KAYIP

بواسطة sunelflower

12.7K 823 396

Umbrella Academy'de bir 8. kişi... O 43 olağanüstü çocuktan ve Umbrella Academy'de eğitim alan bir 8 numara... المزيد

Dream
Magic
Hearts
Likelihood
Teardrops
Learned
Half-Infinite
Time Travelers
Pointless Stress
Juts pie
Improvisation

5 février 1972

751 54 54
بواسطة sunelflower

Şu an yapabileceğimiz tek bir şey vardı; öylece önlerine çıkmak.

Bizi şu an görüp göremediklerini sadece bu şekilde öğrenebilirdik.

"Five karşılarına çıkmak zorundayız."

"İyi de bundan daha kolay bir şey yok ki. Zaten bizi göremezler."

"Bilmiyoruz, buraya gelirken çok zorlandım. Gücümü sınırsız sürede kullanacak seviyeye henüz erişemedim, erişemedik."

"Tamam pekala-"

"Five ne yapıyorsun?"

"Dediğin gibi karşılarına çıktım."

"İyi de söylemeyi unuttuğum bir şey vardı. Bizi şu an göremiyorlarsa bile zamanımız kısıtlı olabilir. Dediğim gibi çok güç harcadım."

"Bak Ash telaşlanmayi bırak. Çok fazla her şeyin geleceğini düşünüyorsun. Geçmişi ya da geleceği bırak, sadece şimdiye odaklan."

"Zaman hakkında mı konuşacağız cidden. Bence son zamanalrda yeterince haşır neşir olduk, kalsın."

Bir yandan hala birbirmize laf yetiştirmeye çalışırken bir yandan da ufaktan ufaktan ortadan tüymeye çalışıyorduk.

"Ah zavallı çocuklar. Bizi sizin güçlerinizi bilmeyecek kadar saf mı sandınız?"

"Bizi görmüyorlardır değil mi?"

"Blöf de yapıyor olabilirler. Bilmiyorum. Ama olur da göz teması kurarsa sıçt-"

Ben daha cümlemi tamamlayamamıştım ki kadın gözlerimin içine doğru bakmaya başladı.

"Five ben bıraktım galiba şuraya bir yere"

Kadının bir anda gözlerimin içine bakmasının şokuyla olduğum yerde kalmışken Five kolumdan çekiştirmeye başladı.

"Ashley ne yaptığını sanıyorsun?"

"Five... Sanırım bizi görüyor."

Bunun üzerine Five göz devirip yanıma geldi ve elini kadının yüzüne yaklaştırıp bir sağa bir sola salladı.

"Bak görüyor musun? Bizi görmüyorlar."

Five tekrar kolumdan çekiştirmeye başladı ama bu sefer yıkıntının bıraktığı kumlara resmeb saplanan ayaklarım yavaş yavaş hareket edebilmişti. Daha sonra da koşmama izin vermişlerdi.

Bir yandan arkama bakarken bir yandan da elimden tutup beni peşine takan Five'a ayak uydurmaya çalışıyordum.

"Ashley hazır mısın?"

"NEYE?"

"Zamanda sıçrayacağız."

"Five bunu en son yaptığında neler olduğunu biliyorsun."

"Bana güveniyor musun Ash?"

"Dürüst mü olayım yalan mı söyleyeyim."

"Elimi bırakma"

"FİVE YAPMA YANARIZ."

"3 deyince benim peşimden hızlıca koşacaksın. Daha önce hiç ikili sıçrayışı denememiştim."

"FİVE SEN CİDDİ MİSİN AQ"

"3 deyince benimle birlikte aynı hızda koşacaksın. Anlaştık mı? 1...2...3 ASH KOŞ!!"

Five'ın dediklerini yerine getirdim. Az önce bomboş olan arazide dümdüz koşuyorduk. Birkaç metre sonra o dümdüz dediğim arazide bir yere adım attık, sanki bir yarığa girmiş gibiydik. Daha sonra diğer adım... Ve sonra bütünümle ben.

Karadeliğe çekilmek gibi bir hissi vardı. Siz herhangi bir müdahalede bulunamıyordunuz. O sizi tamamıyla kendi istediği yere istediği şekilde sürüklüyordu.

Anın korkusuyla Five'ın eline sıpsıkı tutunmuştum ama biraz sonra, içinde bulunduğumuz zaman bükücümsü şey bizi ayırmıştı. Ben bir yana o bir yana savrulmuştu. İste olmuştu... Yine olmuştu. Zorla bulduğum Five yine kendini bizden uzaklaştırmanın bir yolunu bulmuştu.

Şaşırtıcı bir şekilde bu yaşananların hepsi birkaç saniye içerisinde oluyordu.

Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım ve hiçbir şeyin neredeyse farkında değildim. Bir yere, bir zamana çakılacaktım, orası kesindi ama neresi ve hangi zaman olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu.

***

İşte o malum sırt kırılma sahnesi...

Biraz sonra cesaretimi toplayıp gözlerimi açabildiğimde etrafıma bakabilmiştim.

Dar, çıkmaz bir sokakta çöp konteynırlarının yanına yığılmış karton kutuların üzerine düşmüştüm.

Birkaç saniye daha öylece neler olduğunu anlamaya çalıştıktan sonra kafamı ovuştururken bir yandan da üzerine düştüğüm karton kutulardan kayarak indim.

Daha sonra kıyafetlerimi sirkelercesine düzelttikten sonra çantamı kontrol ettim. Neyseki yerli yerinde duruyordu ve çantamın içindekiler de aynı şekilde...

Olayın şokunu atlatabildiğimde etrafa bakmam gerektiğini akıl edebilmiştim. Önce o çıkmaz dar ara sokağı inceledim biraz. Birkaç çöp konteynırı, yığılmış eşyalar ve buranın bir çıkmaz sokak olmasında en büyük rol oynayan büyük uzun iki bina yanı ve bir de kısa boş bir duvar vardı.

Daha sonra yavaşça çıkmaz sokağın sonuna yürüdüm (birkaç adım sonrasında zaten sonuna varabilmiştim) ve kafamı yavaşça dışarı doğru uzattım.

İnsanların giyim tarzlarını inceledim, neler olup bittiğini hangi ülkede olduğumu anlamaya çalışıyordum ama hiçbir şekilde bunu anlamamı sağlayacak bir şey bulamıyordum.

Biraz sonra ileri sokaktan, göz hizamın yakınlarında olan bir grup genç geçti. Giyim tarzlarının modern olmadığı apaçık belliydi ama o kadar da eski değildi. Tahminimce 70'ler veya 80'lerdeydim.

Biraz daha bakınınca çok ama çok yakınımda (hemen karşıda) bir bakkal gördüm. Minik bir bakkaldı. Önünde bir gazete standında gazeteler, birkaç şekerleme vb malzemeler olan küçük, minicik bir kulübe gibiydi.

Koşarak bakkalın oraya gittim ve gazetelerden birini alıp incelemeye başladım.

Kelimeler tanıdık geliyordu ama bu dilin ingilizce olmadığı kesin bir bilgiydi.

Adam bilmediğim bir dilde bir şeyler söylenmeye başladı.

"Üzgünüm dilinizi bilmiyorum."

"S'il vous plaît laisser tomber le journal. "
"Lütfen gazeteyi bırakın"

Anladığım kadarıyla Fransızca konuşuyordu. Bunu anlamıştım çünkü babamız bize neredeyse her dilde eğitim vermeye çalışıyordu ama ne yazık ki hiç pratik yapma şansımız olmamıştı ve Rusça kadar önem verdiği bir dil olmadığı için ev içerisinde bazı günler sadece Fransızca konuşmamızı falan istememişti.

Bunun üzerine bildiğim birkaç cümleyi bir şekilde birleştirmeye çalıştım.

"Pardon. Je ne comprends pas votre langue "Afedersiniz. dilinizi anlamıyorum"

"Je sais très peu de choses."
"Çok az biliyorum."

Adam bunun üzerine elimdekini işaret ederek "Journal" dedi.

Journal kelimesini hatırlıyor gibiydim e zaten elimdekini de görünce jeton düşebilmişti. Büyük ihtimalle gazeteyi izinsiz almamla ilgili bir şeyler söylüyordu.

"Je suis désolé, je suis tellement désolé"
"Üzgünüm, çok üzgünüm."

"Voulez-vous obtenir le journal, madame? "
"Gazeteyi almak ister misiniz hanımefendi?"

"Non, juste ... Quelle est la date exacte aujourd'hui?"
"Hayır, sadece ... Bugünün kesin tarihi nedir?"

"5 février 1972"
"5 Şubat 1972"

"Merci"
"Teşekkürler"





*
Elf reizden "haftasonuna" dediği bölümü cuma günü atma şoku

Öncelikle Fransızca bilmiyorum Google Translater kullandım hatam falan varsa Google'ı suçlarsınız fkwjfowkgowor.

Onun dışında YİCEM ÇOK TATLISINIZ. Acayip güzel yorumalr alıyorum kitap adına ve bu yolda beni en çok motive eden şey oluyor bunlar.

Şaka maka 1,71K oldu ya kitap. Vay anasını.

Anyway umarım beklediğinize değen bir bölüm olmuştur.

🥺🥺🥺

Hadi bir sonraki bölümlerde görüşürüüüüz ❤️

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

20.9K 3.7K 11
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
23.9K 1.4K 14
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
120K 20.9K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting