like for like = kookmin [text...

By jiminizm_

1.2M 109K 30.5K

başlangıç: 14.09.2017 bitiş: 28.11.2017 top! jungkook bottom! jimin 1M için çok teşekkür ederim !! (21.11.202... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97 [final]
98 [özel bölüm 1] [han-seok]
99 [özel bölüm 2] [tae-gi]
100 [özel bölüm 3] [nam-jin]
101 [özel bölüm son] [kook-min]

102[1(M) özel]

3.1K 131 82
By jiminizm_

"Jimin baban gelince yapsan?"
"Ama ben seni istiyorum." Küçük beden büyük gözleriyle bana baktığında sesli bir şekilde nefesimi dışarı verdim. Jimin oğlumuzu kendine o kadar çok benzetmiş ki, onun gibi tatlılığını kullanarak bir şeyler elde etmeye çalışıyor ve... Başarıyor! Dizlerim üstüne çöktüm ve onu kendime çekip tombul yanaklarına sulu öpücükler kondurdum. "Ama... Jimin baban daha yetenekli."

"Hayır değil~ Baba lütfen sen yap~" Göğsüme doğru sokulup kendisini bana bırakırken onu kucakladığım gibi doğruldum ve yemek masasına ilerledim. İki bebeğe karşı çok çabuk pes ederim. Rowoon, kollarını boynuma dolayıp ufak ufak zıplarken, aynı zamanda yanağıma her zıplayışında bir öpücük konduruyordu. Onun bu hareketine gülüp alnını öptüm ve sandalyedeki yerimi alırken oğlumu da bacağıma oturttum. Minik elleriyle tuttuğu kalem kutusu ve 3-4 adet kağıdı masaya bıraktı.

"Bana dinozor çizer misin babişim?" Kalem kutusundan yeşil tonlarına sahip 2 kalem çıkardığında koyu olanı aldım ve kağıda yöneldim. Titremeye başlayan elim yüzünden kendimi kasıp dikkatli dikkatli gözlerimi kağıda dikmişken Rowoon heyecanlı bir şekilde kaleme bakıyor, bir şeyler çizmemi bekliyordu.

Aslında bu hastalık meselesi geçmişti. Hatırlarsanız Jimin sayesinde iyileşmek için çabalamıştım ve çok iyi bir duruma yol almıştım. Ama Rowoon'u evlatlık almamız, onun daha bebek olması ve benim daha çok ilgilenmemin gerekmesi strese neden olmuştu. Ona bir şey olacak, bakamayacağım, düzgün yetiştiremeyeceğim korkusu hastalığımı tekrar tetiklemişti ve 4 seneye yakındır devam ediyor, bir türlü iyileşemiyordum. "Baba hadi?"

"Tamam bebeğim." Kalemi kağıda sürterek T-rex çizmeye çalışırken kesik kesik ve dalgalı olan çizgiler tuhaf bir hal alırken yüzümü buruşturdum. Bir zamanlar pixel çizimine benziyor diyerek Jimin'e hava atardım(!) ama şimdi bakınca gerçekten hiçbir şeyle alakası yok. Hem bir şeyi de yapamayayım değil mi? Çok mükemmel ve yetenekli olmakta biraz sınır tanımak gerek. "Baba, kolları büyük oldu. Küçük yapman gerek."

"Düzelteyim hemen." Silgiyle kollarını silip tekrar çizmeye başlarken cidden çok zor oluyordu. Kendimi kasmamdan dolayı elim daha çok titriyordu ve kolları sanki böyle uzaylı gibi bir şey olmuştu. Ya da hani bir balon olur, gülen yüzlü uzun kollu etrafta süzülür. Onun gibi bir şeye benzedi, şekilsiz anlamsız. T-rex'in T-rex ile hiçbir alakası olmamasına bir şey der mi diye kucağımdaki miniğe baktım. Ancak çizime benim baktığım gibi bakmıyordu. Benim aksime baya beğenmiş duruyordu. "Kuyruğunu daha uzun yapabilir miyiz?"

"Ben çizerken, durmamı söyle, tamam mı?"
"Tamam." Dalgalı ve yamuk bir şekilde bir çizgi başlayıp oğlumun komutu gelene kadar ilerlerken ufak elini elimin üzerine koydu. "Bu kadar."

"Gözlerini ve dişlerini çizelim şimdi." Kalemi kafayla hiçbir alakası olmayan baş kısmına götürüp göz çizmeye çalıştığımda gözü resmen yanağının üzerinde olmuş gibiydi. Yani aslına her ressamın kendi tarzı vardı. Benim tarzım da bu. Komik görünüşüne gülmeye başladığımda Rowoon'da gülüp elimin üstünden kalemi tutup beni dişlerini çizmek için yönlendirdi. Kolay olması için sadece bir çizgi halinde çizerken kıkırdadı. "Babiş çok güzel oldu. Ben boyarken yanımda oturur musun?"

"Tabii bebeğim." Saçları arasına bir öpücük kondurup kalemi bıraktım ve onun boyayışını izlemeye başladım. Şekilsiz ve T-Rex'e benzemeyen çizimi dikkatli, düzgün bir şekilde boyuyordu. En azından iyi boyayla kurtarırız. "Ne yapıyorsunuz?" Jimin'in sesini işitmemle ona döndüğümde gözlerimi kısıp elimi sanki gölge yapıyormuş gibi alnıma doğru yaklaştırdım. "Ah, Jimin, ışıktan dolayı kör olacağım şimdi." Kıkırdayışı ile birlikte çantasını yere bıraktı ve ayaklarını yerde sürüyerek bize yaklaştı. Oğlumuzun saçlarına, yanağına, alnına ve gözlerine koca koca öpücükler kondurup minik ve tombul kollarını hafif hafif sıktı. Küçük bedene son kez sımsıkı sarıldıktan kısa bir süreliğine benimle göz göze gelmiş sonra arkama geçmişti. Kollarını omzuma koyup, çenesini de başıma yasladı, ağırlığını bana verdi. "Jungkook, yarın boş günüm."

"Oh, öyle mi?" Yüzümde bir gülümsemeyle başımı geriye yatırıp çenesini öperken hızla başını eğdi ve dudaklarımızın değmesini sağladı. Boş günü olacağı zaman birazcık birlikte eğleniyorduk. "O yüzden diyorum ki Rowoon isterse Taehyung'da kalabilir, hm?" Ses tonunda yaramazlık hissederken kahkaha atmamak için kendimi tuttum ve onun dudaklarından bir öpücük daha aldım, önüme döndüm. Kardeşimin ismiyle birlikte kucağımdaki minik beden heyecanla bana baktı. Gözleri parlıyordu. "Taehyung amcada mı kalacağım?" Ona cidden çok bayılıyordu. Bazen bizden bile daha çok sevdiğini düşünüyordum.

"İstiyorsan elbette."
"İstiyorum baba, çok istiyorum. Ama önce bunu boyamam gerek." Kağıdına geri döndüğü sırada Jimin elini uzatıp kağıda uzanmış ve ne yaptığına bakmıştı. "Gözü biraz aşağıda olmamış mı?"

"O benim kendi eşsiz sanatım. Hem sen hiç dinozor gördün mü? Ya gözleri öyleyse?"
"Çok mantıklı aşkım." Alnıma bir öpücük kondurup cebinden telefonunu çıkartıp masaya koydu ve işaret etti. Taehyung'u aramamı söylüyordu. "Ben Rowoon'un eşyalarını hazırlayacağım." Yanımızdan uzaklaştığında elime almadan telefonun tuşuna bastım ve kilini girdim. Elime aldığımda titrediği için doğru düzgün kullanamıyordum. Kişilere girip Taehyung'un numarasına bastım ve aradım. Taehyung ve Yoongi Rowoon'u hep istiyordu aslında. Her gün gelsin, onlarda kalsın. Hatta bazen oğlumu geri almaya gittiğimde canım kardeşim ağlıyor ve kalması için beni ikna etmeye çalışıyordu. Ama ikna olamam, o benim oğlum be adam, rahat bırak bizi. Manyak herif.

"Evet evet evet, Rowoon'u alırım." Telefonun açılmasıyla gürültülü bir ses geldiğinde Rowoon korkmuş olmalıydı sıçradı birden. Onun sırtını sıvazlayıp saçını öptüm ve bir şey olmadığını söyledim.

"Bana bir su ver desem yapmazsın hayta."
"Adın Rowoon olsaydı ve 4 yaşında çok tatlış bir çocuk olsaydın yapardım canım abişim benim." Sesli bir şekilde öpücük yolladığında yüzümü buruşturdum. Rowoon hayatımıza girdiğinden beri yumuşadım ve bir şey demiyorum diye beni elleyip öpmeye çalışıyor, öpücükler yolluyor, vıcık vıcık davranıyor. Yani tamam biraz hoşuma gidiyor olabilir, canım kardeşim sonuçta ama yine de... İşte, neyse ya, beni köşeye sıkıştırmayın!

"Madem çok istiyorsun, gelip kendin alman gerekiyor."
"Koşa koşa geliyorum." Telefonu hızla kapadığında Jimin'de Rowoon'un çantasıyla geri döndü. Taehyung koşa koşa geliyorum derken, gerçekten koşa koşa geldiğine emindim çünkü aynı yerde oturuyorduk. Aramızda 4-5 ev anca vardı.

Jimin yanıma oturup kollarını oğlumuza sardı ve ona sürü sürü öpücükler vermeye başladı. "Babişin geldi ama yine de çizim yapıyorsun, Taehyung amca seni götürecek ve yine çizim yapıyorsun. Küsücem şimdi~" Mızmızlanarak konuştuğunda Rowoon endişeyle babasına baktı. Küçük elini onun yanağına koyarken bir kağıda bir Jimin'e bakıyordu. "Ama bak, bunu babam çizdi bana! Çok güzel değil mi?"

"Evet öyle, bebeğim. Bir dahakine birlikte de çizelim."
"Yok ya, ben beğenmiyorum senin çizmeni, sen çok düzgün çiziyorsun, güzel ve eğlenceli olmuyor o zaman." Jimin onun dediğine gülerken Rowoon sırtını göğsüme yaslayıp iki eliyle birlikte tuttuğu kağıdı birazcık kaldırdı ve bana gösterdi. "Boyamam bitti."

"Muhteşem olmuş."
"Taehyung amcaya göstereceğim. O çizimlerimizi anlamıyor, bilmeye çalışırken çok komik oluyor." Kıkırdayıp kağıda sarılırken Jimin parmaklarını onun göbeğinde dolaştırıp ufak ufak gıdıkladı onu. Rowoon, ayaklarıyla babasının kolunu itmeye çalışarak kıkır kıkır gülmeye başladığında düşmemesi ellerimi iki yanında tuttum. Aniden ne olduysa gülmesi kesilmişti hızla. Jimin onun rahatsız olduğunu düşünüp geri çekilirken bileğimde küçük eli hissettim. "Baba, ellerin neden titriyor acaba?"

"Hastalık olduğu için."
"Ama hastalıklar kötü olur. Senin elinin titremesi çok eğlenceli. Çizimlerimiz hep komik oluyor senin sayende." Kağıdı kaldırıp yüzüme doğru soktuğunda gülüp nazikçe kollarından tuttum ve kağıdı indirdim. Ellerimin titremesinden dolayı tuttuğum kolu da titremeye başladığında gülmeye başladı. "Bence bu senin kendine özgü sanatın."

"Rowoon, baba böyle de çok havalı değil mi?" Jimin oğlumuzun saçını okşarken sordu. Rowoon'u rahatsız ederim veya korkuturum diye düşünerek bunları eşime çok anlatmış, uzun uzun konuşmamıza neden olmuştum. Oğlumuz her ne kadar çizimler eğlenceli oluyor dese bile, bilerek yapıyorum diye düşünebilirdi, aklı böyle bir hastalık olduğunu nerden bilecekti demiştim hep. Jimin de bana ne olursa olsun sorun etmeyeceğini ve seveceğini söylemişti.

"Babam hep havalı. Canım babişlerim, ikiniz de çok havalısınız. Hem de bu kadar...." Kollarını iki yana açıp çok kocaman bir şeymiş gibi gösterirken Jimin bize daha çok yakınlaşıp ikimize aynı anda sarılmıştı. "Canım bebeklerim."

"Babam bebek değil. Babam çok büyük." Minik ellerini omuzlarımın iki yanına götürüp beni yapabilirmiş gibi sarsmaya çalıştığında Jimin büyük bir kahkaha attı. "Baba çok kaslı değil mi? Peki ya ben?" Kısa kollusunu biraz daha yukarı kaldırıp kol kaslarını göstermeye başladığında Rowoon'un gözleri büyüdü. "Vuah, sen de çok kaslısın baba!"

"Benimkiler gizli kas oğlum, öyle herkes göremez."
"Süper güç gibi mi?"
"Aynen öyle. Okları nasıl tam isabet ettiriyorum sanıyorsun? Süper güçlerim sayesinde oluyor." Oğlumuzun yüzündeki şaşkınlık belli olurken sevimli görünüşüne güldüm ve ufak burnunu işaret parmağım ile dürttüm.

Kapı çaldığında birden ayaklandık. Jimin önden ilerlerken ben de kucağımdaki minik beden ile peşine takılmıştım. Dikkatimin çoğu oğlumun üzerindeyken kapının açıldığını ve koca bedenin aniden üzerimize koşuşunu biraz geç fark ettim. "Ben geldim!" Neşeli bir ses tonuyla yanımıza koştu. Hızla oğlumu kucağımdan aldı ve onunla birkaç tur dönüp onu öpmelere başladı. "Biricik yeğenim bana kalmaya gelmek istiyormuş, ben de koşa koşa onu almaya geldim."

"Amca bak, çizimime bak." Elindeki kağıdı onun yüzüne sokarcasına kaldırdığında Taehyung gözlerini kısıp ne olduğunu anlamaya çalıştı. "Timsah mı?"

"Hayır."
"Kaplumbağa?"
"Hayır hayır, o da değil."
"Hmm, ne acaba? Bilemedim." Rowoon minik eliyle ağzını kapatıp kıkır kıkır gülmeye başladığında öyle tatlı görünüyordu ki, nazikçe saçlarını okşadım. "Taehyung amca, bu bir dinozor. Yine bilemedin."

"O zaman bugün biraz daha çizim yapar, onları bilmeye çalışırız." Kucağındaki bedenle birlikte Jimin'in ona uzattığı çantayı aldı ve kapıya doğru ilerledi. "Gidiyoruz biz. Öpücükleri alayım, beyefendiler." Taehyung ve Rowoon aynı anda öpmemiz için yanaklarını uzatırken Jimin ikisine de hızlı bir öpücük vermişti. Ben de sadece oğlumu öpüp geri çekileceğim sırada kardeşim ensemi kavradığı gibi beni kendine çekti ve ıslak, iğrenç bir öpücük kondurdu yanağıma.

"Ya, yapma diyorum şunu."
"Öpücüğümü verseydin yapmayacaktım."
"Tamam, git artık." Yanağımdaki salyalarını silmeye çalışırken kapıya yaslanmış Jimin gülümseyip el salladı onlara. "Yarın görüşürüz yakışıklılar."

"Güle büle, babişlerim!"
"Güle güle, yaşlılar!" Taehyung bize son kez alayla dil çıkartıp giderken Jimin kapıyı kapattığı gibi hızla üzerime zıpladı. Kucağıma atlayan bedeni dikkatlice tutarken dengemi sağlamaya çalıştım. "Yavaş ol bebeğim."

Onu sıkıca sarmalarken, o da kollarını boynuma dolamış dudaklarıma ufak ufak öpücükler kondurmaya başlamıştı. Adımlarıma dikkat ederek yürürken Jimin belime doladığı bacaklarını sıkılaştırıp resmen yapıştı bana. Çok sevimliydi. Bana tutunmasını, kucağımda oluşunu çok seviyordum.

Adımlarıma dikkat ederek odamıza doğru ilerledim ve aralık duran kapıyı ittirerek içeri girdim. Onun bana bu şekilde sarılışını bozmak istemiyordum. Bu yüzden yatağa oturup Jimin'in de kucağımdaki yerini almasını sağlarken birazcık kıpırdanıp bana sürtündü. Ellerimi beline yerleştirip bana daha fazla sürtünmesini sağlarken dudaklarıma değen dudaklarda bir kıvrılış hissettim. Gülmeye başladı. "Gıdıklanıyor musun? Özür dilerim..."

"Hayır hayır, aslında hoşuma gidiyor. İlişkimizin daha farklı olmasını sağlıyor bence. Senin için sorun yoksa, ömür boyu böyle kalsan çok mutlu olurum." Yüzüme öpücükler kondurup kıkırdadı. Rahatsız olmadığını, hatta sevdiğini tekrar tekrar duymak gerçekten fazlasıyla hoşuma gidiyordu. Beni çirkin ve tuhaf yaptığını düşündüğüm şeyin aşık olduğum kişi için sorun olmaması, sevilmesi çok güzel bir şeydi.

"Rowoon'da çok seviyor."
"Oh, evet, baya fazla seviyor. Çizim yapmak istiyor hep."
"Ama hatırlatırım, ilk konuşmaya başladığımız zamanlarda 'çok iyi çizim yaparım' demiştin." Jimin işaret parmağı ile burnumu hafifçe bastırırken kıkırdamalarına devam etti. Eski zamanlarımızı hatırlamak biraz... Üzüyordu beni. Öyle salak, öyle iğrenç biriydim ki Jimin'in bana aşık olması mucizeydi. Mükemmel bir mucize.

"Ama yapıyordum." Şakacı bir tavırla söyleyip gülerken elimi koltuk altlarına geçirip bedenini kavradığım gibi sırtının yatakla buluşmasını sağladım. Bacaklarının arasına girip dirseklerimi yatağa yaslarken titreyen ellerimi saçları arasına götürdüm ve okşamaya başladım. "Bir de bana oyuncak kazanmıştın."

"Evet, titreyen ellerimle."
"Bir dahakine Rowoon için de oyuncak kazan lütfen."
"İkiniz için de kazanacağım, her şeyi." Dudaklarımızı birleştirip ufak ufak öpmeye başladığımda kollarını boynuma sardı. Bacakları da belime dolanırken benden destek alarak kendini kaldırıp bana sürtünmeye başladı. Ellerim hızla onun hafif havalanmış kalçasına gitti ve kavradığım gibi sıkıp daha çok bastırdım. Bu giriş kısmını gerçekten çok seviyordum. Sonradan ne olacağını bildiği halde, "Yavaşla" diye yalvaracağı halde bu şekilde istekli olması fazlasıyla muhteşemdi.

Avucumu dolduran yuvarlıkları okşarken boynumdaki kollarını çözüp bedenime sürte sürte aşağıya doğru indirdi ve tişörtümün eteklerinden kavrayıp yukarıya doğru çekti. Beni soymayı seviyordu. Bu yüzden daha rahat olabilmesi için onu sırt üstü yatağa bıraktım, tişörtümü kollarımdan sıyrılıp atılmasına izin verdim. Üstsüz kalmamla birlikte hızla ellerini karnıma götürdü. Bu aralar pek spor yapmadığım için biraz kilo almış gibiydim aslında ancak yine de kaslarım gayet iyi durumdaydı. Ve o bunu çok seviyordu. Karın kaslarımda parmaklarını gezdirirken gerçekten eğleniyor. Onun eğlencesini bölmeden sakince bekledim. Sadece yanında olmaktan bile zevk alıyordum zaten.

Titreyen ellerimi belimdeki bacaklara götürüp hafif hafif okşarken Jimin birden ellerini hızlaca aşağı indirmiş ve bununla birlikte de kavradığı eşofmanım ile iç çamaşırımı beraberini götürmüştü. Bacaklarını çekip kıyafetlerimi çekiştire çekiştire bileklerimden çıkmasını sağladığında dirsekleri üzerinde hafifçe yükseldi ve çıplak bedenimde gözlerini gezdirdi.

"Benim kocamsın."
"Evet, öyleyim Jimin."
"Bunların hepsi benim."
"Evet, seninim." Gözlerinin içine bakarak söylediğimde hafif bir parıltı, arından da kocaman bir gülümseme görmüştüm yüzünde. Kollarını indirip yatakla sırtını birleştirdi. Yüzündeki gülümsemeyle bana bakmaya devam ederken kendi tişörtünü çıkardı. Ellerini bedeninde gezdirerek eşofmanının beline kadar indirdi ancak hiçbir şey yapmadan durdu aniden.

"Ne oldu?"
"Sen yap." Sevimli ses tonuyla bana isteğini söylediğinde hemen uydum. Ellerim belindeki lastiği kavradı, iç çamaşırı ile birlikte kavrayıp bacaklarından çekip aldım. Kıkırdayıp çıplak bacaklarını belime doladı ve bana sürtündü. Titreyen ellerimi uyluklarından yukarı doğru sürterek kalçasına çıkarttım. Bedenini biraz yükseltip kendime bastırırken eğildim üzerine. Dudaklarımızın birleşmesini sağlayıp elimin altındaki teni okşarken o da hızla kollarını boynuma doladı.

Dolgun dudakları benimkileri tamamen kaplarken ağzını hafifçe aralayıp dillerimizin buluşmasını sağladı. Öpüşmenin çıkardığı o ıslak ses gittikçe çoğalırken bir elimi kalçasından çekip komodine attım. Çekmecedeki kayganlaştırıcıyı aldığımda hızla elime vurup şişenin odada bir köşeye fırlamasına neden oldu. "Bunu istemiyorum, bu soğuk. Bana sıcak bir şeyler ver." Sona doğru fısıldayarak konuşup dudaklarımı yaladığında ellerimi dizlerinin arkasına yerleştirdiğim gibi bacaklarını göğsüne ittim. Ellerim titrediği için tutma konusunda bana yardımcı olurken onun kalçasına öpücükler ve ısırıklar kondurdum. Bunu seviyordum. Kalçasını ısırmayı çok seviyorum, hatta buna bayılıyorum. Buna fazlasıyla bayılıyorum. Ben acaba Jimin'in kalçasını Jimin'den daha çok seviyor olabilir miyim? Aman tanrım! Ben kocamı, kocamın kalçasıyla aldatıyorum sanırım?! Aşkım beni affet, kalçanı ve seni çok seviyorum...

Isırdığım yerlerin acımadığını umarak üzerinden dilimle bir yol çizdim. Kalçasına çizdiğim ıslak yol yavaşça deliğine ilerlediğinde elini saçlarım arasına attı. Nazikçe okşayıp dikkatli gözlerle beni izlerken dilimi deliğim etrafında dolaştırdım. İyice ıslatmaya çalışıyor, arada da emiyorken parmaklarımı da kattım araya. İşaret parmağımı yavaşça içine yollayıp hareket ettirmeye başladığımda inlemeleri de çoğalmaya başladı. Onun sesini dinlemeyi çok seviyorum. Konuşması, fısıldaması, şarkı söyleyişi, inlemesi... Hepsi ayrı güzel ve ayrı rahatlatıcıydı.

İçinde gidip gelen işaret parmağımın yanına orta parmağımda eklerken birazcık geri çekilerek elimin daha iyi hareket etmesini sağladım. Hızla giden parmaklarıma karşın Jimin sıkı sıkıya başının altındaki yastığı kavramış, belini yay gibi germişti. Öpüşmemizden dolayı kızaran dolgun dudakları arasından dökülen inelemeler gittikçe yüksek notalara çıkmaya başladığında aklıma dolan bazı anılarla güldüm. "Ihm~ Neye gülüyorsun?"

"Konuşmaya başladığımız zamanlarda, bu ellerle nasıl seks yaptığımı merak etmiştin. Hatırlıyor musun?"
"Şimdi sırası mı bunun?" Bacaklarını kendine çekip benden uzaklaşmaya çalıştığında buna izin vermeyip ona yaklaştığım gibi parmaklarımında daha derine gitmesini sağladım. Hızlı ve derinlere ilerlememle kolumu tutup beni durdurmaya çalıştı ancak bir işe yaramıyordu. Büyük bir inlemeyle birlikte başını geriye attığında ne olduğunu anlamıştım. Yüzümdeki ufak sırıtışlar aynı noktaya vurmaya devam ederken onun üzerine eğildim ve kesin çenesine öpücükler kondurdum. Çenesine her yaklaştığımda dilim veya dudağım kesilecekmiş gibi hissediyordum. O derece keskindi. Bir de fazlasıyla seksi. Banyoya girdiğinde veya yüzünü yıkadığında bu keskin çeneden akan su damlaları seksiliğe seksilik katarken onları tek tek öpüyor, içime çekiyordum. Sanki Tanrı'nın bir emriydi Jimin'in çenesini öpmek.

Kollarını boynuma dolayıp dudaklarımızı birleştirirlen belime sardığı bacaklarını da birden sıkılaştırıp bedenlerimizin yapışmasına neden oldu. Rahat bir pozisyonda olmadığımız için parmaklarımı çekip ellerimi yatağa yaslayarak ona yük olmamaya çalıştım. Bedenimi yukarıda tutarak onun şeker tatlısı dudaklarını öperken, Jimin'e rahatça haraket edebileceği bir alan vermiş olmalıyım ki bana sürtünmeye başladı. İkimizin karnı arasında kalan penisini sıcak bir his verirken kolumu sıkıca onun beline doladım ve iyice bastırdım bedenlerimizi birbirine. Onun gibi ben de ufak ufak sürtünürken dudaklarımızı ayırdı. "Geleceğim..." İnlemeleri arasında mızmızlandığında geri çekildim ve avucuma alıp çekiştirdim. Elim bir yukarı bir aşağı giderken aynı zamanda da ufak ufak titriyordu. Jimin'in inlemeleri ve avucumun içindeki ufaklık öyle sevimliydi ki, kendimi tutamayıp eğildim ve onu ağzıma aldım. Kalçasını havalandırıp kendini bana doğru ittiği gibi gelmişti. Ağzıma dolan sıvıyla birlikte hızla geri çekilirken elini uzatıp avucuna çıkarmamı işaret etti. Ancak istediğini yapmadım ve yuttum.

"Seninle eğlenmek istiyorum ama sen çabucak geliyorsun."
"Sevdiğim şeyleri yaparsan çabuk gelirim." Şakacı bir tavırla söylenip gülmeme neden olmuştu. Ona doğru eğilip öpmemin sorun olup olmayacağını gözlerimle sorduğumda, başını sallamasıyla birlikte aldığım izinle dudaklarımızı birleştirdim. Ellerim onun yumuşak teninde dolaşırken Jimin komodindeki prezervatife uzandı. İşini düzgün yapmak için dudaklarımızı ayırıp başını aşağı doğru eğdiğinde alnına, kaşına ve kulağına öpücükler kondurdum.

"Hadi~" Mızmızlanarak söylenip belimdeki bacaklarını sıkarken birazcık doğrulup kendimi deliğine konumlandırdım ve hızla ittim. Mızmızlanan sevimli yüzü aniden kaybolmuş, şokla ve nefesi kesilmiş bir şekilde bakakalmıştı bana. Kollarımı tutup bir güvence alırken derin derin nefesler çekti içine. "Seni döveceğim..."

"Peki bebeğim. Eğer yürüyebilirsen döversin." Sıkıca belini kavrayıp onu havalandırırken hareketlendim. Normal bir hızda, alışması için git gel yaparken onu seyrettim. Kollarımı sıkıca tutmuş, aralık dudaklarından inlemelerini bırakırken kısık gözlerle içinde gidiş gelişimi izliyordu. O tam bir afetti. Onu her gün, her saat ve her dakika yemek istiyorum.

Başlarda ona biraz(!) kötü davranmıştım. O zamanlar olsa kabul etmezdim belki ancak şu an açık açık söyleyebilirim ki bu kötü davranışımın sebebi kesinlikle kıskançlıktandı. Yetenekli, güzel, yakışıklı, iyi kalpli. O mükemmel bir insan. Kıskanılmayacak gibi değil. Bir de, cennetten bir parça olan bu bedenin bana aşık olması, ona ait olmak sanki bir sihirdi. Bir mucize, bir lütuf...

Bellimde duran bacakları kavrayıp iyice göğsüne doğru iterken içindeki gidiş gelişlerimi hızlandırdım. Tenlerimizin birbirine çarpışı ve Jimin'in inlemeleri odayı doldururken dikkatle dinledim onu. Elleri göğsümde dolaşıyor, gözleri hareketlerimi izliyor ve dudaklarından o muhteşem iniltiler dökülüyordu. "Ah~ Daha fazla, Jungkook... Daha fazla..."

Onu hızlı ve dikkatli bir şekilde yüz üstü çevirdim ve dizleri üzerinde durmasını sağladım. Hemen bana uyup kalçasını iyice ortaya çıkaracak şekilde pozisyon aldı, bacaklarını araladı. Üzerine eğilip ellerimi onun sevimli göğüs uçlarına götürürken kalçamım hızını arttırmış onun tatlı noktasını bulmaya çalışıyordum.

Parmaklarım arasındaki pembelikleri sıkış çekiştirirken sertçe vurduğum noktayla birlikte Jimin çığlık attı. "AH! Tanrım! Bekle..."

"Bekle mi? Beklemek yok. Üzerime atlayan sendin." Onun kollarını kavrayıp geriye doğru çekerken vuruşlarımı da o bulduğum noktaya yapıyordum. Hızlı ve sert çarpışlarım nedeniyle kalçası kızarmaya başlamıştı. En sevdiğim.

"Jungkook... Kollarım acıyor~" Onu kendime çekip sırtının göğsüme yapışmasını sağlarken bir elim sert ve derin vuruşlar nedeniyle karnında oluşan tepeciğe, bir elimde göğsüne gitmişti. Boynuna, ensesine ve kulağına öpücükler kondururken o kadar genişletmeye ve harekete rağmen sıkı olan deliğinin beni daha da içine çekmesine deli oluyordum. Sessiz ve sakin bir şekilde onun kulağına doğru inlerken elini kendi penisine attı ve çekiştirmeye başladı. Başını geriye atıp omzuma yaslarken inlemleri artmıştı ancak titreyen bacakları ve kendini ellerime bırakan bedeni yorulduğunu gösteriyordu. Karnında olan elim yavaşça bacakları arasına kayıp, bedeni düşmemesi için tuttu.

"Jungkook~ Geleceğim~"
"Gel bebeğim, gel..." Yatağa sıçrayan sıvıyla birlikte bende geldiğimde onu dikkatli bir şekilde yatağa bıraktım ve yanına uzandım. Prezervatifi çıkartıp ağzını bağlayıp yere doğru bırakırken Jimin'e döndüm. Omzuna, saçlarına öpücükler kondururken parmak uçlarım nazikçe kolunda dolaşıyordu.

"İyi misin bebeğim?" Meraklı soruma cevap vermeyip kıpırdandığında bir sorun var sanmıştım ancak hızla kucağıma çıkmasıyla anında yok olmuştu.

"Yardım et." Mızmızlanıp kalçasını kaldırdı. Niyetini anladığım gibi hızla ona beni tekrar içine alması için yardımcı oldum. İşte bu en sevdiğimdi. Jimin'in kucağımda oluşu.

Ellerini göğsüme yaslayıp avuçlarken bacaklarından destek alarak havalandı, sonra da geri oturdu. Kendi kendine alışması ve istediğini yapması için onu beklerken hızını düzene sokmuş rahatça gidip geliyordu. Rahattı, iyiydi ama böyle gitmezdi. Ellerimi kalçasına atıp daha derinlere ilerlemek için ayırırken her oturacağı zaman kalçamı havalandırıyor ve sertçe içine giriyordum.

"Buraya gel." Talimatıma uyarak üzerime doğru eğildiğinde karşıma gelen pembe göğüs ucunu dudaklarım arasına aldım. Isırıp emiyor, arada dilimle oynuyordum. Göğsüne resmen dişlerimin izlerini çıkartırken geri çekildi bir anda. Yumruk yaptığı elleri göğsüm üzerinden destek alırken daha çok titremeye başlayan bacakları nedeniyle duraksamış, başını eğmişti.

"Bebeğim?"
"Jungkook..." Ağlamaklı gelen sesiyle endişelenirken başını kaldırıp gözlerinden süzülen yaşlarla bana baktı. "Bebeğim, neden ağlıyorsun? Acıyor mu?"

"Hayır... Çok, çok, çok zevkli. Zevkten ölecek gibi hissediyorum." Karnı kasılmış, titreyen bacaklarını durdurmaya çalıştığında güldüm. Sevimlilik abidesi resmen.

Ellerim altındaki dolgunlukları sıkarak hafifçe kalkmasını sağladım ve hareket etmeye başladım. Tekrar geldiğimi hissederken hızım ve kuvvettim de artmış, onu eziyordum. Sızdıran penisindem dolayı onunda geleceğini anladığımda prezervatifin olmaması nedeniyle birkaç vuruş daha yapıp içinden çıkmıştım. Onun sırtına gelmiş ve rahatlamışken Jimin'de karnıma gelmişti... Fazlasıyla. İlk defa bu kadar çok geldiğine şaşırırken resmen göle dönmüş karnıma, karnımdan taşıp belimden akan sıvıya ve Jimin'in hala daha sızdırıyor olmasına baktım. Elim penisine gidip rahatlaması için çekiştirirken Jimin hafif kızarmış yanaklarıyla başını eğdi.

"Biricik bebeğim gerçekten çok zevk almışa benziyor." Gülerek ona yanaştım ve sanki dışlamışım gibi hissettiğim diğer göğüs ucunu ağzıma aldım. Emip dilimle dürterken Jimin kendini geriye çekip bacaklarım arasından yatağa uzandı. "B-biraz daha..."

"Öyle mi?" Parmaklarım hemen önümde duran delikten rahatça içeriye girmişti. İçerde iyice döndürüp duvarları zorladım ve çıkartırkende iyice çekiştirdim o deliği. Jimin kasılmayla birlikte bacaklarını kendine çekip yana doğru döndüğünde hafif bir şaplak attım dolgun kalçasına.

"Biraz daha istiyorsun demek?"
"Jungkook-ah~ Doldur beni, tamamen."

Yan yatan bedenin üzerine çıkarken bacağını biraz kaldırıp içindeki yerimi tekrar aldım. Doldurmamı istiyorsa, doldurcağım elbette.

•••••••

Dürtülme hissiyle birlikte hafifçe gözlerimi aralayıp ne olduğunu anlamaya çalışırken Jimin'in yüzüyle karşılaştım. Onu görmenin verdiği mutlulukla dudaklarım kıvrılırken beni tekrar sarstı."Jungkook, uyanmam gerekiyor." Ufaktan endişeli çıkan sesi beni de endişelendirip tamamen ayılmamı sağlarken yattığım yerden doğruldum ve kapının önünde bekleyen minik beden ile karşılaştım. Ne olduğunu anlamayarak yataktan kalkmış Rowoon'un olduğu belli olan minik kıyafetleri katlayan Jimin'e bakmıştım. "Kötü bir rüya görmüş ve yanımıza gelmek istemiş."

Ellerimi açıp gelmesini işaret ettiğimde dudakları büzülmüş ağlayarak yanıma koşmuştu. Yatağa tırmanıp yorganın altına girerek bana sarıldığında bende onun minik bedenini aldım kollarım arasında. İyi ki de üstümüzü giyinip yatmıştık. Sabahları Rowoon'un gelip bizi uyandırmaya çalıştığı için alışkanlık gereği onu ailelerimize bıraksak bile pijamalarımızı giyer, çarşafları değiştirir öyle yatardık.

"Babiş, sen de gel."
"Hemen geliyorum~" Jimin, onun ruh halini düzeltmek için sesini incelterek komik ve neşeli bir şekilde söyleyip hemen yanımıza geldi. Aramızda yatan oğlumuzun yavaşça saçlarını okşayıp ufak öpücükler kondurdu tombul yanaklarına. "Canım babişlerim, çok seviyorum sizi." Minik kollarıyla ikimizi birden sarmalamaya çalışmıştı ama doğal olarak yapamıyordu maalesef. Bize sarılamadığını fark edince hafiften sinir olurken Jimin ile anlaşmış gibi onu ortaya sırt üstü aldık ve yanaklarımızı göbeğinin iki yanına koyduk. Bu sayede kollarını boynumuza doladı, arada da saçlarımızı seviyordu. "Bizde seni çok seviyoruz, canım oğlum."

Jimin onun ayağına ve dizine öpücükler kondurup kıkırdamasına neden olurken gülümsedim kocaman. "Baba çok uykum var." Birden enerjisi düşerken biraz geri çekildim ve dirseğim ile yataktan destek alarak yan durdum. Ondan uzaklaşmamla Rowoon hızla dönüp Jimin'in kafasını nazikçe itti ve boynuna doğru sığındı. Minik popişi ve küçük sırtı bana 'Ben çok sevimliyim, beni ısırarak sev' diye bağırsa da tuttum kendimi. Uykusu vardı, rahatsız etmek istemiyorum.

Yalnız hissetmemesi için Jimin onun alnına usul öpücükler kondurup sırtını ufak ufak okşarken iki güzel bebeğimin üzerini örttüm düzgünce. "Seninle böyle olacağımızı bilseydim eğer, daha çabuk olması için elimden geleni yapardım."

"Sorun değil, bir sürü zamanımız var. Rowoon 30 yaşında bile olsa bizim küçük bebeğimiz olacak. Ben de her zaman senin aşkın olacağım." Uykusu geldiği için yavaş ve sessiz konuşmaya başladığında onlara yanaşıp kollarım arasına aldım ve ikisine birer öpücük verdim. "Jimin, seni çok seviyorum."

"Ben de seni seviyorum."
"Benim kakam geldi." Rowoon ufak bir pırt ile bize döndüğünde onun bu sevimliliğine güldük birlikte. Bizim gülmemizle oğlumuzda katılırken onların güzelliklerini izledim. Bana resmen dünyada cenneti yaşatıyordular. Sadece onlara bakmak bile huzurlu ve mutlu olmama yetiyordu.

"Kakamı altıma edeceğim sanırım."
"Ay! Dur! Hayır!" Birden ikimizi de bir endişe kaparken hemen onu tuttuğumuz gibi tuvalete doğru koştuk.

Altıma yaparım dediğinde, gerçekten yapıyordu da...

21.11.2021

1M için çok, ama çok teşekkür ederim. Uzun yıllar sonra özel bölüm yazmak belki biraz saçma, biraz gereksiz olabilir ancak kitabın hala daha okunuyor olması beni fazlasıyla mutlu ettiği için hem yeni okuyucalar, hem hala hatırlayan ve yanımda olan okuyucular şu an nerde olduğumu, nasıl yazdığımı açık açık göstermek istedim bu özel bölümle. Tabii göstermek istedim ancak belki gelişmedim ve değişmedim. Bunlar normal, doğal şeyler. Olabilir. Hem buna ben değil, dışarıdan bir göz olarak siz karar verirsiniz.

Yeni okuyucular için bu bölüm çok farklı bir kitapmış gibi gelirse eğer çok üzgünüm. Üzerinden 4-5 sene gibi bir süre geçtiği için aklımda kitap hakkında pek fazla bir şey kalmadı.

Yine herkese çok teşekkür ederim. Okuyan, oy veren, yorum yapan herkese çok teşekkürler. İlk resmi kitabımı, ilk göz ağrımı, biricik yavrumu beğendiğiniz için çok mutluyum.

1M için tekrardan çok teşekkür ederim. Hepsi sizin sayenizde. ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

231K 13.3K 32
[Texting] Jimin: Seni seviyorum Jungkook. Kookie: Ders çalışmam gerek Jimin. Rahatsız etme. Jimin: Peki Jungkook ama ders çalıştığına inanmıyorum.
117K 14K 36
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
7K 574 18
na jaemin doğu'nun prensi, lee jeno tahtın varisi. omegaverseau!
41.6K 5.8K 32
11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyo...