Bekleyiş

By sukunettekelimeler

135K 9.8K 1.6K

Kendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkl... More

incir mevsimi
kalbe vurmak • kalbin vuruşu
sevilene verilen sevdiği hediye • incir barışı
dudaklarda iz bırakmak • ince sızı • kalıcı hatıra
aynı yolda birlikte yürümek • aynı çıkışa erememek
imâkar cümleler • anlamsız bakışlar ve fütursuz diyaloglar
arada kalış • kurtarış • saklanan gülüş
ayrı adrese çıkan aynı tarif • büyümek ama büyüyememek
hassasiyet kavramı • hayatın ardı
güç yetirilemeyen şeyler • önemsiz görünen ayrıntılar
kaldırma kuvveti • senden büyük mü
büyümek susmak mıdır • tükenen sözcükler azalmak mıdır
seni böyle görmek sancısı • ruha açılan oyuk
adını doğru söyledim bu sefer • bazı yanlışlar doğrulardan daha değerli belki
üst üste gelen imtihanlar • kırmızı halı • dağınıklık
karpuz • sesli bir gülüş • anılar havuzu •
zaman geçer de biz kalır mıyız olduğumuz yerde • uzaklara takılan bakış
sükutta gizli hisler • şaşırtan bir yükseliş
izler ve sinyaller • reddediş • belirsizlik
üçleme • son teklif • kökler
kendi bahçen • üzerine titremek • sevilmek
ters dönmek • akşam güneşi altında gökte son turlarını atan kuşlar
bir sevinçten evvel gelen hüzün • hayallerden evvel gelen gerçekler
sonraya saklanan sözler • vazgeçmek
izlenim • hazırlıklar • aynı kuyuya tekrar düşmek
balkona saklanmış bir düğün misafiri • anlayış
kocadan önce davranan kedi • rol oynamak
gözlerin içinde saklı sızı • tamamlanan yarım kalış
ses tonları arasındaki fark • görevini yerine getiremeyen maske
soğuk su etkisi • gerçek küslük •
seni bildikten sonra bilmediğim kelimeler • yürekte leke
seni sevdiğim için • saklamak •
sahi bir ürperiş • gerçek bir hikaye
en zoru insanın kendini affetmesi • nazar
Sana güzel bir şeyler söylemek istedim • sustum
gizli kahraman • seni ıslatan bir kızı sevmek
sarıp sarmalamak • hastalık
üç kişilik zaman yaşamak • beklemek
Artık üç kişilik zaman harcıyormuşuz • iki kişilik nefes alıyormuşum
bayram • güzel tebrik • çocuk kaçırmak
seçim yapmak • tehlike • korku ve boşluk
yıllar geçse de unutmadığım bir ân • bizim ağacımız
sır • en çok kimi sevmek • karşılıksız aşk • son
DUYURU

içimden geçmeyen dilime vurmaz benim • oyun değil gerçek

2.3K 191 34
By sukunettekelimeler


"Günaydın."

Sesimi duyunca bana bakıp "Günaydın." deyip muzipçe sırıttı. Önüne dönüp elindeki yumurtayı kaseye kırdı.

"Ne yapıyorsun?"

"Ne yapıyor gibi görünüyorum? Sevgili eşim bana küs olduğundan ona kendi ellerimle sürpriz kahvaltı hazırlıyorum. Gerçi bana günaydın dediğine göre bu küslük uzun sürmeyecek."

"Alışkanlıktandır o. Beni kahvaltı ile kandıramazsın hem."

Tavadaki sucukların üzerine tereyağı koyup yağın bulunduğu kaseyi kenarı bıraktı ve bakışları beni buldu. "Bakacağız artık. Bu olmazsa da kandıracak bir şey bulurum ille."

"Bakacağız artık."

Tavanın altını yakmadan evvel bana doğru gelip masanın yanındaki sandalyenin birini oturmam için çekti. "Buyrun hanımefendi, siz oturun. Ben yumurtayı da kırıp şaheserimin son parçasını da tamamladıktan sonra size katılacağım."

Oturup onun sucuklu yumurta yapışını  seyrettim. Tavayı masaya koyduğunda çayları da doldurdu ve karşıma oturdu. Masa küçüktü, iki kişilik. Şekeri önüme uzattı, kullandıktan sonra ben de ona uzattım. Tatlı bir kahvaltı oluyordu. Sefa benimle konuşmaya çalışıyor, her seferinde güya kendini affettirmek ve gönlümü almak için güzel şeyler söylüyor bense içimden kahkaha atmak yahut sıcacık gülümsemek geldiği halde bunları bastırıp sert görünmeye çalışıyordum.

"Sen gelene dek mutfak sanki karanlıktı biraz. Seninle aydınlandı."

"...."
Sesizce çayımı yudumluyorum.

"Sabah yüzünü görmeden günüm  doğmuyor."

"..."
Çatalımdaki peyniri ağzıma götürüyorum.

"Senin için kahvaltı hazırlarken elimi kestim ama acısını hissetmedim bile."

"Ne? Çok derin mi kestin? Göster bakayım!"
Endişe ile aniden iki eline de hızlı bir bakış attıktan sonra yara bandı gördüğüm sol elini uzanıp ellerimin arasına aldım.

Aferin bana. Çok başarılıyım. Bu kahkahayı hakettim. Sefa'nın yalnız bu kahkahasını değil manidar bakışlarını da hakettim. Fırsattan istifade elimi tuttu. Elini bırakıp geri yaslandım. Gülmeyi kesip ciddi bir şekilde konuştu.
"Çok derin, bak içime kadar inmiş yarası. Sen beni affetmezsen korkarım ki geçmeyecek. Affet beni Hülya."

"Etmiyorum." Üzerine basa basa söylediğim kelimeler üzerine başını hayal kırıklığına uğramış bir şekilde iki yana salladı.

"Desene, bu yara bitirecek beni..."

"..."
Sertçe çatalımı zeytine batırıyorum.

"Bari öpseydin, belki biraz geçerdi."

"Bugün işin var mı?"

"Senden daha önemli ne işim olabilir?"

"Akşam üstü için annemler çaya çağırdı."

"Seninle nereye olsa giderim."

"Tamam Sefa, romantik kahramanı oynamaya ara ver de yemek ye."

"Oyun değil, gerçek. İçimden gelmeyen dilime vurmaz benim."

"Sefa..."

"Tamam tamam, yiyorum."

İtaat etmek, hep zor gelir insana. Zoruna gider, zorlar. Kendi varlığını tehdit edegelmiştir tâbi olmaların hepsi. Bir başkasını izlemek kendi arzusunu arkada bırakmayı, kendi önceliklerine sırt dönmeyi gerektirir çünkü. Üstelik her itaatin öncesinde de soğuk bir emir cümlesi vardır: "İtaat edilecek. İtaat et!"

Peki ya, Peygambere itaat etmeye ne demeli? O'nun [asm] izinden yürümek de böylesine zorlayıcı mı? O'na [asm] tâbi olmak da istemeye istemeye mi olmalı? 'İte kaka' bir itaat mi isteniyor bizden? 'Ya itaat edersin, yoksa yanarsın' şantajıyla mı çağrılırız Resulullah'a [asm] itaate? Yüzümüzü yoktan var eden, aynaya baktığımızda bizi kendi kendimize yeniden sevdiren Yaradan niye bize 'zoraki' bir yol çizsin ki? Kendi varlığımızdan ne kadar memnun isek, gözümüzün üzerindeki kirpiklere ne kadar itirazsız isek, O'nun bize çizdiği 'yol'u çirkin bulmaya o kadar hakkımız olmamalı. Yoksa, yüzümüzün her noktasını özenle var eden Yaradan ile yüzümüzü kıbleye dönmeye davet eden Rab ayrı kişiler mi? Yoksa, gözümüzle görmeye değer güzellikte milyonlarca çiçeği var eden Allah başka biri, bizi Resulullah'ın [asm] ebedî bahar vaad eden yoluna çağıran Rabbimiz başka biri mi?

Beni ben yokken bile seven, ben beni sevemezken de beni sevip özenerek insan olarak var eden Yaradanım, beni niye 'sevimsiz', 'lüzumsuz', 'faydasız', 'zoraki' bir yola çağırıyor olsun ki? İşte Rabbimizin bizi Resûl'ünün yoluna çağırdığı sözü: 'De ki [ey Elçim]' bana itaat edin' [Âl-i İmran, 31]. Ayet cümlesini tam göbeğinden yazıyorum ki, noktalı yerleri akleden kalbimizle birlikte dolduralım.

Her itaat çağrısı, bir soruyu kaçınılmaz kılar: 'Niye ki?' 'Nereden icap etti bu itaat şimdi?' Noktalı bıraktığımız yerlerde, Rabbimiz 'Niye ki?'nin cevabını veriyor. 'De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız, bana itaat edin.' Demek ki, Resul'e itaatin gerekçesi, hiç de zoraki değil. Sevmeye bağlı O'na itaat. Sevmene bağlı. Hem de Allah'ı sevmene?

''De ki,eğer sevmeye Allah'tan daha lâyık birisini biliyorsan, bana itaat etme.'' 

''De ki, eğer Allah'ı değil de bir başkasını sevmek senin için daha kârlı ve faydalıysa, bana itaat etmesen de olur.''

''De ki, seni hiç yoktan çıkarıp insan olarak var edeni sevmek sana zor geliyorsa, bana tâbi olma.''

''Yine, de ki, seni hiç kimsenin anmadığı günlerde anıp da herkesin anmaya değer gördüğü biri olarak seçen Rabbini değil de, yolunu hiç gözlemeyen, yokluğunda seni hiç anmayan bir başkasını daha çok seviyorsan, benim izimden yürüme.''

''Bir de, de ki, eğer seni senin kendini sevmenden önce seven Bir'ini değil de, yeryüzünde yüzünün görünmediği onlarca yıl boyunca seni anılmaya bile değer bulmayan birilerini daha çok sevmeye değer görüyorsan, bana değil onlara itaat et.''

Sözün özü: Resullullah'a itaatin ön şartı, sevmek. Sevmekte zorlama yok. Sevmek, ite kaka değildir. Sevmek, yokuş yukarı çıkmak değildir. Bir akıştır sevmek. Gönüllü bir bakıştır. Yokuş yukarı da olsa, gönlünce yürümektir. Sevmekle yorulmaz insan. Sevmekle insan dirilir, diriltir. Kimseden zorla sevmek beklenmez. Öyleyse, 'zoraki' değildir Resûlullah'a itaat.

Her itaat çağrısının ikinci bir sorusu daha vardır: ''İtaat edince n'olacak?'' ''Nereye varacağım O'nun izinden yürürsem?'' ''Ne elde edeceğim, O'na tâbi olarak?'' Rabbimizin buna cevabı da tanıdık ve sevimli: 'sevilmek.' 

''De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin.''

Yani. ''De ki, eğer Allah'tan başkası tarafından sevilmekle daha çok kâr edeceksen, bana itaat etmesen de olur.''

''Yine, de ki, eğer Allah'tan başkasının seni sevmesi seni yokluktan, hiçlikten kurtaracaksa, benim izimden yürüme.''

''Yine, de ki, hiç kimsenin hatırını saymayacağı, herkesin yokluğunu kanıksayacağı, seni unutacağı, seni unuttuğunu da unutacağı gelecek günlerde, Allah'tan başkası tarafından sevilmek seni toprağın altından çıkaracaksa, ebedî diri kılacaksa, benim ardıma düşmesen de olur.''

''Bir de şöyle de ki, eğer kusurlarına rağmen senin rızkını hiç kesmeyen, ayıplarını bildiği halde seni kimselere rezil etmeyen Allah değil de bir başkasıyla, bana tâbi olmasan da olur.'' 

Ne güzel ki, ayet cümlesinin son ibaresi, Allah tarafından sevilmeyi zirve bir tasvire çıkarıyor: öyle sevsin ki Allah sizi, günahlarınızı kusurlarınızı toptan bağışlasın. Adeta görmezden gelsin. ''De ki eğer Allah'ı seviyorsanız, bana itaat edin ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı toptan bağışlasın.'' [Al-i İmran, 31]

Öyle bir sevgi ki sevdiğinin ayıplarını görmeyecek kadar 'körleştirici' bir sevgi. Öyle bir sevilme ki, sevilen hem bağışlanıyor hem bağışlandığı kendisine hissettirilmiyor hem de bağışlandığı suçları ebediyen yüzüne vurulmuyor. En ufak bir kınanma sözü, bakışı, edası duymuyor, görmüyor, bilmiyor sevilen. Öyle bir sevilme ki, sevilenin tüm hataları, cinayetleri, isyanları hasıraltı ediliyor, örtülüyor. O Allah ki, Resulüne itaati iki sevgi arasına sandöviçliyor. "Eğer Allah'tan başkasını sevmek daha anlamlıysa, bana itaat etmeyin" diyor Resulullah. "Eğer Allah'tan başkası tarafından sevilmekle daha çok sahiplenilecekseniz, yine bana itaat etmeyin!" diyor Resulullah. Daha doğrusu, denmesi isteniyor. Sevdiğini iddia eden, sevilmek isteyen Allah'ın Resûlüne seve seve itaat eder. Öyle değil mi?

Kaynak: https://www.risalehaber.com/iki-muhabbet-arasi-bir-itaat-9457yy.htm 

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 74.8K 76
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
799K 45.4K 40
Alperen: Hem senin benimle konuşmak ile alakalı o 'düşünce'lerine ne oldu? Alperen: Gerçekten yazmadığımı görünce sen mi yazmaya karar verdin? Şüheda...
SEKRETER By Beyza Alkon

General Fiction

1M 12.9K 19
Bacaklarımı araladı. "Ne yapıyorsun?" "Seni içiyorum."
200K 10K 49
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...