Adı Menekşe

Oleh DenizKuzguun

152K 9.5K 2.3K

Gözlerim onunla kavuştuğu anda tek bir cümle dökülmüştü ellerimin arasındaki idam tahtasından. "Bana bunu yap... Lebih Banyak

Tanıtım
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6. Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm Part I
20.Bölüm Part II
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm

1.Bölüm

13.3K 612 248
Oleh DenizKuzguun


Yıldızların içinde dolanıp duruyorum. Bir garip yalnızlığın içindeyim. Nereye gitsem kalabalık, nereye gitsem yalnızlık... Nerede dursam kovuluyorum, nerede dursam çağrılıyorum... Nereye gitsem ölüyorum, nerede olsam ölüyüm...

Gecenin şefkatli ama sert rüzgarı saçlarımı savuruyordu. Yüzümü yalayan bu soğukluk bana yalnız olmadığımı haykırıyordu. Yalnız mıydım? Bilmiyordum. Fakat bir boşlukta olduğumu biliyordum. Parıldayan yıldızlar bana göz kırparken derin bir nefes çektim. İçime denizin tuzlu ve özgürlük kokan kokusunu her zaman oturduğum bankta içime çekiyordum. Lacivert kapaklı defterimi ve baba yadigarı dolma kalemimi usulca çıkardım çantamdan.

Konuşamıyordum. Fakat kelimelerim vardı benim.

"Sevgili Saksafonlu Bey, sanırım sokağın sonundaki o teyze olmak istiyorum ben.  Çocukların sık sık uğradığı, yalnızların bildiği ve kimsesizlerin durak yeri olan o sokağın sonundaki teyze olmak istiyorum. Buruş buruş olana dek yaşamak, geride izler bırakmak istiyorum."

Fransa'nın sokaklarında tanıdığım bir adam tüm hayatımı esir almıştı. Üstelik bunu yapan aslında bendim. Adımı bilmeyen birine kapılıp gitmiştim. Adını bilmediğim birine kapılıp gitmiştim. Delirmemiştim. Gayet aklı başındaydım. Tıpkı Sabahattin Ali'nin Raif Efendisi gibi... Tıpkı Sezen Aksu şarkılarındaki açık olduğu kadar gizli anlamlar gibi... Birdenbire olduğu kadar usulca...

Oturduğum banktan kalkarken evime kadar yürümeye başladım. Rüzgarı hissetmek istiyordum. Benim gibi sessizdi ama vardı. Yaşıyordu. Yaşamaya devam ettikçe esecekti. Estikçe yaşayacaktı.

Çantamdaki anahtarlığı çıkarıp kapıyı açtığımda gri gözlü kedim ayaklarıma dolanmıştı. Onu kucağıma aldım ve sevmeye başladım. Üstümdeki hırkamı çıkarmadan boşalan mama kabını doldurdum ve tembel kedimi yemeğiyle baş başa bıraktım.

Sesimi duyuyordu Bulut. Aramızda gelişen özel dili sadece ikimiz anlıyorduk. Ben onun ne zaman acıktığını anlıyordum o da benim ne zaman yalnızlığı hissettiğimi anlıyordu. Yatak odama ilerlerken hızlıca üstümü çıkarıp rahat pijamalarımı giydim. Zaten iki odası olan evimde fazlaca vakit kaybedememezdim. Sıcak çikolata hazırladım hızlıca. Bulut'un çıkardığı mırıltıları dinliyordum. Menekşelerimi su verip önündeki L tipi koltuğa oturdum. Pencereye yaslı koltuğunda oturup menekşelerimle dışarı izlemeyi seviyordum. Özellikle yağmurlu günlerde...

Kavuşturduğum ellerimi çözüp dizüstü bilgisayarımı aldım. Adabel ve Mia'nın tutku dolu aşkını çevirirken o kadar kapılıyordum ki bazen çevirmeyi unutuyordum bile. Fakat bu unutkanlığımı bir kenara bırakıp roman çevirisini bitirmeyelim. Alman Dili ve Edebiyatı okumuştum. Bir yayınevinde çeviri ve editörlük yapıyordum. Çok sevsem de çeviri yaparken daha iyiydim. Bazı yazarlarla konuşamıyor oluşum problem oluşturuyordu. Can sıkıcı bir durumdu. Fakat uzun süredir bunu umursamayı bırakmıştım. Telefonuma gelen bildirim sesi ile elimdeki bilgisayarı bırakıp sehpadaki telefonumu aldım. Ekranı kaydırdığımda kardeşim Alper'den sesli mesaj geldiğini gördüm.

"Abla, organ mafyası tarafından kaçırıldım ve sol böbreğim için 500 atman gerekiyor." diyordu sahte bir korkuyla. Gülerek başımı iki yana salladım. Parmaklarımı klavyenin üzerinde harekete geçirdim.

"Onlara sağ böbreğini ver."


"What dedin gülüm? Benim böbreğimden bahsediyorsun. Benim, benim."

"Sana tokat atana diğer yanağını dön, sözünü hiç duymadın mı?"

"Ya ben salak mıyım? Bana tokat atana niye diğer yanağımı çeviriyorum."

Gözlerini yukarı diken ve gülücük atan emojiyi atıp hesabına istediği parayı gönderdim. Henüz bir üniversite öğrencisiydi. Benimle yaşamayı bir yıldır bırakmıştı. Ondan ayrılmak ne kadar zor olsa da kendi ayakları üzerinde durmasını istiyordum. İki ev arkadaşı vardı. Bazen beni yalnız bırakmaz ve gelirlerdi. Kardeşlerim gibi severdim onları da.

Birden bastıran tatlı ihtiyacıyla mutfağa ilerledim. Dolabı açtığımda boşlukla karşılaştım. Dudaklarımı büzerek mutfaktan çıktım. Fakat deli gibi çikolata yemek istiyordum. Market yürüme mesafesindeydi. Gece yarısına bir saat vardı ama marketin açık olduğuna emindim. Hırkamı üstüme geçirdim, şarjı azalan telefonumu takıp anahtarları aldım ve evden çıktım. Asansörü beklemeden merdivenden koşar adımlarla indim. Merdivenden her indiğimde klip çekiyormuş gibi hissediyordum. Bu yüzden yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşuyordu. Dış kapıyı çekerek çıktım ve on dakikalık yolu yürümeye başladım. Gece sessiz ve sakindi.

Marketten içeri girdiğimde sevdiğim reyona doğru ilerledim. Çikolata ve çerezleri elimdeki minik sepete attım. Kasaya doğru ilerledim. Kemal bir yandan işini halledip bir yandan da benimle konuşmaya başladı.

"Nasılsın, Buğlem?" diye sordu.

Elimi kaldırıp "İyiyim. Sen?" diye sordum. Kemal birçok temel kelimeyi öğrenmişti. "İş güç işte. Durumlar bildiğin gibi."

"Sevindim." diyerek poşeti elime aldım.

"İyi geceler." dedikten sonra marketten çıktım.

Yolları ezbere biliyordum. Hep usul usul yürüdüğüm yollardı. Sonra ezberlediğim bu yolda bir inilti sesi duydum. Bakışlarımı sola çevirdim. Adımlarım kararsızdı. Minik ve temkinli adımlarla sola döndüm. İniltilerin sesi artarken benim kalp ritmim de artıyordu. Neden arkamı dönüp kaçmıyordum ki? Sonra çöp kutusunun görünmeyen tarafında yerde bir çift ayak gördüm. Çamurlu postalları olan bir çift ayak... Gidip gitmemekte kararsızdım. Ayaklarım da benden bir o kadar bağımsız... Çöp kutusunun yanında yerde oturmuş bir adam vardı. Gözleri kapalıydı. Sarhoş muydu yoksa? Korkarak yere çömeldim. Kaşlarım çatılırken bir andan kolumdan tuttu. Ağzımdan bir çığlık koparken alnımda soğuk bir şey hissettim.

Soğuk bir namlu... Korkuyordum.

"Kimsin sen?" diyen sesle daha çok yumdum gözlerimi. Burnuma kan kokusu geliyordu ve bu midemin bulanmasına neden oluyordu.

Gözlerimi araladım korkuyla. Yüzlerimiz birbirine yakındı. Bakışlarımı yavaşça gözlerine çevirdim.

Yeniden lâl oldum.

Nefesim tükendi.

Alnıma silah tutan bu adamı tanıyordum ben. Bir şeyler diyordu ama ben anlamıyordum. O tanıdığım kahverenginin en güzel tonu olan gözler zorla açık duruyordu. O soğuk namluyu çenemin altında hissediyordum bu kez. Bir eli kolumu tutuyordu sıkı sıkı. Ellerim karnının üstüne düşmüştü. Ellerimin altında bir ıslaklık hissediyordum ama ne olduğunu bilmiyordum.

"Öldürürüm seni." dedi yeniden. "Konuş." Konuşamam ki. Kafamı iki yana salladım. Çenemin altında olan silahın sahibinin karşımdaki bu adam oluşu... Neden içim eziliyordu? Neden özlemim dinmiş gibiydi? Korkuyordum ve korkmuyordum. Yeniden kafamı iki yana salladım. Gözleri kapanmak üzereyken çenemin altındaki namluyu çekti.

"Sakın polisi arama." dedi zar zor çıkan sesiyle. "Git buradan."

Sonra usulca kapandı gözleri. İçimi bir panik kapladı. Ellerimi çektim karnından. Kana bulanmışlardı. Babacığım, çok korkuyorum. Kaçıp gitmek istiyorum ama yapamıyorum. Karnına çevirdim gözlerimi. Kurşun sıyırmıştı. Sakin olmalıydım. Babam doktordu benim. Birçok tıbbi müdahaleyi biliyordum. Kurşun ama bu... Tamam, sakinim. Onu burada bırakamazdım. Belki de bir katildi ve ben onu kendi ellerimle evime götürecektim. Beş dakikalık bir mesafe vardı evime. Poşetteki cips paketini aldım ve içini boşalttım. Silahı içine koydum dokunmadan. Bana fazlasıyla bol olan hırkamı çıkarıp ona giydirdim, zorlanmıştım ama olmuştu. Taşıyamayacağım kadar ağır olduğunu biliyordum. En azından çöpün kenarından çıkarır kapıcımız Kadir abiden yardım isterdim.

Telefonumu evde bırakmasaydım keşke. Kapıcımız olan Kadir abiden yardım isterdim. Şimdi koşar adımlarla gidip yardım isteyerek geri gelmem gerekiyordu. Poşetimi sol bileğime bağladım. Elimde bir silah vardı ve bu beni ürkütüyordu. Adamın yanına geçip sol kolunu omzuma geçirdim. Sadece bu sokaktan çıkarmam yeterliydi. Kadir abiyi çağırırdım sonra. İki kere denediğim halde kaldıramadım. Sonra derin bir nefes aldım ve onu doğrultmayı başardım. Benden uzundu ve tüm ağırlığı nerdeyse bendeydi. Bir adım attığımda tökezlemiştim. Sonra usulca kahverengi gözlerini açmasıyla üstümdeki ağırlık hafifledi. Gözleri açıktı ama kendinde değildi. Yavaş adımlarla yürümeye başladık. Eğer yürüyebilirse Kadir abiye gerek kalmazdı. Yine de ağırlığı bende olsa da o yürüyordu. Benim gibi o da iki kez tökezledi. Bir kolu omzumdayken diğer eli elimi buldu bir anda.

Yere düşmekten el ele tutuşarak kurtulmuştuk.

Binanın önüne gelmiştik. Fakat gözleri usulca kapandı yeniden. Yere doğru kaymasına engel olamadım. Belim ağrımıştı. Sıkıntılı bir nefes verdim. Ne yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bacaklarım titriyordu. Adama giydirdigim hırkanın cebinden anahtarı çıkardım. Bina kapısını açtım ve giriş katta olan Kadir abinin evinin önüne geldim. Kapıyı tıklattım iki kere. Yeni doğan tatlı bir bebeği vardı. Zili çalamazdım. Bu kadar korkarken bu bilgiyi hatırlamam da pek manidardı. Kapı açılmadı. Bir daha çalamazdım. Arkamı dönüp gidecekken kapı açıldı.

"Buğlem." dedi sorarcasına Kadir abi. "Bir şey mi oldu?"

Başımı onaylarcasına salladım. Ne defter vardı yanımda ne telefon. İşaret dilini bilmiyordu Kadir abi. Anlamış olacak ki "Bekle bir dakika defter kalem getireyim." dedi. Seri hareketlerle içeri gidip geri geldi. "Al kızım."

"Kadir abi kapının önünde kuzenim var. Çok hasta. Yukarı taşımama yardım eder misin?" diye yazdım. Yalan söylediğim için biraz utanıyordum ama başka çarem de yoktu. Kardeşim dışında ilk kez bir akrabamdan bahsediyor oluşuma şaşırmış olsa da sesini çıkarmadı.

"Tabi kızım." diyerek hızla terliklerini giyip peşimden geldi. Seri adımlarla kapıya doğru ilerledik.

"Vah vah! Gencecik adama bak. Ateşi de var bunun kızım. Doktora mi götürsek?" dedi elini adamın alnına koyarak.

Başımı panikle iki yana sallayıp elimle üst tarafı gösterdim.

"Eve götürelim diyorsun." Onayladım. Bir koluna ben bir koluna o sarıldı. Asansöre binerek ikinci kata bastım. Evin içine kadar yardım etti Kadir abi. Alper'in yatağına yatırdığımda Kadir abiyi yolcu ettim. Gülümsediğimde teşekkür ettiğimi anlamıştı. Kapıyı kapatarak hızla adamın yanına geri gittim. İlk yardımı yapabilirdim. Ameliyat dışında birçok şeyi babamdan öğrenmiştim. Her tavuk yemeğinden önce mutlaka keser ve dikiş atardım mesala.

Evet bu adam bir tavuk değildi. Maalesef!

Derin bir nefes alarak adamın siyah kanlı tişörtünü sıyırdım. Kurşun yarası sıyırmıştı ve derin değildi. Halledebilirdim ve umarım bunun sonucunda vücudunda bir delik açılan ben olmazdım.

*

Sabaha karşı olduğunda yorgunluktan delirmek üzereydim. Yine de uyuyamıyordum. Korkuyordum. Sabah ezanı da okunmuştu. Ayağa kalkıp çantamdaki günlüğümü çıkardım. Başka ne yapmam gerek bilmiyordum. İki yıla yakın zaman önce gördüğüm bu adamı şimdi yeniden karşımda görüyordum. Üstelik önce alnıma sonra da çenemin altına silah dayamıştı. Ve ben iki yıla yakın zaman önce tanıdığım bu adama saplanmıştım. Ellerimdeki kurumuş kanı silerken ruhum acımıştı.  Koltuğa oturup menekşelerimi okşadım hüzünle. Günlüğümü açıp kalemi elime aldım. Menekşelerim de okuyup beni anlayabilirlerdi. Gerçi onlar beni hep anlarlardı.

"Sevgili Saksafonlu Bey, elleriniz ne ara böylesine kana bulandı bilmiyorum. Birden karşıma bu kadar tuhaf bir şekilde nasıl çıktınız anlayamıyorum. Beni hiç tanımadığınızı bildiğim halde gözlerime bakıp bir yabancı gibi durmak acı verici. Fakat ben yine adınızı bilmiyorum. Sanırım bu aralar bilmediğim şeyler pek fazla."

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

595K 37.7K 26
Biraz sivri dilli, biraz şüpheci ve biraz da gözü kara kızımız Lal için bir gecede değişmişti her şey. Beklediği doğru adama, büyük bir yanlışın orta...
735 109 31
Derler ki: Kurtul(mak), kurdun ulumasından gelir. Destanda da öyle geçer. Kurtlar sofrasında çakallar arasında kalmış bir kurdun hikayesi... Kurt-ulu...
336K 4.8K 18
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
7.8K 1.8K 15
ben bir insanım. kaldırımlarda yaşarım. göz yaşlarımla papatyalar sularım. ben bir insanım. bu şehirde papatyaları ben büyüttüm. •on altı ekim iki bi...