Siyahın Vedası | Küller

Od AgresifPelinsu

285K 13.3K 4K

Özgürlüğe doğru uçarken kanatlarınız sizi yakan ateşin küllerini savurur. Více

Kısım II - Küller
Bölüm 51 - Şerefe
Bölüm 52 - Mühür
Bölüm 53 - Ödül
Bölüm 54 - Temas
Bölüm 55 - Kavga
Bölüm 56 - Kaçışın Yok
Bölüm 57 - Vahşi
Bölüm 58 - Sınırsız
Bölüm 59 - Nefret
Bölüm 60 - Neden?
Bölüm 61 - Şehr-i Su
Bölüm 62 - Grup
Bölüm 63 - Uşağın Oğlu
Bölüm 64 - Kurşun
Bölüm 65 - Ara Sokak
Bölüm 66 - Yangın
Bölüm 67 - Minotor
Bölüm 68 - Baskın
Bölüm 69 - "Sebebim"
Bölüm 70 - Güç
Bölüm 71 - Gerçek
Bölüm 72 - Acı
Bölüm 73 - Black
Bölüm 74 - Misilleme
Bölüm 75 - Annem
Bölüm 77 - Yeni

Bölüm 76 - İntikam

3.3K 215 119
Od AgresifPelinsu

İstemeye istemeye, bedenime söz geçiremeden arkasından yürüyordum. Adımlarım durağan, bakışlarım pusluydu. Black her neredeyse onun yanına ulaştığımda bana ihanet eden, beni önemsemeden kırıp parçalayan iki adamın arasında kalacaktım. İkisi de bana zarar vermişti. İkisi de beni önemsemeden kırıp parçalamıştı. Uzaktan dönüp baktığımda artık ikisinin de benim hiçbir hiçbir şey ifade etmediğini görebiliyordum. Aral'ın merhameti sahte, Black'in düşmanca tavrı abartı geliyordu.

Tek istediğim ikisinden de bir ömür boyu kurtulmaktı.

Ağır adımlarla onu takip ederek bahçe boyunca ilerledik. Büyük, metal bir kapının altından geçerek aşağı doğru uzanan merdivenleri takip ettiğimizde git gide daha da soğuk oluyordu her taraf. Etraftaki şarap şişelerini aştıktan sonra karşımda elleri ve ayakları sandalyeye bağlı, bir gözü şişip tamamen morarmış halde duruyordu. Üzeri kanlar içindeydi ve sol elinin parmakları biçimsiz duruyordu, muhtemelen kırılmıştı.

Black'e doğru adımlarken "Yüce Black mi bu?" diye sordum. Sesim, hiç de alaycı değildi. Aksine, soğuk ve ruhsuzdu. 

Black açılan ancak yine de şiş ve kan toplamış gözüyle bana baktı. Dudağı patlamış, burnu kırılmıştı "Melek," dedi hırıltılı sesiyle. Kanlı dudaklarını yaladıktan sonra "Seninle konuşmak istiyorum," dedi.

Aral "Onunla hiçbir şey konuşamazsın," dedi ve eline yerdeki çekici alarak doğruldu. Çekicin demir baş kısmından tutuyordu "Ama benimle konuşmaya devam edebilirsin, eğer istersen," dedi.

"Aral," diye seslendim. Omzunun üzerinden bana döndüğünde yüzü kararmıştı "Beni yalnız bırakır mısın?" dedim. Her ne kadar soru kalıbında olsa da, soru sormuyordum.

Omzunun üzerinden bana alaycı bir bakış attı "Sana tecavüz eden adamla baş başa mı kalmak istiyorsun?" diye sordu.

Kollarımı arkamda birleştirerek gözlerinin içine baktım "Bu ilk kez yaptığım bir şey değil," dediğimde yüzündeki alaycılık yerini öfkeli bir ifadeye bırakmıştı. 

Topuklarının üzerinde bana doğru dönerken elindeki çekici bel hizasına indirmişti "Benimle onu bir tutma," diye karşılık verdi tükürürcesine.

Güldüm "Kocam olduğun için mi?" diye sordum tek kaşımı itinayla havaya kaldırırken. Yeniden konuşmak için ağzını açmaya hazırlanırken elimi havaya kaldırarak onu sustum. Aynı anda gözlerimi ondan kaçırdığım için yeni bir cümleye başlamamıştı "Sadece onunla yalnız kalmak istiyorum," dedim. 

Homurdandı ve elindeki çekici Black'in sandalyesine doğru fırlattıktan sonra bir hışımla mahzenin merdivenlerine doğru yürürken sadece, omzumun üzerinden gidişini izlemiştim. İkisine karşı hissettiğim tek duygu intikamdı, içimde onlara karşı başka hiçbir his yoktu ve olmayacaktı da.

Etrafıma baktıktan sonra köşedeki sandalyeyi gözüme kestirdim. Sandalyeyi alıp, Black'in iki metre ötesine koydum ve üzerine oturup bir bacağımı diğerinin üzerine yasladıktan sonra kollarımı göğsümün altında birleştirdim. Karşımda duran adamın aylarca evsiz kalmış bir adamdan farkı yoktu. Kan revan içinde, pislikle kaplıydı. Ona acımıyordum, aksine olduğu hal hoşuma gidiyordu. Yüzü gözü şişmiş, dudağı patlamış, eli kırılmış ve belli ki bedeninin geri kalanında da buna benzer bir yığın sorunu vardı.

"Melek," diye mırıldandı başını kaldırmaya çabalarken. Dudağı şiş ve patlak olduğundan sesi ıslık gibi çıkıyordu.

Pantolonumun dizindeki görünmez tozu elimin tersiyle silkerken "Artık birilerinin cezasını çekiyor olması hoşuma gidiyor," dedim. Eğer, Black'in bu neredeyse ölü gibi görünecek kadar dayak yiyeceğini bilseydim, bedenime tekrar izinsiz dokunmasına izin verirdim. Bu hastalıklı bir düşünceydi ama eğer bana seçim hakkı verilmiş olsaydı ve Black'in ölesine dayak yemesi karşılığında bana tecavüz edeceğini bilseydim kabul ederdim. Gözümü bir an kırpmadan kabul ederdim çünkü... Beden dediğin neydi ki? Et, kan ve pislik dolu, dünyanın yüzeyine baskı yapan bir biçimdi. 

Güldü. Başını geriye atıp zorla dik tutmaya çalışırken "Sen sandığımdan da daha zeki bir kadınsın," dediğinde ona sadece usulca gülümsedim. Kendimden bile sakladığım gerçekler vardı. Aral'ı neden çağırdığımı bilmiyor değildim. Biliyordum. Ona birçok sebepten göz yummuştum. Sebebi belliydi. 

"Buna nasıl karar verdin?" diye sordum.

Güldü ve ağzındaki kanı yere tükürdü "Aral'ı neden çağırdığını başlarda anlayamamıştım, çünkü sana tecavüz etmişti ve sen de ondan kaçmıştın," sonra güldü "Sadece benden kurtulmak için çağırmadın onu. Karşımda durabilecek tek insanın o olduğunu bildiğin için çağırdın, değil mi?" dediğinde ifadesiz suratımla sadece onu izliyordum.

"İkinizin de kaybedecek hiçbir şeyi yok," dediğimde başını yana yatırdı ve daha fazlasını istercesine bana baktı. Ona karşı bir şeyler hissetmem gerekiyordu: Nefret, acı, tiksinti... Bu duygularımı kaybetmeseydim eminim ki hepsini teker teker hissederdim.

"Sadece bu değil," dedi.

Duruşumu değiştirerek ayaklarımı yere bastım ve dirseklerimi dizlerime yaslayarak üzerine doğru eğildim "Ne duymak istiyorsun?" diye sordum.

"Her şeyi planladın, değil mi?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım "Her şeyi değil," dedim.

"Neleri planladın?"

"Sadece Aral'ın gelmesini istedim, geldi. Geleceğini biliyordum. Senin biraz onu sinirlendirmeni istiyordum, sinirlendirdin. Sinir edeceğini biliyordum. Avcısın, avın elinden kaçtıkça kovalamaya bayılırsın. Aral'a çakal muamelesi yapacağını da biliyordum ancak Black, ne kadar inanırsın bilmem ama ikinizin de hamuru aynı," dedim ve arkama yaslanarak dirseklerimi sandalyenin kolçaklarına yaslayıp kucağımda birleştirdim. Bir bacağımı diğerinin üzerine atarken "Bu yüzden karşında senin gibi bir kurt bulmayı beklemiyordun. Dışarıdan bakıldığında Aral'ı küçümsersin ama emin ol, haddinden fazla şey bilir insanlar hakkında. Özellikle insanların zayıf noktaları konusunda tam bir uzmandır," dedim.

"Sende, Carmen'i görüyorum," dediğinde bütün vücudum buz kesilmişti. Avuçlarımın için soğuk soğuk terlemeye başlamış, omuzlarımın üzerine ağırlık çökmeye başlamıştı. Carmen, Alexandra'nın kardeşi ile benim nasıl bir bağlantım olabilirdi ki? "İnsanları okuyorsun," diye cümlesini tamamladı.

Başımı iki yana salladım ve tüm gücü omurgamda toplayarak ayağa kalktım "Bu kadar konuşma yeter, sadece halini görmeye geldim," dedim. Ona doğru adımladım ve bileklerini bağlayan iplere uzandım. Onu bağlayan ipleri çözerken muhtemelen aklından binbir türlü şey geçiyordu. Onu öldürebileceğimi bile düşünebilirdi çünkü şu an ruhen ondan daha kötü olsam da bedenen daha güçlüydüm ve onu öldürebilirdim ancak bunu yapmayacaktım. Aral, benim için onu aşağılamış, dövmüştü. Şimdi sıra Aral'daydı. Eğer, Black buradan sağ çıkmayı başarır ve yeniden gücünü toplarsa hiç kuşkusuz kendine bunları yapan Aral'ın peşine düşecek ve ondan intikamını alacaktı.

Benim intikamımı alacaktı.

Diğer bileğindeki ipleri çözerken "Seninle anlaşma yapıyorum. Sana, özgürlüğünü veriyorum, Black ve karşılığında senden kendi özgürlüğümü istiyorum," dedim ve güçlükle dizlerimin üzerine çöküp ayaklarındaki ipleri çözdüm.

"Neden?" diye sordu ellerimi birbirine vurarak tozları silkelerken.

Derin bir nefes aldım "İkinizin ortak noktası bendim, artık birbirinize o kadar sinirlisiniz ki ortak noktanız ben değil, birbirinize olan öfkeniz," dediğimde bana bir süre baktıktan sonra güldü.

Başlangıçta kıkırtılar halinde dudaklarından dökülen kahkahası git gide güçlü ve isterik kahkahalara dönüşürken birkaç adım gerileyerek onu uzaktan izledim. Delirmiş gibi görünüyordu. Aral'ın ona yaptıklarını göz önüne alınca, tam olarak ne olduğunu görmesem de delirme ihtimali güçlü geliyordu. Dirseklerini sandalyenin kollarına yaslayarak başını kaldırdı "Otur," dedi kahkahası dinerken eliyle biraz önce oturduğum sandalyeyi işaret ederek. Derin bir nefes alırken başını geriye attı ve sağlam elini kaburgasının üzerine bastırdığında yüzündeki gülümseme kaybolmuş yerini acı dolu ifadesi almıştı.

Ayakta, gözlerimi onun gözlerine dikmiş bakarken onu dinledim ve karşısına oturdum. Dışarıda Aral'ın adamları ve yerde de bir çekiç vardı. Bedenen ondan güçlü olduğum için bana zarar vermeye kalkarsa onu öldürebilirdim. 

Dudaklarını ıslattı ve başını kaldırdı "Sana kendi hikayemi anlatacağım," dediğinde yüzümdeki şaşkınlığı artık gizleyemiyordum "Ben de hepiniz gibi doğdum. Seven, sevilen... Diğerlerinden ayrıldığım nokta ağzımdaki gümüş kaşıktı...-"

"Black," diyerek araya girdim. Yarı açık tek gözüyle bana baktı "Neden anlatıyorsun?" diye sordum.

Başını iki yana salladı "Sen, ben... Aral... Üçümüz de aslında özünde aynıyız. Masum doğduk ama yaşadıklarımız, yaşattıklarımız masum kalmamıza izin vermedi. Kendine baktın mı hiç uzaktan? Katil olduğunu görebiliyor musun aynaya baktığında?" diye sorduğunda bakışlarımı yere diktim. Haklıydı. Kendi çocuğumu türlü bahanelerin ardına sığınarak öldürmüştüm ve şimdi de Aral'ın Black'i ya da Black'in Aral'ı öldürmesini dört gözle, köşesine çekilmiş çakal gibi izliyordum.

Güçlükle yutkundum "Aral'ın söylediği gibi... Gerçekten annenle bir ilişkin var mıydı?" diye sordum yeniden bakışlarımı kaldırıp şiş ve kan dolu yüzüne bakarken.

Başını aşağı yukarı salladı "Ergenliğimden itibaren öz annemin tacizlerine uğradım. Başlarda bunu sevgi gibi düşünüyorsun ancak pornolarla tanıştığında, aslında bunun sevgi göstergesi olmadığını anlaman tokat gibi yüzüne çarpıyor. Annen geliyor ve duş alırken sana dokunuyor, elliyor... Yani, annen sonuçta. Annen, sana karşı ne hissedebilir ki saf ve masum bir parça sevgiden başka. Benim annem bana onu sikmem için yalvarıyordu," dedi ve güldü "Beni sevdiğini söylerken onu sikmem için yalvarıyordu," dediğinde hali gözlerimin önünde canlanmıştı. 

"Baban?"

"Babam eski bir askerdi, hiçbir zaman büyükbabamın mirasını istememişti ancak büyük babam orduyu satın alıp onu evine dönmeye ve işleri devralmaya zorladığında başka çaresi yoktu. Büyük babamın seçtiği, kendinden yaşça küçük ama fazlasıyla alımlı bir kadınla evlendirildi. Evde disiplin kol geziyordu. O istemeden nefes bile alamazdın. Onu utandıramazdın. Bunun ayıp bir şey olduğunu öğrendikten sonra ona uzunca bir süre söyleyemedim, söyleyecek cesareti bulduğumda ise daha on altı yaşımda, neredeyse ölecek kadar dayak yedim. Sonrasında ise ben ve Aiden yatılı okullara gönderildik ve hayatımız devam etti,"

"Bu yüzden bütün kadınlardan intikam alman çok saçma, tacize ve tecavüze uğraman aynı şekilde başkalarına da öyle davranabileceğin anlamına gelmez, Black,"

"Elbette öyle değildim. Babamın beni dövmesinin sebebi annemi sikiyor olmamdı, beni yatılı okula göndermesinin sebebi ise annemden korumaktı. Ondan boşanamazdı, eğer boşanırsa bu şirket için tam bir yıkım olurdu. Özel hayatın bizim gibi büyük ailelerin hisselerini ne kadar etkilediğini bilemezsin. Özünde kendi hatamın bedelini dayak yiyerek ödemiş ve onlardan uzakta, yanımda benim için seçilmiş bir arkadaşla okuyordum. Gayet mutluydum ve... Sizin deyiminizle normaldim. Carmen ile tanıştığımda normaldim. Mutluydum. Gülümsüyordum. Ama biliyor musun? Bu hayatta insanın en büyük düşmanı yine ailesi oluyor," 

"Senin ailende bir problem var bence," dedim arkama yaslanarak kollarımı göğsümde birleştirirken.

"Problemli olmasalardı, seninle tanışamazdım," 

Başımı iki yana salladım ve ayağa kalktım "Her neyse. Benimle ne derdin varsa, Aral ile hallet. Birkaç saat sonra ortalıktan kaybolacağım, tek isteğim özgürlüğüne karşı özgürlüğüm, başka hiçbir şey istemiyorum," dedim.

Arkamı dönüp merdivenlere doğru yönelmiştim ki "Birkaç milyon dolar da istemez misin?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım "Para sıkıntısı, şimdi yaşadığım sıkıntıların yanında hiçbir şey," dedim ve merdivenleri ağır ağır tırmanmaya devam ettim.

Black bana neden kendini açmıştı bilmiyorum. Omuzlarına yük bindirecek ya da vicdan azabı çekecek bir insan değildi. Bir keresinde bana sahip olduğu özelliklerin, caniliğinin doğuştan olduğunu ve sonradan kazanmadığı manasında bir şeyler söylemişti ancak biraz önce, bana anlattıklarına bakılınca sonradan kazanmış gibi görünüyordu.  Doğru muydu? Doğruysa bile bu yine beni, Black'e "Neden?" sorusunu sormaya itiyordu. Neden bana anlatıyordu?

Omuzumla destekleyerek kapıyı açtım. Dışarıya ilk adımı attım. Hava, mahzende olduğundan da sıcak gelse de yine de kemiklerime işleyecek kadar soğuktu. Uzun adımlarla eve doğru yürüdüm, etrafta belli aralıklar dizilmiş korumalar mekik dokuyordu. Black kaçmaya çalışırsa sağ salim çıkabilir miydi bilmiyordum ancak bunları kendime dert etmemeyi öğrenecek kadar da çok ruhsal olarak zarar görmüştüm.

Eve ilk adımı attığımda Azra ile Aral birbirlerine öfkeyle bakıyorlardı. Her ne konuşuyorlarsa beni fark ettikleri anda susmuş ve sadece birbirlerine bakmayı sürdürmüşlerdi. Durumu görmezden gelerek onlara doğru yürüdüm.

"Türkiye'ye gitmek istiyorum artık," dedim ellerimi montumun cebine sokarken.

Aral hırçın bakışlarını Azra'dan alıp bana çevirdi "Birkaç güne gideceğiz," dedi.

Başımı iki yana salladım "Biran önce gitmek istiyorum," derken Black'in söyledikleri aklıma gelmişti. Benim zeki bir kadın olduğumu söylemişti ama sandığı kadar da zeki değildim. Sadece, bazen şans bana gülüyordu. 

Bedenini bana çevirirken "Neden bu kadar acele ediyorsun?" diye sordu.

Tek kaşımı itinayla havaya kaldırdım "Sence?" diye sordum.

"Bu gece Türkiye'ye doğru yola çıkıyorum zaten, seni götürürüm," dediğinde Azra'ya döndüm. Yüzünde hep de sevecen olmayan bir ifade vardı. Alnında, muhtemelen kaşlarını fazla çattığı için kırışıklıklar oluşurken yanaklarının yanında mimik çizgileri henüz belirmemişti bile. Güzel bir kadındı. Saçları güzel bir şekilde sarıya boyanmıştı. Ela gözlü, ince dudaklarıydı ve çenesinde güzel bir gamzesi vardı.

Gülümsedim "Harika," dedim.

Aral başını iki yana salladı "İkiniz de yanımda kalacaksınız, birlikte döneceğiz," dediğinde bakışlarımı yere indirip gözlerimi devirdim.

"Aral, bunları konuştuk zaten. Türkiye'de daha da güvende olacağız," dedi Azra.

Başını iki yana salladı ve alkollerin dizili olduğu bara doğru adımlarken "Henüz Black ile işimi bitirmedim," dedi.

"Ne zamana kadar bekleyeceksin böyle, on yıl mı? Ya öldür adamı ya da serbest bırak," 

Viski şişesine uzanırken omzunun üzerinden Azra'ya baktı "Bu seni hiç mi hiç ilgilendirmez," dedi.

"Biz gidiyoruz, istersen engellemeye çalış," dedi Azra ve bana başıyla işaret verdikten sonra hole doğru adımlarken arkama dönüp bakmadan peşinden adımlamaya başladım. Daha önce Alexandra'nın Black'e karşı dik başlılığını görmemiştim, daha korkunç olan o olduğu için aklıma ilk bu geliyordu. Ancak Aral için de geçerliydi bu. Asla, kimse ona karşı bu kadar dik başlı olmaya cesaret edemezdi çünkü hepsinin bir zayıf noktası vardı.

Azra kapıyı açmak için uzandığında Aral arkamızdan "Azra, o kapıdan dışarı attığın ilk adımda kendini ölmüş bil," dedi.

Buna karşılık Azra ona alaycı bir gülümsemeyle karşılık vererek dışarı ilk adımını atmıştı. Tepkisiz kalmaya özen göstererek Azra'nın peşinden, kapının önünde bizi bekleyen arabaya doğru adımlarken sadece rüzgarı andıran bir ses duydum. Yüzüme, yağmur damlası gibi çarpan ıslaklığa parmaklarımı götürüp avucumun içiyle sildiğimde renginin kırmızı olduğunu görebiliyordum. Başımı kaldırıp Azra'ya baktığımda, köklerinden kesilmiş bir ağaç gibi yere yığılmıştı.

Titreyerek Aral'a döndüm. Kapının eşiğinde yüzündeki şaşkınlık ve korku ifadesiyle bize bakarken yüzündeki dehşeti görebiliyordum. İlk basamağı inerken yeniden aynı rüzgarı andıran sesi duydum. Bu kez Aral göğsüne yediği görünmez darbe ile sendelerken göğsündeki yırtıktan boşalan kan tişörtünü ıslatıyordu. İkinci ve son basamağı indiğinde yeni bir kurşun darbesi tam da göğsünün üzerine isabet etmişti. 

Dizlerinin üzerine düştüğünde gözleri üzerimdeydi. Ayaklarımın ucunda bir tarafımda Azra'nın neredeyse tanınmayacak hale gelmiş kanlı suratı, diğer yanda parlak ve korku dolu gözlerle bana bakan Aral'ın suratı vardı. Etrafta insanlar koşuşturup duruyorken sadece onun gözlerine bakıyordum. Uzanıp yardım etmek içimden gelmiyordu ancak bir yanım da bunu yapmadığım için beni suçluyordu. 

Dizlerimin üzerine çöktüm ve ellerimi göğsündeki kan dolu deliğin üzerine koydum ancak bu hiçbir şey ifade etmiyordu. Kan, adeta bir şelale gibi parmaklarımın arasından akıp giderken ben sadece onun nefesini kesmeye çalışır gibi göğsüne bastırıyordum.

"Melek," diye fısıldadı güçlükle.

Gözlerimi ondan kaçırmaktan başka çarem yoktu. Ölmesini istemiştim. Onu sevmeye çalışırken, ondan kaçmaya çalışırken ve hatta onu severken bile öldüğünü defalarca kez hayal etmiştim ancak aramızda iyisiyle ve kötüsüyle bir bağ vardı. Bu bağ yüzünden, Aral öldüğünde canım yanacaktı ve yanıyordu. Sanki kurşunlar onun değil de benim üzerime yağmış gibi hissediyordum.

Etrafta koşuşturan korumalar onu ellerimin arasından alıp neredeyse koşarak cipe doğru yürürken bana kenetlediği gözlerine bakıyordum. Geride sadece ben ve Azra'nın cesedi kalmıştı. Azra ilk kurşunu yediğinde, bunu Aral'ın yaptığını düşünsem de kendini vurmayacağını biliyordum. Aral, kendini vurduracak biri değildi. 

Başımı çevirip tekrar etrafa baktığımda evin etrafında kalkan gibi yükselen tepeleri ve evlerin çatılarını görmezden gelmek imkansızdı. Black, kendine bir B planı yapmıştı. Onun orada mahsur kalacağını düşünerek yardım etmek aptallıktı. O zaten kurtulacaktı. Bu, hiç gerçekleşmeyecek bir anlaşma kanla bitecekti.

Oturduğum yerden kalkarak evin içine koştum. Holü ve salonu koşarak geçtim ve kendimi yeniden evin bahçesine attım. Havuzun başından koşarak geçip mahzenin kapısına ulaştığımda yerde baygın yatan korumayı görmüştüm. Avucundan gevşekçe sarkan silahı aldım ve aralık mahzenden içeriye temkinli adımlarla merdivenleri indim.

Merdivenlerin sonunda Aiden'i ve Black'i bulmuştum. Aiden, Black'in kolunun altına girmiş, belinden destek vererek onu ayakta tutmaya çalışıyordu ancak Black'in bedeni yorgun ve hantaldı.

Silahımı onlara doğrulturken "Kıpırdamayın," dedim ve horozunu çektim.

Aiden ve Black aynı anda bana döndü. Aiden şaşırmış gibi görünse de Black hiç de şaşırmış gibi görünmüyordu. Kırık elini bana doğru salladı ve "Git," dedi. İkinci bir şok dalgasıyla olduğum yerde buz keserken "Anlaşmamız hala geçerli, fikrimi değiştirmeden git," dedi ve başını tekrar indirerek Aiden'a tutundu. 

Christopher Parvis Black, merhamet ediyordu.


Evet, finale doğru gidiyoruz yavaş yavaş ancak yorumlara göre gidiş yolunu biraz değiştirmeye karar verdim. Çok uzun uzun konuşmayacağım ama çok az kaldı, her an final olabilir gibi hissedebilirsiniz çünkü final bölümünü kendime bile sürpriz olarak bırakıyorum. Kafamda yıllardır canlandırdığım final sahnesini yazmak, işi oralara getirmek sandığımdan biraz daha zor. Umuyorum beğenmişsinizdir, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Baaay ✌

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

78.7K 3.7K 37
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
944K 56.1K 72
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
1M 57.1K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
44.2K 5.9K 14
interseksüel birey içerir. .... "Ben ona ait değilim, insan sevdiğine ait olur." "Ya kime aitsin? Kiminsin?" İç çekti..." Senin..." .... 🤍