ÖZGÜR-TAMAMLANDI

By muslumbozkurt

386K 49.4K 7.4K

Özgürlüğü için ailesi de dahil herkesi karşısına alan bir adam; Mert Çağan. 18 yaşında hayatı kendi istediği... More

GİRİŞ
DAYI
ÖZGÜR
TERCİH
YOLCULUK
DENİZ
YURT
AİLE
DAVET
AKBABA
YENİ
KEŞİF
İLK GÜN
ARKADAŞLAR
HURİ
ARAYIŞ
ÂŞIK
DÜŞÜNEN ADAM
BEKLEYİŞ
İHANET
TANIDIK
BİLİNÇALTI
EKSİK
DAYAK
HASTA
KIRIK
İŞ
ŞAKA
ÇALIŞMA
YATAY GEÇİŞ
İTİRAF
MESAJ
KİRALIK EV
YARDIM
ÇIĞLIK
HAP
KIZIL SAÇLI KIZ
SÖZ
VALİZ
MÜSTEŞAR
İSTEK
ŞİMŞEK
PAYLAŞMAK
HESAP
ANNE
YETENEK
VİZE
DÜZEN
SARHOŞ
ASİYE TEYZE
SEVDALIK
CEZA
FİLİZ
GERÇEK
ŞAHİT
KAÇIŞ
GERİDE KALAN-FİNAL

AYRILIK

13.1K 1.7K 105
By muslumbozkurt


Ayrılık zamanı gelip çattı. Mert iki haftanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlayamamıştı. Havalar eski yaz günlerine göre daha serindi. Mert sonbaharı her zaman bir başka severdi zaten. Bir şairin "Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim." Dediği dizesini çok sevmişti. Çünkü onun gibi düşünen birini bulmuştu. Sonbahar gelince Mert'in içine bir hüzün çökerdi. Bolca şiir okurdu bu aylarda. İnsan aşık olacaksa bu aylarda olmalı derdi kendi kendine. Sonra düzeltirdi kendini "Ama aşık olmak insanın elinde değil elbette." İnsan seçemez nerede, ne zaman ve kime aşık olacağını. Seçmekle olsa bu kadar değerli olmazdı zaten aşk. Uğruna bu kadar acı çekilmesiydi kutsallaşmazdı bu kadar.

Mert işte böyle düşüncelerle güzel bir sonbahar gecesinde ailesinin yanındaki son saatlerini gökyüzünde yıldızları izleyerek değerlendiriyordu. Herkes uyuyordu Mert'ten başka. Mert ise gökyüzünü izliyordu. Yıldızların parlaklığını çok severdi. Onların bazı geceler yer değiştirmiş olmasını ilgiyle takip ederdi. Gökyüzüne bakmak onda tuhaf bir kendine geliş sürecinin temellerini atardı hep. Ne zaman kafası karışık olsa ya da duygusal bir karmaşanın içinde bulsa kendini hep gökyüzüne bakarak düşünürdü geceleri. Gecelerin sessizliği onun daha iyi düşünmesine, doğruları görmesine yardımcı olurdu. Yıldızlar ışıklarını düşüncelerinin veya duygularının üstüne tutar, onun aydınlanmasına yardımcı olurlardı. Mert işte tam da bu yüzden çok severdi yıldızları ve gökyüzünü.

Arada bir ziyarete gelirim ailemi diye düşünüyordu. Tamamen kopamam onlardan diyordu kendi kendine. Bunun çok zor olacağını düşünüyordu. insan ailesi ne kadar kötü olursa olsun birden vazgeçemezdi onlardan. Onlarla güzel anıları varken daha da zor olurdu bu. Bu son gecede damda uyurken gökyüzüne sormak istiyordu Mert. Acaba yerinde onlar olsa ne yaparlardı? Ailesinden vazgeçerler miydi? yoksa onlardan tamamen kopmak isterler miydi?

Aslında Mert günün birinde onlardan kopmak zorunda olduğunu kabulleniyordu. Çünkü kendini geliştirdikçe ailesinin basit fikirleri ve gelenekçi tavırları onu bunaltıyordu. Mert onlara açıklama yapma gereği bile duymuyordu artık. Onların kendisini anlamayacağını biliyordu çünkü. Bu duruma çok da üzülüyordu. İnsanın ailesinin kendisine yoldaşlık yapmaması acı bir durumdur ne de olsa. İnsan ailesinden başka gerçek bir sevgiyi nerede bulabilir ki? Ama bazı sevgiler zamanla zarar verir sevilenlere. Mert'in ailesi de böyleydi işte. Onların artık kendilerine zarar verdiğini düşünüyordu Mert. Çünkü Mert eğitim aldıkça, kitaplar okudukça kendisi ve fikirleri değişiyordu. Ancak ailesi hep aynı aileydi. Özellikle anne ve babası tamamen toplum odaklı yaşıyorlardı. Bütün hayatlarını toplumun onlardan beklentilerine göre dizayn etmişlerdi. Bu durum Mert'in hiç hoşuna gitmiyordu. O toplumun fikirlerine göre değil kendi isteklerine göre yaşamak istiyordu. Toplumun istediği gibi biri değil kendi hayallerindeki hayatı yaşayan biri olmak istiyordu. En çok da bu yüzden zor olsa da bu ayrılığın bir an önce gerçekleşmesini istiyordu Mert. Ayrılık günü gelmişti. Sabah uyandıklarında valizini hazırlayacak ve ikindi vakti geldiğinde de otobüse binip gidecekti buradan. Yeni bir hayata giden yolculuğuna başlayacaktı.

Mert sabaha karşı gözlerini biraz yumdu. Gözlerini kapatmasıyla uyuması da bir oldu. çünkü hem zihnen hem de bedenen çok yorgundu. Damda uyumayı da özleyeceğini biliyordu. Çünkü belki de bir daha hiç gelmezdi ailesinin yanına. Onları çok özleyeceğini biliyordu. Ama onun için böylesi daha iyi olabilirdi. Çünkü gözden ırak olan gönülden de ırak olur demişti ataları ve haklıydılar. İnsanın gözü görmeyince gönlü katlanıyordu.

Gaziantep'te evler apartmandan çok müstakil evler şeklinde yapılırdı. Aslında bazıları onlara gecekondular da derdi. Ama mert bunu kabul etmezdi. Bu evler kesinlikle gecekondudan daha fazlasıydı. Hatta belki doğalgazlı olsa Mert onların apartman dairelerinden bile daha güzel olacağını düşünürdü. Aralarındaki en büyük farkında "Dam" olduğunu düşünürdü. Damlar yazları salça kurutmak, dolma yapmak ve geceleri uyumak için birebirdi. İşte bu damlar sayesinde yaz geceleri gökyüzünde yıldızları izleyerek uyuyabiliyordu Mert. Sabahları üzerlerine güneş gelene kadar da keyifli bir uyku sürüyordu.

O sabah da Mert'in üzerine güneş gelince uyandı. Sabah mahmurluğu üzerindeyken sağa sola bakındı. Hala tam olarak uyanık sayılmazdı. Gözleri açık olsa dahi beyni hala dükkanı açmamıştı. O sırada annesini gördü Mert. Annesi "Hadi aşağı inelim." Dedi. Yataklarını topladılar ve aşağı indiler. Mert uykusunu alamamıştı. Saat sabahın dokuzu olduğundan biraz daha uyumaya karar verdi. Kanepelerden birinin üzerine uzandı ve uykusuna orada devam etti. Beyni hala uyuduğundan bedeni de hemen ona eşlik etti.

Öğlen ezanı okunurken uyandı. Annesinin onu nasıl olup da uyandırmadığını merak ediyordu. çünkü normal zamanlarda annesi hiçbir çocuğunun saat ondan sonra uyumasına izin vermezdi. "Şimdi bir misafir gelir kapımıza. Siz hala uyuyorsunuz." Diye azarlardı çocuklarını. Annesinin eski bir alışkanlığıydı bu. annesinin babasının yani dedesinin köyün ileri gelenlerinden biri olduğunu biliyordu Mert. Hatta bazılarının onun köyün ağası olduklarını iddia etmişti Mert. Bunu söylemelerinin sebebi ise ne zaman köye bir misafir gelse hep onu sorar, onun evinde misafir olmak istermiş. Bir süre sonra bu köylü de bir tür alışkanlık haline gelmiş. Köye ne zaman dışarıdan bir gelse hep dedesinin evine yollanır olmuş. Dedesi misafirleri pek severmiş ve saat kaçta gelirse gelsin "Tanrı misafiridir, başım üstüne." Der geri çevirmezmiş. Anneannesi de misafir gelince hemen çocukları uyandırır kendisine yardım etmesini istermiş. İşte Mert'in annesi bu yüzden sabahları erken kalkmak zorunda hissederdi kendisini. Hala baba evindeki gibi sürekli misafir geleceği telaşına kapılır ve onlara mahcup olmak istemezdi. Ne de olsa misafiri iyi ağırlamak da yörenin en önemli adet ve örflerinden biriydi. Buralarda hala devam eden adetlerden biriydi bu. Kimin kapısını çalarsanız çalın sizi seve seve misafir ederlerdi. Mert'in eski adetler arasında tek sevdiği adet belki de buydu.

Mert annesinin kendisine seslenmesiyle düşünce dünyasından çıktı. Annesi "Mert hadi oğlum gel bir şeyler ye. Daha valizini bile hazırlamadın. Son iki saatin kaldı." Dedi. Mert telaşla saate baktı. Saat daha on iki buçuktu. Bu da en az iki buçuk saati var demekti. Mert'in annesi okuma yazma bilmediğinden saatleri hep yuvarlak hesap söylerdi. Mesela saat 13.12 yi gösteriyorsa annesi buna saat bir buçuk derdi. Buçuğu biraz geçince sonraki saati söylerdi hemen. Mesele 9:40 olunca annesi "Saat on oldu." derdi. Mert annesinin bu huyunu kabullenmekte hala zorlanıyordu.

Kalkıp bir şeyler yedi ve valizini hazırlamaya koyuldu. Elbiselerini doldururken içinde tuhaf bir burukluk hissetti. Bu kadar aşkla ve coşkuyla beklediği ayrılık günü gelmişti. Ama neden neşeli olmak, kutlamalar yapmak yerine şimdi içinde bu burukluk vardı. çünkü o da biliyordu ki ailesini çok özleyecekti. Bu evden kopması, ayrı kalması sandığı kadar kolay olmayacaktı. Onun için acı verici olacaktı. Yüreği burkulacak, içi hasret yangınlarıyla yanıp kavrulacaktı. Ama bütün bunları göze alarak istememiş miydi bunu? Evet buna katlanmak zorundaydı. Özgür olmanın bedeliydi bu. Özgür olmak istiyorsa bunu yapmak zorundaydı. Bütün bu acılarla ve hasretlerle başa çıkmak zorundaydı.

Valizine eşyalarını doldurdu. Kitaplarını burada bırakmaya karar verdi. Çünkü valizde çok ağırlık yapacağını biliyordu. Belki sonra götürürdü onları. Hem yurtta ki tek gözlü dolaplara elbiseleri bile sığmazdı. Kitapları orada çok yıpranırdı. Bu yüzden kitapların burada kalması şimdilik daha doğru bir karardı. Mert elbiselerini tek valize sığdıramadığından üniversite kaydı sırasında kendisine yüz lira karşılığında satılan, üzerinde üniversitenin isminin yazılı olduğu çantayı da doldurdu. İki valizi kampus yokuşundan nasıl çıkaracağını şimdiden hayal etmekte zorlanıyordu.

Babası eve geldiğinde otobüsün hareket saatine yarım saat vardı. evleri otogara yakındı. Arabayla on dakika sürüyordu. Ancak babasının arabası yoktu. Sadece bir motoru vardı ve motorlar gidecekleri içinde yolculuk daha uzun sürecekti. Bu yüzden erkenden çıkmaları gerekiyordu. Valizleri aşağı indirdiler. Babasının motorunu dışarı çıkardılar.

Sıra vedalaşmaya geldiğinde içinde bir sızı hissetti ansızın. Kardeşlerine sarıldıkça daha da burkuldu yüreği daha çok üzüldü. Annesine sarıldığında ise sanki bir şeyler koptu içinden. Öylesine acıdı ki içi, bir şeyler parçalandı sandı. Sürekli tartıştığı annesini bu kadar çok sevdiğini ilk defa fark ediyordu Mert. Ona doğru düzgün bir sevgi sözcüğü bile söylememişti oysa. Annesi ağlamaya başlayınca herkesin gözleri doldu. Kardeşleri annesini teselli etmeye çalışsa da boş bir çabaydı bu. hepsi ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Babası "Hadi oğlum geç kalacağız." Dedi. Onun da sesi titriyordu. Babası motoru çalıştırdı ve motora bindiler. Hareket ettiklerinde Mert dönüp arkasına baktı. Annesi arkasından su döktü. Mert içinden "Tez zamanda gelemezsem affet beni anne. Hepinizi çok seviyorum ama ben kendi hayatımı kurmak zorundayım. Sizin gerçekleriniz benim hayal dünyamdan çok daha küçük." Dedi. Gözleri dolmuştu ama ağlamamak için kendini zorladı.

Motorla yolculuk tehlikeli ve yorucuydu. Büyük valizi Mert yatay olarak bacaklarının üstüne koymuş, küçük valizi ise babası önündeki boşluğa yerleştirmişti. Bu şekilde ilerlerken birkaç defa düşme tehlikesi geçirdiler. Mert babasının cimriliğinin son anda başına bir iş açmaması için dua ediyordu. En ufak bir sarsıntıda korkuyordu. Çünkü motor kazalarının ne kadar ölümcül olduğunu biliyordu. Babasına motor aldığında çok kızmıştı ama babası onu hiç önemsememişti.

Otogara geldiklerinde Mert her yerde kendisi gibi üniversiteye gidecek gençleri gördü. Hepsinin yanında ailesi vardı ve her yerde buruk bir sevinç vardı. Aileler çocuklarının üniversite kazanmalarından dolayı sevinçliydi ama evden ayrılacak olmalarından dolayı da buruklardı. Bu toplumda çocuklar ya askerlik ya da üniversite dışında erken yaşlarda ailesinden ayrılmazlardı. Bir de erken yaşlarında evlendirilen çocuklar var tabi ama onların çoğunluğu evlendikten sonra bile ailesiyle yaşamaya devam ederdi. Oysa Mert Avrupa da ailelerin çocuklarını on sekiz yaşından sonra evden gönderdiklerini okumuştu. Üstelik ister okusun ister çalışsın. Onlar için hiç fark etmiyordu. Çocuklarının hayatı öğrenmesi gerektiğini düşündükleri için böyle yapıyorlardı. Bu ülkedeki anlayış da keşke öyle olsa diye düşündü Mert. Aileler çocuklarına bu kadar baskı yapmasa keşke dedi içinden. Ancak bunun ütopik bir hayal olduğunun kendisi de farkındaydı.

Otobüsün hareket saati geldiğinde muavin yolcuları otobüse binmeleri için uyardı. Mert babasının elini öptü ve ona sarıldı. Mert için babasına sarılmak bile hüzünlenmesine yeterliydi. Çünkü bu başlı başına özel bir andı. Babasının bütün cimriliklerine ve onun üzerinde oluşturduğu baskılara rağmen onu çok seviyordu. Muavin tekrar yolcuları uyarana kadar babasına sarılmış bir halde durdu. Ayrıldığında babasının gözlerinin dolduğunu gördü. Babasını hiç böyle görmemişti. Yüreğinin üstüne bir fil oturdu adeta. Göğüs kafesi sıkıştı, nefes almak da zorlandı. Ancak yine de vazgeçemezdi. Özgür olmak istiyorsa bütün bu bedelleri ödemek zorundaydı. Otobüse binerken son bir defa arkasına baktı ve "Elveda baba." Dedi. 

İnstagram: bzkrtmslm1

Continue Reading

You'll Also Like

484K 14.7K 10
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
260K 24.1K 16
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
1.3M 22.8K 31
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
25.2M 898K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...