Bekleyiş

By sukunettekelimeler

132K 9.7K 1.6K

Kendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkl... More

incir mevsimi
kalbe vurmak • kalbin vuruşu
sevilene verilen sevdiği hediye • incir barışı
dudaklarda iz bırakmak • ince sızı • kalıcı hatıra
aynı yolda birlikte yürümek • aynı çıkışa erememek
imâkar cümleler • anlamsız bakışlar ve fütursuz diyaloglar
arada kalış • kurtarış • saklanan gülüş
ayrı adrese çıkan aynı tarif • büyümek ama büyüyememek
hassasiyet kavramı • hayatın ardı
güç yetirilemeyen şeyler • önemsiz görünen ayrıntılar
kaldırma kuvveti • senden büyük mü
büyümek susmak mıdır • tükenen sözcükler azalmak mıdır
seni böyle görmek sancısı • ruha açılan oyuk
adını doğru söyledim bu sefer • bazı yanlışlar doğrulardan daha değerli belki
üst üste gelen imtihanlar • kırmızı halı • dağınıklık
zaman geçer de biz kalır mıyız olduğumuz yerde • uzaklara takılan bakış
sükutta gizli hisler • şaşırtan bir yükseliş
izler ve sinyaller • reddediş • belirsizlik
üçleme • son teklif • kökler
kendi bahçen • üzerine titremek • sevilmek
ters dönmek • akşam güneşi altında gökte son turlarını atan kuşlar
bir sevinçten evvel gelen hüzün • hayallerden evvel gelen gerçekler
sonraya saklanan sözler • vazgeçmek
izlenim • hazırlıklar • aynı kuyuya tekrar düşmek
balkona saklanmış bir düğün misafiri • anlayış
kocadan önce davranan kedi • rol oynamak
gözlerin içinde saklı sızı • tamamlanan yarım kalış
ses tonları arasındaki fark • görevini yerine getiremeyen maske
içimden geçmeyen dilime vurmaz benim • oyun değil gerçek
soğuk su etkisi • gerçek küslük •
seni bildikten sonra bilmediğim kelimeler • yürekte leke
seni sevdiğim için • saklamak •
sahi bir ürperiş • gerçek bir hikaye
en zoru insanın kendini affetmesi • nazar
Sana güzel bir şeyler söylemek istedim • sustum
gizli kahraman • seni ıslatan bir kızı sevmek
sarıp sarmalamak • hastalık
üç kişilik zaman yaşamak • beklemek
Artık üç kişilik zaman harcıyormuşuz • iki kişilik nefes alıyormuşum
bayram • güzel tebrik • çocuk kaçırmak
seçim yapmak • tehlike • korku ve boşluk
yıllar geçse de unutmadığım bir ân • bizim ağacımız
sır • en çok kimi sevmek • karşılıksız aşk • son
DUYURU

karpuz • sesli bir gülüş • anılar havuzu •

2.5K 226 33
By sukunettekelimeler


Zaman her şeye çare olamasa da bir şeylere çare oluyordu, elhamdülillah. Sefa'yı dışarıda Ramazan amcayla birlikte yavaş yavaş yürürken görmüştüm. Öyle mutlu olmuştuk ki hepimiz. İyileşiyordu. Yakın zamanda kendi başına rahatça yürüyecekti inşallah. Hava serinlediği için olsa gerek, Ramazan amca biraz daha bahçede tur attırdıktan sonra içeriye soktu Sefa'yı. Ben de biraz daha pencerenin önünde bekleyip güneşin batışını seyrettim. Sonra içeriye girdim.

Akşam yemeğini hazırlamak için anneme yardım ettim, sonra sofra toplama faslına giriştik. Sonunda ufaklığı kucağıma alıp biraz yaladım yuttum tatlı niyetine. O olmasa zaman nasıl geçecekti merak ediyordum. Sahi, Abdullah Orhan yokken zaman nasıl geçiyordu? Hiç hatırlamıyordum.

"Kızım yeter, bunaltma çocuğu. Git de çantalarını hazırla. Eksik bir şey kalmasın. Bir şeyini unutma bak, sonra getiremeyiz."

Annemin her zamanki araya girişi üzerine Abdullah Orhan'ı babamın kucağına bıraktım ve annemin yanağını öptüm. "Kıskanıyorsun paşamı, sonra yok bunalmayın falan diyorsun anne."

Annem güldü. Babam da güldü. Bakışlarım babama gittiğinde hiçbir şey anlamayan bebeğin de bir an güldüğünü gördüm. "Sen de mi güldün aşkım! Ne anladın da güldün?" diye cırtlak sesimle bağıra bağıra yeniden kardeşimi öpüp kokladım ve bu kez kısa kesip odama gittim. Yarın babam beni okula götürecekti, son sınıftım artık. Yurt için bavullarımı hazırladım. Eşyalarımı toparladım.

Bu işlem esnasında fotoğraf dolu bir kutuya ulaşıp sevinçle haykırdım. Siyah beyaz çoğunlukla olmakla birlikte renkli de vardı. Kutuyu kucaklayıp içeriye koştuğum sırada annemin babama seslenişini işittim. "Rıza! Hülya'ya da söyle o da gelsin. Yarın gidecek zaten, son son otursun bizimle."

"Tamam!"

İçeri girip babama baktım. "Nereye?"

"Ramazanlara. Çay içeceğiz, hadi gel sen de."

"Tamam, giyinip geleyim."

Odama geçip kutuyu kenarı bıraktım  ve üzerime uzunca bir hırka giydim. Başörtümü güzelce örtüp kutuyu tekrar kucaklayarak evden çıktım. Yandaki eve geçip kapıyı tıklattım. Selma kapıyı açtı, sarıldık. "Bak ne buldum!" deyip ona kutuyu gösterdim. "Bizim de fotoğraflarımız var içinde."

O da sevinmiş ve merak etmişti. Birlikte içeriye girdik. Babam ve Ramazan amca tekli koltuklarda karşılıklı oturuyordu. Annemle Zeliha teyze üçlü koltuktaydı. Aralarında bebek yatıyordu. Sefa ortada yoktu. Gülizar abla geçen hafta gitmişti zaten, yoktu burada. Selma bana da çay getirdi. Halıya oturup fotoğrafları yere serdim. Tek tek bakmaya başladım. Fotoğraflar elden ele geziyor, hikayelerini dinliyorduk.

"Çoğunda abimle sen varsınız. Keşke ben de biraz daha büyük olsaydım ya! Doğru dürüst fotoğrafım yok."
Selma'nın söylenişi üzerine Ramazan amca "O zamanlar bizim ufak bir fotoğraf makinası vardı. Bol bol çekiyorduk fotoğrafları. Kimisi burada yok bile. Neredeler acaba?" diye bir açıklama yaptı.

"Sefa ne yapıyor? Uyudu mu?"

Soruma cevap veren Ramazan amcaydı. "Yok kızım, kitap okuyor."

Zeliha teyze gülerek "Aylardır kitap okuyor. Kazanın tek iyi yanı var, o da Sefa'yı katip yapması. Bu kadar kitap okumaya katip olmazsa yazık vallahi." dedi ve kardeşimi sevmek için kucakladı. Ne yapsın çocuk, yürüyemiyordu, hareket edemiyordu. Az seçenek vardı ve güzel bir seçeneği seçmişti. Okumak güzeldi.

"Ben Sefa'ya da göstereceğim şunları. Gelsene benimle Selma." deyip onunla olan fotoğrafları seçtim ve kucaklayıp odasına doğru yürümeye başladım.

Selma "Babamlara çay koyup geliyorum." dedi

Kapıyı tıklattım.
"Gel!"

Sefa'nın sesini duyunca kapıyı açıp içeriye girdim. "Sen miydin Hülya, hoş  geldin." deyip bir kaç saniye gözlerime takılan bakışlarını kaçırdı.

"Hoş bulduk. Bak ne buldum!" deyip heyecanla yatağın yanındaki tabureye oturdum ve elimdeki fotoğrafların en üstte olanını uzattım önce ona. İkimiz de toz içindeydik ve elimizde küçük birer civciv tutuyorduk. Neşeyle gülüp civcivlerle oynuyorduk. Ben dört, o  yedi yaşlarındaydı. "Hatırlıyor musun o günü?" diye sordum çünkü ben fazla küçüktüm hatırlamak için.

Gülümseyerek fotoğrafa bakarken yavaşça başını salladı. "Hayal meyal bir şeyler var kafamda. Kızılkız diye bir tavuğumuz vardı, onun civcivleriydi sanırım. Sen korkmuştun tutmaya ama sonra birlikte tutmuştuk, alışınca kendin tutmaya başlamıştın."

Bir başka fotoğrafı uzattım. Bu sırada Selma gelip abisinin yanına oturdu. Fotoğrafta benim yemek takımlarımla evcilik oynuyorduk. Yine otlardan ve kumdan güzel yemekler hazırlıyorduk. "Şu yemek takımları öyle bir kafama işlenmiş ki hiç unutmuyorum. Ne çok oynardın onlarla Hülya." deyip gülümsedi. "Beni bile hanım ediyordun neredeyse."

"Niyeymiş o, her yemek yapan hanım mı oluyor!" diye şakayla karışık çıkıştığımda afalladı bir an.

"Sakin ol yahu, şakasına dedim. Memnunum ben hayatımdan. Hem öyle ayrımcılıklarım yoktur bilirsin."

Başımı sallayıp diğer fotoğrafı uzattım. Sonra diğerini. İkimiz karpuz yerkenki fotoğrafı görünce istemsizce bir kez daha güldüm. Bunu az önce gördüğümde yine epey gülmüştüm. "Ne gülüyorsun?" deyip kaşlarını çattı ama kendi de alttan alttan gülüyordu. "Hiç karpuz yiyen çocuk görmedin mi?"

"Gördüm! Ama böyle yiyeni bir kez gördüm o da sensin. Şuna bak ya, sen mi karpuz yiyorsun karpuz mu seni yiyor bilemedim. Zaten öyle bir metafor olmuş ki kafamda, karpuz görünce aklıma sen geliyorsun, seni görünce de karpuz!"

İlk kez seslice güldü ve içten! Buna çok sevinmiştim. "Hatırlıyor musun?" deyip bir kez daha güldü. Her ne söyleyecekse onu epey eğlendiren bir şeydi sanırım. Gülmesini kontrol altına alınca devam etti. "Bana karpuz şeklinde plastik bir top almıştın. Onu bıçakla kesmeye kalkmıştım karpuz diye. Allah beni kahretmesin, karpuzla kafayı bozmuşum. Top da vurdu bittiye gidiyordu neredeyse."

Hatırlayınca ben de güldüm. "Ama o topu patlatmıştım ben. Dikenlerin arasına kaçmıştı yakantop oynarken. Üzülmüştün."

"Hatırlıyorum. Canın sağ olsun."

Ben diğer fotoğrafı uzatırken "Bu bende kalabilir mi?" deyip karpuzlu fotoğrafı gösterdi. Açıkçası ona bakıp bakıp gülmek vardı! Ama onu kıramadım.
"Kalsın. Ama sakın  kaybetme. Gülmek isteyince gelip bakarım. Kaybettim dersen aynısını çektirmek zorunda kalırsın bu yaşta."

"Kaybetmem."

Fotoğraflara bakarken ve onu gülümserken görürken zihnime bir soru düştü. Her şeye rağmen böyle gülümseyebilmesi, güçlü olması neyden kaynaklıydı? Bunu ona sormak isterdim ama yapamadım. Eve döneceğimiz vakit yatağın kenarındaki yüksek komodinin üzerinde duran kitaplar ve Kur'an bir an gözüme takıldı. Cevabımı aldım.

Allah kimseye kaldırabileceğinden fazla yük yüklemezdi. İnsanı acıları elbet değiştirir ve olgunlaştırırdı. Ama her şeye rağmen gülebilirdik. Eninde sonunda oluşurdu yüzde tebessüm. Çünkü hayat siyahlarla beyazların iç içe girip griler doğurduğu bir tabloydu.

Kalbimiz attıkça, içinde nice evrenler barındırdıkça, dünya döndükçe ...

Mühim olan yüreğin durumuydu, onu korumaktı. Koruyun, yüreğinizi koruyun yalnız.

-s.k.

🍒

Hani bir yanımız var... Sol yanımız... Kimimiz farkında, kimimiz değil... Bazen oturup düşünmek gerekiyor. Bu yanımız ne halde?

Kalp dediğimiz şey sadece dolaşımı sağlamaktan ibaret mi? Hayır, o kadar basit değil onun görevi. Tüm yükümüzü taşıyor. Hem yiyip içtiklerimizle hem her türlü duygularımızla ona yükleniyoruz. Bazen de öyle oluyor ki onu ihmal ediyoruz, varlığını unutuyoruz, kalbimiz bizimle arasına duvarlar örüyor. Biz öylelerine; 'kalbi katılaşmış' diyoruz. Halbuki o kalp belki ihmalin sonucu darılıyor, kırılıyor. Ve sonuçta böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Yani ne kadar katı kalpli görünen kişiler olsa da, onların içinde de bir kalp var. Sadece onlar bunu farkında değil, kalplerin sadece vücutlarına kan pompalayan bir et parçası olarak görüyorlar. Oysa ki bir içini görebilseler, içini bir görebilseler... Onda o kadar derin mânâlar var ki...

Sevincimizde, üzüntümüzde, sevmemizde, kırılmamızda, hayır işlerken, günaha girerken, heyecanlandığımızda, şaşırdığımızda kalbimiz farklı atar. Mantığımızdan, aklımızdan öylesine farklı-bağımsız çalışır ki, istediğimiz zaman beynimizi kullanarak onun atışlarını değiştiremeyiz.

Yaşadığımız herşey onda bir iz bırakır. İyi veya kötü herşey. Ve bu izler insanın kişiliğine yansır. Kimse kimsenin kalbini bilemez. Ancak kalbine bakmasını bilenler, bakıp da görebilenler kendini bilir.

Dertler, kederler yüreği yaralar. Sol yanında bir acı hissedersin. Derdini ne kadar çok düşünürsen, yaranı o kadar çok deşersin. Eğer o dertten kurtulmak için bir çıkış yolu aramıyorsan, bir çaba sarfetmiyorsan, yaranın iyileşmesi pek mümkün değildir. Sürekli o sol yanındaki acıyı en taze haliyle ve her geçen gün daha da artarak hissedersin. Bunun sonunda ya hep hüzünlü bir insan olursun, ya da kalbinin etrafına duvarlar örüp onu ulaşılması zor bir yer haline getirirsin.

O nedenledirki ara sıra kalbi yoklamak gerek. Ona iyi mi davranmışız, bizden memnun mu? Yoksa bize küsmüş mü, onda açtığımız yaraları daha derinleştirmememiz için bizimle arasına duvarlar mı örmüş?

Bir kalp ne ister? Sevgi ister, sevilmek ister, ama sevildiğinden hiçbir zaman emin olamaz o nedenle sevmek ister. Canlı-cansız tüm varlıkları sevmek ister. Sevilen herşey kalpte derin mânâlar bulur.

Beynin konuştuğu, anladığı, okuduğu diller çeşit çeşittir. Ama kalbin dili tektir..! Dünyanın neresinde olursanız olun, hangi ırktan olursanız olun, duyguların kalpte bulduğu mânâlar aynıdır.

Peki kalbin ulaşabileceği en yüce sevgi nedir? Yaradan'a olan sevgi...
Aşk güzel birşeyse, aşkların en yücesi de 'Allah aşkı'dır.
Kalbi, bu güzel duygunun en yücesi ile doldurmak ona yapılabilecek en güzel iyiliktir.

Leyla Leyla derken Mevla'yı bulmak, Mevla'nın aşkıyla yanmak, tutuşmak, kül olmak, güle dönmek...!

Bu öyle kolay birşey değildir. Gayret gerek. Mevla'yı bilmek gerek. Gün be gün O'na aşık olmak gerek. Peki bunun için ne yapmak gerek? Mevla'nın kelâmıyla Mevla'yı tanımak gerek.

Kur'an-ı Kerîm öyle güzel bir kelamdır ki, dünyada bir benzeri daha yoktur. Her haliyle kişiye arkadaş olur, yoldaş olur, sırdaş olur, rehber olur.

Ey kalp; sen öyle değerli bir yersin ki, senin değerini bilmeyen kendi değerini bilemez.
Sen öyle güzel bir dünyasın ki, senin içini göremeyen kendi dünyasını göremez.
Sen içinde öyle sırlar saklayan bir cevhersin ki, Kur'an okumayan sırlarına ulaşamaz.
Sen öyle nârin bir yapıya sahipsin ki, seni kıran bir daha eski haline ulaşamaz.

İnsan, kalbini farkında olduğu kadar insandır, ona verdiği değer kadar değerlidir.

Sol yanınızdaki gizli dünyanızı ihmâl etmeyiniz..!

Kaynak: https://www.risalehaber.com/sol-yanimizdaki-gizli-dunyamiz-8256yy.htm 

Continue Reading

You'll Also Like

97.6K 5.7K 23
"Senden değil, babama benden daha yakın olmandan hoşlanmazdım" dedim omuz silkerek kollarının arasında yüzüne dönerken. "Eğer" dedi kendi düşünceler...
80.2K 4.7K 54
Mimar&Doktor Başarılardan başarılara koşan bir Doktor Gecelerin adamı bir Mimar İzmirden İstanbul'a gelen bir aşk hikayesi.. Herşey yeniden başla...
10.4K 781 15
Yeni bir YağHaz hikayesidir.Kurgu bana ait. Hatıralar sayfa sayfa Kalbimde sen parça parça -Gökhan Özen-
3.3K 561 15
Instagram:azimet340 ( KISA HİKAYE ) Geçirdiği kalp krizi ile bütün rahatı bozulan hayatı değişen bir kız düşünün ve o na ihtiyacı olan bir hayalet ru...