilmek de gelmiyordu. parlak camların ardındaki kalabalığı izleyen jisungun yüzünü incelemekte meşguldü ve o kafasını aniden çevirince birbirlerine bu kadar yakın olacaklarını bilseydi kesinlikle bu kadar yaklaşmayı göze alamazdı.

yine de şu an, masada oturan jisungun hemen karşısında, ellerini masaya yaslamış bir şekilde duran ve yüzlerinin arasındaki küçük mesafeyi ne kapatmak ne de açmak için bir çaba göstermeyen minho, kendine şaşıyordu. bir adım atmazsa, belki geç kalacaktı ve bir adım atarsa, belki de tamamen kaybedecekti. hiçbir adım atamasının başka hiçbir nedeni yoktu. ne kendine bu kadar iyi gelen jisungu bırakmak istiyordu, ne de onun sıkıldığı için kendisini bırakmasını.

öylece yüzüne bakan ve gözlerinden açıkça heyecanı okunabilecek olan jisung ne diyeceğini ve ne yapacağını her zamanki gibi bilmiyordu ve her an saçmalamaya başlayabilirdi. hemen karşısında duran yüze her an uzanabileceğini biliyordu ancak bir gryffindor bile böyle bir riski göze alamazdı. özellikle duygularını ve düşüncelerini açıkça anlamanın imkansız olduğu lee minho ile karşı karşıyayken (açıkça korktum demekten daha iyi olduğundan kendini bu şekilde teselli ettiği de söylenebilirdi.)

minho ise onun gözlerdeki duyguları okumak için fazla kördü. öyle ki "en mutlu anın neydi" diye soran jisunga bakınca, sanırım rahatsız oldu diye düşünüp geri çekilmesinden de bu belliydi.

"ne" diye mırıldanmıştı yavaşça kendisini geri çekip biraz önce aralarında oluşmuş tuhaf çekimi yok etmeye çalışır gibi kafasını sallarken.

"en mutlu olduğun anlar, benimle olanlar mı?" minho, biraz önce yaptığı yorumun yanlış olduğunu düşündü. kendisinden rahatsız olsa ona böyle bir soruyla gelmekten de çekinirdi o. ancak sonra her şeyi düşünmeden yapan gryffindorların amacını bilmenin ne kadar zor olduğunu anımsadı ve dediklerine göre duygularını yorumlayamayacağını fark etti.

sonra düşündü. elbette arkadaşları changbin ve hyunjin ile geçirdikleri eğlenceli zamanlar ile geceleri kedileri severken geçirdiği huzurlu anlar epey mutlu olabilirdi. ancak son zamanlarda onu tüm depresif hallerinden çekip alan jisungu düşündüğünde son zamanlarda onu en çok mutlu eden anıları da onunla yaşadığına karar verdi.

karanlık ormanda kendilerini kovalayan hagride yakalandığında çok mutluydu mesela, oturdukları masada ona hogsmeade' in bir randevuya dönüşeceğini söylerken de epey mutluydu. sonra, böcek tarafından ısırılan jisung iyileşen kadar yanında hiç konuşmadan beklerken, ve bir önceki gece onunla aynı yatakhanede, nasıl da bir bebek gibi uyuduğunu izlerken de hiç olmadığı kadar mutluydu.

sonra bu düşüncelerle "sanırım evet" diyordu minho kendisine jisungdan geçen açık sözlülükle. bu jisungun yüzünde bir gülümseme oluşturdupunda ise biraz önce yerleştirmeye ara verdiği kitapları alıp tekrar sıraya dizmeye başlamış bir yandan da 'sanırım tuhaf soruların sonuna geldik' diye düşünmüştü ve aklından birkaç saniye kadar önce, yüzünün birkaç santim önünde olan güzelliği çıkaramazken gülümsemesine ve kitapları dizen ellerinin titremesine engel olamamıştı. gerçekten tüm bu duygular onun için kaldıramayacağı ve belki de hak etmediği kadar fazlaydı...

ancak arkasını döner dönmez ne ara sessizce gelip önünde dikildiğini fark etmediği jisung, ona bunun yanlış olacağını kanıtlamak için hazırdı. ve tek amacı son kalan kitapları da yerleştirmek olan minho karşısında öylece dikilen jisung yüzünden geri gidip kitaplığı yaslanmış ve ne yapacağını bilemezken birkaç kitap, geri yere düşmüştü. nasıl olduğunu bilmiyordu, belki de ikisinden biri heyecanlandığı için büyücü yönü onları harekete geçirmişti, belki de aradığını bulmanın epey zor olduğu kitaplıkta sana yardımcı olmak için istediğini uzatan şu büyülü ellerden birisi onlarla dalga geçmek istemişti.

"ne yapıyorsun jisung" diyordu minho titreyen sesiyle. üstelik bu sefer sesine etki eden titremenin soğukluk yüzünden olması imkansızdı. jisung sadece aptal aptal gülümsedi, doğrusu bu epey korkutucu bir görüntüydü. şu korku filmlerindeki katil bebeklere benziyordu bu gülümseyen ancak gergin yüz ifadesiyle.

"acaba ruh eşimizi bulduğumuzu nasıl anlarız, biliyor musun?"

minho bu tuhaf soruyu sorarken kendine doğru sanki yeterince yakın değilmiş gibi bir adım daha atan jisung ile kitaplığı daha çok yaklaşmaya çalıştı ancak artık geri çekilmesi için daha fazla mesafe bırakmamıştı ona jisung. bu yüzden sakin gibi görünmeye çalışarak olumsuz anlamda kafasını salladı.

"bence yanında huzurlu hissettiğin, mutlu anıları birlikte paylaştığın ancak tüm o mutlu anlarda yine de kalbinin deli gibi çarpmasın sağlayan birisini bulursan ruh eşini bulmuşsundur."

minho çok gerindi, kafayı yediklerini düşündükleri ancak şaşırtıcı bir biçimde doğru tahminler yapan kehanet öğretmenleri bayan trelawney hogwartstaki kitap kokusuyla dolu olan büyük kütüphanede, jisung üzerine eğilmişken ve muhtemelen ne yaptığının farkında değilken aralarında böyle bir konuşma geçeceğini söylese, kahkahalarla güler ve dersi terk ederdi. ancak gelin görün ki, hayat bazen çok şaşırtıcı olabiliyordu. üstelik ona üstü kapalı bir şekilde itiraf ile karşılık vereceğini de bu kehanete eklesler gerçekleşmemesi için kendisini camdan atardı. bu açıdan bakıldığında kısaca minho, asla yaşamayacağına emin olduğu olayın tam ortasındaydı ve artık istemiyor değildi. üstelik kendisini jisungun hemen önünde olan güzel gözleri ile kızarmış yanaklarının etkisine bırakalı epey zaman olduğu için, yapmıştı. onun ruh eşi teorisine cevap vermişti.

"ben seninle olduğumda tam olarak böyle hissediyorum jisung, o halde bu ne anlama geliyor?"

çıt çıkmayan kütüphanede ikisi de pek bir şey yapmadan öylece duruyordu şimdi. minhonun dedikleri açıkça bir aşk itirafı olamazdı, bir insan arkadaşıyla da kendisini huzurlu hissedebilirdi? bu belirsizlikler jisungun daha da fazla kafayı yemesine yol açacak nitelikteyken bu durumdan nasıl çıkabileceklerini düşünüyordu. belki de ufak bir adım daha atsa ve karşısındaki epey davetkar gözüken kızarmış dudaklara ani gryffindor cesaretiyle yapışsa her şey daha kolay olacaktı ancak minhonun konuşmasının aksine hala tepkisiz olan bakışları onun gryffindor cesaretini saliseler içinde bir balon gibi söndürmüştü. ve o da başka bir yol aramaya başlamıştı.

neyse ki sabahtan beri başlarına yeterince bela olan arkadaşı wooyoung, bir yandan bu durumda olmaktan nefret ettiğini delici bakışlarıyla belirten sevgilisi san'ı elinden tutup peşinden çekiştiriyor, bir yandan da duyabildiği tek ve konuşmanın sonu olan cümleyle çıt çıkmayan ortama daldığında onları uygunsuz bir durumda yakalayacağına eminken, epey heyecanlı görünüşüyle bağırıyordu.

"SANA ÇIKTIKLARINI SÖYLEDİĞİMDE BANA İNANMALIYDIN CHOİ SAN"

_

kontrol etmedim 1900 küsür kelime olmuş benden bu kadar

geçen ortamların fotolarını bırakıyom buraya bakarsınız filan

kütüphane:

dönen merdivenler:

gryffindor yatakhanesi:


slytherin ortak salonu:

gryffindor ortak salonu:


yasak orman (olmaya da bilir ama öyle gibi yapın):

karanlık göl+hogwarts:

hadi bb

Continue Reading

You'll Also Like

63.5K 6K 22
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu
4.2K 548 12
Ve yeniden göz göze geliyorlar. *Lana Del Rey dinleyerek okumanızı öneririm.
7.2K 936 6
[Tamamlandı] Önce sana tamamen sahiptim, sonra çoğunluğuna, şimdi hiç değilim. Beni tanıştığımız geceye geri götür. Ne yapacağımı bilmiyorum, Senin h...
48.1K 4.3K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.