Virane Düşler (TAMAMLANDI)

By umrantan

4.6M 303K 104K

Her şeyin değişmesi için bazen bir gece yetiyordu. Süveyda Karayağız sadece bir gecede kimsesiz kaldığında te... More

Tanıtım
GİRİŞ
BÖLÜM 1: UMUT TOHUMLARI
BÖLÜM 2: KADERİN SATIRLARI
BÖLÜM 3: BURUK BİR MUTLULUK
BÖLÜM 4: DÜŞLER SOKAĞI
BÖLÜM 6: BOZULAN KALP RİTİMLERİ
BÖLÜM 7: KAR KÜRESİ
BÖLÜM 8: YAKINLAŞMA
BÖLÜM 9: AŞK MI LANET Mİ?
BÖLÜM 10: TEMAS
BÖLÜM 11: SINIR
BÖLÜM 12: KORKU
BÖLÜM 13: ŞÜPHE
BÖLÜM 14: BELİRSİZLİK
BÖLÜM 15: KARANLIK GEÇMİŞ
BÖLÜM 16: VEDA
BÖLÜM 17: SENİ BIRAKMAM
BÖLÜM 18: İMTİHAN
BÖLÜM 19: SÖZ VERİYORUM
BÖLÜM 20: AŞKIN ŞARABI
BÖLÜM 21: SENDEN VAZGEÇMEM
BÖLÜM 22: KOR
Zeynep & Vural
BÖLÜM 23: YÜREĞİN BENİM
BÖLÜM 24: GERÇEĞİN İZLERİ
BÖLÜM 25: KORKU
BÖLÜM 26: ACI MESAFE
BÖLÜM 27: KISKANÇLIK
BÖLÜM 28: GERÇEKLER
BÖLÜM 29: DEĞİŞEN DENGELER
BÖLÜM 30: SUÇLAMA
BÖLÜM 31: GİRDAP
BÖLÜM 32: ENKAZ
BÖLÜM 33: VUSLAT
BÖLÜM 34: SANRILAR
BÖLÜM 35: TENİ TENİME
BÖLÜM 36: SİLİNMEYEN İZLER
BÖLÜM 37: DOKUNUŞ
BÖLÜM 38: OPERASYON
BÖLÜM 39: YANILGI
BÖLÜM 40: İYİ Kİ
BÖLÜM 41: KALP BOŞLUĞU
BÖLÜM 42: MESAFE
BÖLÜM 43: AŞK VE BAĞIMLILIK
BÖLÜM 44: KAYIP
BÖLÜM 45: YÖRÜNGEM
BÖLÜM 46: BOŞLUK
BÖLÜM 47: TUTKUN
BÖLÜM 48: TEKLİF
BÖLÜM 49: YEMİN
BÖLÜM 50: IŞIK
FİNAL

BÖLÜM 5: GEÇMİŞİN HAYALETLERİ

93.6K 6.1K 1.7K
By umrantan

Keyifli okumalar dilerim güzellikler🤍 ilginiz için her birinize çok teşekkür ederim. yıldıza basmayı da unutmayın. Öpüldünüz xoxo

Emir Can İğrek Sapa

"Aşkın akılla alakası yoktu. İnsanın âşık olduğu kadının mantıklı düşünüp düşünmemesi önemli değildi. Aşk, aklın üzerindeydi..."

Martin Eden, Jack London

⛓️

Yeni evimin içine adım attığımda tuttuğum nefesimi yavaşça dışarı üfledim. Gergin omuzlarım çöktüğünde kapı eşiğinde durup boş bakan gözlerle evi izlemeye başladım. Dakikalar ağır ağır geçerken orada dikilip kalmıştım. Yönünü kaybeden zihnim, şimdiki andan kopup geçmişe savruldu. Bugüne kadar yaşadıklarım, eve adım attığım anda korkunç bir karabasan gibi üstüme çökmüştü. Çünkü geçmiş bir canavardı ve yalnız olduğum an bana saldırmaktan çekinmiyordu.

Bu ev bana, nasıl evsiz kaldığımı hatırlatıyordu. Yirmi gün geçmişti ama geçiştirmeye çalıştığım anıların acısı hiç azalmamıştı. Yirmi iki yıllık hayatım boyunca iki kez evsiz kalmıştım. Birisi babamı kaybettiğim zamandı diğeri ise... Annem tarafından öldürülmek istendiğim o karanlık geceydi... Yaşananlar sırtıma ağır bir kambur gibi çöreklenmiş beni dibe çekiyordu. Yavaş yavaş çökmeye başladım. Dizlerim parkenin sert yüzeyi ile buluştuğunda ilk hıçkırığım, sıkı sıkı kapattığım dudaklarımın arasında boğuldu. Günlerdir acımı oyalıyor, içimdeki çığlıkları duymazdan geliyordum. Olanları hatırlamak için kendime izin vermiyordum.

Ama acılar, bir kartal gibi pençesini göğsüme geçirmiş dışarı çıkmak için eşeliyordu. Yaşananlardan daha fazla kaçamayacaktım. O geceki anılar, zihnimi işgal ederken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Canımdan can sökülüyormuş gibi ağladım. Gözyaşlarım yüzümü yıkarken başım öne doğru düştü. Elimi göğsüme yerleştirip kendimi, yaşadığım acılara teslim ettim.

Ayperi, o gece benim elimden, annemi almıştı.

Ciğeri beş para etmez bir adam uğruna...

Karanlığa doğru "Değdi mi anne?" diye fısıldadım.

Tüm bu yaşananlara değdi mi?

Belki de uğruna kızını öldürmek istediği adam tarafından öldürülmüştü. Bunu ilk defa açık bir şekilde düşünüyordum. Annem ölmüş olabilirdi, kelimenin tam anlamıyla kimsesiz kalmıştım. Annem... Ah annem! Bende öyle derin yaralar açmıştı ki ölüsüne bile doğru düzgün üzülemiyordum. O ölmeseydi ölen ben olacaktım çünkü. Kaderim acıydı, zalimdi. Kaderime ağladım, babama ağladım, anneme bile ağladım. Çöktüğüm kapı eşiğinde uzun dakikalar boyunca geriye hıçkırıklarım kalana kadar devam ettim. Sesim boş evde yankılanırken kaçtığım acılar tarafından esir alınmıştım, kurtulamıyordum.

Özellikle Cemil şerefsizi ve yaptıkları aklıma gelince ağlamam tekrar şiddetlendi. O adamdan tüm kalbimle nefret ediyordum. Asıl ölmesi gereken kişi oydu. Ama onun yerine olan, anneme ve bana olmuştu. Hıçkırıklarım iç çekişlerine döndüğünde o adamı düşünmeyi kendime anında yasakladım. Artık hayatımda yoktu. Kaçmış kurtulmuştum ondan.

Fakat onu hatırlamak bile içimi ürpertti. Islanan yüzümü ellerimle kuruladım. Titreyen bacaklarımla ayağa kalkıp montumu çıkardım ve askıya astım. İç çekmeye devam ediyordum. Muhtemelen beyaz tenim ağladığım için kızarmış ve kabarmıştı. Eğilip yerden poşeti aldım. İş arasında yemek yapmak için birkaç malzeme almıştım. Yemek yapmayı çok seviyordum ve bana iyi geliyordu.

Bu yüzden hemen mutfağa girip bir şeyler hazırlayarak kafamı meşgul etmek istiyordum. Tam doğrulacağım sırada kapı çalındı. Kimseyi beklemediğim için şaşkınlıkla doldum. Poşetleri bırakıp tedirgin bir şekilde kapıya doğru döndüm.

Ağladığım için boğuklaşan sesimle "Kim o?" dedim.

"Benim."

Tanıdık sesi duyunca gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Gelen Oğuz'du! İyi de bu saatte burada ne işi vardı ki? Onu daha fazla bekletmemek adına kapıyı açtım. Başımı yavaşça karşımda dikilen adamın yüzüne doğru kaldırdım, gerçekten de buradaydı.

"Bir şey mi oldu?"

Ürkek bir şekilde sorduğum soru üzerine yavaşça başını iki yana doğru salladı.

"Atölyeye uğramışken mutfağın gazının açık olmadığını hatırladım. Onu söylemek için geldim."

Ağladığımı duymuştu. Utandığımı hissederken yüzüm kızarmaya başladı. Oğuz ise başını hafifçe eğip yüzüme dikkatli gözlerle baktı. Bu yaptığı iyice gerilmeme neden oldu.

"İyi misin?"

Beklenmedik sorusu karşısında kaşlarım havalandı. Sadece ağladığımı duymakla kalmamış şimdi de şişen yüzümden görmüştü. "İyiyim," diye geveledim.

Patronum inanmayan gözlerle bana bakıyordu. Yine de üstelemek yerine başıyla onayladı.

"İçeri gelip gazı açayım."

İçeri girmesi için kapıyı araladım. Ankara'nın havası geceleri daha soğuk ve keskin oluyordu. İçeriye dolan soğuk hava beni titretti. Büyük adımlarla içeri girip postallarını çıkardı.

"Siz halledin, ben hemen geliyorum."

Cevap beklemeden arkamı dönüp banyoya doğru ilerledim. Aynaya bakmayı reddederek soğuk suyu açtım. Yüzümü buz gibi suyla yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Yüzümü kurulayıp banyodan çıktığımda mutfaktan sesler geliyordu. Salondaki poşeti alıp mutfağa ilerlediğimde Oğuz'un işini bitirmiş olduğunu gördüm.

"Tamamdır hallettim, ocağı kullanabilirsin."

İçten bir şekilde gülümsedim. "Teşekkür ederim, sayenizde bu akşam yemek yapabilirim."

Sesimdeki muziplik üzerine hafifçe gülümsedi. Fakat bakışları hâlâ şüpheliydi çünkü bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı. Yine de herhangi bir şey sormadı. Sadece uzun uzun yüzüme baktı, artık iyi olduğumdan emin olmak ister gibiydi. Mutfak küçük olduğu için aramızdaki mesafe azdı. Derin bir nefes aldığımda parfüm kokusu genzime doldu. Güzel ve erkeksi olan kokusu etkileyiciydi. Yanağımın iç kısmını ısırırken dikkatli bakışlarından kaçınmak için gözlerimi kaçırdım.

Oğuz derin bir nefes alırken "Ben gideyim," dedi.

Başımla onaylarken yanımdan geçip mutfağın çıkışına doğru yürümeye başladı. Bir an duraksadım. Açıkçası bu gece tek kalmayı hiç istemiyordum. Yaşananları hatırlamak huzurumu kaçırmış, geçmişin hayaletlerini serbest bırakmıştı.

Alt dudağımı ısırıp kısa bir an düşündükten sonra çekingen bir sesle "Siz de yemeğe kalmak ister misiniz?" dedim.

Normalde erkeklerden çekinen biri olsam da bu adama nedensizce güveniyordum. İyi bir elektrik alıyordum ondan ve arada Nazlı vardı. Bu yüzden yalnız olmak yerine ani bir dürtüyle yemeğe kalmasını istemiştim. Oğuz'un adımları, söylediklerimden sonra durdu. Birkaç saniye boyunca cevap vermeyince reddedeceğini düşündüm. Fakat bana doğru dönüp muzip bir sesle cevap verdi.

"Zehirlenme falan olmaz değil mi?"

Bu sözler üzerine kıkırdamaya başladım. Bakışları kısa bir an da olsa yüzümde asılı kaldı.

"Söz veriyorum böyle bir asla olmayacak," dedikten sonra poşetleri açıp içindeki malzemeleri çıkarmaya başladım.

Başımı kaldırıp mutfakta dikilen patronuma bakarken dudaklarımı büzdüm.

Sahte bir ciddiyetle "Kendi evinizmiş gibi rahat olun," dediğimde kaşları havalandı.

Dudağının kenarı havalanırken üstündeki siyah paltonun düğmelerini açmaya başladı. "Öyle yapacağım."

O içeri geçerken gizli bir gülümsemeyle işime geri döndüm. Şu an yalnız kalmadığım için mutluydum. Tüm geceyi sessiz evimde korku dolu bir halde ağlayarak geçirmeyecektim. Gülümsemem büyürken makarnanın suyunu ocağa koydum. Oğuz'un bana katılacağını bilseydim tavuklu makarnadan daha farklı bir şeyler yapabilirdim ama maalesef kısıtlı malzemelerim vardı. Suyun kaynamasını beklerken sosu hazırlamaya başladım.

Makarna haşlanırken beyaz mutfak dolaplarını açıp içindekileri incelemiştim. Mutfakta her şey mevcuttu. Küçük ama şirin bir mutfaktı. Masanın üstüne tabak, bardak ve çatal gibi malzemeleri yerleştirdim. Yemek yapmak çok daha iyi hissetmemi sağlamış ve kafam az da olsa boşalmıştı. Otel odasında kısıtlı kaldıktan sonra geçici de olsa kendime ait bir evde bir şeyler hazırlamak güzeldi.

Yaklaşık yarım saat içinde her şey hazırdı. Makarnayı tabaklara doldurduğum sırada telefonum çaldı. Cebimden çıkarıp bakınca Şeyma'nın aradığını gördüm. Onunla konuşmak istesem de şu an müsait değildim. Meşgule atıp sonra arayacağımı bildiren bir mesaj attım.

Günlerdir konuşamadığımız için onu özlemiştim. Yarın aramayı aklıma not ederken Oğuz'u çağırmak için içeri geçtim.

Kanepede oturmuş, ciddi bakışlarla elindeki telefona bakıyordu. Kısa bir an onu inceledim. Çok dikkat çekiciydi. Yüzü, uzun ve kalıplı fiziği, konuşma şekli... Her şeyi fazla kusursuz duruyordu ve onun mükemmel bir hayatı vardı. Benim hayatımın tam zıttıydı.

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatırken yavaşça "Oğuz Bey?" diye seslendim.

Bakışlarını telefondan çekip bana çevirdi. Ela rengi güzel gözleri cam gibi parlıyordu ve gözlerime o kadar dikkatli bakıyordu ki... Sanki düşündüğüm her şeyi görebiliyor gibiydi.

"Yemek hazır mı?"

"Evet," dediğimde ayağa kalktı. Telefonunu cebine yerleştirirken "Geliyorum," dedi.

Beraber mutfağa geçip üç kişilik olan küçük, beyaz masada karşılıklı oturduk. Mutfak onun varlığıyla daha da küçülmüş gibiydi. Gergince sandalyemde kıpırdandım. Ortamda yoğun ve garip bir şekilde gergin bir hava vardı. Yemeğe kalmasını istemek pek de mantıklı bir fikir değildi. Daha dakikalar önce ağladığım evde şimdi de patronumla baş başa yemek yiyordum. Bu İçinde bulunduğumuz durumu iki kat daha tuhaf kılıyordu.

Makarnadan bir çatal aldığında düşüncelerimi bir kenara bırakıp meraklı gözlerle onu izledim. Yüz ifadesinde beliren beğeniyi yakalayınca "Beğendiniz mi?" diye sordum.

Başıyla onaylarken "Evet," dedi biraz şaşkın bir sesle. "Gerçekten çok güzel olmuş." Suyundan bir yudum alırken gözlerine bakarak "Ellerine sağlık," dedi.

Yemeği beğendiği için mutlu olmuştum. "Afiyet olsun."

Oğuz bir çatal daha aldı. Dalgınca "Makarna sevmem aslında," dediğinde, makarna dolu çatalım havada asılı kaldı.

Şaşkınlıkla "Gerçekten mi?" diye sorduğumda başını aşağı eğdi

"Uzun zamandır yememiştim."

Yüzüm asılmıştı çatalı tabağa koydum. "Bilseydim başka bir şey yapardım."

Tabağındakileri yemeye devam ederken "Hayır iyi ki makarna yapmışsın, tadını gerçekten sevdim," dedi ikna edici bir tonla.

Daha az keyif alarak yemeye devam ettim. "Benim ise en sevdiğim yemek makarna."

Yüzünde sıkıntılı bir ifade belirdi. "Eskiden çok yediğim için sanırım bıkmıştım."

Dudaklarımı peçeteyle sildiğimde gözleri uzaklara dalmıştı.  Dudaklarında varla yok arası bir gülümseme oluştuğunda beni şaşırtarak konuşmaya devam etti. "Yetimhanenin favori yemeği makarnadır."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Duyduklarım karşısında şok olurken "Yetimhane mi?" diyebildim. Yetimhane ve onun arasında bir bağlantı kuramıyordum.

Boğazını temizleyip gergince başını aşağı doğru eğerek onayladı. Küçük yaşta yetimhane köşelerinde büyümüş olması içimi kederle doldururken merak ettiğim diğer şey dilimden döküldü.

"Peki Nazlı?"

Suyundan bir yudum aldı.

"Yetimhanede tanıştık."

İçimi kaplayan acıyla birlikte çatalı yavaşça bıraktım. Yeni öğrendiğim bilgi yüreğimin orta yerine taş gibi oturmuştu. İkisini öz kardeş sanıyordum ama onlar, daha küçük yaşta kimsesiz kalmışlardı. Nazlı... Onun gibi hassas ve tatlı bir kızın, yetimhanede büyümüş olması kalbimi acıttı. Daha fazlasını merak ediyordum ama sormadım. Ona daha fazla geçmişi hatırlatmak istemiyordum. Çaresi olmayacak bir acıyı, sorularımla kaşıyamazdım. Ortamdaki hava giderek ağırlaşmış ve hüzünle dolmuştu.

Daha birkaç dakika önce onun hayatının mükemmel olduğunu düşünüyordum. Fazlasıyla yanılmıştım işte. Hiçbir şey göründüğü gibi değildi...

"Daha önce bu kadar lezzetli makarna yememiştim, artık daha sık yiyeceğim bir yemek."

Sözleri üzerine hafifçe gülümsedim. Düşünmeden "Ben size yaparım," dedim ve başımı yana doğru eğip samimiyet dolu gözlerle baktım. "İstemeniz yeterli."

Ufak bir gülümsemeyle cevap verdi. "Bu sözünü sana hatırlatırım."

Tuhaf bir heyecan içimi kapladığında yutkundum."Sorun değil," diye geveledim. "Evimde sürekli yemek olacağı için istediğiniz zaman hatırlatabilirsiniz."

Çünkü ben yemek yapmaya bayılan biriydim. İnternette ilgilimi çeken her şeyi üşenmeden yapardım. Bu yüzden evimde yemek tarzı şeylerin hiç bitmeyeceğini biliyordum.

İç çektiğimde yemek yemeye döndüm. Kafam son derece dolu olduğu için daha fazla konuşmadım. Muhtemelen o da benimle aynı durumdaydı. Kaçamak gözlerle ona baktım. Duyduklarımdan sonra ona karşı merakım iyice artmıştı. Bunun gereksiz bir merak olduğunu bilsem de kendime engel olamıyordum. Of iyice saçmalıyordum. Adam benim patronumun patronuydu. Düşüncelerimi zapt etmeye çalışırken
tabağını bitirdiğini gördüm.

Bunu fark edince hafifçe gülümsedim. gizli Demek ki gerçekten beğenmişti, yoksa yemezdi. Oğuz peçeteyle dudaklarının kenarını sildikten sonra bardağında kalan suyu içip cebinden telefonunu çıkardı. Saat geç olmuştu.

"Ben artık gideyim," deyip ayağa kalktı. Ben de ayaklandığımda beraber mutfaktan çıktık.

"Yemeğe kaldığınız için teşekkür ederim."

Ona uzattığım paltoyu alırken içten bir şekilde cevap verdi. "Benim için zevkti."

Paltosunu geniş omuzlarından geçirip düğmelerini ilikledi. Duvar kenarına çekilmiş sessizce onu izliyordum. Eğilip postallarını sırayla ayaklarına geçirdi. Bu gece beni yalnız bırakmadığı için ona minnettardım ve bu bakışlarımdan rahatlıkla anlaşılıyor olmalıydı. Bana bakmadan kapıyı açtı.

"İyi akşamlar," dediğimde sadece başını eğip merdivenlerden indi.

Aniden bu kadar soğuk olması ilginç gelse de üstünde durmadım. Soğuğu engellemek için kapıyı kapattım ve sırtımı yasladım. Oğuz anlaşılması güç olsa da iyi biri gibiydi. Bu gece ona dai olan bütün düşüncelerimi karmakarışık bir hale getirmişti. Başımı iki yana doğru salladım, net olan her şey yavaş yavaş bulanıklaşıyordu ve bu benim için hiç de iyi değildi.

***

"Evdeki ilk günün nasıldı?"

Elimdeki kitabı yerleştirip yanı başımda duran Nazlı'ya baktım.

Dün gece yaşananları anlatmamaya karar vermiştim. Ama yalan da söylemek istemiyordum. Bu yüzden sadece "İyi geçti, evin çok güzelmiş," dedim.

Kaşlarını çattı. "Artık senin evin."

Elimdeki kitapları yerleştirmeye döndüm. "Geçici kiralık evim."

"Neyse işte. Evi beğenmene sevindim."

Elimde kalan kitapları rafa koyduktan sonra beni izleyen Nazlı'ya doğru döndüm. Benden yaklaşık on santim kısa olduğu için eğilip onu sıkıca kucakladım. Bu ani sarılışım karşısında başta şaşırsa da kendini kısa süre içinde toplayıp karşılık verdi. Hafifçe geri çekilip dolan gözlerimle gözlerine baktım. Eğer Nazlı'ya rastlamamış olsaydım her şey benim için daha zor olacaktı.

"Her şey için çok teşekkür ederim. Hayatıma girdiğin için çok şanslıyım."

Muzip bir tavırla gülümsedi. "Eh, bir Nazlı Duman dünyaya bir daha gelmez."

Ortamdaki hüzünlü havayı dağıtmak için işi şakaya vursa da minnet dolu gözlerimle ona baktım. Hayatıma sihirli bir değnek gibi dokunmuştu. Her şeyin ters gittiği noktada hayatıma dâhil olup işlerin düzelmesini sağlamıştı. Artık bir işim, param ve en önemlisi evim vardı.

Nazlı heyecanlı bir tavırla "Bu arada..." deyip kocaman bir gülümsemeyle raftaki bir kitabı aldı. Son yılların popüler kitaplarından biriydi. Nazlı ile yazarın son çıkan kitabını geçen gün okuyup çok beğenmiştik.

"Yazarıyla iletişime geçtim ve kafemizde imza günü düzenlemesi için ikna ettim."

Gözlerim irileşirken "Gerçekten mi?" diye soludum. Başını aşağı yukarı doğru salladı. "Evet. Bu satışlar için çok iyi olacak. Hem müşteriler böyle etkinlikleri çok sever."

Saçımı kulağımın arkasına itelediğimde heyecanla "Bence de," diyerek onu onayladım. Açıkçası yazarla tanışmayı ben de istiyordum.

O sırada kafenin kapısı açıldı ve bir çift içeri girdi.

"Sen kitapları hallet, ben siparişleri alayım."

Geri çekilip kitaplara döndüm. Kitaplarla ilgilendikçe üniversiteye devam etme fikri aklımdan çıkmıyordu. Türkçe öğretmenliği okuyordum fakat annemin şikâyetleri üzerine sadece bir dönem okuduğum üniversiteyi dondurup çalışmaya başlamıştım. Şimdi yatay geçiş yapıp kaydımı buradaki üniversiteye aldırmak istiyordum ama dönem ortasında mümkün değildi. Baştan sınava girip kazanmam gerekecekti. Gerçekleşmeyi bekleyen bir sürü hayalim vardı ve artık bir yerden başlamam gerekiyordu. İşimi bitirdikten sonra Nazlı'ya yardım etmek için kafenin mutfağına geçtim. Beraber hazırladığımız siparişleri müşterilere ikram ettim.

"Süveyda telefonun çalıyor!"

Nazlı'nın sesini duyunca hızla "Afiyet olsun," deyip mutfak kısmına geçtim. Nazlı tezgâhın üstünde duran telefonumu işaret etti. Telefonunu alıp ekrana baktım.

Bilinmeyen numara...

Bu yazıyı okuyunca kalbim güm güm atmaya başladı. Ellerim titrerken aklımda sadece bir isim beliriyordu. İçime dolan korku yüzünden bir an nefes alamadığımı hissettim. Telefon elimden düşüp parçalara ayrıldığında Nazlı hızla bana döndü. Yüzümdeki kan çekilirken bakışlarım yerde parçalanan telefona kaydı. Nazlı'nın titreyen elimi tuttuğunun hayal meyal farkındaydım.

"Ne oldu? İyi görünmüyorsun?"

Sesi kulağıma uğultu gibi geliyordu. Aklımdan geçen ihtimaller soluk boruma dolanmış acımadan sıkıyordu. Ya beni bulursa? Cemil tekrar hayatıma girerse? O zaman ne yapacaktım?

"İyi misin? Konuş lütfen."

"B-ben telefonu düşürdüm," diyebildim.

Bir çırpıda söylediğim sözler üzerine eğilip telefonu aldım ve Nazlı'nın ne kadar yıkıldığımı görmesini istemedim. Kırılan telefonun içinden kartımı çıkardım.

"Kırılmış."

Nazlı'nın sözleri üzerine "Zaten eskiydi," diye geveledim. Kartı cebime koydum. İlk fırsatta ondan kurtulmalıydım. Bedenimdeki titremeyi bastırmak için ellerimi kenetlediğimde Nazlı koluma dokundu.

"İyi olduğuna emin misin?"

Gülümsemeye çalışarak ona baktım. "Sadece telefon aniden düşünce gerildim."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ya arayan gerçekten Cemil ise... Gerçekler bir balyoz gibi, yaşanan güzelliklerin üstüne inmiş ve her şeyi parçalamıştı.

Sadece birkaç dakika içinde...


Bölüm sonu! Sizi neler bekliyor dersiniz?

Bu gizli numara kim sizce?

Nazlı ve Oğuz hakkında neler düşünüyorsunuz? Onların yetimhane de büyüdüğü gerçeği eminim sizi de en az Süveyda kadar şaşırtmıştır.🙊

En sevdiğiniz karakter kim diye sorsam?

Yeni bölümde görüşmek üzere instagram adresim umrantn'a da beklerim, çıkın çıkın gelin.🤍

Continue Reading

You'll Also Like

4.3K 2.1K 20
Ben sana güvendim sana kalbimi verdim ama sen babama yardım etmek yerine ona nefretle baktın sayende ayrı yerlerdeyiz evladım senin yüzünden babası...
1.2M 51.8K 45
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
7.3K 1K 43
"Çok güzelsin Lovato"dedi büyüleyici sesiyle. Eşsiz gözlerine baktım. Kızardığımdan emindim. Güldüm. "Hah bu senden duyduğum ilk pozitif şeydi"dedim...
2M 172K 64
Görevini aşk ile perdeleyen bir adam ve o aşka yalnızca yüreğiyle kanat çırpan bir kadın. *** "Gözlerin dünyanın en güzel, en ihtişamlı masalını anla...