Aşk Bize Deplasman \Tamamland...

By MujganColpan

779K 54.6K 22.9K

Karışan numaralar, yanlış kişiye giden mesajlar ve küçük tesadüfler... Çelebi çocukluğundan beri Galatasaray... More

1- \Maç Nasıl Gidiyor?/
2- \Dün, Bugün, Yarın/
3- \Şampiyonluk Kadar/
4- \Doğal Afet/
5- \Defans Hattı/
6- \İkili Mücadele/
8. Bölümden Ufak Bir Alıntı
8- \İlk Adımlar/
9- \Artçı Deprem/
Yeni Bölüm Geldi...
10- \Alabora/
Özel Bölüm \Tepetaklak/
11- \Mucizeler Ve İhtimaller/
12- \Derbi/
Ufak Bir Alıntı
13- \Ezeli Rekabet/
14- \Saklambaç/ (İlk Yarı)
14- \Dile Gelen Anılar/ (İkinci Yarı)
15- \Yangın/
Etkinlik Duyurusu
Özel Bölüm \Tepetaklak Devam/
16- \Galaksi/
17- \Merkür Retrosu/
18- \Karmaşanın Ayak Sesleri/
19- \İkilem/
20- \Seviş Ya Da Kaç/
Özel Bölüm \Bir Zamanlar/
21- \Dakika Bir, Gol Bir/
22- \İttifak Ve İtilaf/
23 - \"Friends With Benefits"/
24- \Yüzleşme/
25- \Maçın Son Düdüğü/
26- \Ters Köşe/
27- \Günahı Boynuna/
28- \Düştüm Mapus Damlarına/
29- \Düğün/
30- \Eskaza/
31- \Gitmek/
32- \Sevdaya Soyunmak/
33- \Sevsene Beni/
34- \Sobe/
35- \Uzak Ve Yakın/
36- \Yılbaşı/
37- \Yeni Yollar/
38- \Tatil Mayhoşluğu/
39- \Sevmeyenler Utansın/
40- \Zehirini Akıtmak/
41- \Özür Dilemek/
42- \Uçurum/
43- \Düşmek/
44- \Ressamın Suçu/
45- \Av Ve Avcı/
46- \Kararlar Ya Da Kazalar/
47- \Fillerin Güreşi/
48- \Kartal Aslanın Ağzında/
49- \Vefa/
50- \Adımlar/
51- \Beklenmeyen Misafir/
52- \Yıl Dönümü/
53- \Sürgün/
54- \8081 Kilometre/
55- \Sorgulamak/
56- \Çıkmaz Sokak/
57- \Ateşkes/
58- \Doğru Yer/
59- \Uzatmalar/
60- \Kapanamayan Mesafeler/
61- \Blöf/
62- \İnfilak/
63- \Sıcak Savaş/
64- \Gitme, Kal Bu Şehirde/
65- \Yapılması Gereken/
66- \Beyaz Bayrak/
67- \Final/
Özel Bölüm \2 Hafta/
Özel Bölüm \Kaçmak/
Özel Bölüm \Yeni Başlangıçlar/
Özel Bölüm \Çifte Sürpriz/
Özel Bölüm \Tatlı Endişe/
Özel Bölüm \Değişen Hayatlar/
Özel Bölüm \İlk Saat/
Özel Bölüm \Yeni Bir Düzen/
Özel Bölüm \Tatlı Heyecan/
Özel Bölüm \Anneler Günü/

7- \Eşsiz Manzara/

19.7K 1.4K 329
By MujganColpan

Selam, ben asla istediği zaman gelmeyi başaramayan yazarınız. Hedefim dün gelmekti ama bölüm bitmedi, bu akşam erken saatlerde gelecektim ama olmadı. İstediğim yerde bitiremedim ama olsun. Yarına kalsa bitiremezdim çünkü dersim var. Gözden de geçirdim ama bazı yerleri kaçırmış olabilirim.

İyi okumalar, oy ve yorumlarınızla bana destek olabilirsiniz. Sizin fikirleriniz benim için çok önemli, her türlü yoruma ve eleştiriye açığım.

Bölüm Şarkısı: Kargo- Seninle Başım Dertte (Bölüm ile çok alakalı değil ama sonunu yazarken dinledim ve hoşuma gitti.)

Ev çocuk kıkırtısıyla dolmuştu. Aleda yüzünü gizleyip tekrar açtı ve "Ce-Ee" dedi. Beril yine kahkahalara boğuldu, sanki çok komik bir şey izliyor gibiydi. Onları izleyen amcası gülümseyerek yanındaki karısına sarıldı ve alnına bir öpücük bıraktı. Evleri çok neşeliydi, beraber kahvaltı yapıyorlardı. Aleda yememek için direnen Beril'i yedirmek için güzel bir yöntem bulmuştu, onu güldürürken ağzına bir şeyler sokuyordu.

Çağlar Beril'in kahkahalarına gülümseyerek "Şuna bak, ben en son Volkan Demirel'in penaltı atışını izlerken böyle gülmüştüm." dedi. Onun söylediği ile herkes gülmeye başladı. "Acaba sana bakıp bu gerizekalı ne yapıyor, diye mi düşünüyor?" dedi ablasının yaptığı çocukça hareketlere bakarak.

Aleda elinin tersini gözleriyle Çağlar'a gösterdiğinde hemen önündeki tabağıyla ilgilenmeye başladı. O sırada genç kız da kendi tabağındaki peynirden bir parça kesip Beril'in ağzına koydu.

"Edoş." Yanında oturan kız kardeşi yine isminin sonunu uzatarak konuşmaya başladığında Aleda onun bir şeyler istediğini anlamıştı. Bugün doğum günü olduğu için ailedeki herkes istekleri karşısında çaresizdi.

"Miray, söyle bakalım ne istiyorsun?" dedi Aleda, gülümseyerek kardeşine baktı. Kardeşini mutlu etmek istiyordu, hiçbir konuda eksik hissetmesini istemiyordu. Bütün eksiklerini tamamlamak için canla başla uğraşıyordu.

Miray ablasının bunu kabul edip etmeyeceğinden emin olmadığı için biraz tereddütteydi, önüne düşen siyah saçlarını arkasına attı ve suyundan büyük bir yudum aldı. Yengesiyle göz göze geldiklerinde kadın ona destek veren bakışlarıyla onu biraz rahatlatmıştı, onunla bu konuyu konuşmuştu ve Fulya ona izin vermişti.

"Abla, ben köpek istiyorum. Biliyorum geçen defa istediğimde bana yeterli kadar sorumluluk sahibi olmadığımı söylemiştin." Miray ablasını ikna etmek için tatlı bir ses tonu kullanıyordu. "Ama söz veriyorum, ona çok iyi bakacağım."

Aleda omletinden bir parça kesip ağzına attı, bu sırada da kardeşinin istediğini değerlendirdi. Bir hayvan sahiplenmek büyük bir sorumluluktu. "Miray, ablacığım, biliyorsun ki hayvanlar birer süs eşyası ya da hediyelik eşya değil. Bu büyük bir sorumluluk, eğer bir hayvan sahiplenirsen onun her ihtiyacını karşılamak zorundasın. Bu sıkılınca vazgeçebileceğin bir şey değil. Her gün onunla ilgilenmelisin, beslemelisin, gezdirmelisin, temizlemelisin." dedi Aleda ona bunu iyice açıklamak istiyordu. Bir hayvanı sahiplenip onunla yeterince ilgilenemezlerse bunun için kendine çok kızardı. Onların da bir canı vardı ve bir canın bütün sorumluluğunu almak çok basit bir iş değildi. Aleda onları sahiplendikten sonra sıkılıp sokağa atan insanlardan nefret ediyordu. Sesi çıkmayan o canlara nasıl olurda bir oyuncak ya da eşya gibi davranıyorlardı? Genç kızın aklı bunu bir türlü almıyordu, hiç mi vicdanları yoktu?

"Abla sana söz veriyorum, ona çok iyi bakacağım. Onu bir hediye gibi değil bir arkadaş gibi göreceğim ve ondan asla sıkılmayacağım." Genç kız, kardeşinin fazlasıyla hevesli ve ciddi olduğunu görebiliyordu. Ona güvendiği için birkaç saniye düşündükten sonra başını salladı. Bunun üzerine Miray hemen ablasının boynuna sarıldı. "Çok teşekkür ederim abla, seni seviyorum."

Aleda onun omuz hizasında kestiği güzel siyah saçlarının okşadı ve yanağına uzun bir öpücük bıraktı. Geri çekilirken kolundaki saate baktı. "Hadi hazırlan o zaman." dedi masadan kalkarken.

"Ne?" Miray şaşkınca termosunu alıp kahve yapmaya başlayan ablasına baktı.

"Seninle gidip minik dostunu bulacağız." Aleda kahvesine biraz süt ekledi.

"Ama okul." dedi Miray şaşkınca.

"Nasıl bir öğrencisin sen, hiç mi okul asmadın?" Aleda termosu tezgaha bırakarak kardeşinin yanına yürüdü ve elini alnına koydu. "Ah, ateşin var Miray. Çok hastasın, en iyisi bugün okula gitme. Yenge, eminim okulu arayıp Miray'ın bugün hasta olduğunu söyleyebilirsin değil mi?" Fulya gülümseyerek başını salladı.

"O zaman hadi, kahvemi yapana kadar hazırlansan iyi olur." Miray heyecanla odasına koşarken Aleda da Abuzer'i arayıp bugün işe gelmeyeceğini, onu idare etmesini istemişti.

Bir süre sonra iki kardeş evden beraber çıkmıştı ve ilk durakları süper marketti. Aleda arabanın bagajını ve arka koltuğu alabildiğince mama ile doldurmuştu. Kardeşinin "Nereye gidiyoruz?" ısrarına sessiz kalıp sıradaki duraklarına sürmüştü. Miray cama odaklanmış merakla nereye gittiklerine bakıyordu. Bir süre sonra önlerinde beliren Pati Hayvan Barınağı yazısını gördüğünde heyecanla ellerini çırptı.

Genç kız arabayı sade beyaz binanın yanına park ettikten sonra kapıyı açıp aşağıya indi, kardeşi çoktan inmiş etrafı seyrediyordu. Bakımlı bir bahçesi vardı ve arazinin etrafı rengarenk boyanmış çitlerle kaplıydı. Barınağın ismi de renkli harflerle yazılmıştı. Fazlasıyla sıcak ve sevecen bir yere benziyordu.

"Aleda." Binanın geniş kapısından çıkan adam kızın yanına yürüdü. Kızla yaklaşık aynı boylardaydı, biraz kiloluydu. Uzayan saçlarını tepesinde topuz yapmıştı ve kulağında küçük bir küpe vardı.

"Ümit, nasılsın kardeşim?" dedi Aleda yanına gelen lise arkadaşına sarılarak. Ümit ile aynı liseden mezun olmuşlardı, arkadaşı veterinerlik fakültesini bitirmiş ve bu barınakta veteriner olarak çalışıyordu. Genç kız yolda ona buraya geleceklerini haber vermişti.

"Sizi gördüm daha iyi oldum, küçük hanım nasıl?" dedi Miray'a selam vererek. Onu en son sekiz yaşında görmüştü, o yüzden küçük kız onu hatırlamıyordu.

"Miray, Ümit abin benim liseden bir arkadaşım ve buranın veteriner hekimi." Miray karşısındaki adama gülümsedi.

"Duydum ki bu küçük hanım kendine yeni bir dost arıyormuş." Genç adam yanındaki kıza tatlı bakışlar attı, Miray heyecanla başını sallıyordu. "Seninle tanışmak isteyen bir sürü dostum var." Ümit küçük kızın omzuna elini attı ve beraber barınağın kapısından girdiler. O sırada Aleda da oradaki görevlilerden birinden arabadaki mamaları indirmesi için yardım istedi.

Miray içeri girer girmez etrafı incelemeye başladı. Duvarda çok güzel hayvan resimleri vardı. Rengarenk dekore edilmiş olan giriş cıvıl cıvıldı, pati şeklinde oturma yerleri vardı. O barınakları hiç böyle hayal etmemişti. "Çok güzel değil mi?" dedi Ümit yıllardır çaba gösterdiği yere bakarken. "Burayı aldığımızda bir harabeydi ve hayvanlar çok zor şartlar altında yaşıyordu. Bir sürü gönüllü üyemiz ve cömert bağışçılarımız sayesinde bu kadar iyi bir hale geldi. Şimdi burada birçok cana bakıyoruz ve onlara mutlu olacakları yuvalar arıyoruz." Miray Ümit abisinin anlattıklarını ilgiyle dinliyordu. "Bu üyelerden ve bağışçılardan biri de ablan biliyor musun?"

"Gerçekten mi?" Küçük kız çok şaşırmıştı, bunu daha önce hiç duymamıştı.

"Sana hiç söylemedi mi?" Miray olumsuz anlamda başını salladı, Ümit buna şaşırmadı. Aleda böyle şeylerden bahsedip övünen biri değildi. "O olmasa buraya gelmemiz imkansızdı. Üniversitedeyken hafta sonları beraber burada çalışırdık, şimdi de her ay düzenli olarak gelip bizi ziyaret ediyor." Miray ablasının bu davranışıyla gurur duymuştu, ona her zaman hayran kalıyordu.

"Bak burası bizim güzellik salonumuz, buradaki dostlarımıza hizmet veriyoruz." Miray girdikleri odayı ilgiyle süzdü. Hayvanları yıkamak için özel küvetler, tıraş makineleri ve bir sürü bambaşka şey vardı. "Bizim bir internet sitemiz var ve bu dostlarımıza orada yuva buluyoruz. Aslında bu biraz da insanları bilinçlendirmek için. Bize gelen hayvanların fotoğraflarını çektikten sonra onları yıkayıp temizliyor ve güzelce giydiriyoruz. Ardından da yeni halleri ile eskisini karşılaştırarak aslında hepsinin aynı olduğunu sadece biraz ilgiye ihtiyaçları olduğunu onlara gösteriyoruz. Bu projemiz sayesinde sokakta yaşayan onlarca dostumuzu sahiplendirdik."

Miray duvarda asılı olan bazı örneklerine bakarken "Bu harika." diye mırıldandı. Onlar harika insanlardı, bu yaptıkları inanılmaz bir şeydi. Belki de veteriner olmalıyım diye düşündü, bir futbolcu veteriner olabilirdi. Bu çok güzel olurdu. Hem hayvanlara yardım edip hem de futbol oynayabilirdi.

İşi biten Aleda onlara katıldığında kardeşinin önündeki fotoğrafları hayretle incelediğini gördü. "Nasılsın Şekerpare'm?"

"Abla ben veteriner olabilir miyim?" diye sordu kardeşi birden. Bu iki arkadaşı gülümsetmişti.

"İstersen tabi ki olabilirsin ama ben futbolcu olacağını sanıyordum." dedi Aleda gülümseyerek.

"Hayvanlara yardım etmek istiyorum."

"Miray, hayvanlara yardım etmek için veteriner olmana gerek yok. Onlara her zaman yardımcı olabilirsin." diye açıkladı genç kız.

"Hatta bence hemen şimdi başlayabilirsin." Ümit ona kapıdan içeriye gelen siyah köpeği gösterdi. Henüz birkaç saat önce barınaklarına gelmişti; tüyleri karmakarıştı, yıkanıp sağlık kontrollerinin yapılması lazımdı. Ümit bu hevesli doğum günü kızını mutlu etmek istiyordu. "Bu bizim yeni dostumuz ve güzellik salonunda bir randevusu var."

Çelebi mutlulukla asansörde bindi, ağzının kulaklarında olmasının sebebi genç kızı görmek için alt kata inmesiydi. Aleda ile çardakta kahve içmek gibi bir hayali vardı, tabi onun da vakti varsa. Alt kata inen genç adam dün geldiği ofise doğru ilerledi, kapıyı çaldı ama içeriden ses gelmedi.

Bu sırada patronun kapısını çalan avukatı gören Abuzer hemen adamın yanına yürüdü. "Çelebi Bey?" dedi ilgisini çekmek için. Çelebi arkasından gelen ses ile hemen Abuzer'e doğru döndü.

"Ben Aleda Hanım'a bakmıştım." dedi gözleriyle ofisin kapısını göstererek.

"Üzgünüm ama Aleda Hanım bugün özel sebeplerden dolayı işe gelemedi, önemli bir konuysa ona iletebilirim." Çelebi bu habere üzüldü, hayalleri suya batmıştı. Bütün gündür onu görmek için saniyeleri sayıyordu, Hermes'in öğlen arasını öğrenmişti ve bunun için bekliyordu. Abuzer'e teşekkür ederek tekrar üst kata çıktı.

Bugün çok iyi değildi, yoksunluk çekiyordu. Şiddetli Aleda yoksunluğundan her an nöbet geçirebilirdi. Biraz abarttığını düşündü, henüz yeni tanışmışlardı sonuçta. Böyle hissetmesi normal değildi. Henüz resmiyet eklerini bile aralarından atamamışken bu hisler fazla abartılıydı ama kendine engel olamıyordu.

Dün akşam kızın sosyal medya hesabına bakmış ama gizli olduğu için istek göndermek zorunda kalmıştı ve genç kız henüz kabul etmemişti. Yoksa onu rahatsız mı ediyorum, diye düşündü. Beraber geçirdikleri anları düşündüğünde kız hiç de rahatsız olmuş gibi değildi, çok da anı olmadığı için fazla uzun sürmemişti buna karar vermek. Bu bile onu kahretti, onunla daha fazla zaman geçirmiş olmayı dilerdi.

"Hu hu, Çelebi? Can you hear me?" Önünde sallanan elle hemen yanında duran Burcu'ya doğru baktı. "Finally, ben de sinyal gitti diye korkmuştum bebeğim. Nerelere daldın öyle?" Kızın tiz sesi kurallarını çınlattı, uzun yıllar yurt dışında yaşamaktan dolayı Türkçeyi İngilizce ile karışık garip bir şiveyle konuşuyordu.

Genç adam bu soruyla nerelere daldığını düşündü, o güzel mavi gözlere dalıyordu mesela. Cennet bahçeleri gibi kokan kapkara saçlara, kızıl birer cevheri andıran dudaklara, o keskin bakışlara, her konuştuğunda kendine hayran bırakan sese, ince düşüncelere... Say say bitmiyordu ki, hangisini seçebilirdi?

"Ay Çelebi, yine error verdin. Hadi Işıl Hanım geldi, onunla görüşmemiz gerek."

"Ümit abi, çok güzel oldu." Miray karşısında duran köpeğe baktı. Onu yıkamış ve tıraş etmişlerdi. Yüzündeki tüyleri biraz uzun bırakarak sarı bir kurdeleyle bağlamışlardı, ardından da parazitler için ilaçlayıp aşılarını yapmışlardı. Tırnaklarına kadar özenle ilgilenmiştiler.

"Evet canım, şimdi Jale ablan onun fotoğraflarını düzenleyip internet sitemize yükleyecek ve umarım en yakın zamanda ona yuva bulacağız. İşimiz bittiğine göre hadi seni diğer dostlarım ile tanıştırayım." Ümit'in rehberliğinde barınaktaki hayvanları ziyaret etmeye başladılar, bir sürü hayvan vardı ve Miray hepsini çok sevmişti ama evlerinin bahçesi çok büyük değildi. Zaten ev de kalabalıktı, o yüzden ablasıyla bir tane köpek sahiplenecekleri konusunda anlaştılar. Kafesleri tek tek gezerken Aleda tanıdık bir hayvanı görünce duraksadı.

"Bu Kibrit mi?" Arkadaşına doğru döndü heyecanla, Miray ablasını bu denli mutlu edenin ne olduğunu merak etti. Kafesin içinde beyaz kısa tüyleri olan bir köpek vardı, tek ayağı aksayarak kapının birkaç metre önüne kadar geldi. Biraz sessiz bir hayvandı. Aleda bir ay sonra onu bu kadar iyi görmeyi beklemiyordu.

"Evet, tedavisi hâlâ devam ediyor ama toparladı."

"Canım, nasılsın?" Genç kız üstünde eşofmanları olduğu için kolayca diz çöktü ve hayvanı ürkütmemek için yavaşça ellerini kafesin parmaklıklarıdan içeri soktu. Yaklaşmak konusunda tereddüt eden minik köpek yavaşça kıza doğru geldi ve burnunu parmaklarına sürttü. Kızın ona zarar vermeyeceğini sezdiği için biraz daha yaklaştı. "Çok iyi gözüküyor, eskisi kadar agresif de değil." dedi Aleda. Biraz daha onu sevdikten sonra ayağa kalktı.

"Kibrit'in nesi vardı abla?" diye sordu Miray.

Aleda bunu nasıl açıklayacağını düşündü, bu dünya çok kötü bir yerdi. İnsanlar o kadar yoldan çıkmıştı ki küçücük bir hayvana bile saldırabiliyorlardı. "Kötü insanlar ona zarar verdi, Kibrit hiçbir canlının yaşamaması gereken şeyler yaşadı ama ona zarar verenler cezalarını alacak." dedi Aleda kardeşinin yanağını okşayarak.

İki kardeş beraber bir sonraki kafese geçtiler. Bu sefer onları küçük bir dostları karşılamıştı, henüz birkaç aylık olan bal renginde tatlı bir yavruydu. "Bu da bizim küçük kızımız, annesini ne yazık ki kaybettik. Kardeşlerinden bir tek o hayatta kaldı, fazla inatçı bir kız. Yaşama dört partisiyle tutundu. Henüz daha iki aylık ama bitmek bilmeyen bir neşesi ve enerjisi var. O da kendine yeni bir yuva arıyor." Miray onun hikayesinden fazlasıyla etkilenmişti, dizlerinin üzerine çöküp boyu bir karış olan küçük köpeğe baktı. Elini yavaşça kafesin içene uzattı, küçük yavru hemen onu yalamaya başlayınca gülerek geri çekti. Yavru köpek oyun istiyordu, hemen havaya sekip tellere vurmaya başladı. Dengesini kaybedip yere düşünce onu izleyen üçlü güldü.

"Çok tatlısın." Miray tekrar elini uzatıp onu okşadı. Aleda onun karşısındaki köpekle kurduğu bağı hissetmişti, kardeşi ile anlaşmışlardı. Yeni dostlarının o olacağına emindi genç kız. Kardeşi bir eliyle yavruyu severken ablasına tatlı bakışlar atıyordu, Aleda onun ne düşündüğünü gözlerinden anlayıp yavaşça başını salladı ve arkadaşının koluna dokunarak dizlerinin üstüne çökmüş kafesteki yavruyla oynayan kardeşini gösterdi.

Birkaç dakika içinde Ümit arkadaşı için işlemleri tamamlamıştı, hatta Miray yeni arkadaşına bir isim bile vermişti. "Balkız." Ablasıyla beraber ona barınağın küçük reyonlarından bir tasma, yatak, mama ve su kabı almışlardı. Böylece hem Balkız'ın eşyaları tamamlanmıştı hem de barınağa biraz daha yardımda bulunmuşlardı. Gitmeden önce de Ümit kızlara çay ve bisküvi ikram etmişti. Hep beraber dışarıdaki masalarda oturmuşlardı, Miray Balkız ile anlaşmaya çalışırken iki lise arkadaşı da sohbete dalmıştı. Yakında yapılacak yıllık mezunlar toplantısını konuşuyorlardı.

"Söylemeyi unuttum, Yahya ile konuştum geçen gün." Ümit kaşlarını kaldırarak imalı bakışlar attı kıza, Aleda arkadaşının bu tavırlarına göz devirdi. "Hiç ilgilenmiyor gibi davranma, merak ettiğini biliyorum." Genç kız iç çekerek güldü, belki biraz merak ediyor olabilirdi. Sonuçta Yahya eski bir dostuydu. Başka sıfatlar da edinmişti bir dönem hayatında ama artık her şeyin üzerinden uzun zaman geçmişti.

"Nasılmış peki?" diye sordu, onunla yaklaşık bir buçuk yıldır konuşmamışlardı. Özellikle konulmuş bir mesafe değildi, zamanın araya girip bağları koparmasıydı sadece.

"İşleri iyiymiş, hatta başarıları ile birçok haber başlığını süslüyor. Türkiye ile de birkaç iş yapmaya başlayacakmış." Ümit'in dedikoducu yanı kendini göstermişti, teneffüste sıranın başına toplanıp hep beraber dedikodu yaptıkları zamanlar gibiydi.

"Mutlu oldum, her zaman azimliydi. Başaracağını biliyordum." dedi Aleda. Ona çok inanıyordu, bu inancı yüzünden zamanında büyük bir karar vermişti. O günlerde bu canını çok acıtsa da şimdi mutluydu, arkadaşı kendine güzel bir hayat kuruyordu.

"Gerçekten bu kadar mı?" dedi Ümit kaşlarını çatarak. Onlar okulun en gözde çiftiydi. Aleda ve Yahya, herkes onlar gibi olmak isterdi. Henüz on iki yaşında aşık olmuşlardı birbirlerine, on sekiz yaşına kadar çok güzel bir ilişkileri olmuştu ama Yahya Amerika'da çok iyi bir üniversiteye kabul edilince her şey tepetaklak olmuştu. Aleda da büyük bir fedakarlık yapmıştı, onun yoluna çıkıp geleceğine engel olamazdı. O yüzden yolunu açmıştı.

"Ne dememi istiyorsun Ümit? Yıllar geçti, o zaman ikimizde çocuktuk. Güzel zamanlardı ama eskide kaldı." Aleda içini yokladı ve kalan bir şeyler aradı. Görünürde bir şey kalmamıştı artık, belki tekrar yolları kesişse içinde bir şeyler uyanırdı, kim bilir?

"Ne sen Leyla'sın ne de ben Mecnun desene..." dedi Ümit gülerek.

Bu sırada bu konuşulanlara kulak misafiri olan Miray masaya yaklaştı. "Yahya kim?" Aleda beklemediği soruya karşı kısa bir an düşündü.

"Eski bir arkadaşım, liseden. Belki hatırlarsın, sen küçükken arada bizim eve gelirdi ya da parkta buluşurduk." O zaman Miray henüz altı yaşında olduğu için aklına pek bir şey kalmamıştı.

"Hatırlamıyorum."

Aleda kahvesinden bir yudum aldı ve karşısındaki kızı dinlemeye devam etti. Derya hararetli bir şekilde anlatmaya devam ediyordu. "Şimdi de taktı en azından damadım avukat olsun diye, vazgeçiremedim bir türlü bu tutkusundan. Yakında benimle şirkete gelip üst kattan kendine uygun damat adayları bakacak diye korkuyorum." Aleda ve şirketten birkaç kız daha bu duruma güldü. Derya'nın annesi gençliğinde bir avukata aşık olmuş ama kavuşamamışlar, sonra da kızı avukat olsun istemiş ama Derya istemeyince son çare damadı avukat olsun diye uğraşmaya başlamıştı.

Derya iç çekerek piknik masasına oturdu, bu sefer kızlardan biri konuşmaya başladı. Aleda öğlen arasında onlarla bahçede kahve içiyor ve sohbet ediyordu. Bir yandan da sürekli bu akşamki randevusunu daha doğrusu toplantısını düşünüyordu. Nereye gideceklerini? Ne giymesi gerekiyordu? Nasıl geçecekti? Acaba Çelebi onu tanıyacak mıydı? Aklına bin bir soru cirit atıyordu.

"Şu kız Elif'i müdürün söylediği kız değil mi?" dedi içlerinden biri, diğerleri de merakla gösterdiği yöne baktı. Kapıdan çıkan kızın beyaz teni, omzuna kesilmiş kahve saçları ve biraz çekik yeşil gözleri vardı. Aleda çok dikkat etmeden göz ucuyla izledi onu.

"Evet evet, o. Adı Esin'miş galiba, iyi bir kız. Geçen gün çardakta karşılaştık sohbet ettik biraz." dedi Derya. Ona bakıp elini salladı. Derya'yı fark eden kız biraz çekingen bir tavırla yanlarına geldi. Masada oturan kadınların üzerinde gözlerini gezdirip başıyla kibarca selam verdi.

"Merhaba, nasılsınız?" Esin samimi bir kızdı; kimseyi kırmamak için uğraşır, yardımcı olabileceği her konuda insanlara yardım ederdi. O yüzden insanlar onunla iyi anlaşırdı.

"İyiyiz Esin, sen nasılsın?" Derya kızı elinden tutup masadaki boş yere oturttu, geçen gün sohbet ettiği kızı sevmişti. Onu masada oturanlarla tek tek tanıştırdı. Esin zaten birkaçı ile daha önce karşılaşmıştı, hiç konuşmasalar da tanıdıktılar ama özellikle masanın başında elindeki sigarasıyla oyalanan Aleda'nın ismini sıklıkla duyuyordu. Başarılı ve güzel bir kadındı, bu yüzden herkesin ilgisi çekiyordu. İnsanlar onu sürekli konuşuyordu.

Esin masada oturup kızlarla sohbet etmeye başladı, Aleda kızın samimiyetinden ve kibarlığından etkilenmişti. Masada oturan diğerleri onun patronuyla ilişkisi olduğunu duyduğu için ilk önce ona biraz önyargılı baksa da kız bunu kolayca yıkmıştı. Aleda ise en başından beri onu hiç yargılamamıştı, çalıştığı iş yerinde ondan yüksek mevkide olan biriyle ilişkisi olduğu gerçeği onu ilgilendirmiyordu. Aleda böyle şeylere çok takılmazdı, onun için önemli olan insanların kişiliğiydi. Karşısında oturan kızın da iyi biri olduğunu seziyordu.

"Ve Themis'in cefakar, fedakar insanları... Hoş bulduk." Bahçenin girişinden gelen ses ile herkes o tarafa dönmüştü. Kapıda ince ve uzun boylu bir adam duruyordu, yüzü kirli sakalıyla örtülmüştü. Yüksek enerjisi ile yeni iş yerlerine giriş yaptı.

"Ooo Cüneyt Bey, gözümüz yollarda kaldı." Semih kollarını açıp onlara doğru gelen adama sarıldı.

"Cüneyt Bey gelmiş." Esin gülerek sırayla arkadaşları ile kucaklaşan adama baktı. Cüneyt yüksek enerjisi ve eğlenceli tavırlarıyla herkesin sevdiği biriydi.

"O kim?" diye sordu Derya adamı süzerek. Sempatik birine benziyordu. "O da mı avukat?"

"Hayır, şirketimizin finans müdürü. Birkaç günlüğüne ailesinin yanına gitmişti." Esin basit bir açıklama yaptı. Gözleri ile kapının önünde sohbet eden kalabalığa baktı. Birkaç avukat oradaydı, Fikret de içlerindeydi.

Gözleri kesişince kız utangaç bir tavırla gözlerini kaçırdı, adam ısrarla ona bakmaya devam ediyordu. Aralarında yaklaşık bir yıldır süren çekim birkaç ay önce daha ciddi bir hâl almıştı. Kız onunla mutluydu, karşısına sürekli çıkan engeller olsa da aşmayı başarıyorlardı. Fikret ondan yaşça biraz büyüktü, sorunlu olan eski evliliğinden bir kızı vardı. Esin ailesinin bu ilişkiyi onaylamayacağını biliyordu, onları çok zor bir yol bekliyordu ama her şeye göğüs germeye hazırdı. Aşk her şeyin karşısında durabilecek kadar güçlü bir duyguydu.

"Ben de tam seni soruyordum kardeşim." dedi Cüneyt, sonra da kapıdan çıkan Çelebi'nin omzuna vurdu. İki dost kısaca kucaklaştılar.

"Hoş geldin." dedi Çelebi. Onun bugün şehre döneceğini biliyordu ama ofise gelmesini beklemiyordu.

"Beni çok özlediğinizi biliyorum, bu kadar belli etmenize gerek yok." Cüneyt elini göğsüne koyup mahcup bir tavırla gülümsedi. Çelebi başını iki tarafa sallayıp derin bir nefes aldı.

"Tabi, hasretinden prangalar eskittik Cüneyt." dedi alayla. Aleda o tarafa bakmasa da onları dinliyordu. Sonra aniden kafasının içinde bir o yana bir bu yana çarpan jeton düştü. Bu Cüneyt o Cüneyt olmalıydı, hani Aleda'yı aradığında sorduğu arkadaşı.

Aleda dönüp birbiriyle konuşan adamlara baktı, genç adamı kendisini izlerken yakalamayı beklemiyordu. Çelebi genç kızın kendini yakalamasını umursamadan onu izlemeye devam etti, bir de üstüne ona tatlı bir tebessüm gönderdi. Kahve içtikleri günden beri onu görememişti, o yüzden gözleri kızın suretine hasret kalmıştı. Şimdi ise doyasıya onu izlemek istiyordu. Sahi, bu akşam gerçekten de onunla randevusu vardı. Bunu toplantı kılığına soksalar da sonuçta baş başa akşam yemeği yiyeceklerdi, bu randevu sayılırdı.

Aleda sigarası bitince yerinden kalktı, masadaki kızlara yukarı çıkacağını söyleyerek masadan ayrıldı. Kapının yanında sohbet eden kalabalığın yanından geçerek içeriye doğru yürüdü. Çelebi'nin yanından geçerken kısa bir an gözlerinin kesişmesinden dolayı kalp atışları gereksiz hızlansa da hız kesmeden asansöre ilerledi. Çelebi göz göze geldiği kadının arkasından hipnotize olmuş gibi bakarken bir anda beklenmedik bir hareket yapıp hızla asansöre yürüdü.

"Çelebi, kahve içmeye gidecektik?" diye seslendi Semih arkasından.

"Telefonumu unutmuşum, alıp geliyorum." Aklına gelen ilk bahaneyi söylemişti. Halbuki telefonu ceketinin iç cebindeydi. Semih arkasından bakarken "Aklını unutmuşsun sen, hadi hayırlısı bakalım." dedi içinden.

Genç kız asansöre binip ikinci katı tuşlarken kapıdan Çelebi'nin girmesiyle ufak bir şaşkınlık yaşasa da geri çekildi. Adam biraz önce kızın dokunduğu tuşlara uzanarak üçüncü katın düğmesine dokundu. Kapı kapanırken ikisi de derin bir nefes aldı.

"Bu akşamki toplantımızı iple çekiyorum." dedi Çelebi resmi bir tavırla. Aleda onun bu söylediğine gülümsemek istese de kendini tutup ciddiyetini korudu.

"Etkinlik için bu kadar heyecanlı olduğunuzu bilmiyordum, planlamak için bile can atıyorsunuz." dedi Aleda, adamın ne demek istediğini anlamıştı ama salak ayağına yatmayı yeğlemişti. "Lütfen toplantı yerini ve saatini mesai bitmeden asistanıma bildirin." Asansör ikinci katta durdu ve kapı açıldı.

"İsterseniz ben sizi alabilirim." diye bir jestte bulundu Çelebi. İçten içe kabul etmeyeceğini bilse de şansını denedi.

"Gerek yok, kendim gelebilirim." Kızın asansörden çıkmasıyla kapı kapandı ve genç adam yalnız kaldı.

Genç kız aynadaki görüntüsü üzerinde göz gezdirdi. Abartılı durup durmadığına karar vermeye çalışıyordu. Dağınık topuz yaptığı saçları hoş duruyordu, her zamanki gibi fazla makyaj yapmamıştı. Üzerinde saten, zümrüt yeşili, kısa bir elbise vardı. Çok abartılı bir elbise değildi ama kesimiyle dikkat çekiciydi, ince askıları ve göğüs dekoltesi vardı. Toplantı için biraz aşırı kaçabilirdi ama adamın seçtiği restorana göre uygundu. Ayağına da hayat kurtarıcı olan siyah, ince topuklu ayakkabılarını giyecekti.

"Vay, bu ne güzellik." Fulya aralık duran kapıdan içeri bakıp ıslık çaldı. Genç kız üzerine tam oturan elbiseyle çok güzel olmuştu.

"Olmuş mu?" Aleda yengesinin tepkisiyle aynada kendi kendini son bir kez daha süzdü.

"Hem de nasıl olmuş, toplantı ciddi sanırım." Fulya manalı bir şekilde kıza kaş göz yapıyordu.

Aleda sabır dileyerek başını iki yana salladı sonra da masanın üzerinde duran çantasını ve yerdeki topuklularını alarak odasından çıktı. Elinde çamaşır sepeti olan Fulya'nın arkasından o da aşağıya indi ve mutfakta yemeğe oturmak üzere olan ailesine veda edip evden ayrıldı.

O sırada Çelebi arabanın dikiz aynasından kendini kontrol etti. Saçlarını elleriyle düzeltip gömleğinin kollarını biraz katladı. Restorana gelmişti, hem de heyecandan dolayı neredeyse yarım saat erken yapmıştı bunu. Burası tanıdık bir yerdi, manzarası ve dekorasyonu güzel; lüks ama samimi bir mekan seçmişti. Biraz yardım almıştı, ilk adımda tökezlemek istemiyordu.

Dün işten çıkarken park yerinde karşılaştığı Elif ona birkaç tavsiye vermişti, kadının tavırları biraz ürkütücü ve soğuk olsa da iyi biri olduğu belliydi. Yanına geldiğinde hiç lafı uzatmamıştı. Hiçbir şey sormadan yüzüne bakıp "Gösteriş ve abartıdan uzak dur, Aleda öyle şeylerden hoşlanmaz. Havalı olsun diye onu tuhaf yemeklerin olduğu aşırı pahalı bir yere götürürsen bir sonraki toplantıyı Abuzer ile yaparsın." demiş ve arabasına binmişti. Çelebi o tuhaf anları hatırladıkça gülüyordu.

Genç adam arabadan inip restoranın kapısından içeri girdi. İçerideki masalarda birkaç kişi oturuyordu, teras hava soğuk olduğundan fazla rağbet görmüyordu. Çelebi içeride gözlerini gezdirirken göz göze geldiği yaşlı adama gülümseyip yanına yürüdü. Yanına varır varmaz adamın eline uzanıp öptü ve alnına koydu. "Hüsnü amca, nasılsın?" dedi dedesinin yakın arkadaşına.

"İyiyim evladım, iş güç işte." dedi adam hafif bir tebessümle, sonra da restoranın geniş merdivenlerini göstererek "Camekanı istediğin gibi sana ayırdım, kimin için bu kadar hazırlık?" diye sordu. Adamın kırışıklarla dolu yüzünde hınzır bir gülümseme belirmişti.

"Bir iş toplantısı sayılır aslında." dedi Çelebi, daha fazlasını söylemek isterdi ama bu kadardı işte. Hayatında daha büyük yeri olmasını istediği bir kadınla toplantı kılıfının altına gizlediği ilk randevusuydu bu.

"Öyle olsun bakalım." dedi adam. Çelebi biraz daha adamın yanında oturup sohbet ettikten sonra yukarı kattaki camekana çıktı. İçeride oturan birkaç kişi olsa da camekan boştu, alttan gelen kısık müzik sesi dışında içeriye bir sessizlik hakimdi ve içerisi sıcaktı. Onun üşümesini istemezdi, bu yüzden mutlu oldu.

Büyük camların arkasından eşsiz bir manzara önüne serilmişti; renkli ışıkları ile aydınlatan ve İstanbul Boğazı'nı birbirine bağlayan köprü yetenekli bir zanaatkârın ellerinden çıkan bir mücevheri andırıyordu. Dolmabahçe Sarayı da bütün görkemiyle gözler önündeydi.

Çelebi camekanın ortasında özenle hazırlanmış masaya oturdu. Beyaz masa örtüsünün üzerinde iki kişilik servis açılmıştı. Masanın kenarında duran küçük vazodaki çiçekler masaya renk katıyordu. Çelebi arkasına yaslanıp gözlerini yumdu ve bir süre çalan klasik müziği dinledi. Gözlerini açıp saate baktığında saatin sonunda sekiz buçuğa vardığını görüp derin bir nefes aldı. Gözleri merdivenin bakışına takıldı, onu görmek için saniyeler sayıyordu. Asansörde arkasından bakakalmasının ardından saatler geçmişti ama Çelebi sanki haftalardır görmemiş gibi onu arıyordu. Göğüs kafesi daraldı ve kalbinde bir sancı hissetti, saniyeler neden geçmiyordu? Onu beklemek aynı anda nasıl hem güzel hem zor oluyordu? Yine her zamanki gibi fazla kaptırdığı için kendine kızdı.

Arabayı park eden Aleda koltuğa iyice yaslanıp saate baktı. Birkaç dakika geç kalmıştı, zamanlaması asla iyi olmamıştı ki zaten. Yan koltuktaki çantasına uzandı ve arabadan indi. Bir süre hiç hareket etmeden önündeki restorana baktı. Karnında ufak sancılar hissediyordu, yaklaşan reglinden dolayı böyle olduğunu umdu. Öyleyse göğüs kafesin çepeçevre saran heyecan nedendi? Sonuçta bugün Beşiktaş kupa kaldırmıyordu, onu bu kadar heyecanlandıran tek şey buydu. Kalp atışlarını adeta kulaklarında hissediyordu. Küçük adımlarla restoranın içine yürüdü. İçeri girdiğinde Aleda'yı kapıda karşılayan çalışan ona üst kata kadar eşlik etti ardından da camekanı gösterdi.

Merdivenlerin başında beliren simayla Çelebi'nin eli ayağı birbirine dolanmıştı. Ayağa mı kalkmalıydı yoksa onu görmemiş gibi mi davranmalıydı? Onu görmemiş gibi yapmak mümkün müydü? Eşsiz dediği bu manzara bile bu kadının güzelliği karşısında çaresiz kalırdı.

Buraya kadar geldiğine göre yıldıza dokunmalısın bence. 🤨😉

Okuyup bitirdiğinize göre bölüm ile ilgili fikirlerinizi buraya yazabilirsiniz. Sizce gelecek bölümlerde bizi neler bekliyor?

Bu bölümde de vermek istediğim birkaç mesaj vardı, sürekli olacak bunlar. Binlerce kez söylediğim gibi bu kitap biraz da benim her şeye tepkim...

Siz de kendinize bir dost aradığınızda lütfen sahiplenin, dışarıda yardım edebileceğiniz binlerce can var.

Sizi seviyorum, gelecek bölümde en yakın zamanda görüşürüz.

\18 Haziran 2020/

Continue Reading

You'll Also Like

206K 8.2K 52
[TAMAMLANDI] Hayat sizden her şeyinizi alabilir. Aşkınızı, arkadaşlarınızı, sağlığınızı... İpek lise birinci sınıfta vücudundaki değişimler ve ufak b...
723K 30.1K 48
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
24.2K 846 24
Su , ateşi sevmişti. Ateş su için kendini yakmış geriye kor kalmıştı. Su donmuş buz olmuştu. Buzu eline alanlar onu tutamamış yere atmıştı. Buz kır...
30.6K 3.8K 27
Evet, o Romeo'ydu. Yalnız ben Juliet değildim. -Tamamlanmış hikayedir.- 27.11.20 #1 chick-lit ..... Kapak tasarımı @Tent_oria 'ya aittir