Creatures of the Night ◈ the...

By adelaidediyebiri

115K 12.1K 19.5K

Büyücüler dünyası en karanlık günlerine doğru giderken karanlığın ortasında yükselecek olan dehşet herkesin... More

0.0 | kont dracula
karakterler | creatures of night
0.1 | ani teklif
0.2 | hogwarts'ta sıradan bir gün
0.3 | dolunay'da bir gece
0.4 | tehlikeli bir ısırık
0.5 | sirius black ve değişim
0.6 | arkadaşlar ve aile
0.7 | sen...
0.8 | leona dracula
0.9 | normalleşme çabaları
1.0 | james potter çuvallıyor
1.1 | slytherin maçı
1.2 | keyifli bir sabah kahvaltısı
1.3 | leona çapulcular ile tanışıyor
1.4 | keyifsiz bir sabah kahvaltısı
1.5 | tehditler ve teklifler
1.6 | prior'un ürkütücü kuzeni
1.7 | kostüm alışverişi ve vampir efsanesi
1.8 | asil ve köklü dracula ailesi
1.9 | maureen'in çevirdiği işler
2.0 | cadılar bayramı partisinde
2.1 | ilk öpücük ve ilk kavga
2.2 | saklanmış gerçekler
2.3 | çılgın-jamie-planları
2.4 | gerçeklerle geçen gece
2.5 | kont dracula'nın planları
karakterler | everybody wants to rule the world 「Ⅰ」
karakterler | everybody wants to rule the world 「Ⅱ」
2.6 | sarı zarflı mektup
2.7 | gazetedeki korkunç haber
2.8 | baykuşun gizli haberi
2.9 | kazıklar
3.0 | yoldaşlık toplantısı
3.1 | dracula ailesine ziyaret
3.2 | leona dracula'nın görevi
3.3 | dracula ailesinden mektup
3.4 | şatoda tehlikeli bir gün
3.5 | gizli bir oda ve gizli bir bilgi
3.6 | olağanüstü bir düello
3.7 | dracula'nın tehditleri
3.8 | önemli bir piyon
3.9 | sinsi bir yılan
4.0 | eksik duyulan kehanet
4.1 | minik harry potter
4.2 | sır tutucu
4.3 | kırmızı gözler ve orman
4.4 | görünmezlik pelerin'i
4.5 | victoria'nın tutsağı
4.6 | fedakarlıklar ve vedalar
4.7 | en değerli varlık aile
4.8 | kanın derinliklerindeki güç
4.9 | dracula'nın son hamlesi
5.0 | buruk bir cenaze töreni
son | bu bir veda değil
「au」 karakterler | night of the nights
「au」 0.2 | istanbul'da bir gün ve uyanış
「au」 0.3 | beş yüz yıl sonra dünya
「au」 0.4 | yoldaşlık ile toplantı
「au」 0.5 | tehlikeli anlaşma
aşkı harcamanın 80 yolu

「au」 0.1 | keşfedilen kehanet

1.6K 112 384
By adelaidediyebiri

alternatif son | 1 | keşfedilen kehanet

* * *

Ailesinin şatosunda gizli geçitler, saklanmış odalar, oynayan taş duvarlar Leona'ya yabancı değildi elbette. Hatta küçükken, kuzenleriyle beraber bu gizli odalarda saklambaç oynadığını çok net hatırlıyordu.

Fakat kütüphanedeki bu gizli oda... Leona ilk defa buraya geliyordu.

Ayağa kalktı, üstüne yapışmış ağları ve tozları silkeledi. Ardında asasının ucunu kaldırıp ileriyi aydınlattı. Odanın tam ortasında, taş bir masa duruyordu. Oldukça eski görünüyordu. Yer yer yosunlanmış, ince işlemeleri dökülmüştü.

Üstünde koyu kapaklı bir kitap duruyordu. Leona, belini geçecek kadar yüksek olan masaya yaklaştı. Üstünde duran kitap, Victoria ile evlenen büyük babasının yazdığı kitapların kapaklarıyla aynıydı. Kapak koyu bir siyah renkti. Dış kısmından birkaç santimetre içeri dikdörtgen şeklinde kabartılar vardı. Leona, usulca kitabı olduğu yerden kaldırdı. Asasını dudaklarının arasına yerleştirdi ve bir eliyle kitabı dik bir şekilde tutarken diğer eliyle sayfaları şöyle bir havalandırdı.

Sayfaları havalandırmasıyla birlikte, sayfaların arasından iki kağıt parçası yere yuvarlandı. Buna hazırlıksız yakalanan Leona, düşen yaprakları havada yakalayamadı. Kitabı kapatıp yerine koyarken dudaklarının arasından asasını aldı ve karanlığa doğru uzattı. Kitabın içinden iki kağıt düşmüştü aslında fakat Leona, sadece bir tane görmüştü.

Kitabın arasından düşen resim, karanlık bir köşede kalırken, katlanmış bir sayfa kağıdı aldı ve açtı Leona. Büyük-büyük babasının elyazısını hemencecik tanımıştı. Günlüklerinden bir sayfaydı bu fakat yırtılmış ve katlanarak bu kitabın içine saklanmıştı. Tarih, Victoria'nın kaçışından sonrasını gösteriyordu.

Leona okumaya başladı.

"Yüce Tanrı'nın buyrukları ve emirlerine olan saygım, bu sayfayı doldururken tüm bağlılığımın size olduğunu belirtiyorum ve anlatacaklarımın, kaderin bana son cezası olduğunun farkındayım. Fakat gerçekleri bütün açıklığı ile anlatmak, cezamın bir parçası.

Victoria'nın beni yalnız başa bırakmasından itibaren geçen günlerimin vaziyeti, korkunç bir hale sürüklüyor beni. Gecelerin yalnızlığı içinde, bu şatonun içinde yaşıyorum. Topraklarımın ve halkımın bana olan inancının köreldiği fısıltıları kulaklarıma kadar ulaştı. İşte bu yüzden, bana muhtaç insanları tekrar dinlemeye ve dertlerine çözümler bulmaya adadım kendimi.

Bu sabah, avamların evlerini dolaşmak için şatodan çıktığımda, bugünün garip bir havası olacağını hissetmiştim. At arabam, her zaman olduğu gibi Aşağıki Köy yakınlarında durdu ve ben de indim. Bütün köylüleri ziyaret ettikten sonra, ormanın üstünde bir duman yükseldiğini gördüm. Birkaç adamıma beni takip etmelerini söyleyerek ormanda yürümeye başladım. Her şey normal görünüyordu ormanda fakat dumanın kaynağına geldiğimde, daha önce orada olmadığını bildiğim bir kulübeyle karşılaştım.

Kulübeye yaklaştım ve kapısını tıklattım. Kapıyı yaşlı bir kadın açtı. Bir gözü kördü ve kamburdu. Ona kendimi tanıttıktan sonra içeri gelmemi söyledi fakat diğer iki adamımı içeri almadı.

Bu kadının normal olmadığını içeri girerken anlamıştım. Küçük kulübesi karman çormandı. Çeşit çeşit bitkiler, hayvan postları, kazanlarla doluydu.

Yaşlı kadın masasına geçmemi söyledi ve bana bir şeyler ikram edeceğini söyledi. Gerek olmadığını söylememe rağmen önüme bir bardak koydu. İçmedim.

Yaşlı kadın, çok uzak bir diyardan geldiğinden bahsetmeye başladı. İnsanlar onu dışlamış ve üç tane oğlu da onu terk etmiş. O da ormanda bulduğu bu kulübeye sığınmış. Kadına, yardım edebileceğimi söyledim ve kolunu sıvazlayarak destek verdim. Fakat koluna dokunmamla, açık olan tek gözü kapandı ve birden, kalın bir sesle konuşmaya başladı. Dediklerini aşağıya yazıyorum.

'İnsanlığın ölümsüz dehşeti derin bir uykuya dalacak,

Onu yenebilecek olan tek yiğit ölecek,

Ta ki canavar tekrar uyandığında

Ve yiğidin kılıcı ruhunu tekrar bulduğunda

Dehşetin sonu gelecek'

Yaşlı kadın gözünü tekrar açtığında sözlerinin anlamını sordum fakat ne dediğini bilmiyordu.Ben de sözleri aklımdan çıkarmadan şatoya geldim ve bu yazıyı yazıyorum.

Bu dünyada, sıradan insanların hayallerinin ötesinde olan gerçeklerin var olduğunu biliyorum. Şüphesiz bu yaşlı kadın da, inançlarımın üstünde olan bir yeteneğe sahipti ve sözleri geleceği gösteren bir kehanetin parçasıydı.

Yüce İsa ve Tanrı ruhumu bağışlasın."

Leona, tekrar tekrar okudu yaşlı kadının sözlerini. Büyük-büyük dedesi bir kehanete tanıklık etmişti ve onu not almıştı.

Leona, kağıdı dikkatlice iç cebine koydu. 'ölümsüz dehşet' ona sadece bir ismi hatırlatıyordu: Kont Dracula.

* * *

Leona, İngiltere'ye geldiği günün akşamı hemencecik Albus Dumbledore'u bulmuştu ve kehaneti onunla paylaşmıştı. Şimdi, o ve Yoldaşlık'ın önemli isimleri Toplantı Odası'nda bu kehaneti değerlendiriyorlardı.

"Kehanetlerin ne kadar esnek olduğunu siz daha iyi biliyorsunuz, Dumbledore." dedi Dorcas, elinde kehanetin yazdığı kağıdı çevirerek.

"Ölümsüz dehşet derken kimi kast ettikleri gayet açık." diye cevapladı onu James Potter. "Dünya üzerinde ölümsüz kaç kişi var? Eminim Flamel'dan bahsetmiyordur."

"Peki ya yiğit?" diye sordu Marlene. "Çok ucu açık. Kim olduğunu nereden bilebiliriz ki?"

"Ben bu Yiğit'in fazla uzaklarda aranması gerektiğini düşünmüyorum. Kont ile ilgisi olan biri olmalı elbette."diye cevapladı onu Leona. Kafasındaki çemberi küçültmeye çalışıyordu.

"Buralardan olmadığına emin olabiliriz." dedi Remus kağıdı eline çevirirken. Yüzler ona dönünce devam etti. "Aramızda Dracula'nın efsununu çözebilen biri var mı? Voldemort bile onun etkisi altında kaldı. Üstelik çoktan ölmüş biri olmalı."

"Lupin haklı." dedi Emmeline Vance. "Bu çağda onu kimse tanımıyor ve güçleri hakkındaki bilgimiz sınırlı. Hiçbir kaynakta onu bulamıyoruz."

"Doğu Avrupa'da, Dracula'nın aktif zamanlarında yaşamış, onu yenebilecek bir yiğit..." dedi Maureen. "Kaçmadan önce peşinde olan şu- ismini unuttuğum komutan olamaz mı? Leona, onun Transilvanya halkını örgütlediğini ve düzenli bir saldırı yaptığını fakat Dracula'nın bir şekilde kaçtığından bahsetmişti."

"II. Mehmed..." dedi Leona düşünceli düşünceli çenesini kaşıyarak.

"Evet, işte o." dedi Maureen, işaret parmağıyla Leona'yı işaret ederek.

"Güzel bir noktaya parmak bastın, Maureen." dedi Dumbledore kafa sallayarak. "Onu yenmeye en çok yaklaşmış kişi şüphesiz II. Mehmed'di."

"Ayrıca onu en iyi tanıyan kişiydi de." dedi Leona, Dumbledore'un sözlerini tamamlamasıyla. Tüm kafalar ona dönünce devam etti. "Dracula, Mehmed'in ülkesinde büyümüştü. Mehmed başa geçtiğinde onu Transilvanya'yı yönetmesi için göndermiş. Bir ansiklopedide okumuştum."

Herkes, 'vay be' dercesine kafa salladı.

"Peki ya ruhunun öldüğü yer?"dedi Sirius daha sonra. "Ruhunun öldüğü yeri nasıl bilebiliriz ki?"

"Mehmed bir sefere giderken ölmüştü." diye cevapladı onu Leona. "Fakat bedeni başkente gömüldü. Ruhunun öldüğü yer ile kast edilen ölüm yeri olmalı, mezarı değil."

"Bütün bunları nasıl bilebiliyorsun?" dedi Sirius etkilenmiş bir halde.

"Ansiklopedi okuyorum." diye cevapladı Leona ve yanakları pembe pembe kızardı.

"Geriye kılıç kalıyor." dedi Lily. "Onu nasıl alacağız?"

"Muhtemelen bahsedilen kılıç, Mehmed'in kılıcıdır. Her sultanın bir tane oluyordu, yanılmıyorsam. Kılıç şu an bir müzede sergileniyor olmalı. Biraz araştırma yaparsam bulabileceğime eminim." diye cevapladı onu Leona.

"Bu görev için seçim yapmalıyız." dedi Dumbledore. "Araştırmandan sonra, birilerinin İstanbul'a gidip kılıcı alması gerekiyor. Daha sonra ise uyandırılması gereken bir ölü var."

"Ben varım." dedi Leona hemencecik. "Bu konuya en yakın olan kişi benim."

"Öyleyse ben de geliyorum." dedi Sirius, ardından Leona'ya göz kırptı.

Ardından masada bir sessizlik oldu. Dumbledore, mavi gözlerini üyeler üzerinde gezdirirken birisi el kaldırdı. "Ben de gelirim. İstanbul'u hep merak etmiştim zaten." Konuşan Remus Lupin'di.

"Bir görev için yeterli diye düşünüyorum."dedi Dumbledore, gözlüklerinin üstünden masayı süzerek. Herkesten onaylayan sesler yükselmişti.

* * *

Günler, Leona için şehir kütüphanesinde geçiyordu sadece. II. Mehmed hakkında okunmamış kitap bırakmak istemiyordu. Bir yandan araştırma sonuçlarını not alıyordu. Bu kendisini tekrar Hogwarts'ta hissettirmişti.

Onun İmparatorluk'taki yerini, ortaçağ-yeniçağ arasındaki geçişi sağlaması, İstanbul kuşatmasındaki taktikleri gibi, Dracula ile uzaktan yakından alakası olmayacak şeyleri bile araştırmıştı. Doğrusu, eğer kehanet gerçekse ve görevleri başarıya ulaşırsa karşısındaki kişinin nasıl bir insan olacağını anlamaya çalışıyordu.

Fazlasıyla ketum biriydi II. Mehmed, anladığı kadarıyla. Ayrıca tam bir strateji insanıydı. İnatçı da görünüyordu. İstanbul kuşatmasındaki ısrarcılığı olmasa o da, daha önce olduğu gibi eli boş dönecekti. Üstelik gemileri karadan yürütme fikri, Leona'yı etkilemişti. Kendini bu komutanın yerine koyduğunda, bu fikir aklına gelir mi diye düşünmüştü fakat gelmeyeceğini tahmin ediyordu. Gelse bile, bunu yapmaya cesaret edemezdi.

Kütüphanenin saatini kontrol etti. Çoktan ayrılma vakti gelmişti. İstanbul'a olan uçuşlarından önce son bir defa notlarını kontrol etme ihtiyacı duyduğu için gelmişti bu kütüphaneye.

Çantasını toparladı sırtına alıp çıkışa yöneldi. Binadan ayrıldığında, merdivenlerin aşağısında Remus'un ve Sirius'un kendini beklediğini gördü. İkisi de mugglelar gibi giyinmişti. Sirius, topladığı saçlarından ayrılarak alnına düşen bir tutam saçı üflüyordu sürekli.

Leona'nın geldiğini ilk gören Remus oldu. Duruşunu düzeltip eliyle selam verdi kıza. Sirius da o hareketlenince, merdivenlere yasladığı vücudunu kaldırdı.

"Merhaba, çocuklar." dedi Leona. Sirius onu kendine çekip yanağına bir öpücük kondurdu.

"Gitme zamanı geldi." dedi Remus, elini cisimlenmek için uzattığında. Etraflarında bir muggle görünmüyordu. Leona ve Sirius, Remus'un elini tuttu. Ardından üçlü, havalimanına cisimlendi.

* * *

Oldukça uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından Sirius, tekrar toprağa basmaktan büyük zevk duyuyordu. Havalimanından çıktıklarında soluk bir gün ışığı ve bulutlu bir hava karşılamıştı onları.

İçlerinden hiçbiri burada konuşulan dili bilmedikleri için sıradan bir çeviri büyüsü yapmışlardı. İnsanlar onun konuştuklarında kendi dillerinde anlıyordu ve aynı zamanda üçlü de onların söylediklerini kendi dillerinde anlıyorlardı.

İçlerinden en rahat olanı Leona'ydı tabii. Birkaç yıl önce ailesiyle İstanbul'a gelmişlerdi ve az çok biliyordu buraları. Bu nedenle grubun lideri gibi onları yönlendiriyorlardı.

Rengarenk arabalardan, siyah renk üstüne sarı, kare desenli ayrılan taksilere yöneldi Leona. Taksinin kaputuna yaslanmış olan sürücü, gelen müşterileri gördüğünde duruşunu düzeltti.

"Biz tarihi yarımadaya gitmek istiyorduk." dedi Leona adamın yanına geldiğinde.

"Hemen ablam, buyrun geçin. İki dakikaya uçururum sizi evelallah." dedi taksici samimiyetle. Elindeki tesbihi bir yandan çeviriyordu. Parlak mavi bir gömlek giyioyrdu ve bol paça pantolonu vardı.

Adam şöfor koltuğuna geçerken, diğerleri de arabaya bindi. Doğrusu şöfor koltuğunun solda olması farklı hissettirmişti büyücülere. Remus, şöfor koltuğunun yanına geçerken Sirius ve Leona da arkaya yerleştiler.

Çirkin bir motor sesi duyuldu arabada ve şoför arabayı hareket ettirdi. Bir süre sessiz bir yolculuk olsa da sonunda şöfor konuştu. "Turist olarak mı geldiniz?" dedi şoför, gözleriyle ön aynadan arka tarafa bakarak.

Sirius sırtını yasladığı bej koltuktan kaldırdı ve şoförle konuşmak için öne doğru eğildi. "Evet, Topkapı sarayını gezmeye geldik."

"Vay, abicim Türkçe'n pek iyiymiş. İlk gelişiniz değil galiba." dedi şoför, Sirius'un sohbete katılmasıyla keyiflenirken. Bir yandan ağır trafikle mücadele ediyordu ancak eğleniyor görünüyordu.

"İlk gelişim aslında." dedi Sirius. "Ama gelmeden önce dersime iyi çalıştım."

"Helal, abime." dedi gülerek şoför. "Nereden geliyorsunuz, peki?"

"İngiltere'den." diye cevapladı Sirius. "İngiliz'iz."

"Ben de Rumen'im." diye atıldı Leona, Sirius'un cevabından sonra. Şoför aynadan Leona'nın yüzünü süzdü.

"Biliyor musun abla, benzettim valla ne yalan söyleyeyim. Bizim dedemgiller de zamanında Varat'tan göçmüşler. Hemşehri sayılırız. Bilir misin oraları?"

"Maalesef." dedi Leona kafasını sallarken. "Çocukluğumu Transilvanya'da geçirdim ancak Romanya'da başka bir yerde bulunmadım."

"Varat da neresi?" diye sordu Sirius, kısık bir sesle.

"Romanya'da bir şehir." diye geçiştirdi onu Leona. Ardından şoföre döndü.

"Ne kadar var gelmemize?"

"Çok yok." dedi şoför. "Siz tarihi adada nereye gideceksiniz?"

"Topkapı Sarayı" diye cevapladı Remus Lupin.

Adam, diresiğini açık pencereye yerleştirdiği koluyla kısa sakallarını kaşıdı. "Yirmi dakikaya sizi Gülhane Parkı yakınlarına bırakabilirim."

"Ne? Yirmi dakika mı?" dedi şaşkın şaşkın Sirius.

"İstanbul böyledir, abicim. Şansınıza sabah saatlerinde fazla trafik olmaz. Biraz sabredin hele- birazdan oradayız."

Sirius bıkkınca geriye doğru bıraktı kendini. Bir büyücü için yirmi dakika oldukça uzun bir süreydi.

"Neden sadece cisimlenmedik ki?" diye fısıldadı daha sonra Leona'nın kulağına.

"Sihir kullanamayız." diye geri cevap verdi Leona, şoförün duyamayacağı seste. "Şu sıralar Türk büyücü toplumu gergin zamanlar yaşıyormuş. Büyü yaparsak 'biz buradayız' demiş oluruz."

"Her şeyi biliyor olmana hayranım." dedi Sirius büyülenmiş gözlerle Leona'yı süzerek. "Ama Saray'dan kılıcı nasıl alacağız büyü kullanmadan?"

"O zaman geldiğinde büyü kullanmak zorundayız. Ama aldıktan sonra hızlı kaçmamız gerekiyor. Onlar bizi bulana kadar İstanbul'dan çıkmış oluruz."

Sirius anlamış gibi kafa salladı.

* * *

Olaylar biraz hızlı mı gelişti sanki? Doğrusu bir an önce II. Mehmed'i hikayeye sokmak için bu kısımları uzatmadım diyebilirim.

Diğer bölümde görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

25.3K 1.5K 6
[golden black au] Goldie Ripley, Hogwarts'a giden sıradan bir muggle'dır. Sirius Black ile evlenmiş ve 1980 yılının yazında Halley Black adında bir k...
4.5K 621 41
Psikoloğu Bucky'nin duygularını içine atmasına yeni çözümler aradığında günlük tutmasına karar verdiler. Buck bu karardan fazlasıyla nefret etti ve...
193K 13.5K 99
🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel d...
44.2K 2.8K 34
Sevgili Brengeria, ona o kadar çok benziyorsun ki... Benzemekle kalmıyorsun, onun bir kopyasısın sanki. Aynı hırçın bakışlar, aynı yüz hatları ve i...