dandelion || taejin

By controlvjin

133K 10.1K 7.9K

uyarı: hibrit au! Kim Seokjin gece vakti kapı tırmalanma sesleriyle uyandığında ve dış kapıyı açtığında karş... More

giriş
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört - part bir
otuz dört - part iki
final

on

3.5K 298 256
By controlvjin

yn: onuncu bölümün şerefine özel smutımsı bir şeyler yazdım aman tanrım bu benim ilk smutım.... hikayenin başına kocaman "smut içerir" yazıp da on bölüm sabretmek bile başarıydı bence. iyi okumalar<3 

*

on: crystal snow


Çarşının ortasına konumlanmış dükkan dışarıdan bakılınca bile düzgün, temiz ve yeşil duruyordu. Birkaç kedi kapının kenarına konumlanmış, kendilerini yalayarak soğuktan korunmaya çalışıyordu. Taehyung taşıdığı çilek kasasını içeri girip tezgahın üzerine bıraktı; saatlerdir çalışıyordu ama yorgun olduğu söylenemezdi, vücudu insanlara oranla daha çevik ve daha güçlüydü.

Seokjin bir müşteriye gülümseyerek veda ettiğinde adam Taehyung'a bakmadan dışarı çıkmıştı bile, Taehyung boş bakan lila gözlerini hyunguna çevirdi. Kolundaki ve boynundaki izleri saklasın diye boğazlı, pembe bir kazak giymişti. Kulaklarına kadar uzanan dağınık siyah saçları, parıldayan kahve gözleri ve pembemsi dolgun dudaklarıyla "tatlı" kelimesinin vücut bulmuş haliydi.

"Taehyung!"

Tiz sesli bir haykırış kulağına çarptığında kulaklarını büktü, elinde iki kasayla dükkana girmeye çalışan sarı saçlı oğlanı fark edince deri bir nefes verdi ve gözlerini devirip kasalardan birini elinden aldı.

"Jimin, sana kendini zorlama demiştim," diye azarladı Seokjin, diğer kutuyu da alırken.

Jimin gözlerini devirdi. "Parmağım kutulardan birine sıkıştı, yoksa ikisini de taşırdım ben." Ellerindeki tozu silkeledikten sonra üzerindeki kot ceketi düzeltti. "Dışarıdaki tüm kutular bitti, bir bunları dondurucuya yerleştirmek kaldı. Ben hallederim hyung, sen gidebilirsin."

Seokjin başını iki yana salladı. "Evde canım çok sıkılıyor, bari burada durayım. Ayrıca Namjoon hyung geleceğini söylemişti, onu bekliyorum."

Taehyung dudaklarını dişledi. Namjoon hyung. Beyaz saçlı, Yunan heykellerine benzeyen güzel bir yüze ve esmer tene sahip olan insandan nefret etmiyordu ama sevdiği de söylenemezdi. Ah, hayır, kesinlikle sevmiyordu. Seokjin'in onu her gördüğünde parıldayan gözleri Taehyung'u rahatsız ediyordu.

Jimin depoya geçtiğinde Taehyung da tezgahtaki meyveleri düzenlemeye başlamıştı. Elinin altındaki taze fesleğenlerin kokusu burnuna çarpınca derin bir nefes çekti. Fırtınadan dolayı istediği gibi ormana gidemiyordu ve bu toprağı, ağaçları ve kaplan olmayı özlemesine sebep olmuştu.

"Hoş geldiniz!" Seokjin içeriye giren yaşlı kadına neşeyle şakıdı. Kadın Seokjin'e gülümseyerek karşılık verdi ama Taehyungla göz göze gelince hafifçe irkildi.

"B-bu-"

"Taehyung," dedi Seokjin, hala gülümsemesini yüzünde tutarak.

"B-bu bir hayvan!"

Kadın korkuyla konuşunca Taehyung gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu, bazı insanların hibritlere aşina olmadığını biliyordu. O yüzden genelde depoda çalışmaya dikkat ederdi ama bugün çok fazla kişinin uğramayacağı düşüncesiyle Jiminle yer değiştirmişlerdi. Müşteleri her zaman tatlı gülümsemesiyle karşılayıp onları saniyesinde kendine aşık eden Jimin her zaman daha fazla satış yaptırırdı.

"Hibrit," diye düzeltti Seokjin. Taehyung kadına rahatsızlık vermemek için tezgahın arkasına, Seokjin'in yanına geçince konuşulanları duymuyormuş gibi başka şeylerle ilgilenmeye başladı.

"Aman tanrım, hayatımda ilk defa böyle bir hibrit görüyorum!"

"Kaplan hibriti," dedi Seokjin, suratındaki gülümsemenin ardında birazdan çeneni kapamazsan seni kapı dışarı edeceğim gibi gizli bir mesaj yatıyordu ve Taehyung istemsizce sırıttı.

"Sahibi misiniz?"

Seokjin'in dudakları şaşkınlıkla aralandı, suratında onaylamaz bir ifade oluşurken tam bir şey diyecekti ki Taehyung tamamen ilgisiz bir şekilde cevap verdi. "Evet, sahibim."

Kadın, "Oi," diye bir nida döktü. "Ne kadar da efendi."

"Hayır-"

Taehyung kuyruğunu Seokjin'in beline sardı. "Sahibim tarafından yetiştirildim, sahibim ne isterse onu yapmak için hazırım." Dudaklarında kocaman bir gülümseme oluştu.

Seokjin inanamazmış gibi Taehyung'a baktı, oynamaya çalıştığı oyunu fark etmişti ve onaylamazca başını sallasa da oyununu bozmadı.

"Ah Seokjin-ssi, seni ve aileni yıllardır tanırım. Bir hibritle olacağını hiçbirimiz tahmin etmezdik ama çok uslu bir hibrit seçmişsin kendine, çok sevindim." Kadın ön yargılarını kırmışa benziyordu; manavda bulunan meyvelerden satın alırken Taehyung'a küçük çocuğunun ne kadar da yaramaz olduğunu anlatmaya başlamıştı.

Kadın gidince Seokjin kaşlarını çattı. "Neden öyle dedin?" dedi ellerini beline koyarken.

Taehyungun dudakları yukarı kıvrıldı. "Yalan söylemedim, hyung. Ayrıca sahibim olduğunu söylemek beni rahatsız etmiyor, seni de etmemeli. İstersen tüm dünyaya 'Taehyung, Seokjin'e aittir' diye bir afiş asalım?" Yavaşça öne doğru eğildi. "Ama tek bir şartla, aynısını senin için de yapmamız gerekir."

Seokjin homurdandı. "Ama ben senin sahibin değilim! Ebeveynin-"

"Bir kere daha bu tartışmaya şahit olursam kusacağım!" Jimin deponun girişinde onlara bakıyordu, iki parmağını ağzına götürüp kusuyormuş gibi yaptığında Taehyung göz devirdi.

"Yah!" diye kızdı Seokjin. "Hyungunuzum ben sizin, bana saygılı davranın! Taehyung eğer bir daha millete garip imalarda bulunursan seni kaplanlara yem ederim. Jimin, bir daha bana sesini yükseltme! Yah!"

Seokjin arkasını dönüp kadının verdiği parayı kutuya koyarken Taehyungla Jimin sessizce kıkırdadı, Jimin kıkırtısını elinin tersiyle bastırırken dükkana yaklaşan bir siluetle gülmeyi kesti.

"Hyung, Hoseok hyung geliyor."

Bu cümle Seokjin'in içinde bir şeylerin tetiklenmesine sebep oldu, dükkanın camına bakarken onlara doğru yaklaşan kızıl saçlı, yakışıklı adamı fark etmişti. Burun delikleri genişlerken bir an ne yapacağını bilemezmiş gibi göründü Seokjin, eli ayağı boşalmıştı.

"Taehyung, depoya geç."

"Hyung-"

"Taehyung, depoya geç dedim!" Bağırdığında sesi titremişti, Jimin gergince parmaklarıyla oynarken Taehyungla Seokjin birbirine bakmaya devam ediyordu. Lila gözler kahve gözlere kenetlenmişti.

"Seni eski sevgilinle yalnız bırakmayacağım."

"Sözümü ikiletme," diye hırladı Seokjin. "Jimin, Taehyungla birlikte depoya geçer misin bebeğim?"

Taehyung dişlerini gıcırtsa dahi Jimin parmaklarının ucuyla koluna dokunup onu depoya çekince itiraz etmedi. "Taehyung, Seokjin-hyungun bu konuda hassas olduğunu biliyorsun, lütfen onu zorlama." Jiminle Taehyung depoya girmeden önce Seokjin'in duyduğu son şeyler buydu.

Dilini dudaklarının üzerinde gezdirip kendini sakinleştirmeye çalıştı, tam o sırada büyük bir kahverengi trençkota sarılmış kızıl saçlı adam içeri girmişti.

"Hoş geldin Hoseok hyung," dedi Seokjin gülümseyerek. "Nasıl yardımcı olabilirim?"

"Bugün çok tatlı görünüyorsun, Seokjinnie."

"Teşekkürler." Seokjin samimi olmaya kendini zorluyordu. "Ne almaya gelmiştin?"

"Hmm, sanırım lahana? Yoongi akşama bir şeyler yapacağını söylemişti, lahana listede vardı." Hoseok hafif bir melodiyle meyvelere dokunurken bir tane çileği alıp yedi. "Ah, Seokjin, bu çilekleri yetiştirirken içine ne katıyorsun, doğruyu söyle. Bu kadar güzel olmaları normal değil!"

Seokjin gergin de olsa kıkırdadı, taze lahanayı keseye koymakla meşguldü.

"Taehyung burada mı?"

Seokjin sakince gülümsedi. "Evet Hoseok hyung, depoda."

"Hibriti bayadır görmüyorum, büyümüş olmalı..."

"Büyüdü. Kocaman oldu, boyu beni bile geçti hatta." Tamam, fazla abartıyorsun, diye düşündü Seokjin, Hoseok omuzları sarsılarak güldüğünde Seokjin istediklerini çoktan paketlemişti bile. "Buyur hyung."

Hoseok poşeti elinden aldı. "Uhm, Seokjin, sormak istediğim bir şey vardı."

Seokjin dudaklarını dişledi, her şeyin sorunsuzca ilerlediğini düşünürken bu soru kalbinin hızlanmasına sebep olmuştu.

"Yarın bir akşam yemeği düzenliyorum. Yoongi, ben, Namjoon hyung olacak. Senle Taehyung da gelirse çok sevinirim."

Seokjin gülümsemeye çalıştı. "Ah, keşke! Ama yarın Jimin'e söz verdim, Jiminle yemek yiyecektik."

"Sorun değil, o da gelebilir."

"Ama Jungkook da olacak," dedi Seokjin kulaklarına kadar kızardığını hissederken. Yalan söylemek onluk bir şey değildi. "Yedi kişi çok kalabalık oluruz... Belki başka zaman?"

Hoseok anlıyorum dercesine başını salladı, ödemeyi yaptıktan sonra –ki küçüğünün ellerinin nasıl titrediğini fark etmişti- dükkandan çıkmaya hazırlanıyordu ki Seokjin onu durdurdu.

"Hobi hyung!"

Seokjin eskiden hyunguna hep böyle seslenirdi. Hoseok onu öpüp saçlarını okşadığında, el ele tutuşup sokaklarda gezdiklerinde Seokjin, hyungunun ona ne kadar güven verdiğini hatırlıyordu. Kalbini çarpıtan ilk erkekti. İlk sevgilisi, ilk öpücüğü ve ilk dokunuşuydu.

"Efendim, Seokjinnie?" Hoseok yorgunca gülümsedi.

Seokjin'in omuzları çökerken göz teması kuracak cesareti kendinde bulamadı. "Yoongi hyung bu aralar problemler yaşadığınızı söyledi," dedi gergince, gözleri yerdeydi. "Hyung, lütfen onu üzme tamam mı? Birlikte... birlikte mutlu olun. Birbirinizi hak ediyorsunuz."

"Yoongi'yi hak etmiyorum, Jin-ah."

Seokjin başını iki yana salladı, büyüğünün kahve gözlerine bakarken yıllar öncesini hissediyordu parmak uçlarında; aldığı ilk sevgiyi, gördüğü ilk yabancı şefkati.

"Öyle deme. Mutluluğu hak ediyorsunuz. B-bunu bozacak bir şey yapmayın, olur mu?"

"İyi akşamlar." Hoseok'un söylediği son söz buydu. O gidince Seokjin kendini bir sandalyeye oturmuş halde buldu. Vücudundaki tüm mutluluk saniyesinde emilmişti sanki.



"Taehyung, otur oturduğun yerde."

"Bana dokunma," diye fısıldadı hibrit, temastan hoşlanmayarak. Kolunu kendine çekince Jimin gözlerini devirdi.

"Sadece sen değil, hepimiz Jin hyungun kuruntu yaptığını düşünüyoruz. Ama yine de sana Hoseok hyungdan uzak durmanı söylüyorsa durmalısın."

Ters çevrilmiş bir kasanın üzerinde oturuyordu, uzanıp çileklerden birini ağzına attı. "Hyungla sevişmek istiyorsan sözünü dinlemeyi öğrenmelisin."

"Kes sesini insan." Taehyung hırlar gibi konuştu ama Jimin'i zerre etkilememişti.

"Sana söylüyorum, Jin hyung kesinlikle boşa kuruntu yapıyor. Hoseok hyung senin başına siyah çuval geçirip milyon dolarlara kara borsaya satmayacak." Jimin alayla güldü. "Hoş, senin neren milyon dolarlar edecek ya."

"Sen hep böyle çok mu konuşursun Jimin?"

"Sadece sıkıcı insanlarla baş başa kaldığımda. Bu durumda hibrit demem lazım sanırım." Jimin başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı, bir süre sustular. "Hoseok hyungla Jin hyungun geçmişini biliyorsun, değil mi?"

Taehyung deponun kapısının önünde dikilmeyi kesti, yavaşça yere çökerken başını salladı ama Jimin'in bu karanlıkta onu görebildiğine emin değildi, ışığı kapatmışlardı.

"İki sene boyunca sevgililerdi, tabii ben o zamanlar çok küçüktüm. Seokjin hyung on altısındaydı, Hoseok hyung ise on sekizinde. Görüp görebileceğin en tatlı çiftlerden biriydi-"

"Bunu bana niye anlatıyorsun?" diye tısladı Taehyung, öfkenin teninde karıncalanmalar yarattığını hissederek. Elleri kaşınıyor, gözlerinin tonu koyulaşıyordu.

"Tüm kasaba onlara imrenirdi. Cidden mutlulardı, Taehyung, cidden." Jimin derin bir nefes verdi. "Ta ki Seokjin hyung tüm ailesini kaybedene kadar. Kasabanın nasıl çalkalandığını hatırlıyorum. Ondan sonra araları açıldı, Jin hyung herkesi itti vesaire vesaire." Karanlık konulara girmek istemiyordu, ki zaten yanındaki hibritin öfkeyle nefes alışverişlerinin hızlandığını duyuyordu. "Demek istediğim şu an yalnızlar diye endişelenmene gerek yok, Hobi hyung onu incitecek en son insan bile değil."

"Her şey zamanla değişir." Taehyung'un sesi sertti.

"Evet, mesela Hoseokla Yoongi hyungun şu an birbirlerine deli gibi aşık olup yakında evlenecekleri gibi. Kim bilebilirdi ki, ha?" Jimin yanına oturan Taehyung'un koluna vurdu hafifçe. "Çabalarsan hyungu kendine aşık edebilirsin, Taetae, sadece biraz sabretmen gerekiyor. Hyung bu konularda anlayışlı değil."

"Bana Taetae deme."

"Neden?" diye mızmızlandı Jimin. "Jin hyung deyince çok hoşuma gidiyor, seni olduğundan daha küçük gösteriyor. Minik kaplan yavrusu seni."

Taehyung kızgın bir ifadeyle Jimin'e bakarken Jimin gülmeye başladı. "Tamam, tamam, şaka yapıyorum. Ben şimdi Jin hyungun yanına gidiyim, sana haber veririm."

Jimin depodan çıktığında Seokjin'i sandalyelerden birine oturmuş, kendi dünyasında buldu. Kahverengi gözler boşluğa sabitlenmişti. "Hyung... iyi misin?" diye sordu temkinlice yanına yaklaşırken.

Seokjin dalgınlıktan sıyrılmak için başını salladı. "Evet, evet, iyiyim." Öyle görünmüyordu. "Ama dükkanı kapatsak iyi olacak Jiminie, saat geç oldu zaten. Namu hyunga mesaj atarım, başka zaman buluşuruz."

"Pekala." Jimin tam emin olamasa da hyungunun dediğini yapmaya karar verdi, tam depoya gidecekti ki parmak uçlarında geri hyunguna döndü. "Yarın okullar açılıyor bu arada, eskisi gibi yarım vardiya yapmaya devam edeceğim."

"Evet," Seokjin derin bir nefes verdi. "Yarın Taehyung'un okuldaki ilk günü. Yaşasın."

*


Hibritin kulakları gelen tıkırtı sesleriyle dikleşti; odasının kapısının açılmasıyla içeri giren siluete baktı. "Hyung?" diye mırıldandı lila gözlerini ovuştururken. Seokjin uykulu gözleri, şiş dudakları ve uyurken giydiği kısa şortuyla kapının önünde dikiliyordu. "Ne oldu?" dedi, gece vakti hyungunun odasında ne işi olduğunu anlamazken. Genelde tam tersi olurdu.

"Yakında ruta gireceksin." Hyungunun sesi yoğun ve utangaçtı. "Biraz... Alıştırma yapsak iyi olur diye düşündüm, Taehyung-ah."

Taehyung yattığı yerden doğrulmaya çalıştı ama Seokjin'in elleri göğsüne doğru kaydı ve onu yatağa itti.

"H-hyung."

"Şş," Seokjin yutkundu. "Eğer biraz daha konuşursan vazgeçebilirim ve buraya kadar gelmişken vazgeçmek istemiyorum. O yüzden sessiz durup bana izin ver, olur mu? Konuşma." Narin elleri usulca Taehyung'un göğsünden aşağıya, iç çamaşırına kaydı. Çıplak karamel tende parmak uçları huylanıyordu.

Taehyung gece yatarken iç çamaşır dışında bir şey giymediği için şanslıydı.

"Hyung, ellerin titriyor-"

Seokjin hırlar gibi bir ses çıkardı, eliyle Taehyung'un erkekliğini kavradı sertçe. "Senin de başka yerlerin, çocuk."

Taehyung kafasını geriye atıp inlerken dudaklarını birbirine bastırdı, tek bir dokunuşla bu kadar eriyeceğini tahmin etmemişti. "S-seni zorlamak istemiyorum."

"Beni zorlamıyorsun, kendi isteğimle yapıyorum. Seni yıllarca büyütüp de rutunu yalnız geçirmene izin veremem. Şimdi sus ve kendini hyunguna bırak."

Taehyung dudaklarını yaladı; Jinnie'sinin gözlerinde daha önce hiç görmediği bir tutku vardı. Kahve hareler arzuyla parıldıyordu, Taehyung o gözlerde yıldızları görebildiğine yemin edebilirdi.

Seokjin dudaklarını Taehyung'un kasıklarına bastırdığında hibritin bacakları arasına girmişti bile; Taehyung, hyungunun siyah saçları dışında bir şey göremiyordu. Seokjin'in elleri titrese de hibritin iç çamaşırını aşağıya indirdi.

"Ah," diye inledi, dudaklarını dişliyordu. "Beklediğimden-"

"Daha büyük?" Taehyung konuşmanın bir an önce sonlanmasını istiyordu –kendini hyungunun boğazına tek hamlede itmeden önce. Arzuladığı şeye bu kadar yakınken bir o kadar uzak olmak teninin karıncalanmasına sebep oluyordu.

"Her anlamda," dedi Seokjin, bir eli Taehyung'u kavrarken diğer eli Taehyung'un göğsüne, onu yatağa bastırmaya gitmişti. Taehyung vücudunun en hassas noktasında kedi yalayışları ve minik öpücükler hissedince başını geriye atıp inledi.

"J-jinnie."

Seokjin diliyle kadifemsi dokuya salyalarını bırakmaya devam etti; küçük öpücükleriyle bile Taehyung'u ne kadar delirttiğini görebiliyordu. Diliyle uzunluğu baştan sona yaladığında gözlerini geriye yuvarlamıştı. Taehyung'un çarşafı kavrayan ellerinden biri Jinnie'sinin saçlarına gitti. "Oynamayı seviyorsun," diye hırladı. "Ama çabuk ol, Jinnie, sabrım tükeniyor."

Seokjin kıkırdadı. "Nasıl istersen, hyung."

Hyung.

Taehyung hırladı. "Siktir, bir daha söyle." Ama Seokjin'in ağzı çoktan doluydu. Reflekslerini elinden geldiğince kontrol etmeye çalışarak alabildiği kadar aldı, diliyle kadife teni yalarken gözleri kapanmıştı.

Gerisini senin halletmen gerekecek, Tae, diye düşündü, gözleri çoktan yaşarırken. Daha fazla ne kadar itebilirdi boğazından geriye bilmiyordu ama Taehyung'un saçlarındaki eli neyi istediğini anlamış gibi tutuşunu sıkılaştırdı; Seokjin'in başını daha da aşağıya iterken hyungunun elleri bacaklarında izler bırakıyordu.

"Siktir siktir siktir-"

Seokjin, Taehyung'un ona baktığını hissettiğinde kapadığı gözlerini açıp ona baktı. Taehyung hayatında gördüğü en güzel manzaranın bu olduğuna yemin edebilirdi. Hyungunun dudakları kendisinin etrafında, güzel kahve gözleri yaşlarla dolu ve tamamen darmadağın, terle kaplı bir halde yalvaran gözlerle ona bakarken...

Sadece düşüncesi bile Taehyung'un boşalmasına sağlayabilirdi. Kalçasını kaldırıp kendini daha da derine itince hyungunun gözlerinden yaşlar akmaya başladı, başını yana eğip dudaklarıyla emmeye devam etti ve Taehyung cehennemden gelmiş bu manzarayla inleyerek boşaldı.

"H-hyung," dedi kaldırdığı kalçasını geri yatağa indirirken, tüm vücudu terlemişti, kalbi olması gerektiğinden bin bir kat daha hızlı atıyordu. Seokjin başını Taehyung'un karnına yaslamayı kesip ağzını açtı; beyaz sıvı dilinin üzerinde parıldıyordu ve uslu bir çocuk olduğunu gösterircesine hepsini tek seferde yuttu. "Siktir, çok güzelsin."

"İ-iyi miydi?" dedi Seokjin, diz kapakları üzerinde yatakta hareket edip Taehyung'un kucağına oturdu. Taehyung iki eliyle hyungunun ince belini tuttu; kasıklarının üzerindeki bedene hayranca bakmaktan kendini alamıyordu. Porselen teni okşadı parmak uçlarıyla.

Kahverengi gözler bir iltifat almak için adeta yalvarıyordu. "Mükemmeldin," dedi Jinnie'sinin boynunu okşarken, parmakları ince boynu kavramıştı ve bir an onu altına alıp nefesi kesilene kadar tatmin etme isteğiyle doldu. Hyungu altında, Taehyung'a daha fazlası için yalvarıp adını haykırırken ve kahve gözleri zevkten yaşlarla parlarken cennetten düşmüş bir melek kadar güzel görünürdü. "Mükemmeldin."

Seokjin derin bir nefes verip yutkundu, Taehyung adem elmasının yukarı aşağı hareket edişini incelerken saniyeler öncesine o dudaklarda kendi tadının olduğunu bilmesiyle kendine hakim olamadı, elini ensesine kaydırıp Jinnie'sinin dudaklarına bastırdı dudaklarını.

"Mmh," diye inledi öpücükleri arasında Jin. Taehyung başını yana doğru eğip nefesi tükenene kadar hyungunun pembe dudaklarını kendine hapsetti; dünyada istediği her şey şimdi avuçları arasındaydı. Saf sevgi ve arzu tenine dökülüyordu.

"Bu bir rüya mı?" diye fısıldadı, Jinnie'sinin dudaklarına doğru.

Seokjin kıkırdadı. "Elbette." Alayla sırıtıp Taehyung'un alt dudağını emmeden önce son söylediği söz Taehyung'un kulaklarında çınladı.

"Ama bu öpüşemeyeceğimiz anlamına gelmiyor."


Taehyung lila gözlerini araladığında karanlık odanın tavanıyla karşılaştı; rüyasındaki gibi Seokjin kolları arasında uyumuyordu. Birkaç saniye nefes alışverişlerini düzenlemeye çalıştı. Rüyasında gördüğü her şey o kadar gerçekçi gelmişti ki... Hyungunun dokunuşlarını teninde hissediyordu, bacaklarını aralayıp dudaklarını Taehyung'un en hassas noktasına usulca bastırışını...

Başını yastığa gömüp bıkkınlıkla inledi.

Tabii ki de Seokjin-hyungu rüyasındaki gibi kucağında oturmayacak, onu öpmeyecekti.

Yatakta doğruldu, tam ayağa kalkacaktı ki iç çamaşırındaki ıslaklığı fark etti. "Siktir," diye homurdandı. "Rüyamda mı geldim ben?" Ergenler gibi mi?

Kendi kendine gözlerini devirip yataktan kalktı, dolabına yönelip temiz birkaç parça kıyafet çıkardı. Seokjin özellikle son birkaç aydır –yani on beş yaşından beri- rüyalarının bir parçası olmuştu; hyungunu rüya aleminde hiç olmayacak şekillerde görmesi onu şaşırtmıyordu. Kendi hayal dünyasında tüm fantezileri gerçekleşmişti bile.

Üzerini değiştirdikten sonra kendi odasında uyumak yerine parmak uçlarında büyük koridoru geçip koridorun diğer ucundaki hyungunun odasına yöneldi.

"Taehyung."

Taehyung kapıyı ardından kapatınca duraksadı, doğru duyduğuna emin olmak istercesine hibrit kulaklarını dikleştirmişti. Hyungu onun adını mı seslenmişti? Birkaç saniye nefessizce yine adını duymayı bekledi ama sokak lambasıyla aydınlanan odada hiçbir hareket yoktu.

"T-tae."

Lila gözleri şaşkınlıkla irileşirken yatakta kıvrılmış hyunguna baktı. Kabus mu yoksa farklı çeşit rüyalar mı gördüğü suratından belli olmuyordu; bir eli usulca yastık kılıfını kavramıştı ve çıplak ayakları yorganın altında sürtünürcesine hareket ediyordu.

"Hyung?" diye mırıldandı, bir an ne yapacağını bilemeyerek. Fısıltısı bile Seokjin'i uyandırmaya yetmişti, hyungunun sıcak kahve gözleri hızla açılırken birkaç saniye korkarak kapıdaki Taehyung'a baktı.

"Tae?"

"Buradayım," dedi yatağına yanaşırken. "Kabus mu görüyordun?"

Seokjin'in yanakları pembe rengine bulandı; sokak lambası tenine vuruyor, kulaklarının bile ne kadar kızardığını açığa çıkarıyordu. "E-evet," dedi gergince. Gözleri yerdeydi, uzunca bir süre kıpırdamadı. En sonunda gözlerini kaldırıp Taehyung'a baktı, çok uykulu duruyordu. "Neden geldin?"

"Korktum. Yanında uyuyabilir miyim?"

Seokjin gözlerini devirip arkasını ona döndü. "Hı-hım," dedi uykulu bir sesle. Taehyung dudaklarını yaladı, hyungunun yanına uzandığında bir eli belini kavramıştı, kolunu sıkıca ince bele sarıp kendine çekti.

"Mmh," diye mırıldandı Seokjin. "Belimi bırak."

"Ama yastığa sarılmadan uyuyamıyorum."

"Git fazladan yastık getir o zaman."

"Ama çoook uykum var," dedi mızmızlanarak, gitmesinden korkarcasına Seokjin'in belini daha da sıkı sarmıştı. Hyungunun tepki vermesinden çekinerek başını siyah, dağınık saçlara doğru yanaştırdı.

"Pekala." Seokjin derin bir nefes verdi. "Sadece bu gece."

Taehyung burnunu yavaşça siyah saçlara sürttü, insanın çilek kokusu burnuna dolup onu ferahlatırken gözleri saniyesinde kapanmıştı.

"Hyung, rüyanda ne görüyordun?"

Seokjin yutkundu. Taehyung umursamadan eliyle Seokjin'in açıktaki karnını okşamaya başladı. Hyungunun gece yatarken giydiği bu crop top tişört gerçekten de sabrını zorluyordu. Kendi rüyası gözlerinin önünden gitmiyordu; Jinnie'sinin dudaklarını teninde hissediyordu ve şimdi ona bu kadar yakınken hibrit içgüdülerine sahip çıkmak en zoruydu.

Seokjin bir şey demedi ama Taehyung burnunu ona yaklaştırınca kafasını yavaşça geriye atıp boynuna yerleşmesine daha çok olanak sağladı. "Yarın okulun var," diye fısıldadı, sorusuna cevap vermek yerine. Taehyung burnunu Seokjin'in ince, beyaz boynuna sürttü, ılık nefesi tene çarptıkça hyungunun dokunuşları altında nasıl da kıvrandığını görüyordu. "İ-iyi uyu. Ve Taehyung, lütfen güzel arkadaşlar edin, olur mu?"

Rutunu atlatmana yardımcı olacak güzel arkadaşlar.

Seokjin uyumadan önce en son bunu düşünmüştü.

Continue Reading

You'll Also Like

65.1K 7.3K 49
Tek amacı ve hayali yemek yapmak olan bir omega bir yemek yarışmasına katılırsa, Züppe, egoist ve disiplinli bir Alfa da jurisi olursa sizce neler ol...
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 209K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
2.8K 242 13
"İhanet etmek bir intihardı. Peki o zaman niye birbirlerinin ellerini tutuyorlardı şu an?Nasıl hâlâ seviyorlardı birbirlerini?"
183K 18K 21
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...