ÇOK GEÇ "DEĞİL"

By begonvil_begonya

8.7K 260 154

Tolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bi... More

Şehire Gelen Yabancı
Bir Beyaz Mendildir "KADER"
İnce Bir Çizgi
"Kaybolup Gitmeni İstemiyorum"
AİDİYET DUYGUSU
Karakter Tanıtımı
"Başlıyoruz"
Sadece Onu Düşünmek
Kendim Olmam İçin Eksik Olan Tek Şey
Ben Hiç Tutsak Olmadım...
Anlamazsan Aşık Olursun
Zaaflar, Zayıflıklarımız Değildir
Bu Savaşın Kaybedeni...
Aşk
"BİZ" Olmak
"Bittim" Dediğim Yer...
"İyi Değilim" Diyebildiğin Biri
Tutunacak Dal
Ayın On Dördü Gibi...
Bana Bilmem Ne Oldu?
Hissettiğim Sevgi İçin
Gel Barışalım Artık
Güçlü Sevgilim
Kız İsteme Paniği
Memleket Oldu
Beklenmeyen Sürpriz
Bugün Günlerden İstanbul
Ben İlk Defa Benden Geçtim
Seni Sevmek...
İlan-ı Savaş
Kaçınılmaz Özlem

Bana Olduğun Gibi...

262 10 7
By begonvil_begonya

Umarım bölümü beğenirsiniz.
Keyifli okumalar...

Olduğu yeri güzelleştiremezse insan nereye giderse gitsin gideceği yer cehennemi olurmuş. Uğur hep bu görüş etrafında şekillendirdi hayatını.
Uğur bazen buralar için " memleketin her köşesi gibi çok güzel eşsiz" diye düşünürken bazen de "Burda insan nasıl yaşar" diye içinden geçirdiği oluyordu. Sonra düşününce bu insanlar burda yaşarken aslında bir çok insanın yapamadığını yapıyor, üzerlerine kurulmak istenen baskı ve özgürlüklerini sınırlayanlara karşı "biz burdayız ve gitmiyoruz" mesajı veriyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki istedikleri de buydu. Yerli halkı bezdirip buralardan sürmek ve o alanı kendi hakimiyetleri altına almak. Memleketini terk etmeyen bu insanların da tek güvenceleri burda görev alan bütün askerlerin ta kendisiydi. Burda ki insanların refahını korumak onlara verilmiş bir görev ve sorumluluktu ve Uğur bu sorumluluğun dağda verilen mücadeleden çok daha zor olduğunu biliyordu. Bu düşünceler her aklına geldiğinde burda neden olduğunu ve yapacakları konusunda kendine hatırlatmalar yaparak görev bilincini tazeliyordu.
Bu zamana kadar bunu fazlasıyla iyi yapsada son dönemde sendelediğini fark etti. O da biliyordu sebebini. Gecenin bir yarısı şımarık bir kızı araken olmuştu herşey. O günden beri rüzgar farklı esiyor, günler farklı geçiyor gibiydi. Kafasını sürekli onunla meşguldü. Bu konuda kendini dizginlememiş,tutmamıştı da hiç. İnkar edip, kendini kandıracak bir adam da değildi zaten. Hayatında ki keskin karaları alırken de duygularını anlamlamdırıken de her zaman realist olmuştu. Bu konuda da öyle olacaktı hislerini ne kendinden ne de Melikeden gizlemeycekti. Onun tek korkusu çok farklı iki coğrafya olan doğduğu, büyüdüğü yer ile buranın arasında kalmak, hatta arasını bulamamak. Yanlış anlaşılmak,özellikle de Halil bey ve Melike tarafından yanlış anlaşılmayı hiç istemiyordu. Bunları düşünürken yavaş yavaş karakola yaklaşan Melike ve Halil beyi pencereden izliyordu. Derin bir nefes alıp yerine oturdu. Melikenin de babasıyla birlikte Durali başçavuşun yanına gideceğini düşünüyordu ki kapısı açıldı.

Melike içeri girdiğinde kendine şaşkınlıkla bakan Uğurla karşılaşmayı beklemiyor olacak ki "bir sorun mu var niye öyle bakıyorsun" diye merakla sordu. " yok seni beklemiyordum da öyle girince şaşırdım" Melike tebessüm ederek "Biraz önce pencerden bakarken gördün sanmıştım" Uğur durumu idare etmeye çalışırken daha da battığının farkına vardı. Bir an kendine gelince durumu da toparlamaya başladı.
- Ayakta kaldın otursana. Ne içersin çay, kahve?
- Çay olur.
- Fatih bize iki çay getir!! Bu arada sen nasılsın iyi misin? Evde durumlar nasıl? Baban sanki gergin mi? Bir sorun mu oldu evde?
- Bu ne hız? Hangisini önce cevaplayayım bilemedim. Evde de babamda da bir sorun yok ben de iyiyim. Her zamanki gibi işte.

O arada içeri elinde çaylarla fatih girdi. Çayları teğmene ve Melikeye verirken, bombayı patlattı.
- Komutanım bir ara şu madalyanızı verir misiniz diğer arkadaşlara anlatıyorum ama inanmıyorlar.
- "Ne madalyası?" Diye araya girdi Melike.
- Önemli bir şey değil Melike.
- Nasıl değil komutanım. Bak şimdi bayan, komutanım geçen operasyonda o şerefsizler tarafından tam böyle göğsünden vuruldu tamam mı. Sonra biz böyle "aha kesin gitti komutan eyvahlar olsun" falan derken bizim arkadaş bir baktı ki yara bile yok. Bir de ne olsun göğsünden bir çıkardılar aha böyle madalyayı delip geçmiş kurşun. Mucize yani o madalya olmasa varya ohoo çoktan gitmişti Uğur Teğmen. Dimi komutanım"
Fatih hararetle konuşurken elini alnına götürüp yavaşça sabır çeken Uğur " aynen fatih hadi çık artık"
Çenesi durmayan Fatih ikinci bir darbeyle Uğuru tamamen nakavt etmişti.

- Sizin çayı açık koydum yenge hanım.
- Teşek-kür-ler.
- Ne diyon Fatih sen ya çık dışarı.
- Komutanım ben bayan açık içiyor diye şey ettim yani.
- Başlatma lan açığından koyusundan çık dışarı.
- Emredersiniz Komutanım.
Fatih çıktıktan sonra hesap sorar bir ses tonu ile sordu Melike;
- Bu bahsettiği operasyon geçenlerde sohbet edeken konuştuğumuz, sonra benim "sorun çıktı mı" diye sorduğumda senin de "pek bir sorun olmadı" dediğin operasyon mu?
- Aynen o işte önemli bir şey değil.
- Ölmek üzereydin ve seni ufak bir madalya kurtarıyor ama önemli değil öyle mi? Sanırım önem eşiğimiz çok farklı.
- Gerçekten bir sıkıntı yoktu. Yara bile almadım. O yüzden boş ver kapatalım bu konuyu.
- Şu madalya hala sendeyse merak ettim bakabilir miyim?
Uğur hemen elinin altındaki çekmemeden madalyayı çıkarıp Melikeye uzatır.
- Benim değil aslında. Yazıyor zaten 1954 kürek şampiyonası madalyası.
kİmin peki?
- Dedemin. Ona göre o sene almanlar ve ingilizler hile yapmış 3. olmuş bizimkiler.
- Üzerinde Galatasaray kürek takımı yazıyor. Galatasaraylı mı?
- Ne diyorsun hem de öyle böyle fanatik değilmiş bir de Floryalı olunca... Zaten ismimi de dedem koymuş. Sene 1994 9 Kasım Galatasaray-Neuchatel maçı bütün ev halkı oturmuş maçı izliyor. Babamın dediğine göre dedem nerdeyse kalp krizi geçiriyormuş. 3 Tanju, 2 Uğur az değil 5-0 bitmiş maç. Tabi annem de dayanamamış o heyecana, sancısı tutmuş. O gün doğmuşum dedemde "Uğur olsun bu çocuğun adı" demiş.
- Uğurlu da gelmişssin ama. Umutla gelmişsin umut olmuşsun hepsine gerçekten. Bana olduğun gibi.

Melikenin söylediğiyle aniden başını kaldıran Uğur kendisine sıcacık gülümseyen Melike ile göz göze gelince o da gülümsedi.
- Öyle mi dersin?
- Değil mi?
Uzun bir sessizlikten sonra Uğur'un aklına yine Halil bey 'in hemen yan odada olduğu ve bu ziyaretin sebebi geldi.

Bir süre sonra Uğurun dalgınlıkla çayını dakikalardır karıştırdığını fark eden Melike;
- Erimiştir bence.
-Hıı anlamadım.
- Şeker diyorum erimiştir. Bardak eriyecek nerdeyse.
- Fark etmemişim. Bu arada sen babanın niye geldiğini bilmiyor musun?
- Yok bilmiyorum. "Ben Durali başçavuşla özel bir mesele konuşacağım" dedi. "Beni de götür Uğur teğmene okul konusunu konuşacağım ben de" dedim. Bilmiyorum yani.

Uğur dalıp yine kendi kendine konuşmaya başlamıştı.
- "Kesin onun için geldi ya kesin. Tabi Durali başçavuş büyük ya önce onunla konuşacak sonra benimle. Ama önce gelsin bana söylesin ben açıklarım ona durumu. Sonuçta yanlış bir şey yapmıyoruz yani"
Uğur kendi ile konuşurken Melike biraz şaşkınlık biraz da tebessümle kafasını Uğurun her söylediği ile sallayarak tebessüm ediyordu. Hangi komydan bahsettiğini de anlamıştı. En son Uğurun iç muhakemesinin bitmeyeceğini fark edince araya girme gereksinimi duydu.
- Sanmam öyle bir şey olsa zaten gelir senle konuşur. Merak etme yani.

Uğur biraz önce sesli düşündüğünü fark edince afalladı ve fazlasıyla utanmıştı.
Melike ise Uğur'un bu hallerini ilk defa görmenin vermiş olduğu duyguyla çok rahatlamıştı.
Çünkü o kırılmaz, yıkılmaz, buz gibi, endişesiz adam da bir şeyler için evhamlanıp gereksiz panikler yaşayacak kadar duygulara sahipti. Göründüğü kadar duygusuz ve robot olmamasına sevinmişti.
-Kusura bakma bir an sesli düşünmüşüm. Neyse okulla ilgi nasıl bir sorun var?

Onlar uzun uzun okul, şehir, yurt hakkında konuşurken hemen yan odalarında Halil bey Durali başçavuşun içine su serpecek açıklamayı yapıyordu. Halil bey kızının değil kendi gönül meselesi için gelmişti. Nilgün Hanımı adabıyla gidip istemek istiyorlardı. Ve bu konuda Durali başçavuşun yardımını istemek için gelmişti. Onlarda bu konu halkında konuşup karara bağladıktan sonra Melike ve babası karakoldan ayrıldı. Uğur teğmenin odasının önünde durup Durali başçavuş yüzündeki ifadeyi ciddileştirdikten sonra giriş yaptı.
- Ne dedi başçavuşum ben ve Melike ile ilgili değil dimi?
- Valla adam hayırlı iş dedi teğmenim.
- Ne diyorsun! Başka ne dedi başka bir hayırlı iştir belki.
- "Kız istemek geleneklerimizin bir parçası. Olmazsa ben nasıl insanların yüzüne bakarım. İnsan içine bile çıkamam. Böyle işler acele halledilmeli, çok dile dolanması iyi değil" gibi gibi bir sürü şey söyledi. Çok kararlı gördüm Halil Beyi.
- Olur mu öyle şey başçavuşum demedin mi "daha çok gençler. Aceleye ne gerek var. Birbirlerini tam tanımıyorlar " falan?
- Yok valla demedim haklısın dedim. Çünkü haklı adam ayrıca ne genci teğmenim ikisi de yaşı kemale ermiş, dul insan sonuçta.
- Dul mu? Yaşı kemale ermiş mi? Ne diyorsun sen Allah aşkına kim dul kim kemal?
- Halil Beyle Nilgün öğretmen.

Uğur bir kaç saniye düşününce, aynı zamanda Durali başçavuşun da hınzır bir şekilde güldüğünü görünce olanları anlayan Uğur sertçe elindeki şapkasını masaya vurup;
- Alacağın olsun başçavuşum. Burda boncuk boncuk terliyorum benimle dalga geçiyorsun.
- Ben yalan, yanlış bir şey demedim ki bana ne dediyse onu söyledim yani.
- Tabi tabi. Yazdım ama bunu bak unutmam.
- Tamam da tamam kızma biraz eğleneyim dedim senle.
- Eğlen tabi.
- Çay söyliyeyim mi teğmenim.
- Yok sen bana bir bardak soğuk su söyle.

Onlar akşam olacaklardan habersiz gülüşüp eğleniyorlardı. Hava kararırken artık nöbetler değişip yavaş yavaş yatış düzeni alınmaya başlamıştı.

Karakolda her geçen dakika uyuyan insanların sayısı artarken ortalık sessizleşiyordu ki batı nöbetçilerinden "Dikkaaaat" çağrısı verildi. Daha ne olduğunu anlamadan hava atışları başlamış kurşun sesleri yükseliyordu. Uğur, Osman ve Durali başçavuş ilk sesi duyar duymaz sanki bekliyor gibi yataklarından fırlayıp silahlarını aldılar. Bir yandan mevzilere koşan Uğur diğer yandan askerlere emirleri ardı ardına sıralıyordu." Taner, yanına iki kişi al doğu tarafına bak. Murat, Ercüment ve Emirdağlıyı al Metinlerin olduğu yere desteğe gidin. Kimse kafasını kaldırmıyor anlaşıldı mı? Bütün ışıklar kapatılsın çabuk!! Oğuz hemen telsize geç, tugayla iletişim kur. Hemen!!!"
- Teğmenim taciz saldırısı gibi durmuyor sanki.
- Aynen öyle Osman taciz değil başka bir şey için burdalar. Ateş alanları nerdeyse 70 metrekareden fazla ve sadece batı tarafı bu halde. Diğer taraflar ne halde bilmiyoruz ama bir şey kesin çok kalabalıklar ve bir şey istiyorlar.
- Komutanım destek için tugay ile iletişim sağlandı mı?
- Biraz önce Oğuz bağladığını işaret etti ama bu karanlıkta yol güvenliği sağlanmadan gelmeleri sabahı bulur. Yani başımızın çaresine bakacağız.

Çatışma ilk sıcaklığı ile devam ederken korkulan ses yükseldi. "Yaralı var!" Bu ses bir anda tüm karakolda kurşun seslerini bile gölgelemişti. Uğur yaralı askeri taşıyan askerin yanına temkinli koşarak yaklaştı. Yaralı askerin yüzü yere baktığı için kim olduğu fark edilmiyordu. Yüzünü görebilmek için askeri doğrulttuğunda ağzından şaşkınlık ve hüzün karışımı "Taner" diye mırıldandı. Hemen yere yatırıp yanına oturdu. Getiren askerden bilgi alıyordu. " biz doğu tarafını incelerken aniden Taner ayağa kalktı ve kalktığı gibi vuruldu. Mermilerin biri sıyırdı sanırım ama diğeri göğsüne çok yakın geldi. Ben vuran kişiyi gördüm etkisiz hale getirdim zaten başkası da yoktu tek kişiymiş. Doğu tarafında bir hareketlilik yok yani komutanım" diye olanları anlattı.
- Tamam sen doğu tarafına yeniden git yalnız yanına bir kaç arkadaşını daha al sakın dikkatsiz davranmayın. Anlaşıldı mı?
- Emredersiniz Komutanım.
Tanerin durumunun iyi olmadığı aşikardı. Uğur ne yapabileceğini düşünürken Osman koşarak geldi. Panik için de konuşuyordu. Mantıklı bir karar alamayacağı açıktı.
- Taner,Taner kalk aslanım hadi.
- Osman sakin ol.
- Komutanım nasıl olmuş. Durumu ağır görünüyor. Yardım isteyelim hemen gelsinler.
Uğur sesini yükseltmişti.
- Sana sakin ol dedim. Nereye istiyorsun yardımı bu çatışmada birlik gelemiyor buraya. Ambulans mi gelebilir, Helikopter mi? Tek yapabileceğimiz onları batı da tutup Taneri yanına birkaç asker ile doğu tarafına sızdırmak helikopter oraya gelirse ve inebilirse Taner için umut olacaktır. Ama senin de dediğin gibi durumu ağır. Hazırlıklı ol yanına üç askerini al ve benim emrimi bekle. Size gitmenizi söylediğimde de çok hızlı şekilde Taneri helikopterin olduğu yere taşıyacaksınız. Anlaşıldı mı?
- ....
- Anlaşıldı mı? dedim Osman.
- Anlaşıldı komutanım.

Uğur telsiz başına yeniden geçmiş Tanerin götürülenibileciği güvenli alanın kordinatları verip yardim helikopteri istiyordu. Bir eli ile de yüzünü ovuşturup derin derin nefes alıyordu. Askeri destek gelemeyen yere bakalım nasıl ambulans helikopteri gelecekti.

Anlaşılan bu gece sandıklarından çok daha uzun geçecekti.

Görüş ve düşüncelerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Hikâyenin gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Foto ilk bölüme ait..

Continue Reading

You'll Also Like

442K 23.3K 51
Her sonun başlangıcı olduğu gibi, benim de biten sonumun başlangıcıydı bu olay... Şans verip, okumadan geçmee:) Hikayedeki karakterler ve ismi geçen...
201K 8.6K 30
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...
1M 55.2K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
1M 57.1K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...