ÖZGÜR-TAMAMLANDI

By muslumbozkurt

386K 49.4K 7.4K

Özgürlüğü için ailesi de dahil herkesi karşısına alan bir adam; Mert Çağan. 18 yaşında hayatı kendi istediği... More

GİRİŞ
DAYI
ÖZGÜR
TERCİH
YOLCULUK
DENİZ
AİLE
DAVET
AKBABA
AYRILIK
YENİ
KEŞİF
İLK GÜN
ARKADAŞLAR
HURİ
ARAYIŞ
ÂŞIK
DÜŞÜNEN ADAM
BEKLEYİŞ
İHANET
TANIDIK
BİLİNÇALTI
EKSİK
DAYAK
HASTA
KIRIK
İŞ
ŞAKA
ÇALIŞMA
YATAY GEÇİŞ
İTİRAF
MESAJ
KİRALIK EV
YARDIM
ÇIĞLIK
HAP
KIZIL SAÇLI KIZ
SÖZ
VALİZ
MÜSTEŞAR
İSTEK
ŞİMŞEK
PAYLAŞMAK
HESAP
ANNE
YETENEK
VİZE
DÜZEN
SARHOŞ
ASİYE TEYZE
SEVDALIK
CEZA
FİLİZ
GERÇEK
ŞAHİT
KAÇIŞ
GERİDE KALAN-FİNAL

YURT

13.5K 1.9K 122
By muslumbozkurt


Babası gelen aramayı açtı ve telefonu kulağına koydu "Alo" dedi. Karşı tarafın ne söylediğini Mert duymadı. Sonra babası "Evet, Ali Çağan." dedi. Bu cevaptan sonra babası bir süre konuşmadı. Anlaşılan karşı taraf bir şeyler anlatıyordu. Bir dakika diyerek lafını kesti babası ve Mert'e döndü "Oğlum sen Serkan abi diye birini tanıyor musun?" diye sordu. Mert hayır anlamında kafasını salladı. Bundan sonra babası çok sinirlendi. Telefondaki her kimse ona bağırarak "Bak kardeşim! Her kimsen seni ben de oğlum da tanımıyoruz. Bizim kalacak yere de ihtiyacımız yok. Numaramı da silin. Bir daha bu numarayı ararsanız sizi polise veririm." Dedi.

Sonra aniden telefon kapandı. Karşı taraf tek bir söz bile söylemeden telefonu kapatmıştı. Mert "Kimdi o?" diye sordu. Babası hala öfkeliydi "Cemaatçilerden bir yavşak işte kim olacak? Daha bismillah yeni geldik memlekete hemen numaramı bulmuşlar. Ne bok yedikleri belli değil. Kardeşim sen ne hakla benim numaramı bulup beni rahatsız ediyorsun ki? Neymiş bir de diyor ki durumunuz kötüyse para da vermeyebilir. Ulan sana mı kaldı benim karnımı doyurmak?" diye kendi kendine konuşmaya devam ediyordu.

Bir ara Mert'e döndü ve "Eğer bunlarla en ufak bir konuşman olsun senin de gelmişini geçmişini s..." dedi. Mert "Şimdi benim ne suçum var?" diye sordu masumca. Evet, Mert'in hiçbir suçu yoktu. Ama babası oldu olası hocaları sevmezdi. Gerekçe olarak da küçükken kendisini sürekli döven köy imamını ve askerde hoca diye tanınan ama kendisinden aldığı borç parayı ödemeyen askeri gösterirdi. Kendini hoca ilan edenlerin hepsinin dolandırıcı olduğunu iddia ederdi. Dini kendi çıkarları için kullandıklarını söylerdi. Mert babasının sözlerinde ne kadar haklı olduğunu ilerleyen yıllarda görecekti.

Babası dışarıda oturup biraz sakinleşti. Sakinleşmesine içtiği bir sigara da yardımcı oldu. Mert babasını izlemek dışında bir şey yapmadı. O da sigara içmek istiyordu ama babasının yanında bunu yapamazdı. Babası sigara içtiğini biliyordu. Ancak yine de yanında içmesi için daha uzun yıllar gerekliydi. Çünkü kendi yaşıtlarının babasının yanında sigara içmesi toplumda büyük bir saygısızlık olarak değerlendiriliyordu. Mert bunu saçma bulsa da bu toplumsal kurala uyuyordu.

Yurttan içeri girdiklerinde içerde bir kapı daha vardı. O kapıya entegre biçimde girişin sağında güvenlik bölmesi vardı. Güvenlik orada yaylanarak oturmuş televizyon izliyordu. İçeri girdiklerini gördü ama önemsemedi. Babası yanına gidip selam verdi. Yurda kayıt olmak için geldiklerini söyledi. Güvenlik hemen sağdaki ilk odanın müdür odası olduğunu söyledi. on adım ileriden sağa dönünce güvenliğin söylediği müdür odasını buldular. Kapısını kapalıydı. Babası kapıya vurdu. İçerden "Gel!" sesi duyuldu.

Kapıyı açıp içeri girdiler. Babası yine selam vermeyi ihmal etmedi. Kayıt için geldiklerini söyledi. Müdür çay içmeyi teklif edince babası hemen kabul etti. Mert onun dünden beri çay krizinde olduğunu biliyordu. Şimdi fırsat ayağına kadar gelmişken reddetmesi imkansızdı. Mert belgeleri doldururken babası müdür ile sohbet ediyordu. İyi anlaşmışa benziyorlardı. Belgelerin çoğu bitmişti. Müdür Mert'e gidip muhasebeye depozito ve bir aylık yurt ücreti yatırmasını söyledi. Babası ücretin ne kadar olduğunu sordu. Müdür cevap verince elini cebine attı ve yüklü bir miktar para çıkarttı. Müdürün gözleri hemen paraya kaydı.

Mert bu kadar çok paramız varsa neden yemek yemiyoruz diye düşündü. Ama bunu dile getirmedi. Babasının verdiği parayı aldı ve müdüre "Muhasebe nerede?" diye sordu. Müdür soruyu duyunca hazır bekliyormuş gibi ayağa fırladı. Kısa boyuna rağmen oldukça büyük bir göbeği vardı. Saçlarının yan tarafları kırlaşmış, üst kısmı ise dökülmüştü. Müdür pencereye doğru yöneldi. Eliyle Mert'i de pencere kenarına çağırdı. Dışarıda bir bina gösterdi. "Şu binayı gördün mü?" diye sordu. Mert "Gördüm." dedi. Görmemesi için kör olması gerekliydi zaten. "İşte o binadan içeri sağdaki ilk kapı muhasebedir." Dedi.Mert dediklerini anladığını belli etmek için kafasını salladı ve odadan çıkmak üzere kapıya yöneldi. O sırada Müdür arkasında seslendi "Arkada küçük bir kapı var oradan çık." Dedi.

Mert müdür odasından çıkınca müdürün bahsettiği arka kapıyı karşısında buldu. Küçük kapıdan çıktı ve muhasebe binasına yöneldi. Arada çok bir mesafe yoktu. İki dakika sonra kendisini yurt ücretini öderken buldu. Ödemeyi yaptığına dair bir de makbuz aldı. Muhasebedeki adam yurt ücretini her ay düzenli olarak buraya getirmesi gerektiğini söyledi. Mert "Tamam." Dedi. Adamdan aldığı makbuzla oradan ayrıldı.

Tekrar müdürün odasına geldiklerinde babası ikinci çayı içiyordu. Müdür bir de sigara ikram etmişti. Babasının keyfine diyecek yoktu. Mert'in karnı acıkmıştı ve aç karna hayatta sigara içmezdi. Çünkü hemen midesinin bulandığını hissederdi. Ama babası ne durumda olursa olsun çayın yanında mutlaka sigara da içerdi. Bu yüzden ağzında doğru düzgün diş bile kalmamıştı. Henüz kırk üç yaşında olması bile onu kurtaramamıştı.

Müdür Mert'in getirdiği makbuzu aldı. Bütün belgelerini toparladı. Babasına da doldurması için birkaç belge uzattı. Babası çayını elinden indirmek zorunda kaldığı için huzursuzlandı. Mert onun bu hareketlerinden hiç hoşlanmıyordu. Ama babasına bunlardan bahsetmeye de cesareti yoktu. Babası yavaş hareketlerle belgeleri doldurdu. Nihayet belgeleri doldurduğunda müdür imza atması gereken yerleri de gösterdi.

Müdür babasının elindeki belgeleri de aldı ve bütün belgeleri birleştirip büyük, sarı bir zarfın içine koydu. Mert içinden sanki orduya katıldım, bu kadar belgeyi ne yapacaklar acaba, dedi. Müdür zarfın üzerine ismini yazıp bir klasör dosyanın içerisine yerleştirdi. Babasına "İşlemleriniz bitti. Hayırlı olsun." Dedi. Babası meraklıydı "Hangi odada kalacak?" diye sordu. Mert bu soruda nereden çıktı der gibi babasına baktı. Babası bunu görmedi bile. Çünkü o anda pür dikkat müdürün ağzından çıkacak cevaba odaklanmıştı. Müdür "304 numaralı odada kalacak." Dedi. Bu kez de babası "Çıkıp bakabilir miyiz?" diye sordu. Mert bu soruya daha çok şaşırdı. Babasına bu merak nereden gelmişti acaba.

Yoksa babası beğenmediği takdirde yurttan kaydını mı sildirecekti? Mert bu düşüncesine güldü. Babasının böyle bir şey yapmayacağını biliyordu. Fiyat özel yurtların yarısıyken Mert'in devlet yurdundan ayrılmasına asla izin vermezdi. Müdür "Tabi ikinci katta odası. Çıkıp bakabilirsiniz." Dedi.

Birlikte yukarı çıktılar. Yurt binası çok eskiydi. Tuhaf bir mimarisi vardı. Katların birisi diğerine göre yarım kat aşağıda gibi kalıyordu. Neresi birinci kat neresi ikinci kat belli değildi. Neyse ki odaların üstünde numaralar vardı. Numaraları takip ederek odayı bulmaya çalıştılar. Bu sırada arka tarafta bir merdiven daha olduğunu fark ettiler. Babası "Burası ne kadar büyükmüş böyle." Dedi. Sesi boş koridorlarda yankılandı. Bir kat daha çıktıklarında odayı buldular. Babası hemen içeri girdi.

Mert önce dışarıdan odanın genel görünüşüne baktı. Hiç beğenmemişti. Her şey oldukça eski görünüyordu. Sonra içeri girdi. Dolaplar eski demir dolaplardı. Uzunlamasına iki büyük bölmeye ayrılmıştı ve Mert'in hesaplarına göre her bölme bir kişiye göre ayarlanmıştı. Mert'in en rahatsız olduğu şey ise odada tam 4 ranza vardı. Altlı üstlü ikişer yatak vardı ve toplamda sekiz yatak demek oluyordu bu. Oda yirmi metre kare olmasa belki bu sayı dikkat çekmezdi. Ama burada sekiz kişi ile kalacak olması berbat olurdu. İç sesi Mert'i daha da üzecek bir hatırlatma yaptı "Sekiz erkek kalacaksınız." Dedi. Bu daha da berbattı. Bu kadar erkeğin bu küçücük odada kalması korkunç olabilirdi. Umarım bu odayı birileri temizliyordur diye düşündü. Yoksa ortaya çıkacak manzarayı hayal bile edemiyordu.

Odanın sonunda bir pencere vardı. Pencerenin hemen altında da bir kalorifer peteği vardı. Mert bütün odayı bu tek peteğin ısıtmasının mümkün olmadığını düşündü. Ancak odada başka petek yoktu. İki ranzanın arasına bir masa ve iki sandalye koymuşlardı. Odadaki her şey gibi bunlarda mavi renkti. Mert mavi rengi çok sevmesine rağmen bu odadaki maviden hoşlanmadı. Bütün bu kötü koşullara rağmen içinden, olsun diyordu artık ailemden uzağım ve özgürüm. Kendini bu teselliyle avutuyordu.

Babası bir yatağa uzanmış yaylanıyordu. "Amma da rahatmış." Dedi. Mert hemen ayakkabılarını çıkardı ve karşıdaki yatağa da o uzandı. Yatağa uzandığında dünden beri çok yorulduğunu fark etti. Sanki bütün yorgunluğu yatağa yatana kadar beklemiş ve o yatağa uzanınca da üstüne çullanmış gibi hissetti. Göz kapakları hemen ağırlaştı. Eğer yataktan kalkmasaydı orada uyuyup kalacaktı. Babasına "Hadi kalk gidelim." Dedi. Babası yerinden memnun görünüyordu. "Nereye?" diye sordu isteksizce. Mert "Burada mı yatacağız?" diye sordu. Babası yine soruyla karşılık verdi "Başka işimiz kaldı mı?". Mert "Kalmadı." Dedi. Babası bu cevaba çok memnun oldu. "Hele biraz dinleneyim o zaman." Dedi.

Mert onun kalkmaya niyeti olmadığını anlayınca kendisi de uzandı. İkisi de rahat olmayan, uzun otobüs yolculuğunun ardından çok yorulmuşlardı. Buraya geldiklerinden beri hiç durmamış, kayıt işlemleri için oradan oraya koşturmuşlardı. Mert genç ve enerjik olabilirdi ama babası öyle değildi. Bu yüzden yatağa uzandıktan iki dakika sonra babasının horultuları bütün odayı doldurdu. Mert bunun olacağını tahmin etmişti. Ayağa kalktı ve odanın içinde yukarı aşağı yürümeye başladı. Yatakta kalırsa o da uyuyakalırdı.

On dakika sonra babası hala uyuyordu. Mert babasının geç kalkacağını biliyordu. O yüzden telefonuyla onu aradı. Babası telefonun sesini duyunca irkildi. Hemen telefonunu çıkardı ve ekrana baktı. Ekrandaki ismin Oğlum M. Olduğunu görünce karşısındaki yatağa baktı. Mert'i bu şekilde kaydetmişti telefonuna. Yatakta Mert'i bulamayınca doğruldu. Mert az ileride dolaplara yaslanmış ona bakıp gülüyordu. "Günaydın." Dedi babasına alaycı bir ifadeyle. Babası "Uyumadım ki biraz gözlerimi dinlendirdim o kadar." Dedi. Mert buna yüksek sesle güldü. Gülmesi boş odada yankı yaptı. Babası da ona eşlik etti.

Aşağı indiler ve müdürün odasına uğradılar. Müdür "Ben sizi gittiniz sandım." Dedi. Mert babasına baktı ve bıyık altından güldü. Babası "Acaba üniversite ne zaman açılır?" diye sordu. Mert içinden bunun için mi geldik, bunu bana da sorabilirdin, dedi. Ama babası Mert'e hatta genel olarak çocuklarına pek güvenmezdi. Hep başkalarının sözlerini daha önemli addederdi. Mert bu duruma hep çok üzülürdü. Kendini değersiz hissederdi. Müdür "Eylül'ün üçüncü haftası açılacak." Dedi. Babası bunu duyunca Mert' döndü ve "İstersen sen burada kal. İki hafta için tekrar gidiş-dönüş yapma bence." Dedi. Mert babasının bunu gerçekten kendisini düşündüğü için mi yoksa yolculuk masrafından kurtulmak için mi söylediğini kestiremedi. 

İnstagram: bzkrtmslm1

Continue Reading

You'll Also Like

988K 13.2K 34
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
25.2M 898K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
265K 24.2K 16
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
1.4M 23.5K 32
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...