SOĞUK SEMT

By ElaSelviNur

182K 10K 2.6K

Sessizlik. Burda öyle bir sessizlik vardı ki; Rüzgâr olduğunda sallanıp, dalına tutunamayan yaprağın yere dü... More

❌ 1. BÖLÜM ❌
❌ 2. BÖLÜM ❌
❌ 3. BÖLÜM ❌
❌ 4. BÖLÜM ❌
❌ 5. BÖLÜM ❌
❌ 6. BÖLÜM ❌
❌ 7. BÖLÜM ❌
❌ 8. BÖLÜM ❌
❌ 9. BÖLÜM ❌
❌ 10. BÖLÜM ❌
❌ 11. BÖLÜM ❌
❌ 12. BÖLÜM ❌
❌ 13. BÖLÜM ❌
❌ 14. BÖLÜM ❌
❌ 15. BÖLÜM ❌
❌ 16. BÖLÜM ❌
❌ 17. BÖLÜM ❌
❌ 18. BÖLÜM ❌
❌ 19. BÖLÜM ❌
❌ 20. BÖLÜM ❌
❌ 21. BÖLÜM ❌
❌ 22. BÖLÜM ❌
❌ 23. BÖLÜM ❌
❌ 24. BÖLÜM ❌
❌ 25. BÖLÜM ❌
❌ 27. BÖLÜM ❌
❌ 28. BÖLÜM ❌
❌ 29. BÖLÜM ❌
❌ 30. BÖLÜM ❌
❌ 31. BÖLÜM ❌
❌ 32. BÖLÜM ❌
❌ 33. BÖLÜM ❌
❌ 34. BÖLÜM ❌
❌ 35. BÖLÜM ❌
❌ 36. BÖLÜM ❌
❌ 37. BÖLÜM ❌
❌ 38. BÖLÜM ❌
❌ 39. BÖLÜM ❌
❌ 40. BÖLÜM ❌
❌ 41. BÖLÜM ❌
❌ 42. BÖLÜM ❌
❌ 43. BÖLÜM ❌
❌ 44. BÖLÜM ❌
❌ 45. BÖLÜM ❌
❌ 46. BÖLÜM ❌
❌ 47. BÖLÜM ❌
❌ 48. BÖLÜM ❌
❌ 49. BÖLÜM ❌
❌ 50. BÖLÜM ❌
❌ 51. BÖLÜM ❌
❌ 52. BÖLÜM ❌
❌ 53. BÖLÜM ❌
❌ 54. BÖLÜM ❌
❌ FİNAL ❌
❌ GAZEL ARSLANOĞLU ❌
❌ GİRAY DEMİRSOY ❌

❌ 26. BÖLÜM ❌

2.6K 202 47
By ElaSelviNur

Kalbi kırık her kızın, saçı biraz kısadır.

GAZEL'İN ANLATIMINDAN;

Eskiden küçük bir rüzgarla savrulacak kadar güçsüzdüm. Anne ve babam öldükten sonra boşluğa düşmüş, abilerim, kuzenim ve amcamın bana sırt çevirmesi ile de o boşlukta kaybolmuştum. Düşe kalka ileriye attığım adımlar sanki geriye doğru atılmış gibiydi. Ne kadar ilerlemek istesem de hep olduğum yerin gerisine gidiyordum. Zamanla yaşadığım durumlar, çektiğim acılar, sessizce bir köşede ağlamalarım beni daha güçlü biri yaptı. Ayaklarım daha sağlam basmaya başladı yere. Boynum hiç eğilmedi, şerefimden hiç ödün vermedim. Zamanında ufak bir rüzgârla yıkılacak gibiyken şimdi, kasırga çıksa yıkmaz oldu beni. Çünkü güçlendim. Çünkü farkına vardım her şeyin.

O kadar zaman geçmesine rağmen halâ o boşluktayım. Bazen biri elimi tutacak ve beni kurtaracakmış gibi elini uzatıyor ama tam tutacağım anda elini geri çekiyor ve ben bir kez daha anlıyorum kimseye güvenmemem gerektiğini.

Bir söz vardır: kalbi kırılan her kızın, saçları biraz kısadır diye. Ben şimdi elimde makas yine aynanın önündeydim. Varlığından bir türlü emin olamadığım kalbim büyük bir hayal kırıklığı ile parçalara ayrılmıştı ve ben her zamanki "Güçlü Gazel" imajını devam ettirmek zorundaydım. Elimdeki makası biraz daha sıkı kavrayıp zaten kısa olan saçlarımı biraz daha kısalttım. Aynada saçlarımın aksine sadece gözlerime bakıyordum. Yüzümü buruşturdum. Canım acıyordu sanki. Canım çok acıyordu sanki.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Nereye, kime gitmem gerektiğini bilmiyorum. Sırtımı yaslayacağım kimse kalmamıştı. Ne bir ailem vardı ne de başka bir şeyim. Kaldırımda yürümeye devam ediyordum. Yanımdan geçen insanlar bana tuhaf tuhaf baksa da bunu görmezden geldim. Onların ne düşündüğü umrumda bile değildi. Canım yanıyordu ve bunu bu sefer saklamak istemiyordum. Her defasında olduğu gibi içime atıp varlığından şüphe duyduğum kalbime gömmek istemiyordum.

Sahile gelmiştim ama herhangi bir yere oturmadan yürümeye devam etmiştim. Hayatım boyunca bir kere bile gitmediğim fakat yolunu ezbere bildiğim yolda ilerlemeye devam ettim. Kafamı yere doğru eğip üzerine bastığım kaldırım taşlarına bakmaya başladım. Yağan yağmur saçlarımı iyice ıslatırken şu anda ıslak köpekten hiçbir farkım olmadığını da biliyordum.

Durdum.

Kafamı kaldırıp geldiğim yere baktım. Anne ve babamın gömülü olduğu mezarlığa gelmiştim. Demir kapı kapalı ve asma kilit asılmıştı. Bunun nedenini merak etsem de görmezden geldim. Kapıyı geçip duvarın önüne geldim. Fazla yüksek olmayan duvara ellerimi koyup kendimi yukarıya çektim. Kendimi yukarıya çektiğim gibi bir dizimi duvarın üzerine koyduğum gibi duvarın diğer tarafına atladım. Ayaklarımın toprak zemine basması ile etrafa bakındım. Kimse yoktu. Sadece ölüler ve ben. Çamurlaşmış olan toprakta ilerlemeye devam ettim. Yağan yağmur ile daha da çamurlaşan toprak botlarımı tamamen çamur yapmıştı. Tam bir adım daha atacakken telefonumun sesi buna engel oldu. Normalde koşullar gereği hiçbir zaman telefonumun sesini açık bırakmazdım ama ben uyurken muhtemelen biri karıştırmış ve sesini açmıştı. Umursamadan gideceğim yolda devam ettim.

Işte ordaydı. Etrafı, pahalı olduğu her hâlinden belli olan siyah mermerler ile çevirili toprak yığını. Üzerindeki çiçekler yağmur ve rüzgarın etkisiyle bir bir oyana bir buyana sallanıyordu. Yan yana yatırılmış iki beden, iki mezar. Annem ve babam. Iki mezar arasındaki o küçük boşluğa geçerek yere oturdum.

"Özür dilerim."

Sesim fısıltıdan farksız çıksa da umursamadım. Gözlerimin dolduğunu hissederken konuşmaya devam ettim.

"Çok özür dilerim baba. Seni uzun zamandır ziyaret etmediğim için çok özür dilerim."

Durdum. Sesim titriyordu.

"Baba ben çok çaresizim. Inan ki ne yapacağımı bilmiyorum. Kimim varsa gitti baba. Sancar, Pusat, Korel, amcam... hepsi gitti baba. Sen öldüğünde son bir kez seni görmeme bile izin vermediler. Seni son kez görmeme, dokunmama, kokunu ıçime çekmeme izin vermediler. Nefret ediyorlar benden. Ben zaten nefretle doğmuş ve nefretle büyümüştüm ama bu kadarı da fazla be babam. Yapmadığım şeyler yüzünden yargılanmaktan bıktım. Üç günlük dünyaya rağmen üç asırlık nefret var üzerimde. Seni çok özledim. Her sabah odama gelişini, ben konuşayım diye bir köşeye oturup beni izlemeni, saçlarımı okşayışını... ben seni çok özledim baba."

Gözlerimden akan damlalara yağmur da eşlik etmiş ve şiddetini arttırmıştı.

"Canım yanıyor baba. Sanki biri kalbimi avuçlarının içine almış eziyormuş gibi hissediyorum. Keşke girmeseydin, keşke hep benimle kalsaydın. Yine sabah olunca odama gelirdin ve bir köşeye geçip konuşmamı beklerdin. Ben şimdi, kimsesiz kaldım. Senin bana söylediğim bir söz vardı hep:

Sevdiğin kadar bekler,
Sevdiğin kadar affeder,
Sevdiğin kadar kırılırsın ama asla,
Sevdiğin kadar sevilmezsin.

Dediğin gibi oldu baba. Seni seviyorum ve bekliyorum. Abilerimin bana onca yaptıklarına rağmen onların birçok hatasını affettim. Sevdiğim insanlar tarafından kırılsam da belli etmedim ama asla baba birini sevdiğim kadar sevilmedim."

Daha fazla konuşamadım. Yağmur şiddetini iyice arttırmış ve artık gök gürlemeye başlamıştı. Iki mezar arasında oturduğum yerde arkaya doğru yatarak uzandım. Bugün buraya babamla konuşmaya gelmiştim. Hep o gelir beklerdi benim konuşmamı. O bir şeyler anlatırdı ama ben yine de konuşmazdım. Şimdi ise durum tersine dönmüştü. Ben konuşuyordum, bir şeyler anlatıyordum ama babamdan bir yanıt alamıyordum. Annem ise, öylece yatıyordu mezarında. 'Anne' kelimesi bana oldukça uzaktı. Doğurduktan sonra yardımvılara vermişti beni. Onlar büyütmüş, anne şefkati göstermişlerdi. O daha çok oğulcuydu. Onlarla birlikte yatardı genelde. Ben ise, siyah odamda, kararmaya başlayan kalbimle yalnız başıma kalırdım.

Saçlarımın çamur olmasını umursamadan gözlerimi kapattım. Havadaki toprak kokusunu derince içime çekerken gülümsedim. Yüzüme inen her bir yağmur damlası beni daha da huzura boğuyordu. Bilincimin yavaş yavaş kapanması ile kendimi uzun bir aradan sonra huzurlu bir uykuya bıraktım tabi yüzümde gülümsemem ile.

Vücudumu yandığını hissediyordum ama yine de buzlar arasında kalmış gibi üşüyordum. Gözlerimi açmak istesem de açamıyordum. Sanki üzerine tonlarca yük varmış gibi hissediyordum. Yağmur birden kesildiğini hissettiğim gibi yüzüme sıcaklık vurmuştu. Iyice titreyen vücudum daha çok sıcaklık istiyordu. Bilincim tekrar kapanırken son duyduğum gelen homurdanma sesiydi.

Vücudum tekrar havalanmıştı ama bu sefer bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu. Yumuşak bir yere yatırılmam ile seslerin uzaklaşmasını bekledim. Zemine değen ayak seslerinin uzaklaşması ile gözlerimi hızla uzaklaştım ve yattığım yerden doğruldum. Genelde bordo ve ahşap renklerinin hakim olduğu kocaman bir salondu. Bordo renkli deri koltuklar ve ortada kocaman bir ahşap orta masa vardı. Yerler parkenin aksine yerler mermerdi. Orta masanın altında ise kahverengi hayvan kürkü halısı vardı. Oturduğum koltuğun tam karısında şömine üzerinde ise televizyon vardı. Evin düzenini oldukça beğenirken ayağa kalktım. Mutfak diye tahmin ettiğim yere doğru ilerlemeye başladım. Seslerin çoğalması ile elimi belime attım ama silahım yoktu. Botumda bıçaklarım da yoktu. Yavaş ve oldukça sessiz olarak mutfağa girdim. Uzun boylu ve biraz yapılı olan biri vardı. Tezgahın üzerindeki bıçağı alıp arkasından yaklaştım. Omzundan tuttuğum gibi kendime çevirip tezgaha yasladım onu. Elimdeki bıçağı boynuna dayarken ona biraz daha yaklaşıp iyiye sıkıştırdım onu. Yeşil gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu.

"Kimsin lan sen?"

Kaşları alayla havaya kalkarken, kaşlarımı çattım.

"Öncelikle sakin ol çimen kaf-"

Bıçağı boynuna biraz daha bastırıp kanamasını sağladım.

Yutkunduktan sonra ellerini havaya kaldırıp içeriyi işaret etti.

"Tamam sen kazandın, gel içerde oturup konuşalım."

Ondan uzaklaşıp bıçağı indirdim. Bıçağı kesme tahtasına sapladıktan sonra kenardan peçete alıp biraz ıslaktım ve suyunu sıktıktan sonra karşımda dikilen adamın eline verip boynunu gösterdim. Daha fazla ona bakmadan mutfaktan çıktım ve oturduğum yere geri gittim. Hemen arkamdan gelip diğer koltuğa oturdu ve bana doğru döndü.

"Anlat artık."

Sabırsız sesim biraz da sıkılmış çıkmıştı. Gerçekten de böyle entrikaları sevmiyordum.

"Öncelikle ben Barış. Barış Atasoy. Seni Reis'in toplantısında görmüş ve açıkçası baya etkilenmiştim. O yüzden de senin hakkında baya bir araştırma yapmaya karar verdim ama pek bulamadım. Aslında soyadın yetti Gazel Arslanoğlu. Ama şunu anlamıyorum neden kendi ailen yerine onların ezeli düşmanı olan Giray'ın yanındasın?"

"Bende şunu anlamıyorum, neden seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokuyorsun? Bunları bırak ve bana ne istediğini söyle."

Bir an duraksadıktan sonra tuhafça bana baktı.

"Seni. Seni istiyorum."

"Oha lan, yavaş."

Gözleri bir anda kocaman açılmış ve şaşkınlıktan ağzı aralanmıştı.

"Öyle değil lan yanımda yani, benim tarafımda. Yakında şu meşhur semt için rekabet başlar ve senin benim yanımda olmanı istiyorum. O semti istiyorum Gazel ve bunu yaparken senin gibi birine ihtiyacım var."

"Benim çıkarım ne olacak, biliyorsundur belki, biz keskin nişancılar az ile yetinmeyi pek bilmeyiz."

Yarım ağız sırıtırken elindeki peçeteyi bırakıp geriye yaslandı.

"O kolay. Üstelik eğer şimdi benim yanıma geçmeyi kabul edersen Giray ile sözleşmeli fesh eder ve tazminatını öderim. Üstelik semti alırsak, semt senin olur."

Kaşlarım çatıldı. Koltukta önce doğru yaklaşıp ona bakmaya devam ettim.

"Ne yani, semti istemiyor musun?"

Güldü. Deli miydi bu adam?

"Tabiki de istemiyorum. Ne yapayım ben orayı, zaten bir sürü mekanım ve param var. Ben sadece heyecan olsun diye bu rekabete giriyorum ama o semti istiyorum. Yanımda ol ve semti alalım sonra da semt senin olsun. Ne dersin?"

Bir de ne dersin diye soruyordu. Tabiki de kabul edecektim. Böyle bir fırsatı asla kaçırmazdım.

"Pekâlâ Barış, kabul  ediyorum. Şimdi kalk da yeni ortağına kahve yap."

"Tamamdır ortak."

Yerinden kalkıp mutfağa giderken ben, olduğum yerde geriye yaslandım. Hadi bakalım şimdi Gazel Arslanoğlu'nun sahaya çıkma vakti gelmişti. Bu maç ya doksan dakika bitecekti ya da uzatmalara gidilecekti.

Maç başlasın.

BÖLÜM  SONU❌

Continue Reading

You'll Also Like

818K 37K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
14.3K 1.5K 107
TARİHİN GÖRDÜĞÜ EN ACIMASIZ KRALLAR OLDU. ŞİMDİ TARİH, EN ACIMASIZ PRENSESİ GÖRECEKTİ. AMA PRENSESİN ACIMASIZLIĞI ZALİMLEREYDİ. TARİHİN GÖRDÜĞÜ ÇOK...
5.8M 265K 85
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...
105K 6.9K 63
Kaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan...