BENİMLE YAN (2.kitabı geliyor)

By beyzazaydin

152M 3.9M 2.6M

EPSİLON YAYINLARI ARACILIĞIYLA KİTAP OLDU. KİTAPLIĞINIZDA BULUNMASI DİLEĞİYLE <3 "Bizim bir hikayemiz yok"... More

BENİMLE YAN
BY-1-
BY-2-
BY-3-
BY-4-
BY-5-
BY-6-
BY-7-
BY-8-
BY-9-
BY-10-
BY-11-
BY-12-
BY-13-
BY-14-
BY-15-
BY-16-
BY-17-
BY-18-
BY-19-
BY-20-
BY-21-
BY-22-
BY-23-
BY -24-
BY-25-
BY-26-
BY-27-
BY-28-
BY-29-
BY-30-
BY-31-
Yarışma Soruları(Havamız olsun:DF)
BY-32-
BY-33-
BY-34-
BY-35-
BY-36-
BY-37-
BY-38-
BY-39-
BY-40-
BY-41-
BY-42-
BY-43-
BY-44-
BY -45-
BY-46-
BY-47-
BY -48-
-48'in tamamı-
BY-49-
BY-50-
BY-51-
BY-52-
BY-53- 10M olmanın şerefine!!!
BY- 54-
BY-55-
BY -57-
BY -58-
BY-59-
BY -60-
BY-61-
BY-62-
BY -63-
BY -64-
BY -65-
BY -66-
BY -67-
BY -68-
BY -69-
BY-70-
BY-FİNAL-
BENİMLE YAN -Özel-
Benimle Yan Özel geldi!
BENİMLE YAN KİTAP OLUYOR

BY -56-

1.7M 41.9K 19.1K
By beyzazaydin

Dış bağlantıda  Ayaz'ın Masal'a aldığı ve taktığı yüzük :D Daha doğrusu attığı yüzük var :ASDF 

Multi; ednrunsy'ın yaptığı bir çalışma. Bu bölüm seninle @ıreemsaral'a ithafen. Teşekkürlerrrrr :)

 Multimedia da ki video; Masal Sayer'in tanıtımı izleyin. Yapan @ıreemsaral. Çok teşekkürler :)

Sahte Güz adlı kitabıma da bakın!! :D

Bu arada bölümün yarısını yazmışken bölüm silindi ve ağladım. Gerçekten oturup ağladım. Allah yazdığım şeyleri replikleri unutmamıştım da tekrardan yazdım ama gerçekten sinirli sinirli yazdım o yüzden başlarda yazım hataları olabilir yada devrik cümleler. Yazanlar bilir, bir replik unutulunca kaydedilmeyince bile insan sinirleniyorken bütün bölüm gidince tır çarpmış gibi oluyor insan. Neyse, yinede bölüm gelebildi Allah'tan. İyi okumalar :)

 56. Bölüm

Dünyayı aydınlatan güneş tam tepemizdeydi ama bizim gölgemizde kalıyordu. Bizim ışığımız vardı zaten, gerek yoktu başka şeye. Karanlıkta da görürdük birbirmizin gözlerini, rüzgardada duyardık nefes seslerimizi. Yağmurdada hissederken dudaklarımızın tatlarını, sıcaklığını.

Elimi  tuttu, gözleri gözlerimi tutarken.  Uzun ince parmaklarının yumuşaklığını hissettim parmaklarımda. Sonraysa yüzüğün soğukluğunu. Tam olarak neye benzediğini bile bilmiyordum. Sadece parlayan tek taşını görmüştüm. İncelemeye fırsatım olmamıştı çünkü daha güzel bir şey vardı bakış açımda. Ayaz'ı heyecanlanmış yada utanmış gördüğüm nadir anlardan olduğu için onu izlemiştim şaşkınlığımla.

"Bana ne yapıyorsun?" diye fısıldadı alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapatırken. Yüzüğü taktığı elimle kenetlenmişti eli. Kalbimin üzerine yasladı ellerimizi. Bana inatmış gibi zaten hızlı olan kalbim daha da hızlanmıştı. Kalp atışlarımı hissediyor olmalıydı.

"Sadece seviyorum." dedim hafifçe omuz silkerek. Başka bir çabam yoktu. O beni sevmese de severdim onu. Ki seviyordu. Aldığım her nefeste daha da emin oluyordum buna.

Gözlerini yavaşça araladı ve fazlasıyla yakından baktı gözlerime. Metrelerce ötedeyken bile bana bakınca heyecanlanıyordum şimdiyse dibimdeydi.

"Bende sevdim Selin'i. Böyle olmadı. Benim gibi olmadı Selin."

Gözlerim boynuna kaydı. Ayaz'ın Selin'i sevdiği zamanlarda Selin'in de onu sevdiğini düşündüğüm gibi zihnimden uzaklaştırdım. Çok güzel olurlardı biliyordum. Ayaz çok güzel seviyordu zaten kötü olmaları ihtimali yoktu ki. Selin'e minnettardım aslında. Başlarda ona Ayaz'ın sevgisine karşılık vermediği için kızıyordum ama verseydi, Ayaz benim sevgime karşılık vermeyecekti. En başından beri belliydi aslında Ayaz'ı seveceğim.  Onu kim sevmezdi ki? Onun gülen yüzünü gören kim sevmediğini dile getirebilirdi?

"Belkide Selin senin sevgini görmediğindendir. Sen benim sevgimi gördün. Görmeye de devam ediyorsun."

Cümlem bitince çıkarabildim anca gözlerimi gözlerine. Neredeyse nefes bile almadan izliyordu beni. "Görüyorum." diyip gülümsedi. "Her zaman gördüm kedicik. Sen inkar ettiğin zamanlarda bile beni sevdiğinin farkındaydım. Sadece bazen inanmak istemiyordum bazen de kanıt arıyordum."

Kıkırdadım kalbimin üzerine yaslamadığımız elimle omzuna vururken. "Adisin. Görmene rağmen sanki başkalarını seviyormuşum gibi canımı yaktın."

Başını yana eğdi ve burukça gülümsedi. O zamanlardan çok da memnun olmadığı belliydi. Ne zamanlar atlatmıştık şimdi farkediyordum da.. Birçok kez kırmıştık birbirimizi, yine birbirimiz için kırmıştık yıkmıştık başkalarını.

"Çünkü imkansızdı. Piçin teki gibi davranıyordum sana ki zaten.."

"Piçin tekisin." diye tamamladım cümlesini. Sırıtıp devam etti. "Atalay'la Mert'le de yakınlaşıyordun. Onlar varken neden beni sevecektin ki?"

"Neden sevdim ki?" diye düzeltim cümlesini. Sonra derin bir nefes alıp anlatmaya başladım. Duygularımızı dile getirmek için daha güzel bir yer olamazdı. İleride kalacağımız evde, parmağımda geleceğimi değiştirecek bir yüzükle, elim elinin içinde kalbimin üstündeyken göz gözeydik. "Çünkü daha öncede dediğin gibi ben sahnede bir oyun sergilemek istemiyorum. Sahnenin karşısındaki karanlıkta sahneden daha aydınlık bir hayat sürmek istiyorum. Ya çok aydınlık olacaktı hayatım yada çok karanlık. Ama ortası olmayacaktı. Buda seninle olurdu Ayaz. Ya çok kötüyüz, yada çok iyiyiz. Hiçbir zaman ortamız olmadı."

Memnunca gülümsedi ve beni de gülümsetti. "Teşekkür ederim."

Kaşlarımı kaldırdım. "Hem beni sevdiğin için hem de altına etek giymediğin için." Başımı geriye atıp kahkaha attım ve böylelikle alınlarımız ayrıldı. Çok geçmeden Ayaz tekrar alınlarımı birleştirdi. Tek birleşen şey alınlarımız değildi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında anında karşılık vermeye başladım. Benimde ona teşekkür etmem gereken birçok şey vardı.

Dudaklarımız ayrıldığında çenesiyle evi gösterdi. "Gezelim ister misin?"

Başımla onayladığımda zaten kenetli olan ellerimizi kalbimin üzerinden çekti ve beni eve doğru yavaşça çekiştirmeye başladı. Yüzüğümle oynamak istiyordum ama elinin elimde olmasından da şikayetçi değildim. Kapının karşısına geçtiğinde boşta olan eliyle ceplerini karıştırdı.

"Unuttuysam dağıtırım burayı." diye homurdandı kendi kendine. Cidden. Bende onu dağıtırdım. Dört beş saat yolculuk çekmiştik ve sırf bahçesini görmek için miydi? Gerçi o bahçesinde tek gördüğüm şey manzara değildi. Ayaz'ın beni sevdiğini tekrar görmüştüm yüzüğü takarken. Pişman olmazdım geldiğimize o yüzden.

Sonunda anahtarı bulabildiğinde kapıyı açtı ve benim geçmem için kenara çekildi. Elini de elimden çekmişti.  Parmaklarım direk yüzüğü bulurken evin içine girdim ve çevreye bakmaya başladım. Beyaz renkle boyalı duvarların boşluğu bile gülümsetmişti beni. Giriş yuvarlak ve genişti. Merdivenler hemen kapının solundan başlıyordu. Sadece alt katta gördüğüm beş kapı vardı. Kapının kapanma sesiyle omzumun üzerinden arkamdaki Ayaz'a baktım. Merdivenlere doğru bakarak yanıma geldi ve bakışlarını bana çevirdi.

"Eşyaydı, boyaydı falan onları sana bırakıyorum. İstediğini seçebilirsin. Ama pembe, mavi, mor, gri, kahverengi, kırmızı, yeşil, beyaz renkler dışında."


Kıkırdadım. "Ne kaldı ki Ayaz?"

Dudakları kıvrıldı. "Siyah. Ha bak turuncu da olabilir." dedikten sonra sırıtması yaramaz bir hal aldı. Hala turuncu sütyenimi saklayıp saklamadığını merak etsemde tabii ki de sormadım. Sadece onu dirseklemekle yetindim.

"Fazla oda yok mu? Yani sadece alt kattaki odalar bile bize fazlayken birde üst kat var."

"Harem yapıcağım belki güzelim. Ne biliyorsun?"

Çatık kaşlarımla ona döndüğümde gülüp kolları arasına aldı ve saçımı öptü. "Şaka, şaka. Ama yine de güzel fikir değil mi yan..."

Karnına yediği yumrukla sustu. Bu sefer keyiflenen kişi ben olmuştum. Kolları arasından çıktım ve bileğimdeki tokayla saçlarımı gevşek bir topuz yapmaya başladım. Fazla sıcaktı burası. Ben saçımla uğraşırken Ayaz'ın gözü elimde takılı kalmıştı. Saçımı topuz yapıpta elimi indirdiğimde bende varlığını unuttuğum yüzüğe baktım.

"Garip.." diye mırıldandığımda Ayaz'da  "Aynen." dedi.

"Bu arada ben bu teklifi kabul etmiyorum ona göre." dedikten sonra merdivenlere yöneldim. Arkamdan gelmeye başladı.

"Allah Allah? Adamı sinir etme yüzüğü takarken hiç de kabul etmiyormuş gibi değildin."

Merdivenlerden çıkarken elimi duvarlarda gezdiriyordum. Duvarların pürüzlü olması boyarken her tarafımızdan ağlamamızı sağlayacaktı belki ama yine de elimi sürttüğümde hissettiğim pürüzlüğü seviyordum.

"O yüzük parmağına takılan herkes kabul ediyormuş gibi davranırdı." Gerçekten, şimdi yüzüğe baktığımda ne güzel göründüğünün farkına vardım. Ben bu yüzük için tanımadığım insanla evlenebilirdim. Şirketleri iflas eşiğindeyken böyle yüzük ve bu kadar büyük ev alması mantıksızdı ama o hiç de rahatsız gibi durmuyordu. Adımlarımı yavaşlatıp yanımdan çıkmasını bekledim. Başını hemen bana çevirdi.

"Kabul etmedin mi yani? Ulan şu anda kalacağımız evi geziyoruz ve sen kabul etmediğini mi söylüyorsun?"

Güldüm. "Kabul ettim Ayaz. Sadece bu teklifi geçerli saymıyorum onu diyorum."

"Ha.." diyip önüne döndükten sonra tekrar başını bana çevirdi. "Ne demek geçerli saymıyorum ya? Ozaman neden beni sıkıntıya sokuyorsun? Geçerli sayacağın teklifi yaparken sıkıntıya girerdim."

Sonunda dönemeçli merdiven bittiğinde ve üst kata çıktığımızda başımı iki yana çevirip koridorda gözümü gezdirdim. Koridorun sonunda açık bir kapı vardı ve zemini camdan olan bir balkon gözüküyordu. Yerler kirliydi. Duvarlarında boyaya ihtiyacı vardı ama gözümde bu evin boyandıktan ve eşyalar kurulduktan sonraki halini canlandırabiliyordum. Tabii ki hayalimdeki en net olan kısımsa koltukta birbirine sarılarak uyuyan Ayaz ve bendim.

"Ayaz. Odunsun biliyorum ama bari evlenme teklifinde biraz romantik ol." dedikten sonra karşımdaki kapının kulpundan tutup indirdim ve odaya girdim.

Ayaz "Özümden dönemem." diye homurdandıktan sonra oda odaya girdi. Karşı duvar boydan boya camla kaplıydı ve bu Ayaz'la çatı katında uyuduğumuz evi anımsatmıştı. O evde manzara karşı ki camın çamaşır ipiyken buradaki manzara arka bahçedeki uçurumun aşşağısında kalan şehirdi.

"Burası yatak odamız olur." diyip pis pis sırıttı Ayaz. Vücudumu ona döndürdüm ve avcumu gösterdim. "Üniversite boyunca seninle aynı odada kalacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun. Burası benim odam. Sende benden uzak, lavaboya yakın bir oda bulursun."

Omuz silkti. "Üniversite boyunca değil, ömür boyunca." diyip beni birkez daha heyecanlandırdıktan sonra "Hangi odayı seçtiğim önemli değil, gece yine yanında biteceğim sonuçta." dedi. Sırıtıp kapıya yönelirken bu kapıya bir anahtar yaptırtacağımı zihnime kazıdım. Onu istemediğimden değildi de üniversite boyunca her gece odama gelme sebebi sadece uyumak olmadığını tahmin edebiliyordum.

Yan odaya geçtiğimde oda arkamdan geldi. Büyük pencerelerin olduğu bir oda olsa da önceki odadaki gibi duvarı kaplayacak boyutta değildi. Odanın içerisinde bir tane daha kapı gördüğümde oraya yöneldim. Kapıyı açıp açılan küçük odaya baktığımda aslında burasının bir giysi dolabı olduğunu anladım. Küçük, askılarla dolu bir odaydı. "Bak Ayaz. Sen bu odayı alabilirsin." diyip giysi dolabını gösterdiğimde omzunu kapının yanından duvara yasladı ve sırıttı. "Çok cömertsin kedicik."

Kapıyı kapatırken "Öyleyimdir aslancık." dedim. Tamda beklediğim gibi homurdanmaya başladı. "Bu ayrılma sebebi biliyorsun değil mi? Yüzkez dedim 'aslancık deme' diye."  Başka odaya bakmak için yanından geçip kapıdan çıkarken ona öpücük attım. Çatılan kaşları anında gevşediğinde sırıtıp yan odaya girdim. Belimde hissettiğim ellerle huylanıp sıçrarken o gülüp beni kendine çevirdi. "Öpücük mü attın sen? Devamınıda getirirsin ozaman."

O belimdeki elleriyle üzerime doğru gelirken bende geriliyordum ve ikimizde gülüyorduk.  Ayağıma sert bir şey takıldığında benim geriye doğru tökezlememle beraber Ayaz'da dengesini kuramadı ve üzerime gürültüyle düştü. Ayaz'ı şuanlık yeşil deve benzetemediğim için gürültünün ondan çıktığına ihtimal vermemiştim ki zaten saniyeler sonra her yerimde hissettiğim ıslaklıkla gürültünün neyden çıktığını anlamıştım.

"Ayaz!" diye çığırdım. Ayaz üzerimden kendini yanıma atıp oturur vaziyet aldıktan sonra aralanmış dudaklarıyla üzerine bakı. Gözlerim yanımızda devrilmiş olan kutulara döndü. Herhalde benim takıldığım şeyler bunlardı ve Ayaz'da üzerime düşerken beraberinde kutularıda devirmişti. Tamda Ayaz'ın dediği gibi turuncu ve siyah vardı sadece. Allahtan seçimleri bana bırakmıştı yoksa ne olurdu bilemiyordum. Ama yinede bunlarla uğraşması hoşuma gitmişti. Sonuçta ev bulmak için birkaç ev dolaşmış ve gidip boya almıştı.

 "Turuncu sadece senin sütyenine yakışıyor." diye sızlandı asker yeşili tshirtünü öne doğru çekip boyadan uzaklaşmaya çalışıyormuş gibi bir görüntü verirken.

Onun üzerini gördükten sonra kendi üzerimi unutup kahkahalar atmaya başladım. Ayaz çatık kaşlarıyla bana baktı. "Gül gül. Devam et gülmeye. O üzerindekilerle seni Hüsno'ya almadığımda da gülebilecek misin bakalım."

Gülüşüm anında durdu. Edirnedeydik sonuçta! İstanbul'da bir yerde beni bıraksa bir şekilde eve dönerdim ama burada bıraktığında beni Müge Anlı aracılığıyla bulurlardı anca.

"Ayaz seninde üzerin boyalı!" diye çıkıştım.

"Ben üzerimi çıkarıpta arabaya bineceğim Masal. Eğer sende soyunacaksan bırak arabaya almayı, direksiyonun üzerine bile oturtabilirim seni."

"Oldu olacak süs diye aynaya as Ayaz."

Bunu gerçekten düşündüğünü farketmemle yanımda duran kısmen boşalmış boya kutusunu alıp Ayaz'ın üzerine fırlatmam bir oldu.  Yüzü turuncuyla boyanınca sinirim yerini kahkahalara bıraktı. Ayaz yüzüne gelen boyaları yavaşça elini alnından çenesine kadar sürterek aldı. "Vicdansız." dedi yüzünü sıvazladığında boya geçen eline bakarken. Kahkaha attım.

Dizlerinin üzerinde sürünerek bana yaklaşmaya başladığında gülüşüm yavaşça soldu. "Ne yapıyorsun?"

"İntikam." diyip pis pis sırıttı.  Ben geriledikçe o daha fazla üzerime doğru eğiliyordu. Ellerini iki yanımdan boyalı yere yasladı. Ne olursa olsun tekrar yüzüne baktığımda gülmemeyi başaramamıştım.

"Ayaz biliyorum yüzüğü birkaç saat önce taktık ama ben bu görüntüyü gördükten sonra yüzüğü atmak istiyorum." diyip tekrar güldüm. Yüzünde hala kısım kısım turuncu boyalar kalmıştı.

"Bende saçlarının siyah olursa nasıl gözükeceğini bilmek istiyorum." dediğinde aklıma birkaç cm ötemizde duran siyah boya kutusu geldi ve sessizce yukundum.

"Saçlarımı sevdiğini sanıyordum." diye şansımı denediğimde kaşlarını çattı. "Kendi saçlarımıda seviyordum." demesiyle bakışlarım turuncuya dönmüş saçlarına kaydı ve kahkahayı patlattım.  Biraz önce yüzünü sıvazlamasıyla rengini aldığı kaşları hala siyahken ve saçlarıda turuncuyken moda prgoramlarındaki öyle böyle adamlara benziyordu.

Birden aklıma yüzük gelince  direk elimi kaldırıp yüzüğüme baktım sıkıntıyla. Turuncuya boyanmış tek taş şu sıralar hiç de moda değildi.

"Çıkar. Bakma öyle." dediğinde bakışlarımı yüzüğüme bakan Ayaz'a çıkardım. Bence de çıkardı. Olmadı çamaşır suyuyla çıkarırdım.  Kezzap bile dökmeyi düşünebilirdim. Onca zaman sonra Ayaz bana yüzük takıyordu, tabi daha önce atıyordu ama sonuç olarak takmıştı da, onuda bir boya yüzünden kaybedemezdim.

"Ama bu çıkar mı bilemeyeceğim." dediğinde ben sessize yutkunup ne yapacağını beklerken saçlarımdan geriye doğru hissettiğim ıslaklıkla çığlık atarak onu önümden ittirdim ve ayağa kalktım.

"Seni piç kurusu!" diye bağırdım elim saçlarıma giderken. Yerde sülalesi rahatmış gibi oturmuş kahkahalar atıyordu. "Biliyorsun yavşağın tekiyim ama seni bu halde görünce güzelimi bırak bebeğim demeye bile çekiniyorum."

"Ama ben sana çok rahat 'şerefisiz' diyebilirim." diye bağırdım. Oralı olmadı. Kahkahalar atmaya devam etti. Bir sürü sonra çatılmış kaşlarım gevşedi ve gülümsedim. Gülümseyişim gülmeye dönerken diz çöktüm ve gülüşlerimde kahkahalara döndü. Yanağımı Ayaz'ın dizine yaslayıp gülmeye devam ettim. İkimizde kahkahalar atıyorduk.

"Samaraya benziyorum değil mi? Doğru söyle." Zaten Ayaz gibi biri sümüğün aksa bile çekinmeden söyleyebilecek kadar dürüst yada umursamazdı.

"Ben dabbe derdim." dediğinde dizini cimciklesemde gülmeye devam ettim.

"Sende moda programlarındaki top adamlara benziyorsun." dediğimde dizine yasladığım başımın hizasına başı girdi ve ben başını nasıl okadar eğebildiğini düşünürken çatık kaşlarına baktım. "Yürü lan adamlar seni görse beş tane korku filmi senaryosu bulurlar."

Yanağımı yasladığım dizinde döndüm ve başımı yaslayıp bacaklarımı uzattım. "Hadi ya." diye mırıldandım elimle yüzümü yoklarken. Yüzümde çok boya yoktu ama saçım ve üstüm başım batmıştı. Muhtemelen çok kötü gözüküyordum ama hala gülüşmeye devam ediyorduk. Başlarda olsa saçım bozulduğunda bile farkettirmeden düzeltirdim ama şimdi karşısında korku filmlerinden çıkmış gibi duruyordum.  Ne o umursuyordu ne de ben. Gerçi oda pek güzel gözüküyor sayılmazdı.  Ama gözleri hala aynıydı. Sıcacık.

"Üzülme hayatım. Hala seni öpmek istiyorum."

Hayatım demesine odaklanırken cümlenin geri kalanını idrak etmem uzun sürdü. Sonunda gözlerimi kırpıştırıp kendime geldim. Ayaz gülümseyerek beni izliyordu.

"Ayaz iltifatları kalkan olarak mı kullanıyorsun?" Çünkü ne zaman beni kızdıracak yada onunla uğraşmamı sağlayacak şeyler söylediğinde araya güzel bir şeyler de sıkıştırıyordu.

"Omzumu seviyorum ama sen pek seviyormuş gibi değilsin. O yüzden bende kendime savunma yöntemleri geliştiriyorum."

Gülüp gıcıklık olsun diye tam da omzuna vurdum. Sırıttı. Sırtını duvara yaslamak için gerilerken başım dizinden düşmesin diye ensemden nazikçe tuttu ve diğer eliyle de bileğimden tutup beni kucağına çektikten sonra duvara yaslandı. Kollarım beline dolanırken başımı göğsüne yasladım. Bir kolu sıkıca belimi kavradı diğer eliyse saçlarımı okşamaya başladı. Boyayla siyaha dönmüş saçlarımı.

"Ayaz ihale yarın değil mi?"

"O nereden çıktı şimdi?" derken saçımı okşayan eli durmuştu. Sarıldığım bedeninin kasıldığını farketmiştim. Başımı göğsünden kaldırıp gözlerine baktım. "Neden bu konuda benimle hiç konuşmuyorsun?"

Sıkıntıyla bir nefes aldı ve elini enseme getirip okşamaya başladı. "Güzelim zamanımızı boşa harcamak istemiyorum. Yarından sonra ihale iyide bitse kötüde bitse uzun zaman sık sık görüşemeyeceğiz."

Haklıydı.  İhaleyi kazansalar işe odaklanacaklar ve birdaha ihaleye gerek kalmasın diye çok çalışacaklardı. Kaybederlerse de borçları ödemek için çok çalışacaklardı. Ayaz'ın şirketin batmasıyla ilgilenmediğini bilecek kadar tanıyordum onu.  Onun ilgilendiği Mert'e yenilmemekti.

"Okullarda başlıyor zaten." dedikten sonra yanaklarımı şişirip nefesimi dışarı üfledim. Okulun kantinindeki yemekler dışında hiçbir şeyini özlememiştim. Bu haftasonundan sonraki pazartesi alarmım çalacaktı ve ben onun için duvarda yeni bir eziklik oluşturacaktım çalar saatle.

"Bir ay falan gelebileceğimi sanmıyorum."

"Normaldede gelmeyecektin." dediğimde sırıttı. Devamsızlık hakkı neredeyse toplam okul günü olmasına rağmen nasıl sınıfta bırakmıyorlardı merak ediyordum.

"Yarın senile şirkete gelebilir miyim? Odanda falan beklerim." Dilini şaklattı ve belimdeki elini sırtıma çıkarttı. Dokunuşları beni kışkırtıyordu çünkü ona karşı çıkacağımı biliyordu.

"Ayaz toplantı salonunda kalem sallayacağım demiyorum. Hem iyi olur odanı karıştırırım biraz. O tatlı sesli kaç gözü olduğunu bilmediğin sekreterinle tanışırım."

"Bunları bana söylemeseydin keşke." dediğinde omuz silktim. Zaten o odada ne yapacağımı ben söylemesem bile tahmin edebilirdi. Beni benden iyi tanıyordu. Sırıtıp başınıda duvara yasladı ve gözlerimin içine, derinlerine baktı.

"Mert'in olduğu şehirde bile durmandan rahatsız oluyorum. Kaldı ki sizi aynı binaya sokacağım."

"Ayaz seni beklemek istiyorum." dedim ve sonra bir çocukmuş gibi gözlerimi irice açıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Umarım masum gibi gözüküyordum çünkü diğer seçenek özürlü gibi gözükmemdi. Bu masum bakış atmalarıda hiç beceremiyordum.

"Evde bekle. Hem annenin gönlünü almam gerekiyor zaten. Akşam oraya gelirim."

"Annemin gönlünü telefondada alabilirsin Ayaz." dedim. Biraz telefon sapıklığı yapardı annemde telefonu kapattıktan sonra yanıma gelir 'o çocukla evleneceksin!' derdi.

"Bebeğim becerilerimi bu kadar üstün görmen hoşuma gitmiyor değil ama kıçının üzerine oturman gerektiğini daha başka nasıl bir yolla söyleyebileceğimi bilmiyorum."

"Çoktan söyledin." diye tısladığımda gülerek beni öptü. "Toplantı uzun sürer ve ben gerçekten Mert'in ve karşı şirketin olduğu bir ortamda olmanı istemiyorum."

Anlayıp başımla onayladım. Anıl'ı yollamayı çoktan zihnime kazımıştım. Birinci el köstebekti ve para isemiyordu. İki tane çikolata atsan senin için canını bile verebilirdi. Yüzünü buruşturup önce kendi üstüne sonra benim üstüme baktı.  Kucağında olduğum için bakış alanıda fazla değildi ama yine de malzemeden kısmayıp uzun uzun baktı.

"Anlaşılan otostop çekeceğiz. Ben hayatta ne seni ne kendimi Hüsno'ya bindirmem."

"Hani soyunacaktın?" diye sordum gülerken. Hayır soyunmasını istediğimden değil de yani..

"Çok da ısrar edersen soyunabilirim."

Kucağından kalktıktan sonra ona da elimi uzattım. "Soyunma Ayaz. Sonra geceleri korkudan kardeşimle yatmak zorunda kalıyorum."

"Etkilendiğini biliyordum!" dedi çok sahte bir sevinçle. Elimden tuttuğunda ona dil çıkardım. Onu çekmem için kendini öne ittiğinde elimi elinden çektim ve popo üstü sert bir şekilde düştü. Kahkaha atıp odanın kapısına yöneldim. "Etkilendiğini biliyordum!" diye tekrar ettim onu alayla.

Arkamdan homurdanışı duyduğumda kıkırdayıp merdivenlerden inmeye başladım. Tam olarak evi gezememiştik ama gece olmadan İstanbul'a geri dönmek istiyorsak artık yola çıksak iyi ederdik.  Ayaz'ın kısa popo felçinin geçmesini beklerken alt kattaki mutfağa girdim ve girdiğim gibi gülümsedim. Her zaman büyük bir mutfak istemiştim çünkü salondan çok mutfakta zaman geçiriyordum. Anıl'da bu evi çok severdi bence üniversitede onu evlat edinmemizi isterdi. Anıl'ın benden bir yaş büyük olduğu gerçeğini nüfus müdürlüğüne nasıl anlatırdık bilmiyordum.

Belki rolleri değişirdik ve Ayazla Anıl, beni evlat edinirlerdi. Kendi kendime kahkaha patlattığımda "Hayırdır?" diye seslenen Ayaz'ı duyduğumda ona döndüm. Kapı pervazlarına ellerini yaslamış bana bakıyordu. Dudakları hafifçe kıvrılmıştı.

Sırf oda gülsün diye birkez daha güldüm. İstediğim olduğunda gülüşüm daha içten olmuştu. "Cidden ne oldu?" diyip yanıma geldiğinde ellerimi omuzlarına koydum. "Hiç öyle. Kendi kendime."

Gevşek bir sırıtış eşliğinde bana ne kadar romantik olduğunu gösterdi. "Gerizekalı."

"Ne?" dedim omuzlarını sıkıp gülerken. "Bir senden romantiği yok bir de senden odunu. Sen nasıl bir şeysin?"

Yüzünü yüzüme eğdi ve sırıtarak "Muhteşemim." dedikten sonra elini omzuna götürdü ve elimi alıp ellerimizi kenetledikten sonra beni mutfaktan çıkardı.  Dediği gibi muhteşemdi ama böyle düşündüğümü bilmesine gerek yoktu.

"Saçların turuncuya boyanmışken muhteşemim diyince insanın inanası gelmiyor." Cümlemin sonuna doğru gülmeye başlamıştım. Bugün çok gülüyordum çünkü keyfim yerindeydi. Hadi ama el ele tutuştuğumuz elimde yüzük vardı!

"Güzelim kaslarım ve gülüşüm hala has. O yüzden de hala muhteşemim."

Lütfen, sürtük. Adam haklı.

Arabanın yanına geldiğimizde uzun bir bakışma geçirdik. "Bunu yapamayacağım." dedi Ayaz acıyla.

"Ben yaparım." diyip hızla Ayaz'ın elinden anahtarı aldım ve Hüsno'nun kapısını açtım. İçeriye bodoslama atlayacakken Ayaz belimden tutup beni geriye doğru çekti. "Bari üçe kadar say namussuz."

"Ayaz her türlü o arabaya bineceğiz. Niye dram yaratıyorsun?" diyip Ayaz'ın belimden tutup savurmasıyla göğsüme kadar inen tshirtü düzelttim sinirle. Saçlarımı geriye doğru atıp çatık kaşlarımla Ayaz'a baktım.

Bir elini kemerine diğer elinide ensesine götürüp düşünürcesine baktı arabasına. Ona bu kadar değer vermesi hem komik hemde sempatikti. Acaba arabasına silah doğrultulsa önüne atlar mıydı? Bu düşünce gülmeme sebep oldu.

"Gülme, odaklanmaya çalışıyorum."

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gülmemeye çalıştım. Ayaz'ın 'odaklanma' diye adlandırdığı spaık boyuta doğru giden arabayla arasında olan bakışma iyice uzadığında pufladım. "Zihin gücüyle mi yolculuk yapacağız Ayaz? Neye odaklanıyorsun bu kadar?"

"Seni bagaja koysam, sadece bir koltuk kirlenmiş olacak."

Dudaklarım dehşetle aralandı. Akraba düğünlerinde her zaman boş olarak gidilen arabaya 'Benide atsana' diyen pis tanıdıklar dolardı ve olan gençlere olurdu. Kaç kez bagajda onun bunun tanımadığım insanların kucağında gitmiştim düğünden eve. Ama şimdiki konu çok başkaydı tabii ki. Ayaz sırf arabası kirlenmesin diye beş saat sürecek yolculukta beni bagaja tıkmayı düşünüyordu.

"Boya beynine de sızdı herhalde Ayaz."

Gözlerini kısarak baksada bir şey demedi. Arabanın yanında birkaç tur attıktan sonra bana döndü ve parmağını göğsüme yasladı. "Değerimi bil. Günümüzde bunu aileler evlatları için bile yapmaz." dedikten sonra beni arabaya bindirdi.

Başımı koltuğa yaslayıp kahkaha attım. "Ayaz alt tarafı araban.." derken üstümden anında koltuğa bulaşan boyalara bakıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Deriden boya çıkardı herhalde. Böyle şeylerde bilgim yoktu ama Ayaz için çıkıp çıkmaması önemli değildi. Şu anda o koltukta gördüğü boya bile onu nefessiz bırakıyordu.

"Daha fazla bakamayacağım. Emniyet kemerini kendin bağla." dedikten sonra eğildiği emniyet kemerini bırakıp doğruldu ve kapımı kapatıp arabanın etrafından dolanıp kendi kapısını açtı. O koltukla bakışırken ben gülerek emniyet kemerini takıyordum. Derin bir nefes alıp yavaşça arabaya bindi ama bu yavaş oturuşu bile boyanın geçmesini engelleyememişti.

"Üzülme Ayaz. Eve varınca arabaya hortum tutarız." diyip tekrar güldüm. Elimi kaportaya vurarak gülmem gülüşümü durdurmak için olsada daha da artmasına sebep olmuştu.

Sadece "Anan." dedi ve motoru çalıştırıp sürmeye başladı. Gülüşlerim zamanla iç çekmelere dönmüştü. Hava yavaş yavaş kararırken bende mayışmaya başlamıştım.  Koltukta Ayaz'a doğru döndüm ve elimi yanağımla koltuğun arasına sıkıştırıp onu izlemeye başladım. Önce kaşlarını kaldırdı ve sonrada yavaşça başını bana döndürüp gözlerini gözlerime dikti. Gülümsediğimde oda gülümsedi.

Tekrar önüne döndüğünde "Ee manzara nasıl?" diye sordu. Şöyle alıcı gözüyle süzdüm onu. Hemde ne alıcı...

"İdare eder işte." diyip burun kıvırdığımda alayla kahkaha attı. "Seni sarhoş etmem gerekiyor.."

"Hayır.." dedim bir çocuk gibi çığırarak. Güldü. Gözleri yolda olsada arada kısa bakışlar atıyordu.

"Sarhoş olduğunda ne kadar mükemmel olduğumdan bahsediyorsun ve ben içkilerin sevişmekten sonra bulunmuş en güzel şey olduğunu düşünüyorum."

"Ayaz cidden sapıksın." dedim gülüşlerimin arasından. Uykulu olduğum için genellikle gülüşlerimi kesen şey esnemelerim oluyordu.

"Ne alaka sütyenini yediğim?" İkimizde katıla katıla güldük. Birde sapık değilim diyordu. Gülüşlerim gülümsemeye döndüğünde gülmem yüzünden bir hal olmuş oturuşumu düzelttim ve tekrar yanağımı koltuğa yasladım. Esnediğimde Ayaz da esnemeye başlayınca kıkırdadım.

"Esnemek bulaşıcı." dedim Miley'in dilinin neden okadar uzun olduğunu açıklar gibi bilmiş bilmiş.

"Seni lise sondan alıp üniversite sona vermeliyiz. Bu yaşa bu zeka fazla."

"Oha Ayaz naptın? Okadar düşük müyüm gözünde? Benim mastır yapmam lazım asıl."

"Çenede yaparsında..." omzuna yediği yumrukla devam ettiremeyip gülmeye başladı. Bir elini direksiyondan çekip omzuna vurduğum elimi tutu ve parmaklarımızı kenetledi.

"Sonsuza kadar omzuna vuracağım." dedim uykunun mahmurluğu üzerime çökerken. Bakışlarını gözlerime çevirdi. "Ve sonra bende elini tutup.." diyip elimi dudağına götürdü ve beni benden alan küçük bir öpücük kondurdu. Ellerimizi dizimin üzerine yasladı ve bütün yüzümü kaplayan gülümseyle baktım ona. Sonrada zaten yavaş yavaş gözlerim kapandı.

"Masal.." Yüzümde hissettiğim nefesten sonra düşen başımı bir kol tuttu ve bacaklarımın altında bir kol tuttu. Havalandıktan sonra kafama bir şey çarpınca inleyerek gözlerimi araladım.

"Pardon pardon pardon." dedi Ayaz hemen dizi kaldırıp bacaklarımı dizine yaslamamı sağladıktan sonra boşalan elini alnıma getirirken. Havalandırırken beni arabanın tavanına çarptırmıştı aptal çocuk.

"Ayaz uyandırsaydın kalkardım be sevgilim. Niye kucağına alıp kafamı kırıyorsun?"

Bana ters ters baktı elimi alnımdan ittirdikten sonra kendi elini yerleştirip okşarken. Acısını götürmüyordu ama yinede nazik dokunuşları iyi hissettirdiği için sesimi çıkarmadım.

"Yanlışlıkla oldu herhalde. Kafanı gözünü dağıtmaya meyilli değilim."

"Bilemiyorum." diye sızlandım yüzümü buruştururken. Fazla bastırdığını anlayıp elini çekti. "Buz falan mı tutsak?" diyip beni iyice kavradı ve ayağıla arabanın kapısını kapattı. Atalay'la olan evlerine getirmişti beni.

"Eve gitmem lazım." dedim yorgunlukla bacaklarımı sallarken.

"Önce üzerini değiştir. Gökçe Teyze'nin seni böyle alacağını sanmıyorum."

"Bencede." dediğimde Ayaz ilerlerken başını kucağında taşıdığı bana çevirip bilmiş bir bakış attı. "Bak ben sana demiştim aileler bile evlatlarına yapmaz diye."

Uzanıp dudaklarından öptüm ve gülümsedim. "Kahramanım." dedim alayla. Güldü. Kapıya geldiğimizde birkaç kez kapıya tekme attı. Ona baygın bakışlar atarken elimi kaldırıp zile bastım. Ayaz'ın bakışları bana dönünce kahkaha attım. Zile basmak bu kadar zor mu gelmişti yoksa kapıyı kırmak mı istiyordu anlamamıştım.

Atalay kapıyı açtığında Ayaz ona "Çekil önümden." dedi ters ters. Atalay sırıtıp yana çekildi ve Ayaz içeri girdi ve haliyle kucağındaki bende. Beni yavaşça yere indirirken kollarımı boynundan çektim ve Atalay'a döndüm.

"Naber?"

"İyi de, alnına ne oldu?"

"Ayaz.." dedim sinirle ve salondaki aynaya doğru koşturdum. Ayaz arkamdan güldü ve Atalay'a bir şey dediğinde Atalay'da gülmeye başladı. Pislik kesin kafamı tavana vurduğunu anlatmıştı.  Aynanın karşısına geçtiğimde saçın alında başladığı yere yakın olan kızarıklığa baktım ve dudağımı büzdüm. Atalay'a fondotenin var mı? diye sorsam çok abest kaçar mıydı acaba? Zaten tek sorunum alnımdaki kızarıklık değildi saçlarımın dipleri değilde yarısından sonrası full siyahtı ve üzerimdeki giysiler defolunun defolusu diye bile satılamazdı.

Salondan çıktığımda Atalay'la Ayaz'ı mutfakta buldum. Ayaz koca şişe suyu sömürürken Atalay'da ona bir şeyler anlatıyordu. Ayaz arada başını onaylayıp dinlediğini belirtiyordu. Beni gördüklerinde Atalay sustu ve Ayaz'da şişeyi ağzından çekip tezgaha koydu ve bana döndü.

"Saat on bire geliyor. Önce temizlen sonra bırakırım eve."

"Tamam. Telefonunu verebilir misin?" diye sorduğumda çenesinin ucuyla gösterdiği dolaba yöneldim ve telefonu alıp annemin numarasını tuşladım. Benim telefonumun şarjı olmadığı için yanıma almamıştım. Ayaz'la Atalay tekrar konuşmaya dönerlerken bende salona geçtim ve annemin açmasını bekledim. Ayaz'ın numarası onda kayıtlıydı ve arada konuştuklarını biliyordum. Annem babamdan boşansa ilk Ayaz'a yürürdü bundan emindim.

"Efendim evladım?" dedi kırgın sesiyle. Ayaz'ın ona uzun zamandır uğramamasına yada o gün apartmana gelip olay çıkartmasının sebebini açıklammasına kırgındı.

"Anne benim." dediğimde uzun bir süre sessiz kaldı.

"Ne işin var hala Ayaz'ın yanında?"

"Anne öyle şeyler oldu ki anlatsam inanmazsın o yüzden anlatmıyım." diyip inanmasını bekledim. Tabii yemedi karı.

"Sen bir eve gelde konuşuruz." dedikten sonra telefonu kapattı. Korku filmlerindeki üç notalık dram şarkısı uğuldadı kulağımda. Homurdanarak mutfağa ilerledim ve telefonu Ayaz'a uzattım.

Atalay sustu sustu sonra birden "Bu tip ne lan?" diyip ikimize de gülmeye başladı. Ayaz onu orta parmağıyla cevaplarken ben kötü kötü bakmakla yetinmiştim.

"Sanane lan dingil. Daha önce hiç turuncu saçlı görmedin mi?"  Atalay'la beraber bende güldüm.

"Aslında hayır." dedi Atalay. Ve tekrar güldü.

"Peki şimdi sana yumruk atan bir turuncu saçlı adama şait olacaksın. Tabii önce şu turuncu saçlı detayından kurtulmam gerekiyor." diye sızlandı eliyle saçlarını dağıtırken. Mimiklerinin tatlılığına gülümsedim. Gözlerini bana çevirdikten sonra elini belime yerleştirip "Gel temizlenelim." diye fısıldadı ve beni mutfağın çıkışına yönlendirdi.

"Banyoyu mahvedeceksiniz!" diye bağırdı arkamızdan Atalay. Tabii adam temizleyince yere çöpü masaya koysak bile gözüne batardı.

"Senin odandaki banyoyu kullanacağız.Duşa kabini eriteceğim" dedikten sonra ibne sırıtışından yüzüne yerleştirdi Ayaz. Herhalde bu sırıtış ibne sırıtış koleksiyonunun yüzüncü parçası falandı.

"Kardeşlerin yüz karası." diye sızlandı Atalay. Ayaz onu takmadı ve onun odasına götürdü beni. Gerçekten bu boyalarla duşa kabini eritecektik.

"Ayaz giysilerinde yıkanması gerekiyor. Hem duş alacak zamanımda yok."

Odanın kapısında durdu ve bana döndü. "Hortum mu tutalım napalım?"

Alayla sorduğu soru bir anlığına mantıklı geldiğinde Ayaz yüz ifademden anladı ve kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. "Masal kafanı çok mu sert geçirdim tavana?"

"Ayaz.." diye homurdanıp elinden tuttum ve onu merdivenlere çektim. Anne korkusu her şeyden daha kötüydü ve sonuçta Ayaz'a rezil olmak olsa bile biran önce eve gitmeliydim.

Bahçeye çıktığımızda Ayaz elimi bırakıp arka bahçedeki duvara yerleştirilmiş musluğa yaklaştı ve hortumu tuttu.

"Dur!" diyip elimi kaldırdım onun eli musluğa giderken.  Sırıtıp kaşlarını kaldırdı eğildiği yerde başını bana çevirip.

"Fazla gülmeyeceksin tamam mı?"

"Tamam." dedi ciddiyetle. Bunu diyen adamla beş dakika sonraki adam kesinlikle bir olamazdı.

"Ya Ayaz!" diye çığlık attım iki saattir üstüme tutulan sudan kaçmaya çalışırken. Kahkaha atarak suyu üzerime tutuyordu.

"Güzelim bir yerinde dur çamur ettin her yeri."

"Kapat şu suyu ozaman!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Bilseydim Ayaz'dan ister miydim hiç? Hortumu fışkiye gibi su borularından sallandırdım yine de Ayaz'dan istemezdim.

"Hayır."

"Neden?" dedim dehşetle. Aynı zamanda da yüzümü sudan korumaya çalışıyordum.

"Çünkü çok eğlenceli." dedikten sonra suyu karnıma tutunca elim refleks olarak karnıma indi ve Ayaz anında suyu yüzüme tuttu. Ona sırtımı dönüp küfrettim.

"Suyu kalçama yemiş gibi oldum Masal. O nasıl küfür be güzelim."

"Suyu kalçana yemeyeceksin Ayaz. Bilmem anlatabildim mi?" diye tısladım. Kahkaha atıp musluğu kapattı ve yanıma geldi. "Temizlendin."

"Ne oldu tehditimden mi korktun?" diye sorduğumda sırıttı.

"Hayır. Kolum yoruldu."

"Pislik." diye mırıldandım gözlerim kısılırken. Yüzüne yumruğu geçireceğim sırada bileğimden tutup beni kendine çekti ve dudağıma uzun bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde ikimizde gülüyorduk.

"Cicim aylarında falan mıyız anlamadım. Bugün çok gülüyoruz." dediğimde tekrar öptü. "Seni seviyorum." dedikten sonra tekrar öptü. Ve tekrar. Ve tekrar.

"Bir dur." diyip elimi yüzüne yasladım ve hafif iittirdim. Burnunu yamulmuş gibi gözüktürdüğüm için bana kaşlarını kaldırarak baktı. Kahkaha atıp elimi çektim ve burnunun görüntüsü düzeldi. "Beni öpmeni seviyorum ama önce benim de demem gereken bir şey var."

"Sevişelim?" diye sorarcasına söylediğinde başımı yana eğip gözlerimi kıstım. Dudaklarını yaladıktan sonra başıyla onayladı. "Pekala demek ki o değilmiş."

Kıkırdadıktan sonra ellerimi ensesine götürdüm. "Seni çok seviyorum."

Işıldayan gözleriyle baktı gözlerime. Emindim benimkiler de onun gibi güzel gözükmese de onun kadar parlıyorlardı. Sonra yavaşça, sanki dünyanın son günüymüş gibi öpmeye başladı. Sanki son saniyelerini yaşıyormuşuz gibi. Hızlıdan alsak fazla hiç öpmese de olmazmış gibi.

-----

"Ne demek Ayaz Mert'e girişti?" diye bağırdım kulağımdan düşen telefonu tekrar kulağıma yaslarken.

"Bilmiyorum. Toplantı bittikten sonra Ayaz baya sinirli gözüküyordu. Mert'i görmesi yetmişti zaten."

"Kazanmamışlar mı?" dedim dudağımı kemirirken. Önemli olan  şirketin batması değildi. Anıl'ın borcun ödeneceği kişilerin normal iş adamları olmadığını söyledi zamanı anımsıyordum. Ayaz'a bir şey olacak diye ölümüne korkuyordum.

"Kazanmışlar." Nefesimi öyle bir üfledim ki karşımda dağ olsa yıkılacakmış gibiydi.

"Ee ozaman Ayaz'ın derdi ne?"

"Egemen'lerin şirketinin de işe ortak olması şartıyla iş onlara verilmiş. Mert kaybedeceğini anladığında ortaya bir bokluk atmış işte."

Yatağın üzerinde bağdaş kurdum. Kapı tıklatıldığımda söyleyeceğim şeyleri yuttum ve bakışlarımı kapıyı açan kişiye çevirdim. Hande parmaklarıyla oynar bir vaziyette mahçupça bakıyordu. Derin bir nefes alıp bakışlarımı pencereye çevirdim.

"Ne olmuş yani işte ortak oldularsa?" derken yandan Hande'ye  bakıyordum. Benden onay bekliyormuş gibi hala kapıda dikiliyordu.

"Egemen ve Ayaz'dan bahsediyoruz Masal. Ketçap ve Acı sos gibiler. Neredeyse aynılar ama ikisi birden gereksizler. En büyük rakipler anlayacağın. Bir işte Mert'e karşı ikisini düşün. Ayaz'ı tımarhaneden yada hapishaneden toplarız herhalde."

"Umarım ikiside olmaz." diye mırıldıktan sonra tekrar Hande'ye baktım ve nefesimi üfledim. "Neyse Anıl görüşürüz sonra. Benim işim var."

"Seninlen işim bitti, kullanıp attım demiyor da." dediğinde kıkırdadım. "Deme öyle çikolata yerine menü ısmarladım sana. Bonkörlük yaptım bak."

"Adamsın." dedikten sonra "Görüşürüz çikolatalı kurabiyem." diyip kapattı. Tekrar güldükten sonra telefonu çalışma masasına koyup Hande'ye baktım. Gülüşüm yavaşça solmuştu.

"İçeri gele.."

"Onu sormayacaktım." dedi hemen. Sesi titiyordu ve gözleri de kızarmıştı. Parmaklarını kırmak istercesine sıkıyordu ve benim tanıdığım Hande buydu işte. Üzüldüğünde başkalarına çatmayan, başkalarından yardım isteyen Hande.

"Sana sarılabilir miyim?" diye sorumu düzelttiğinde omuzlarım düştü. Dediği şeyler hala aklımdaydı. Atalay'a yaptığınıda unutamıyordum ama..

Kollarımı açtığımda hiç vakit kaybetmeden yanıma geldi ve kollarımın arasına girdi. O hıçkırarak ağladığında bende ağlamaya başladım.

"Gerizekalı." dedim sarılırken aynı zamanda saçını çekiştirip. "Nasıl kırdın beni biliyor musun?"

"Biliyorum." diyip oda kendi saçını çekiştirdi. Ağlamaya devam ederken ikimizde güldük. Uzun süre sarılı kaldık ve o benden defalarca özür diledi. Her seferinde unuttuğumu söylesemde iki saniye sonra aynı şeyi tekrarlıyordu. Gerçekten üzgün olduğu her halinden belliydi ve ben kardeşime dayanamıyordum işte.

Geri çekildiğinde ellerini telaşla sallamaya başladı. "Masal sana anlatmam lazım. Sana çok şey anlatmam lazım. Seninde Ayaz'a anlatman lazım."

Onun ellerinden tutup indirdim ve gözlerine odaklandım. Diğer türlü ellerinin yaptığı hareketlerde kalıyordu aklım. "Ne oldu Hande?" diye sordum telaşla. Beni ilgilendirmesi neyse de. Ayaz'ı ne ilgilendiriyordu?

"Anlatmam lazım." diye tekrarladı yanakları durmadan ıslanırken. Ellerini sıktım ve kaşlarımı kaldırdım. Benim ağlamam çoktan durmuş yerini korkuya bırakmıştı. Hala aklım Ayaz'la ne alakası olabileceğindeydi. Ve Hande'yi bu kadar ağlatan, telaşlandıran neydi?

"Söyle." diye mırıldandım söylememesini umarken. Parmağımda hala Ayaz'ın yüzüğünü taşımamın verdiği mutluluk varken üzülmek istemiyordum ama bir yanım çok önemli olduğunuda biliyordu.

---

Öncelikle; Hande kötü bir karekter değil. Ona ettiğiniz küfürleri geri alsanız iyi olur çünkü gelecek bölümlerde işimize yarayacak :D

Bu arada, Kiraz Mevsimi'nin artık final olması gerektiğini kurgudan uzaklaşmamam gerektiğiini söyleyen birkaç okuyucuyla karşılaştım. Sizcede öyle mi? Biliyorsunuz ben bu kitabı çok severek yazıyorum ama aklıma takıldı. Her şeyin tadı vardır onlarda haklılar ama.. Bilmiyorum.

Neyse. Diğer bölümde olacaklarla ilgili düşüncelerinizi ve votelerinizi bekliyorum. Çok uzun zamandır mizahta birinciyiz ve düştüğümüzü hiç görmedim. Belki wattpade girmediğim günlerde sıralama oynamıştır ama benim gördüğüm kadarıyla birinciyiz. Bunun için gerçekten çok teşekkür ederim.

Eğlenceli bir bölümdü diye düşünüyorum. Birkaç bölümdür Ayaz'la Masal'a yoğunlaşamamıştım bu bölüm o yüzden iyi oldu. Herkese iyi geceler, gececilereyse iyi kitap okumalar diyeyim :D

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 54K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
176K 375 10
Size bir sır vereceğim. Dua ve salavatlar Ricali Gayb Erenleri ve nice sırlar
22.8K 3.4K 6
"Bana Beis değil, sen zararsın." 🕸️ ZA. ⚖️🕯️
736K 23.1K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!