Creatures of the Night ◈ the...

By adelaidediyebiri

114K 12K 19.5K

Büyücüler dünyası en karanlık günlerine doğru giderken karanlığın ortasında yükselecek olan dehşet herkesin... More

0.0 | kont dracula
karakterler | creatures of night
0.1 | ani teklif
0.2 | hogwarts'ta sıradan bir gün
0.3 | dolunay'da bir gece
0.4 | tehlikeli bir ısırık
0.5 | sirius black ve değişim
0.6 | arkadaşlar ve aile
0.7 | sen...
0.8 | leona dracula
0.9 | normalleşme çabaları
1.0 | james potter çuvallıyor
1.1 | slytherin maçı
1.2 | keyifli bir sabah kahvaltısı
1.3 | leona çapulcular ile tanışıyor
1.4 | keyifsiz bir sabah kahvaltısı
1.5 | tehditler ve teklifler
1.6 | prior'un ürkütücü kuzeni
1.7 | kostüm alışverişi ve vampir efsanesi
1.8 | asil ve köklü dracula ailesi
1.9 | maureen'in çevirdiği işler
2.0 | cadılar bayramı partisinde
2.1 | ilk öpücük ve ilk kavga
2.2 | saklanmış gerçekler
2.3 | çılgın-jamie-planları
2.4 | gerçeklerle geçen gece
2.5 | kont dracula'nın planları
karakterler | everybody wants to rule the world 「Ⅰ」
karakterler | everybody wants to rule the world 「Ⅱ」
2.6 | sarı zarflı mektup
2.7 | gazetedeki korkunç haber
2.8 | baykuşun gizli haberi
2.9 | kazıklar
3.0 | yoldaşlık toplantısı
3.1 | dracula ailesine ziyaret
3.2 | leona dracula'nın görevi
3.3 | dracula ailesinden mektup
3.4 | şatoda tehlikeli bir gün
3.5 | gizli bir oda ve gizli bir bilgi
3.6 | olağanüstü bir düello
3.7 | dracula'nın tehditleri
3.8 | önemli bir piyon
3.9 | sinsi bir yılan
4.0 | eksik duyulan kehanet
4.1 | minik harry potter
4.2 | sır tutucu
4.3 | kırmızı gözler ve orman
4.4 | görünmezlik pelerin'i
4.5 | victoria'nın tutsağı
4.6 | fedakarlıklar ve vedalar
4.7 | en değerli varlık aile
4.8 | kanın derinliklerindeki güç
5.0 | buruk bir cenaze töreni
son | bu bir veda değil
「au」 karakterler | night of the nights
「au」 0.1 | keşfedilen kehanet
「au」 0.2 | istanbul'da bir gün ve uyanış
「au」 0.3 | beş yüz yıl sonra dünya
「au」 0.4 | yoldaşlık ile toplantı
「au」 0.5 | tehlikeli anlaşma
aşkı harcamanın 80 yolu

4.9 | dracula'nın son hamlesi

1.1K 143 641
By adelaidediyebiri

"Sen ne yaptın?" dedi kendisine bakan Dracula'ya fısıltıyla Leona.

Dracula gülümsedi. "İçinde uyuyan vampiri uyandırdım."

Leona, nefesinin tıkandığını hissetti adeta. Damarlarının içinde bambaşka bir şeyin dolaştığını hissediyordu. Daha önce farkında olmadığı bir güç, bedeninin içinde yayılıyordu.

Dracula'nın memnuniyetle kasılmış yüzü, Leona'yı baştan aşağı süzdükten sonra Victoria'ya döndü. Victoria, olduğu yere sinmişti adeta. Dracula aralarında masa vardı sadece. Çökmüş omuzları, dolu dolu gözleri ve her zaman yüzünde yer edinmiş olan vahşi bakışlar yerine ümitsiz bakışlar vardı.

Dracula Victoria'ya doğru yöneldi. Victoria, babasının kendisine yaklaşmasıyla geriye doğru ilerlemeye başladı.

Regulus bu arada, ellerini ve bedenini incelemekle olan Leona'yı tuttuğu gibi yanına çekti. İçinden bir ses az sonra Dracula ve Victoria arasında olacaklardan uzak durmaları gerektiğini söylüyordu.

Dracula, Victoria'nın gidecek yeri kalmayıncaya kadar onun üstüne yürüdü. Sonunda Victoria'nın sırtı buz gibi taşlara çarptı ve kadın kendini yere bıraktı. Dracula'nın cüppesinin eteklerine yapıştı.

"Affedin beni efendim, affedin!" diye yalvarıyordu.Ağladığından olsa gerek, kelimeler birbirinin içinde boğulup gidiyordu.

"Ayağa kalk, Victoria." dedi Dracula, duygusuz bir sesle. Victoria, tireyen bedenini zar zor ayağa kaldırdı fakat hala Dracula'nın yüzüne bakamıyordu.

"Hatamı telafi edeceğim, baba." dedi sonunda kadın, Dracula sessiz kaldığında.

"Bu bir hata değildi, Victoria." dedi Dracula kısık bir sesle. "Bu bir seçimdi ve sen gerçek ailene sırt çevirmeyi seçtin." Belli etmiyor olsa da, odadaki herkes Dracula'nın sesindeki hayal kırıklığını hissedebiliyordu. Bu yaşlı ve kalpsiz vampiri, dünya üzerinde etkileyebilecek tek bir şey vardı zaten, o da ailesiydi.

"Telafi edeceğim, telafi edeceğim." diye yalvardı Victoria.

"Bu bir hata değildi, dedim Victoria." dedi bu sefer sesini daha yükselten Dracula. "Bu bir seçimdi ve seçimlerin bedeli ödenir."

Victoria, ilk defa kırmızı gözlerini yavaşça kaldırıp Dracula'nın gözlerine baktı. Babasının kurduğu cümlenin ne anlam ifade ettiğini anlamaya çalışıyor görünüyordu.

Dracula, soğuk soğuk kadının gözlerine baktıktan sonra, gözlerini ayırmadan konuştu. "Leona, asanı bana ver."

Leona, kendine seslenilmesiyle, zaten dorukta olan heyecanının kat kat arttığını hissetti. Ne yapacağını bilemezce, Regulus'a baktı.

Victoria, Dracula'nın dediğini duymasıyla tekrar babasının eteklerine yapıştı ancak Dracula bundan etkilenmiş görünmüyordu.

"Bana asanı ver dedim, cüppenin içinde olduğunu biliyorum." dedi Dracula bu sefer yüksek sesle. Leona, yerinde titredi fakat yine de cüppesinin içine sakladığı asayı çıkarttı ve Dracula'ya doğru yaklaşıp asasını uzattı. Dracula, elinin tersiyle asayı tuttu.

"Baba, yalvarırım, dur!" dedi Victoria son bir yalvarışla. Fakat Dracula'nın kızıl gözlerinde merhamet yoktu.

Leona, asasını teslim etmesiyle Dracula'dan uzaklaştı.

"İhanetinin bedellerini ödeme zamanı, Victoria." dedi buz gibi sesiyle Dracula.

Victoria, "İhanet değildi." diye feryat etti. "Ben senin gibi bir canavar değilim. Ben insanım."

Bu, zavallı Victoria'nın son sözleri olmuştu. Dracula, tüm gücüyle tahta asayı, kızının kalbinin içine geçirdi. Victoria'nın yüz ifadesi, yüzünde donarken, tepki veremeden yere doğru devrildi. Leona, Dracula'nın yaptığı şeyi anladığında bir çığlık atarak yüzünü Regulus'un omzuna gömdü. Regulus'un yüzünde ise hiçbir ifade yoktu. Ne bir acıma, ne bir merhamet vardı. Tıpkı, Sirius'u gözünü kırpmadan öldüren Victoria gibi, gözünü kırpmadan izlemişti olanları. Daha sonra Leona'ya destek olmak için sırtına elini koydu ve sıvazladı.

Victoria'nın, cansız bedeni duvarın dibine serilmişti. Dracula, elinin tersiyle yüzüne sıçramış birkaç damla kanı sildi ve kızının yanına çömeldi. Açık gözlerini kapattı. Hissettiği acının haddi hesabı yoktu.

Kendini Voldemort oyununa kaptırdığında beri, geçmiş ve geçmişteki korkunç olaylar Dracula'nın aklından tamamen çıkmıştı. Ancak Leona iler birlikte her şey, tüm ayrıntılarıyla yeniden kafasındaydı. Victor'un, şatoyu sarsacak kadar güçlü çığlıkları, Victoria'ya seslenmesi... Dracula'nın yalnız başına asla mücadele edemeyeceği bir kalabalığın içinde yuvarlanmıştı Victor. O kalabalığın şiddetinde boğulmuştu.

İşte o korkunç düşüş gününde, ailesinin yanında olması gerekirken, Victoria saklanmayı tercih etmişti. Eğer Dracula'nın yanında olsaydı, belki de Victor hiç ölmeyecekti.

İşte, Dracula'yı hayata bağlayan bu iki güçlü ip, biri yüzyıllar önce kesilmişti ve Victor'un intikamı olarak Dracula diğer ipi kendi elleriyle kesmişti. Buna mecburdu, Victor için. Victoria, kendi kanına ihanet etmişti, öyleyse bunu kendi kanıyla ödemeliydi.

Dakikalarca, çıt çıkarmadna Victoria'nın yüzünü inceledi. Onun ince kaşlarını, elmacık kemiklerini, kırmızı dudaklarını ve solgun yüzünü... Dracula'yı, yüzyıllar önce şatosuna hapseden o korkunç olay nugün, tam da Dracula'nın ellerinde yaşanmıştı. Kendisinin en büyük güç kaynağı, çocuğu ölmüştü, hem de kendi ellerinde.

Bir insan olduğunu, sonunda babasının yüzüne haykırarak gitmişti ve yüzyıllardır içinde tuttuğu bu gerçeği, bir insan olduğu gerçeğini, babasının kendini affetmeyeceğini ya da anlamayacağını bilerek söylemişti.

Dracula, kızının büyüleyici yüzüne son bir defa baktı. Sirius Black meselesini, Victoria'nın vicdanınına bırakarak, Regulus Black'e borçlanmıştı Dracula. Şimdi de, tıpkı Regulus'un kendinden bir parçayı kaybetmesi gibi kaybetmişti Victoria'yı. Adalet yerini bulmuştu. Dracula'nın dünya üzerinde yüzyıllarca yaşayarak öğrendiği tek gerçekti bu. Adalet eninde sonunda yerini bulurdu. Ya Victor'un adaleti gibi, yüzyıllar sonra ya da Sirius Black'in adaleti gibi saatler sonra.

Dracula ayağa kalktı ve birbirlerinden güç alarak Dracula'nın karşısında duran ikiliye baktı. Daha sonra ise Leona'ya... Kanının son damlası, ailesinin son parçasıydı bu kız. En azından, Dracula'nın bildiği kadarıyla öyleydi.

Sessizlik, üçlü arasında hüküm sürereken, Dracula, ikiliye doğru yaklaştı ve önlerinde durdu. Sirius Black'in talihsiz ölümünden beri içinde süregelen huzursuzluk hissi, Victoria'dan sonra kendini bir boşluğa bırakmıştı. En son bu hissi, Victor'un cesedi, köylüler tarafından bir paçavra gibi bırakıldığında yaşamıştı. En büyük düşüşünün başlamasından tam önce.

"Zaman fazlasıyla aktı ve oyun gereksiz yere uzadı." dedi Dracula Regulus'a döndüğünde. "Artık oyunu bitirme vakti geldi, Regulus Black."

"Ama efendim-"

"Beni Voldemort'un malikanesine götür, Regulus Black." dedi Dracula, tek bir kelimeye dahi sabredemeyecek kadar kararlı görünüyordu. Daha sonra Leona'ya döndü. "Kanımın son damlası, torunum, benimle gel." Rica ediyor görünmüyordu.

Ardından Dracula, ikisinin arasından geçip çıkışa giden merdivenlere yöneldi.

"Asam-" diye başlamıştı ki Leona, Dracula ona bakmadan cevapladı.

"Artık bir asaya ihtiyacın olmayacak, Leona."

Leona, tereddütle Regulus'a baktı. Regulus ise Dracula'yı takip etmelerini işaret etti. Dracula, oyunu bitirmeye karar verdiyse, bu tek anlama gelirdi. Voldemort'un yanına gidecekti ve onu da, Victoria'yı gözünü kırpmadan öldürdüğü gibi öldürecekti.

* * *

Voldemort'un malikanesi, kuzey İngiltere'de, yerleşim yerlerinden oldukça uzak bir yerdeydi. Kimse, bu görkemli evin haritada nerede olduğunu gösteremezdi bile. Hepsi, cisimlenerek gelirdi.

Güneş'in, doğmak için hazırlandığı o saatlerde de, Regulus, Dracula ve Leona bu malikanenin önüne bu yolla gelmişlerdi.

Malikanenin çevresi, yüksek, taş duvarlarla kaplıydı. Ormanın içinden kıvrılarak gelen, taşlı yol bu duvarların tam ortasında kalan demir kapıdan içeriye girerek devam ederdi. Düz devam eden yol, bahçenin ortasındaki malikaneye ulaşırdı.

Karanlık ve ürkütücü bir yapısı vardı bu evin. Tamamen simetrik bir şekilde inşa edilmişti. Koyu renk taşları, dev pencereleri vardı. Malikanenin bahçesi sanki lanetlenmiş gibi, hiçbir şekilde yeşil çimen veya ağaç içermiyordu. Dracula'nın köşküne nazaran ölü gibiydi.

İki maskeli Ölüm Yiyen, girişteki demir kapının önünde bekliyordu. Bu malikane o kadar gizli ve kimse tarafından yeri tespit edilmemesi için tılsımlanmıştı ki, bu kapının önünde beklemek bir Ölüm Yiyen'in en boş işi olabilirdi.

Bahçenin içinde iki Ölüm Yiyen daha bekliyordu. Giriş kapısına giden kısa merdivenin başında, iki taraftalardı. Regulus, Dracula'ya, içeride bir Ölüm Yiyen'in giriş katında, diğer Ölüm Yiyen'in üst katta olduğundan bahsetmişti. Üst kattaki Ölüm Yiyen, Voldemort'un kapısını beklemekle meşguldü.

Şu anda hepsi ormanın içinden malikaneyi izlemekle meşgullerdi. Regulus, en kısa yoldan, Voldemort'a ulaşmanın hesabını yapmakla meşgulken, Dracula delici bakışlarıyla Ölüm Yiyen'leri izliyordu. Gözlerini kırpmadan ve ayırmadan bakıyordu. Sanki onların davranışlarını ezberlemek istiyor gibiydi. Regulus'un içindeki ses, Dracula'nın oluşturduğu plana hiçbir şekilde uymayacağını söylüyordu.

Voldemort'un malikanesine bodoslama dalmak dışarıdan kolay gibi görünebilirdi. Ancak içerinin ne kadar farklı tılsımlarla korunduğunu iyi biliyordu Regulus. Dracula, bu tehlikeleri aşacak kadar güçlü olsa bile, Regulus ve Leona o kadar şanslı olmayabilirlerdi. Üstelik Leona'nın asası yoktu bile. Dracula, ihtiyacı olmayacağını söylemiş olabilirdi ancak bununla neyi kast ettiği belirsizdi.

Dracula, dakikalarca malikaneyi izledikten sonra Regulus'a döndü. "İçeri girme vakti geldi, Black." dedi duygusuz sesiyle.

"Eğer arkadan dolanırsak-" diye anlatmaya başlamıştı ki Regulus, Dracula onu durdurdu.

"Ben artık oyun oynamıyorum, büyücü. Numaralar ve göz korkutmalar yok. Kapıdan geçeceğiz, içeri gireceğiz ve Voldemort'a hak ettiği dersi vereceğiz."

Çoğul kullanması, Regulus'u memnun etmedi. Bir şekilde Dracula'nın yanından nasıl ayrılabileceğini düşünüyordu fakat Dracula onların yanında olmalarını istediği sürece ayrılamayacaklarının farkındaydı. Bu tehlikeyi göze alamazdı. Ama Voldemort'un malikanesine böyle girmek... İntihar gibi geliyordu kulağa.

Regulus, ardından korkmuş bakışlarla Dracula'yı süzen Leona'nın yanına yaklaştı. "Bana yakın dursan iyi olur," dedi kızın kulağına fısıldayarak. "Asasız kolaylıkla avlarlar seni."

Leona, Regulus'a bakıp kafasını olumlu anlamda salladı. Gözlerini grisi Sirius'un tıpa tıp aynısıydı. Bu sözler oldukça Sirius-vari gelmişti aynı zamanda kulağına. Adeta sevdiklerini korumak için yaşayan Sirius, bunun için ölmeyi bile göze almış biri olarak, şu an burada olsa tam olarak böyle derdi herhalde. Her ne kadar hayatı boyunca ailesinden ve kardeşinden farklı olduğunu iddia edip dursa da Sirius aslında özünde gerçekten benziyordu Black'lere.

Daha sonra Leona'nın aklına, bundan yıllar yıllar önce Regulus ile olan ilişkisi geldi. Bir defasında koridorda, Barty ile onu köşeye sıkıştırdıkalrını dahi hatırlıyordu. Tabi o zamanlar çok daha kaba biriydi Regulus. Şimdi çok kibar olduğundan değil ya, yine de Leona, ona zamanında zorbalık yapan bu çocuğun bir gün kendisini Ölüm Yiyenler'den koruyacağını hayatta düşünmezdi.

"Hareket zamanı." dedi Dracula fısıldaşan ikiliye bakarak. Daha sonra, tehlikenin göbeğine korkusuz adımlarla ilerledi.

Ölüm Yiyenler, gelenin Dracula olduğunu anlamamalarından mı, yoksa arkasında yürüyen kişinin Regulus olmasından mı bilinmez, ilk başta bir tepki vermediler. Fakat Dracula hızını azaltmadan üstlerine gelmeye başladığında asalarını çıkartıp sallayacaklardı ki, Dracula iki elini kaldırdı. Ellerini kaldırmasıyla, iki Ölüm Yiyen de boğazlarından görünmez eller tarafından havaya kaldırıldılar.

Dracula acımasızdı. Ellerini yumruk şeklinde sıktığında İki Ölüm Yiyen'in cansız bedenleri yere düşmüştü.

Dracula, hızını azaltmadan, demir kapının önüne geldi. Neredeyse üç metre uzunluğunda, ince işlemeli, siyah bir kapıydı.

Kapının önünde durdu ve ellerini yaklaştırdı. Kapının buram buram karanlık büyüler içerdiğini anlamak için iyi bir büyücü olmaya gerek yoktu.

Dracula, elini yavaşça kapının üstüne koydu. Elini dokundurmasıyla birlikte, dokunduğu noktadan güçlü bir ışık yansıdı. Bu sırada dudaklarından bilinmeyen bir dilde kelimeler fısıldanıyordu. Leona ve Regulus, kendilerini korumak için birkaç adım geriye kaçtılar. En minik ışıktan dahi hoşnut olmayan Dracula, her ne yapıyorsa dayanıyor görünüyordu.

Elinin dokunduğu yerdeki ışık, genişledi ve genişledi. Daha sonra, bir yarım küre şeklinde tüm malikanin alanını kaplayan görünmez tabaka, Dracula'nın dokunduğu noktadan itibaren tutuşmuş gibi ışıklar saçarak yanmaya başladı. Işığı fazla değildi ancak malikanenin üstünde zayıf bir aydınlık oluşturacak kadar fazlaydı.

Dracula, tutuşan ışığın her yeri kaplayıp, sönmesini bekledi. Bu sırada bahçedeki Ölüm Yiyenler asalarını hazırlamış bir şekilde Dracula'ya bakıyordu. Dracula, ışık söndüğünde, gayet kolay bir şekilde demir kapıları iki tarafından tutup kendine doğru çekti. Ağır bir gıcırtı çıkararak açılmıştı kapılar.

"Etkileyici!" dedi Regulus, onun bu haline bakarken. Sanki cildi, büyüleri etkisiz hale getirmek için yaratılmış gibi, dokunduktan sonra malikaneyi saran koruma tabakasını yok etmişti.

Dracula, kendine ardı ardına lanet gönderen büyücüleri de boğazlarından havaya kaldırıp öldürdü. Bu sırada Regulus da, seken büyülerden birinin denk gelmesine karşın asasını hazır tutuyordu.

Fakat bir şakadan fırlamışçasına, Dracula önüne çıkan engelleri teker teker geçti. Malikaneye giden araba yolunu omuzları dik bir şekilde geçti ve giriş merdivenlerini tırmandı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde, giriş katını bekleyen Ölüm Yiyen, Dracula'nın gösterisinden korktuğundan olsa gerek, bir fare gibi odalardan birine kaçtı. Dracula, kaçan Ölüm Yiyen'e dikkat dahi etmeden Voldemort'un odasına giden merdivenlere yöneldi.

Bu sırada her şeyi bahçeye bakan odasının penceresinden izleyen Voldemort, asasını doğrultmuş bir şekilde bekliyordu elbette.

Potter'ların evindeki hayal kırıklığının ardından, adını bile bilmediği cadıyı öldürüp, malikanesine geri dönmüştü. Bir kez daha Potter'lar elinden şans eseri kaçmıştı ve elbette Voldemort'un suçlayacağı kişi Kılkuyruk'un kendisiydi.

Ondan hırsını alana kadar işkence ettikten sonra, Ölüm Yiyenler'ine onu aşağı kitlemesini söylemişti. Peter bir safkan olmasa çoktan Öldüren Lanet'i yemişti bile.

Bu sırada ise, başarısızlığın verdiği hırsla Voldemort, odasında delirmekle meşguldü. Onu bunaltan gömleğinden kurtulmuş, bir tarafa fırlatmıştı. Ardından, masasının sandalyesine her otrduğunda kendini görebilecek şekilde ayarladığı aynasını kırmıştı. Voldemort'un dünya üzerinde sevmediği şeylerden biri, muggle'lar gibi kaba kuvvetle zarar vermek olsa da, o anda kendini kontrol edebilecek kadar kafası yerinde değildi.

İşte tam da, aynayı kırdığı sırada, malikanenin üstü parlak bir ışıkla aydınlanmış ve bundan sonra olanları Voldemort, penceresinden izlemişti.

Dracula, Voldemort'un odasının önündeki maskeli Ölüm Yiyeni de kolaylıkla hallettikten sonra, kırarcasına açtı kapıyı. Voldemort, kapı açılır açılmaz bir lanet gönderdi ancak lanet, Dracula'nın bedenine çarptı ve söndü.

Daha sonra, Dracula'nın peşinde içeriye, sadık olduğunu sandığı Ölüm Yiyen'lerden biri ve yine bir vampir gibi görünen kız görünce Voldemort'un yüzü şaşkınlıkla kasıldı. "Regulus Black..." dedi tıslayan bir sesle.

Regulus cevap vermedi ancak Voldemort'un her an bir lanet göndermesine karşın asasını ona doğrultmuştu.

Dracula, elini kaldırdı ve bir anda Voldmeort'un kaskatı kesilen bedeni, Dracula'ya döndü. "Bana bak, Voldemort." dedi fakat zaten Voldemort, onun etkisindeyken başka bir yöne bakma şansı yoktu. Çıplak göğüsünden, derin derin nefesler aldığı belli oluyordu.

"Seninle oynamak konusunda kararlıydım." diye söze başladı Dracula, Voldemort'a yaklaşırken. "Senin adım adım yenileceğin ve sonunda canını bağışlamam için eteklerime yapışacağın bir oyun oynuyorduk. Fakat kaçınılmaz son, beklediğimden erken gerçekleşmek zorunda."

"Beni öldüremezsin." dedi Voldemort üstüne basa basa.

"Evet, öldürebilirim." dedi Dracula meydan okuyan bir sesle. "Değil, Regulus Black? Lord'una Hortkuluk'lardan bahsetmeye ne dersin?"

Voldemort'un gözleri iri iri açıldı ve Regulus'a döndü. Bakışlarıyla, Regulus'u öldürebilecek kadar sert bakıyordu.

"Ona teşekkür et, Voldemort. Şüphesiz, seninle olan oyunun en değerli piyonu kendisi oldu. Adım adım bana geldi ve senin bütün oyunlarını anlattı. Hepsini!"

"HAİN!" diye yükselmişti ki Voldemort, Dracula'nın boğazını saran gücü artırmasıyla kelime boğazına tıkandı.

"Ona asla hakaret etme, Karanlık Lord. İkimizden de güzel oynadı bu oyunu. Fakat oyunun tadı kaçtı ve bitirmek gerekiyor artık."

Voldemort'un nefretle kısılan gözleri, Dracula'ya baktı.

"Senin zamanın bitti, Voldemort. Son sözlerini söyle." dedi Dracula, merhametsiz bir tonda.

Voldemort, sonunun mutlak olarak gerçekleşeceğini anlamasının acısıyla baktı Dracula'nın kırmızı gözlerine. Dracula, birkaç saniye Voldemort'un konuşmasını bekledi fakat Voldemort konuşmadı.

Dracula, yumruğunu sıktı. Voldemort'un boynundan yükselen kemik sesi odayı doldurdu. Dracula avucunu açtığında, Voldemort'un cansız bedeni yere düşmüştü.

Leona, bu korkunç sahneye bakmamak için gözlerini yumdu fakat Regulus her saniyeyi aklına kazıyarak izlemişti. Voldemort'un, ona ihanet ettiğini bilerek ölmesi, Regulus'a muhteşem bir haz vermişti.

Dracula, Voldemort'un yere serilmiş bedenini süzdü. Saçları yere savrulmuştu. Boynu, normal olmayan bir açıda duruyordu. Yüzünde anlaşılmaz bir ifade vardı. Hala açık olan, kırmızı gözlerinde durdu gözleri bir süre. Kendisinden fakrlı olarak, fazlasıyla parlaktı bu gözler.

Daha sonra gözleri, Voldemort'un bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi pürüzsüz görünen göğüsünde gezdi. Böyle sabitt bir şekilde döşemelere uzanmışken, gerçek olamayacak kadar kusursuz görünüyordu, adamın süt beyaz göğüsü.

Daha sonra, Voldemort'un bedeninden çekti gözlerini. Odanın öteki köşesine sinmiş olan büyücülere döndü. Gözleri Leona'nın üzerindeydi.

"Yanıma gel, torunum." dedi Dracula, hüzünlü bir sesle.

Leona, titrek adımlarla vampirin karşısına geldi.

Dracula, her daim omzularında duran cüppesini çıkarttı ve Leona'nın omuzlarına koydu. İçi kırmızı, dışı siyah renk olan, kol kesimleri bulunmayan, dik yakalı bir cüppeydi bu. Leona'nın neredeyse bütün vücudunu kaplayacak kadar uzundu.

Dracula, elini Leona'nın omzuna koydu ve sırtını kamburlaştırdı. "Benim zamanım, bu çağ için doldu, Leona. Bu bir oyundu ve sadece bir kazanan oldu. Şimdi karanlığıma ve yalnızlığıma dönme zamanım geldi. Sana son sözüm, bir Dracula olarak her zaman kanından gelenin değerini bil."

Ardından omzunu dikleştirdi ve elini çekti. Arkasını dönüp, Voldemort'un bahçeye bakan, boydan camın önüne geldi. Elini değdirdiğinde, pencerenin camı parçalar halinde dışarıya doğru dökülmüştü.

Dracula, kollarını iki yana açtı. Gecenin yaratığı, tekrar geceyi kucaklıyordu.

Karanlık onu kavradı ve biraz sonra Dracula'nın bedeni, durduğu pencerenin önünde yok olmuştu.

* * *

Uzun zamandır yazdığım en uzun bölüm... 

Rest in peace Vic- hayır sen huzur içinde uyumasan da olur. Voldemort, sen de öyle.

Bir sonraki bölüm final olacak. 

Diğer bölümde görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

73.6K 4.5K 33
Onun adı Zoe. O labirentin ilerisindeki Mıntıka'dan atılgan bir kız. O tesadüfen Kayran' a geliyor ama yanlışlarına teşekkürler, onların bedellerini...
7.8K 544 25
ya labirent'e bir kız gelirse ve bu kız normal bir kız olmazsa,iki arkadaşı kendine aşık etse,gizemli bir olayla karşılaşsa. Peki bu kızı diğerlerind...
400K 36.7K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
9.4K 537 15
-Black Poison adlı çalışmanın alternatif bir versiyonudur.- ****** O Cadılar Bayramı daha farklı olsaydı, neler olurdu? Sirius Black ve Today Poison'...