Operasyon: Mühendis (Tamamlan...

Da nisanyagmuru12

18.6K 1.2K 128

Nihat Öztürk adında ülkenin önemli bir mühendisi, yıllar önce bir uçak kazasında kaybolur ve herkes onun öldü... Altro

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Final
Özel Bölüm

5. Bölüm

884 52 4
Da nisanyagmuru12

Karanlık giderek bastırmaya devam ederken bir çare teknenin güvertesinde oturmuş umutsuzca bekliyordum. Belki biri fark eder de gelip, beni buradan alır diye. Kim bilir ben buraya geleli kaç saat geçmişti. Kaç saattir Karadeniz'in bu karanlık sularında bir başına ilerliyordum.

Üstelik bu gece gökyüzü zifiri karanlıktı ve bir tane bile yıldız görünmüyordu. Bulutlar gökyüzünü öyle bir kaplamıştı ki en ufak bir ışık hüzmesi görebilmek neredeyse imkansızdı.

Beni bulurlar korkusu ile hiç bir ışık kaynağını da açamamıştım. Şu an ise ufacık bir ışığa bile o kadar ihtiyacım vardı ki.

Oturduğum yerden dikkatlice kalkıp, bir ışık aramak için kaptan köşküne gitmeye çalıştım. Ama bu karanlıkta denize düşmeden ve de bir şeylere takılmadan gitmek çok zordu. Şu an bu bizim teknemiz olsaydı şayet her bir metrekaresini biliyor olurdum. Ama maalesef bizim teknemiz değildi.

Bizim teknemiz demişken artık bizim daha doğrusu benim bir teknem bile kalmamıştı. O hatırlamak istemediğim kazada anne ve babamla birlikte teknemizi de kaybetmiştim.

Bu teknede o kadar çok balık ağı ve gereksiz şey vardı ki hareket etmek zorlaşıyordu. Acaba Osman amca bu tekneyi neden bu kadar çok doldurmuştu.

Bir süre elimle etrafta neler var diye yoklayarak ilerlemeye devam ettim. Ama bir türlü kaptan köşküne çıkan merdivenleri bulamıyordum. Hava giderek soğumaya başlamıştı. Bir an evvel buradan çıkıp, bir ışık kaynağı bulamazsam burada donup kalacaktım. Kaç saattir dışarda olduğum ve de eve gitmenin benim için tehlikeli olması yüzünden üzerime giyecek kalın kıyafetlerim bile yoktu. Giderek üşüdüğümü hissetmeye başlamıştım.

Biraz daha hareket ettikten sonra bir an da ayağımı sivri bir cisme çarpmamla ayağımda büyük bir acıyla ayağım ellerimin arasında sekmeye başladım. Anlaşılan ayağımda bir kesik oluşmuştu. Şimdi de ayağımı sarmak için bir şeyler bulmam gerekecekti. Ama ben daha bir ışık kaynağı bile bulamamıştım.

Bir köşeye oturup, "Yeter artık." Diye avazım çıktığı kadar bağırdıktan sonra gözümdeki yaşların neredeyse son damlası kalana kadar ağlamaya devam ettim. Neden bu kadar karanlık olmak zorundaydı ki sanki? Şu küçük tekne de yolumu bile bulamıyordum.

Şu an evde olmayı, sobanın başında yine anne ve babam ile birlikte meyve yemeyi öyle çok isterdim ki. Annem eline portakal, elma ve o an evde hangi meyvelerden varsa bir tabağa koymuş babamla bana küçük küçük dilimler veriyor sonra da hep beraber sıcacık sobanın başında oturmuş bir yandan meyve yiyor bir yandan da sohbet ediyoruz.

Bu görüntüyü yeniden yaşamak için neleri vermezdim. Ama yok. Benim tek yapabildiğim bu karanlık sularda bir başına ne yöne bile gittiği belli olmayan bu tekne de cağresiz çırpınışlarla ortada dolanıp durmak.

Bu karanlık içime o kadar işlemişti ki. Sanki hep bu şekilde yasayacakmışım gibi hissediyordum. Daha ne olabilir ki? Demeye bile kalmadan bir an da yağmur bastırmaya başladı. Bu benim direncimi daha çok kırmaya ve daha çok üşümeme sebebiyet veriyordu. Karadeniz'den ne bekliyordum ki? Bu olağan bir şeydi ama ben buna hiç hazırlıklı değildim.

Yağmurda ıslanan ayağım sızlamaya ve yağmurun ve denizden esen serin havanın etkisiyle titremeye başladı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bir umut olamaz mıydı? buradan çıkamaz mıydım? Bir yol olmalıydı. Yeniden denemeliydim.

Ayağa kalkıp, tüm gücümle yeniden aramaya koyuldum. Bu kez sakin ve dikkatli olmaya çalıştım.

Bu zifiri karanlıkta önümü görmemi sağlayacak, bana ışık tutacak bir şey olamaz mıydı? Her şey bu şekilde mi sonlanacaktı? Hayır buna izin veremezdim. Sonuna kadar çıktığım bu yolda mücadeleye devam edecektim.

Nihayet arayışlarım sonucunda kaptan köşküne ulaşmayı başardığımda hemen kapıyı açıp, kendimi içeri attım daha sonra da etrafta bir kibrit, çakmak ya da el feneri aramayı denedim. El yordamıyla çekmeceleri ve etrafta ne bulduysam aramaya devam ettim. Belki bir şey bulurum umuduyla erişebildiğim, elimin dokunduğu her yeri aramaya devam ettim ta ki bir ışık kaynağı bulana dek.

Bu kez bulmak zor olmamıştı. Nihayet çekmecelerin birinden küçük siyah bir el feneri bulmuştum. Umarım pilleri çalışıyordur umuduyla düğmesine bastığımda bir an da etrafim aydınlanmıştı. Nihayet aradığım ışığı bulmayı başarabilmiştim.

Bir an için unuttuğum ayağıma elimdeki el fenerini tutup, baktığımda kesiğin tahmin ettiğimden biraz daha derin olduğunu gördüm. Görür görmez de içimde bir ürperti hissettim. Anın verdiği duyguyla hissetmemiştim ama şu an üzerine basamayacağımı anladım. Bastıkça öyle çok acıyordu ki. Hemen etrafta sarmak için bir şeyler aradım. Ama bu katta yoktu elimde ki fenerle güç bela yeniden yağan yağmura dönüp, kamaraya doğru hareket ettim. Kamaraya geldiğimde içerde küçük bir ilk yardım çantası buldum ve hemen kesilen ayağımı tentürdiyot ile temizlemeye başladım bu ilk başta canımın yanmasına sebep oldu ama bir süre sonra hissizleşmeye başladım.

Daha sonra ayağımı sarıp, bir müddet karşımda duran yatağa uzandım. Kendimi o kadar yorgun ve kötü hissediyordum ki aklıma dışarı çıkıp ta etrafa göz gezdirmek bile gelmemişti. Şu an sadece ısınmak ve de yatıp, uyumak istiyordum. Yatağın üzerinde duran yorgana iyice sarınıp yastığa başımı koydum.

Bu kendimi biraz daha huzurlu hissetmemi sağlamıştı. Tek istediğim birazcık sıcak ve de yataktı. Biraz da yiyecek bir şeyler olsa fena olmazdı. Ama burada nereden yiyecek bulacaktım ki? Osman amca sadece sabahları yanına yiyecek bir şeyler alırdı onun dışında tekne de fazladan yiyecek bırakacağını hiç sanmıyorum. Hem şu an da yiyecek düşünemeyecek kadar yorgunum ve de üşüyorum.

Göz kapaklarım ağırlaşmaya ve yatağın verdiği rahatlıkla kendimi uykunun kollarına bıraktığımda yağmur şiddetini artırmaya devam ediyordu. Bazen gök gürültüsüyle yeniden uyanıyor bu ıssız denizin ortasında göz yaşlarına boğuluyor ve sonra düşüncelere dalıyordum. Sanki bugün gece olması gerektiğinden daha uzunmuş gibiydi. Gün ışığı o kadar uzağımdaydı ki bir türlü sabah olmuyordu.

Çok sonra uykuya daldığımda gözüme gelen bir ışık hüzmesiyle zorlukla gözümü açtım. Bir an için sabahın olduğunu sanmıştım ama kalkıp baktığımda hâlâ geceydi. Yürümeye başladığımda ayağımın zonkladığını hissedebiliyordum. Yavaş hareketlerle güverteye kadar çıkıp, gökyüzüne baktığımda karşımda bütün ışığıyla etrafı aydınlatan dolunayı gördüm. Ay ı şimdiye değin hiç bu kadar parlak görmemiştim. Şu an anne ve babamında burada benimle olup, bu görüntüye şahit olmalarını isterdim.

Gidip kamaradan üzerime bir battaniye aldıktan sonra güverteye oturup, saatlerce bu uçsuz bucaksız gökyüzünde muazzam bir şekilde parlayan ay ve yıldızları seyre daldım.

O an sanki bu evrende tek başına yolunu bulmaya çalışan bir yolcu gibiydim. Gecenin bu vaktinde bu manzara altında olmak içimi ısıtmaya yetmişti. Belki de çoğunun şahit olamayacağı bir manzaraya şahitlik ediyordum.

Bu görüntüyü hayatım boyunca unutamayacağım bir anı olarak hafızama kaydetmiştim. Keşke şu an bir fotoğraf makinem olsaydı da bu anı ölümsüzleştirebilseydim. Ama hani derler ya ânı yaşa diye işte ben de öyle yapacaktım. Gün doğana kadar burada böylece kalıp, bu güzel manzarayı sonuna kadar yaşayacaktım.

Ne de olsa yapacak daha iyi bir fikrim yoktu. Bu gece kendime arkadaş olarak bu gökyüzünü seçmiştim.

******

Ne zaman uykuya dalmıştım hiç bilmiyorum ama gözlerimi açtığımda doğan güneşin etkisiyle bir an da yeniden kapatıp, ellerimle gözlerimi ovuşturduktan sonra yeniden açmayı denedim. Bu kez başarılı olmuştum.

Etrafıma bakındığımda hâlâ gece geldiğim güvertede uyuyakaldığımı gördüm.

Gözüm bir an da ayağıma ilişmişti. Dün sardığım sargı bezi neredeyse tamamen kırmızıya bürünmüştü. Hemen kamaradan ilk yardım çantasını alıp, yenisiyle degistirmeliydim yoksa mikrop kapabilirdi.

Kamaraya geri döndüğümde hala aynı yerinde duran ilk yardım çantasını alıp, içinde ki küçük kırmızı makasla ayağımda ki bezi kesip yavaşça ayağımdan çıkarmaya çalıştım. Ama bez derime yapışmıştı. Bu biraz canımı yakacaktı ama çıkarmaktan başka şansım yoktu.

Gözlerini kapatıp, dişlerimi sıktıktan sonra aniden sargı bezini yapışan derimden çıkarı verdim. Bu o kadar canımı yakmıştı ki bir an da ağzımdan tiz bir çığlık çıktı. O an etrafımda insanlar olsaydı şayet kesin başıma toplanırlardı.

Kısa bir süre hareket etmeden hissettiğim acının geçmesini bekledikten sonra çanta da duran temiz sargı bezinden bir parça kesip, yan tarafıma koltuğun üzerine bıraktıktan sonra çantadan tentürdiyot ve biraz da pamuk alıp, kesilen yeri temizlemeye başladım. Bu da yine canımı acıtmıştı ama buna dayanabilirdim. Daha sonra sargı bezinden kestiğim parçayı elime alıp, kesiğin üzerinden dolamaya başladım. Sarma işi bittiğinde ise güverteye çıkıp, tam olarak nereye geldiğimi bulmaya gittim.

Güverteye geldiğimde etrafıma bakındım. Aslında babamla birlikte denizin birçok yerine açılıp, balık tutmuştum. Bu yüzden yakınlarda ki hemen hemen her kıyıyı biliyordum. Ama ilk baktığımda buralar bana yabancı gelmişti.

Şimdi ben nerede olduğumu nasıl anlayacaktım ki? Sonra aklıma kaptan köşkünde bir dürbün olabileceği gelmişti. Çıkıp, kaptan köşkün de dürbün aramaya başladım. Sonunda köşedeki çekmeceden bir dürbün bulmuştum.

Etrafa bakındığımda birkaç kilometre ileri de daha önce babamla birlikte açıldığımız kıyıyı gördüm. Bu içimde bir heyecan ve mutluluk oluşturmuştu. Babam daha sonra beni yeniden buraya getireceğini söylemişti. Kendisi gelemedi ama ben tesadüfen burayı bulmuştum.

Aslında gece boyu denizde savrulup gitmiştim ama buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Evet, bu kıyı çokta yakında değildi ama saatlerce deniz de yol aldıktan sonra bu biraz anlamsız gelmişti.

Ama şunu fark ettim ki ben gece boyu motor daki yakıt bitmesin diye çok az çalıştırmıştım. Muhtemelen bu da daha yavaş ilerlememe sebep olmuştu. İyi ki de öyle olmuştu yoksa şimdi kim bilir nerelerde uyanacaktım.

Sonra gidip, motoru yeniden çalıştırdıktan sonra tam yol ileri karşı kıyıya kadar ilerledim. Neyse ki babam bana tekne kullanmayı öğretmişti. Bu yüzden kullanmak hiçte zor olmadı.

İlk defa bir başına dümenin başına geçmenin verdiği mutluluk ve heyecanla denizde yol alırken, kendimi uçsuz bucaksız okyanuslarda, mürattebatını tüm zorlu hava koşullarına karşın canı pahasına varış noktasına sağ salim götürmeye çalışan bir kaptan gibi hayal ettim.

Bu şekilde bütün başıma açtığım bu sıkıntıları bir nebze olsun oyuna çevirerek içimi rahatlatmıştım. Çok daha küçükken de hep böyleydi. Sürekli yaşadığım bir kareyi bir oyuna çevirmeye çalışırdım. O zaman hayat benim için çok daha farklı ve bambaşka bir yer haline gelirdi. Aynı şekilde şu an da bunu yapıyordum.

Kendimi oyuna o kadar kaptırmıştım ki göz açıp, kapayıncaya dek varış noktasına gelmiştim, yani mürettebatı sağ salim yerine ulaştırmayı başarmıştım.

İnip, tekneyi kıyıya bağladıktan sonra geçen sefer babamla öğle yemeğimizi yediğimiz kulübenin önüne geldim. Klübeyi karşımda görünce bir an da anılar gözümde canlanmaya başladı. Babamla şu karşı da ki taşların üzerinde ızgarada balık yapmıştık. Daha sonra bir süre orman da gezindikten sonra yeniden eve dönmüştük.

O sırada karnımdan gelen seslerle geçmişi geride bırakıp, bir şeyler yemem gerektiğini hatırladım. Dün öğleden beridir ağzıma bir lokma bile almamıştım. Şu an için yapmam gereken ilk şey bir an önce yiyecek bir şeyler bulup, gücümü toparlamaktı yoksa biraz daha bu şekilde kalırsam açlıktan bayılabilirdim.

İleri de ki ahşap merdivenlerden dikkatli bir şekilde çıktıktan sonra pencerenin önünde ki saksının içine gömülmüş anahtarı alıp, kapıyı açtım. Babam anahtarı her zaman buradaki saksının altına bıraktığını söylemişti. Dediği gibi de kolaylıkla aynı yerinde anahtarı buldum.

Bu saksı geçen sene annemin içerisine çiçekler ektiği dikdörtgen şeklinde mavi renge boyanmış sıradan bir saksıydı.

Kapıyı açıp, içeri girdiğimde ise her şey aynen olduğu gibi yerli yerinde duruyordu. Bir süre koltuğa uzanıp dinlendikten sonra yeniden tekneye dönüp, orada ki ağlarla kendime birkaç balık tutup yeniden kulübeye döndüm. Daha sonra kulübenin yanında ki kömürlükten birkaç odun alıp odanın ortasında duran sobayı yaktım. Soba alevlerini artırırken ben de gidip, mutfakta balıkları temizledim.

Balıkları tavaya yerleştirdikten sonra sobanın üzerinde bir müddet kızartıp masaya oturdum ve yemeğimi yemeye koyuldum. Elimde sadece bu balıklar olduğu için günün kalan kısmını da bunlarla geçirmem gerekecekti.

En kısa zamanda kimseye görünmeden yeniden kasabaya gidip, evden yiyecek bir şeyler almalıydım. Ama bu hiçte iyi bir fikir değildi. Şimdiye kadar çoktan her yerde beni aramaya başlamışlardır.

Üstelik bu kıyıdan gidebileceğim tek yol bu tekne ve bu tekne de Osman amcaya ait. Kim bilir hırsızlar çalmıştır diye ne kadar üzülmüştür.

Ama eğer bütün her şeyi bırakıp ta geriye dönersem de beni alıp evimden çok uzağa götürecekler ve belki de bir daha buraya asla geri dönemeyeceğim.

****
Bir süre daha kulübe de vakit geçirdikten sonra dışarı çıkıp, arkadaki orman da işime yarayabilcek bir şeyler bulabilmek umuduyla gezinmeye başladım. Aslında burada bir başına olmak ürkütücüydü ama gece boyunca denizin ortasında zifiri karanlıkta ve yağmurun altında kalınca çokta ürkütücü gelmemeye başlamıştı.

Boyumdan kaç kat uzun bu yemyeşil ağaçların arasında gezinmek fazlasıyla huzurlu hissetmemi sağladı. Babamın gitmeden önce bana miras bıraktığı bir diğer güzellikte bu kıyıydı. İyi ki de babam o gün beni buraya getirmişti.

Üstelik bu çevre kıyılarda birçok kulübe vardı ama bu kıyıyı bilen çok fazla kişi olmadığı içinde beni burada bulmaları biraz zordu. Öyle hemen herkesin aklına gelebilecek bir yer değildi ama sorun şu ki eğer Osman amca teknesinin çalındığını ihbar etmiş ise her yerde arıyor olabilirlerdi. Onu saklayamayacağım için gidebildiğim yere kadar direnecektim. Ama şu an için bu muhteşem ormanın tadını çıkarmayı düşünüyordum.

****
Yürürken ağaçların arasından süzülen günes ışınlarının toprak zeminde ve çalılıkların üzerinde oluşturduğu görüntü gerçekten görmeye değerdi.

Bu da havanın kararmaya başlayacağını gösteriyordu. Geç olmadan gidip, kulübeye dönmeliydim. Hem burası benim için yeterince tehlike arz etmeye başladı.

Arkamda ki çalılıklar dan gelen bir sesle irkilip, arkama bile bakmadan koşmaya başlamıştım. Her ne kadar cesur gibi görünmeye çalışsam da aslında ben hâlâ bir çocuktum üstelik yalnız ve bir başına kalmış bir çocuk.

*****
O kadar hızlı koşmuştum ki başımı kaldırıp baktığımda çoktan kulübeye yaklaşmıstım. Bir süre toprak zeminin üzerine oturup soluklandıktan sonra kulübeden içeri girip sobayı yakmak için odun var mı diye etrafa bakındım.

Yakacak odun kalmadığını görünce yanda ki kömürlükten getirmek için yan tarafa yürüdüm. Akşam üzeri hava yeniden kapanmaya başladığı için kovaya fazladan bir sürü odun koyup, yeniden kulübeye döndüm.

Havanın giderek soğumaya basladığını hissedince sobayı yaktım. İleride, tam karşıda ki koltukta duran battaniyeyi aldım. Pencerenin altında duran kanepeye uzandıktan sonra dışarı da şiddetini artıran yağmuru izledim.

Bir süre sonra gök gürültüleri artmaya başladı. Gelen her seste başımı battaniyenin altına çekip, bir an evvel havanın yeniden açılması için dua ediyordum.

Sonra bir an da elektrikte kesilince tamamen gök gürültüsü ile baş başa kaldım. Bu yüzden karşı koltuğa geçip, bu sesle baş etmeye çalıştım. Ama daha sonra kulağıma o sesten daha da ürkütücü bir ses geldi. Sanki kapıya birisi olanca gücüyle vuruyor gibiydi. O an da içimde bir ürperti oluştu. Korkudan bir an da daha fazla yatağa gömülüp hareketsiz ve olduğum yerde kalakaldım.

Continua a leggere

Ti piacerà anche

GÖLGESİZ Da Ssibellasibell

Narrativa generale

1M 56.5K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
10.3K 225 38
Üniversiteye yeni başlamış genç kız, hayatının umduğu gibi gitmemesiyle imtihan edilir. Helya, üniversiteye başladıktan sonra birçok problemle karşıl...
12.2K 881 14
Esila & Mirza "Zorlukla beraber kolaylık vardır. Evet, zorlukla beraber kolaylık vardır." (İnşirah, 94/5-6) - Tanıtım/Giriş bölümlerde - *** (İlerik...
FIRTINA Da ayseklncr

Storie d'amore

16.4K 1K 26
TESADÜF ADLI HİKAYEM DEKİ UFUK VE DAMLA'NIN MACERA DOLU AŞK HİKAYELERİ. UMARIM ÇOK BEĞENİRSİNİZ. ***** Bazı anlar vardır hayatında. Sözlerin boğazınd...