ÖZGÜR-TAMAMLANDI

By muslumbozkurt

386K 49.4K 7.4K

Özgürlüğü için ailesi de dahil herkesi karşısına alan bir adam; Mert Çağan. 18 yaşında hayatı kendi istediği... More

GİRİŞ
DAYI
ÖZGÜR
TERCİH
YOLCULUK
DENİZ
YURT
AİLE
DAVET
AKBABA
AYRILIK
YENİ
KEŞİF
İLK GÜN
ARKADAŞLAR
ARAYIŞ
ÂŞIK
DÜŞÜNEN ADAM
BEKLEYİŞ
İHANET
TANIDIK
BİLİNÇALTI
EKSİK
DAYAK
HASTA
KIRIK
İŞ
ŞAKA
ÇALIŞMA
YATAY GEÇİŞ
İTİRAF
MESAJ
KİRALIK EV
YARDIM
ÇIĞLIK
HAP
KIZIL SAÇLI KIZ
SÖZ
VALİZ
MÜSTEŞAR
İSTEK
ŞİMŞEK
PAYLAŞMAK
HESAP
ANNE
YETENEK
VİZE
DÜZEN
SARHOŞ
ASİYE TEYZE
SEVDALIK
CEZA
FİLİZ
GERÇEK
ŞAHİT
KAÇIŞ
GERİDE KALAN-FİNAL

HURİ

12.8K 1.4K 87
By muslumbozkurt


Mert kahvaltısını yapıp dersliğe doğru yola koyuldu. Yolda bir sigara yakmayı da ihmal etmedi. Zaten ne zaman iki lokma bir şey yese hemen sigara içesi geliyordu. Sigara sanki midesinde bir bekçi gibi duruyor ve içeri bir şeyler girmesini bekliyor gibiydi. Yiyecek bir şeyler içeri girer girmez de hemen beynine sigara içmesi için sinyaller gönderiyordu. Eğer bunu hemen yerine getirmezse bir saat sonra baş ağrılarıyla yerine getirmek zorunda kalıyordu.

Mert obam kantinin önüne geldiğinde bazı sınıf arkadaşlarını orada çay içerken gördü. Saatine baktı sekize on dakika vardı. Gidip bir selam vermek için yeteri kadar vakti vardı. Mert arkadaşlarının yanına gitti ve onlara selam verdi. Ama arkadaşları onu fark etmedi. Mert bu kadar yakındayken nasıl fark edilmediğini anlamadı. Biraz daha yaklaştı ve tekrar selam verdi. Ancak arkadaşlarından yine bir tepki alamadı. Mert "Beni duymuyor musunuz?" diye sordu. Sanki hayalet olmuştu. Arkadaşları hiçbir tepki vermiyorlardı.

Mert büyük bir şaşkınlık içerisinde onlara bakıyordu. Bir soru daha soracaktı ki biri onun kolundan tutup çekti. Sınıf arkadaşlarından Elvan isminde bir kızdı. Doğrusu bu kıza ilk gün gıcık olmuştu. Çünkü kız çok fazla konuşuyordu ve her şeye cevap vermeye çalışan bir tipti. Şimdi kendisinin kolundan tutup çekmesine şaşırmıştı. "Ne oldu?" diye sordu. Ses tonunda suç işlemiş bir çocuğun korkusu vardı. Neden böyle olduğunu kendisi de anlamadı. Çünkü ortada hiçbir suç yoktu.

Elvan "Yanlış insanlara selam verdin." Dedi gülümseyerek. "Neden? Selam vermek için insan mı seçmem gerekiyor?" dedi şaşkın bir tavırla. Elvan "Ne yazık ki evet, seçmen gerekiyor." Dedi. "İyi ama neden? Selam vermenin nesi kötü?" diye sordu. Sanki Elvan onun merakını artırmak için bilerek ağırdan alıyordu. Aslında Elvan onun anlamazlıktan geldiğini düşündüğü için parça parça cevaplıyordu. Ancak Mert'in yüzündeki ifadeden onun cidden anlamadığını fark etti. "O kızlar cemaatçi." Dedi. Bu kez Mert'in anlamasını bekliyordu.

Mert yine anlamadı. "Bunun konumuzla ne ilgisi var. Biz basit bir selam vermeden bahsediyoruz." Dedi. Elvan "Onların hocası kızların sesinin erkeklere haram olduğunu söylüyormuş vaazlarında. Bu yüzden onlar senle konuşmazlar." Dedi. "Ama sen sadece nezaketen selam verdim. Bunda yanlış bir şey yok ki. Hem bana bunu işaretlerle de anlatabilirlerdi ya da en azından içlerinden birisi selamıma karşılık verip durumu anlatabilirdi. Gerçi durumu anlatsalar bile bunun son derece saçma olduğunu onlara söylerdim." Dedi. Elvan'ın gülümsemesi arttı.

"Belki inanmayacaksın ama onların hocası bekâr kadınların erkeklerin selamını almasının da doğru olmadığını söylemiş. Ona göre bu da haram olabilirmiş. Ancak tam olarak emin değilmiş." Dedi. Buna Mert'te güldü "Peki bu insanlar hiç peygamberin "Selam vermek sünnet almak ise farzdır." Dediği hadisini duymamışlar mı?" diye sordu. Elvan "İllaki duymuşlardır." Dedi. Mert "Duymuşlar ama hadisi uygulamak yerine hocalarının dediklerini uyguluyorlar. Üstelik hadiste herhangi bir cinsiyet ayrımı da yapılmıyor. Neyse onlara bundan sonra selam vermeyeceğim. O kafadaki insanların arkadaşlığının uzak olmasını tercih ederim. Ancak üzüldüğüm bir şey var. O da bu insanların ileride öğretmen olacak olması. Yani ileride bir çocuğun babası geldiğinde de mi onla konuşmayacaklar? Ne kadar saçma bir düşünce." Dedi.

Elvan'ın da yüzü düştü "Umarım bu işi yapmazlar. Çünkü ben de ileride çocuğum bunlardan birinin öğrencisi olsun istemem." Dedi. Mert "Umarım." Demekle yetindi. Çünkü onların cemaat dedikleri oluşumunun soruları üyelerine verdiğini daha önce duymuştu. Belki o tuhaf düşünceli insanlar kendilerinden daha önce atanacaklardı. Mert ve Elvan sınıfa girdiklerinde sınıfın çoğunluğu gelmişti.

Mert sınıfın amfi şeklinde olmasını sevdi. En arkaya geçip oturdu. Elvan da onun bir önündeki sıraya oturdu. Dersin hocası gelene kadar aralarında sohbet etmeye devam ettiler. Mert Elvan'ın sürekli birlikte takıldığı gruptan Deniz, Rukiye ve Hümeyra ile de tanıştı. Mert onlarla tanıştığına gerçekten memnun oldu. Çünkü bu kızların sohbeti erkeklerinkinden çok daha iyiydi. En azından bu kızlarla vakit geçirilebilirdi.

Dersin hocası sınıftan içeri girdi. Otuzlu yaşlarında oldukça bakımlı sarışın bir kadındı. "İsmim Yeşim Şentoprak" diyerek kendisini tanıttı. Sınıftaki herkesi tanımakla vakit kaybetmek istemediğini zaten hafızasının kötü olduğunu ve herkesin ismini aklında tutamayacağını söyledi. Mert onun tavırlarından ukala olduğu hissine kapıldı. Hoca bilgisayara flaşını taktığında sınıftan bir uğultu yükseldi. Çoğunluk kendi arasında "İlk günden ders mi olur?" diye konuşuyordu. Mert için çok fark eden bir durum yoktu. O yüzden sessiz kalmayı tercih ediyordu.

Hoca "Sessiz olun. İstediğim zaman ders yaparım." Dedi. Mert az önce onun ukala olduğuna kapılması hissinin doğru çıkmasına üzüldü. Çünkü böyle bir hocayla üç saat ders yapmak zorundaydılar. Mert haftada üç saat bu kadına katlanılmaz diye düşündü. Ancak başka çaresi de yoktu. En fazla dört ders devamsızlık hakkı vardı. Burada devamsızlıklar lisedeki gibi değildi. Lisede devamsızlıklar yarım gün veya tam gün olarak sayılıyordu. Toplam bir devamsızlık hakkı vardı. Sene sonuna kadar bu sayıyı geçerseniz sınıf tekrarı yapmanız gerekiyordu.

Ancak burada yani üniversitede durum öyle değildi. Burada her dersin kendi devamsızlık sayısı vardı. Mesela bazı derslerin üç bazı derslerin ise dört ders devamsızlık hakkı vardı. Bu sayıyı geçtiğinizde ise sadece o dersten kalıyordunuz. Diğer dersler bu durumdan etkilenmiyordu. Mert bu derste bütün devamsızlık hakkını kullanacağından daha şimdiden emindi.

Mert düşüncelerinden sıyrıldığında dersin hocası bu derste çok fazla konu olduğundan ilk haftadan derse başlaması gerektiğini söylüyordu. "Hem lisedeki gibi kırk beş dakikada bir on beş dakika mola vereceğim." Diyordu. Mert buna sevindi. En azından biraz anlayışlı biriydi. Çünkü bazı hocaların blok dersler yaptığını ve bir buçuk saat boyunca öğrencileri içeride tuttuklarını öğrenmişti. Oysa üniversite hocası olmuş bir insanın bir öğrencinin kırk beş dakikadan fazla dersi dinleyemeyeceğini bilmesi gerekirdi.

Dersin hocası slâytlarını açtı. İlk bir iki slâydı okuyup geçti. Mert herhalde önemsiz şeylerdi diye öyle yaptı diye düşündü. Ancak hoca ara verene kadar ders boyunca aynı yöntemi izleyecekti. Slâydı açıyor ve okuyordu. Mert'in dokuzuncu sınıfta da biyoloji öğretmeni böyleydi. Ancak o öğretmen sonradan kendisini toparlamıştı. Çünkü oldukça bilgili ve egosuz bir insandı. Mert bu kadında ileride değişeceğine dair bir izlenim görmüyordu. Ukalalığı da bunun kanıtı niteliğindeydi.

Derse ara verildiğinde Mert sınıftan adeta koşarak çıktı. kantine gidip bir çay alıp oturdu. Sigarasını yaktı. Bir nefes almıştı ki Elvan, Rukiye, Deniz ve Hümeyra da geldiler. Zaten Daltonlar gibi hep birlikte geziyorlardı. Hümeyra gülerek "Ne ara çıktın sınıftan?" diye sordu. Rukiye onun bu sorusuna güldü "Değil mi ya? Sözde en arkada oturuyordu. Bir baktım kapıdan çıkıyor. Sanki hoca mola dediğinde hemen kapıya ışınlandı." Dedi. Haksız da sayılmazlardı. Mert mola sözünü duyunca koşar adım kapıya gitmişti. Çünkü bir an önce bu sıkıcı ders müsveddesinden çıkmak istiyordu.

Mert "Siz de benim kadar sıkılsaydınız siz de koşarak çıkardınız sınıftan." Dedi. Elvan "Evet ya, bu hoca çok sıkıcı ders anlatıyor. Daha doğrusu ders bile anlatmıyor. Sadece slâytlarda yazanları okuyor. Zaten üst sınıflar bu hocanın dersinin çok sıkıcı olduğunu söylemişti. Bu kadın buraya eşi sayesinde girmiş diyorlar." Dedi. Son cümleyi duyan Deniz hemen söze girdi. "Nasıl yani kocası sayesinde girmiş?" diye sordu merakla. Kızlar dedikoduyu duyunca kurtlar gibi hemen kulaklarını dikiyor, sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. Zaten dedikodusuz da duramazlardı. Kızların da böyle kötü bir huyu vardı.

Ama bu kez Mert de merak etmişti. Elvan "Eşi merkez kampüste profesör diyorlar. Üniversiteler dışarıdan akademisyen alabiliyorlar. Bu kadın da öğretim görevlisi olduğuna göre demek ki yüksek lisans yapmamış. Bence bu da söylenenleri doğru çıkarmaya yetecek bir delil. Zaten hiçbir şey bildiği de yok." Dedi. Mert ona hak verdi "Evet hiçbir şey bilmiyor." Dedi. Diğerleri de onları onayladılar.

Mert hiç hayal ettiği gibi bir üniversite ortamı bulamamıştı. En azından hocalarının iyi hocalar olmasını planlamıştı. Çünkü üniversiteler doğrudan onlara mesleğin öğretildiği fakültelerden oluşuyordu ve bu fakültelerden çıkan bireyler ilerleyen zamanlarda devletin çeşitli kademelerinde görev yapacaklardı. Devletin en azından kendi kurumlarında görev yapacak kişileri iyi bir eğitime tabi tutacağını düşünmüştü. Ancak Osmanlı devletinden bu yana bir devlet geleneği gibi olmuş ve günümüz Türkiye'sinde dahi hala devam eden yakınlarını kayırma olayının burada dahi karşısına çıkacağını düşünmemişti. Mert tam bir hayal kırıklığı içerisindeydi.

Dersin bundan sonraki kısmında Mert uyudu. Ders hocası onu görmesine rağmen ses çıkarmadı. Çünkü sınıf sessiz olduktan sonra kimin ne yaptığı umurunda değildi. Onun tek istediği slâytlarını okuması için gerekli sessizliğin oluşmasıydı. Dersi kim dinlemiş, kim anlamış ya da derste kim uyumuş zerre umurunda değildi. Nasıl olsa kimse ona bugün derste ne anlattığına dair bir soru sormuyordu ve ay ortası olduğunda o hiç hak etmediği maaşını takır takır alıyordu.

Ders bittiğinde Mert hala uyuduğundan kızlar onu uyandırdı. Mert başta ne olduğunu anlamadı. Birisi ona ne olduğunu anlattı. Kızlar gidip yemek yiyeceklerini söylediler. Mert de acıkmıştı. Ama bir yandan da sürekli para harcamak zorunda kalması canını sıkıyordu. Çünkü parası bitmek üzereydi ve hala kimlere burs çıktığı açıklanmamıştı. Mert babasından para istemek istemiyordu. Babasının bu konuda istekli davranmayacağının farkındaydı.

Öğle arasında bir lokantada yemek yediler ve çay içtiler. Tekrar fakülteye geldiklerinde Mert kızlardan dersin bilgisayar olduğunu öğrendi. Ancak bu durumu şaşkınlıkla karşıladı. Mert üniversitede neden hala bilgisayar dersi olduğunu anlamamıştı. Çünkü bilgisayar denince aklına sadece oyun oynamak ya da sosyal medyada vakit geçirmek geliyordu. Derse girince öyle olmadığını anladı. Ders hocası onlara Microsoft Office programlarını anlatacağını söyledi. Ancak son derece ukala olması Mert'in canını sıkmıştı. Sanki atomu parçalamaktan söz ediyordu.

Ders arası olduğunda Mert yine sınıftan ilk çıkanlardan biri oldu. Hemen sigara içen diğer öğrencilerin toplandığı köşeye gitti. Cebinden paketini çıkarıp bir tane sigara yaktı. Mert sigarasını yakmak için kafasını hafifçe çakmağın üstüne eğmişti. Tam kafasını kaldırdığı anda karşıda B bloğun önünde bir peri kızı gördü. Hayır, hayır bu kız doğrudan melek olmalıydı. Ya da cennetten düşmüş bir huri de olabilirdi.

Kızıla boyanmış saçları vardı ve gülümsüyordu. Mert onun inci gibi dişlerini gördü. Aman Allah'ım bu kız her zerresiyle Mert'i kendine hayran bırakıyordu. Kız telefonla konuşuyordu. Mert onun yanına gitmek istedi. Ama bacakları onun bu isteğine olumsuz yanıt verdiler. Oldukları yere çakılmış iki kazık gibi hiç kımıldamıyorlardı. Mert sol tarafında bir hareketlenme olduğunu hissetti. Kalbi atışını hızlandırmıştı. Tam o anda biri onu dürttü. Mert son derece güzel manzarasının tadını çıkarmak istiyordu. Ancak yanındaki onu ısrarla dürtüyordu. Mert istemeyerek de olsa kafasını çevirdi.

Sınıf arkadaşlarından biri "Sigaranı düşürdün." Dedi. Mert o an ağzının açık olduğunu fark etti. Çok utandı ve hemen yerdeki sigarasını alıp çöpe attı. Bu kız Mert'in aklını başından almıştı. Mert tekrar kıza baktığında yerinde yoktu. "Allah kahretsin. Şimdi ne yapacağım." Dedi kendi kendine.

İnstagram:bzkrtmslm1

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 132K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
121K 8.6K 18
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...