Siyahın Vedası | Küller

By AgresifPelinsu

285K 13.3K 4K

Özgürlüğe doğru uçarken kanatlarınız sizi yakan ateşin küllerini savurur. More

Kısım II - Küller
Bölüm 51 - Şerefe
Bölüm 52 - Mühür
Bölüm 53 - Ödül
Bölüm 54 - Temas
Bölüm 55 - Kavga
Bölüm 56 - Kaçışın Yok
Bölüm 57 - Vahşi
Bölüm 58 - Sınırsız
Bölüm 59 - Nefret
Bölüm 60 - Neden?
Bölüm 61 - Şehr-i Su
Bölüm 62 - Grup
Bölüm 63 - Uşağın Oğlu
Bölüm 64 - Kurşun
Bölüm 65 - Ara Sokak
Bölüm 66 - Yangın
Bölüm 67 - Minotor
Bölüm 68 - Baskın
Bölüm 69 - "Sebebim"
Bölüm 70 - Güç
Bölüm 72 - Acı
Bölüm 73 - Black
Bölüm 74 - Misilleme
Bölüm 75 - Annem
Bölüm 76 - İntikam
Bölüm 77 - Yeni

Bölüm 71 - Gerçek

2.4K 243 103
By AgresifPelinsu

Rüyamda Christopher'ın boğazıma sarılan ellerinin verdiği korkuyla yerimden sıçrayarak uyandım. Gözlerim karanlığa iyice alışmaya çalışırken zaman ve mekan algısı yavaş yavaş yerine oturuyordu. Brindisi'de pasaport kontrolünde gözlerimi açmıştım ardından gemiye bindikten sonra tekrar gözlerimi kapatmıştım. Uzanıp Aral'ın telefonundan saate baktığımda dört buçuğa geliyordu ve henüz gemi hareket edeli bir saat bile olmamıştı. 

Kollarımı arabanın koltuklarından geriye doğru uzatıp uzun uzun esnerken karnımdaki yaralar sızladı. Üzerimdeki kabanı kaldırıp emniyet kemerimi çözmek için uzanırken istemsizce Aral dikkatimi çekmişti. Geminin içini aydınlatan loş ışıkta yüzü parlıyordu. Alnındaki ve kaşlarının arasındaki ince iki çizgi dışında yaşını ele veren hiçbir şey yoktu yüzünde. Onunla evlendiğimde yirmi yedi yaşındaydı. Yüzünü kaplayan sakalları, karanlık gözleri ve her zaman parlamaya hazır barut gibi gezen ifadesi beni ürkütürdü. O etrafımdayken herkes tetikte olurdu. Aral, her zaman etrafındaki insanlara saldıracak gibi dururdu ve bu her zaman beni korkuturdu.

Eğer onun gerçek yüzüyle tanışmamış olsaydım muhtemelen bana yaptıklarına bir kılıf uydurup ona inanırdım. Evet, bana dünyanın yeni bir harikasıymışım gibi davranırdı. İlk gecemiz kabus gibiydi. Adeta cehennemi canlı canlı yaşatmıştı bana ama sabahında farklıydı. Bambaşkaydı. Gece, benden nefret eden bir adam varken ertesi gün hiç ummadığım biri gibiydi. Geceleri başkasına dönüştüğünü düşünerek akşamı zor çıktığımda hiçbir şey yapmamıştı. 

Ancak o geceleri beni evde yalnız bırakmaya başlamıştı. Balayına itiraz ettiğim gün nedenini sormamış, planları iptal etmiş ve otelden gelen yemeklerle kurulmuş sofrada yemeğini yedikten ve sigarasını içtikten sonra tekrar otele dönmüştü. O, evde olmadığı zaman benim için adeta hapis gibiydi. Sadece kahvaltıya ve akşam yemeğine geliyor, konuşmuyor, sadece birlikte yemek yedikten sonra gidiyordu. O, eve gelmediğinde ben de evden çıkamıyordum. İzin istemek aptallık gibi geliyordu ancak ev şehrin kilometrelerce uzağında uçsuz bucaksız bir yer olduğundan sadece birileriyle gidebiliyordum. Benim için garajda bir araba olsa da henüz ehliyetim yoktu ve ben araba kullanmayı bilmiyordum.

Hafta sonu annem eve geldiğinde adeta hapishane benim için cennete dönüşmüştü. Durgunluğumdan bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamış olacak ki bana "Neyin var?" diye sormuştu ancak ben neyi nasıl söyleyeceğimi bilmediğimden susmayı tercih etmiştim. Anneme onu istemediğimi, onunla mutlu olmadığımı söylesem muhtemelen daha fazla üzülürdü. Mithat dedemin müsaadesi olmadığı sürece boşanmayı aklımın ucundan bile geçiremezdim. Bana rica etmemişti, emretmişti. Eğer, Aral ile iyi geçinmezsem ailemizin parçalanacağını söylemişti. Sebebini anlamamış hatta öylesine üzülmüştüm ki onunla evleneceğime itiraz bile edememiştim. Sadece yapmak zorundaydım ve yapmıştım.

"Mutluluk nedir?" diye sormuştu annem gözlerini ayaklarımızın altındaki göle çevirirken.

Yüzüne baktım. Anneme çok benzediğimi herkes söylerdi. Onun gibi kumral saçlarım, esmer tenim, gür kaşlarım, ela gözlerim ve tıpkı onun gibi bir gülüşüm olduğu söylenirdi. Eşarbı dalgalanırken gözlerini kısmış, uzaklara dalmıştı. Derin bir nefes alıp arkama yaslanırken "Bilmiyorum," diye mırıldandım.

"Mutluluğu kendin yaratırsın," dediğinde bana dönmüştü "Babanla zorla evlendirildim," dediğinde şaşkınlıkla ağzım aralık kalmıştı "Sevdiğim adam askere gittikten sonra babanın ailesi istemeye geldi. Yoksul bir aile olduğumuz için babam beni ona verdi. İtiraz edemezdim. Oysa benim rızamı alması gerekiyordu, almadı. Babana alışmak çok uzun zamanımı aldı ancak onu mutlu ettiğimde fark ettim ki ben de mutlu oluyordum. O mutlu oldukça bana yeni fırsatlar sunuyordu. Onu mutlu ettikçe beni kanatlarının altına daha fazla alıyordu. Babanla evlendiğime çok üzüldüm ancak hiçbir zaman pişman olmadım," dediğinde öfkeliydim. 

Annemin bana bakan ısrarcı bakışlarını reddederek başımı çevirdim. Rüzgardan yüzüme yapışan saçlarımı kulağımın arkasına iterken "Ben... Ben sevdiğim bir adamla evlenmek isterdim," dedim.

"Onu tanımaya çalış. Sevmek zorunda olduğunu söylemiyorum ama eğer birinden hoşlansaydın da onu tanımak zorunda kalacaktın,"

Öfkeyle iç geçirdim "Anne, sevmek istemiyorum! O adamı sevmek istemiyorum!" diye bağırdığımda gözlerini kıstı.

Ellerini masanın üzerinde birleştirerek dirseklerine ağırlığını verdiğinde sırtı kamburlaştı "Ama hayatını böyle geçiremezsin, Melek. Sonsuza kadar onu reddederek yaşayamazsın. Bana şimdi kızıyorsun ama anlayacaksın. Eğer o adam senin onu sevdiğine inanmazsa hayatın cehennem olur, tıpkı şimdi olduğu gibi. Bunu mu istiyorsun? Bu eve hapis yaşamak mı istiyorsun?" diye sorduğunda ağzımı sımsıkı kapatmıştım.

"Ne yapacağım? Onu seviyormuş gibi mi davranacağım?" 

"Evet. En azından kafana estiğini yapabilecek kadar özgür olana kadar, "demişti o gün. Haklıydı. Aral'ı seviyor gibi yaptığım her gün, bana yeni imkanlar sunuyordu. Onu sevgiyle öptüğüm, yemek hazırladığım -ya da hazırlamaya çalıştığım-, ona en basitinden kravat bile seçtiğimde bana daha da yaklaşıyordu. 

Onu seviyor gibi davranırken aslında farkında olmadan onu sevmeye başlamıştım. Bu his öyle bir yerleşmişti ki kalbime, nasıl ve ne zaman olduğunu kestiremiyordum. Benden uzakta kaldığı iki günde sabahları yanımda onu arar, geleceği günleri dakikasına kadar sayar olmuştum. Varlığının bana cehennemi yaşatacağını düşündüğüm adam artık bana yokluğuyla cehennemi yaratır hale geldiğinde kendime kızamadım bile. Öyle bir şeydi ki kapıldığım bu tutku, her türlü bahaneyle o cehennemin üzerini örtüyordu. Bir kez sinirlensem, dilimin ucundan tüm zehriyle dökülecekti ancak kızmamıştım.

O güne kadar. 

Aral gözlerin araladığında diğer tarafa döndüm ve kafamı kabanımın içine soktum ancak gözyaşlarım artık gözpınarlarıma sığmıyordu. Kabanımı aldım ve arabanın anahtarını alarak arabadan indim. Hava, soğuktu. Soğuğu hissetmeyeli neredeyse yıllar olmuştu. Kabanımı üzerime geçirirken arabaların arasından geminin kıç kısmına doğru yürüdüm.

O günü hayatımdan, anılarımdan silmek için ömrümün tamamını vermeye razıydım. Aral'a olan sevgimi kabul etmiş ve ördüğüm tüm duvarları indirmişken o bana sırtını dönmüştü. Görmek istediğimi görüyor gibi hissetmiştim.

Dedem ile tartışmıştım. Benden, onun evde neler konuştuğunu, kimin ne iş yaptığımı birebir iletmemi istemişti. Onu reddettiğimde beni öldürmekle tehdit etmişti. Tüm bunlara rağmen Aral'ın onların benim kontrolümde olduğunu söylediğini anımsayarak diklenmiş ve kapıyı çarpıp çıkmıştım. Peşime taktığı adamları fark etmemek imkansızdı. Beni, Aral'ın yanına göndermemekle tehdit etmişti ve eğer yakalarsa da gerçekten göndermeyecekti. Koştum. Nefesim yettiğince ezbere bildiğim sokaklarda koşarken liseden arkadaşım Mustafa ile çarpışmıştım. Ona durumu çabucak anlatıp Aral'a ulaşmasını istemiştim çünkü çantam ve telefonum konakta kalmıştı. 

Ama bir şeyler yanlış gitmişti. Mustafa ve beni aynı yerde yakalayan dedemin adamları ikimizi adeta yargının önüne sunmuştu. Birlikte yakalandığımız ve birlikte kaçacağımız dedikoduları dönerken onlara itiraz etmiştim ancak dedikoduları bizzat adamları çıkarmasına rağmen yine beni dinlemiyorlardı.

Beni eski kilere kapattılar. Aral geldiğinde çıkacağıma inanıyor olsam da o geldiğinde daha kötü olmuştu. Çıldırmıştı. Bana kendisi ceza vermekten bahsediyor ve ona teslim edilmem için ortalığı ayağa kaldırıyordu. O gün, göğsümün ortasında bir çatlak oluşmuştur. Aral, beni cezalandıracağını, üstü kapalı da olsa öldüreceğini söylerken kendimi çırılçıplak hissediyordum. Beni dinlemeden direkt karar vermişti. 

Ellerimi göğsümün üzerine koydum. Hala açtığı çatlakta rüzgarlar esiyordu. İçim sızlıyordu. Hayatımda ilk defa birine güvenmiş ve onu sevmiştim. Annemden, ailemden başka sonradan birini sevebileceğimi düşünmezdim ancak ona bir şekilde aşık olmuş olmama rağmen o, daha ilk yanlışta benim cezamı kesmişti.

O gün, sevgim nefrete dönüşmüştü. Avir beni o delikten çıkarıp bankadaki tüm parayı ve altını alıp gitmemi söylerken ben ona karşı intikam yeminleri ediyordum. Onunla yeniden böyle karşılaşmayı istemezdim ancak onun karşısına bir gün, olduğumdan daha dik çıkacaktım. Onu kalbimden sildiğimi, onun bebeğini elinden aldığımı büyük bir zevkle söylemek için hazır olduğum gün karşısına çıkacaktım.

Ancak hiçbir zaman kendimi affedememiştim. Hiçbir zaman ona olan öfkem soğumamış ve gözümü karartan öfke yüzünden her geçen gün kendimden nefret etmiştim. Kendime olan nefretim, Aral'a olandan büyüktü. Ölmeyi hak ettiğimi biliyordum ancak yine bu nefret hırsı beni ayakta tutuyor, hayata bağlıyordu.

Ellerim göğsümün üzerinde sımsıkı tutuşurken gözlerim gecenin karanlığında parlayan köpüklere dikmiştim. Aral "Melek," diye seslendiğinde sıçrayarak ona döndüm. Hemen arkamdaydı. Tekrar önüme döndüm. Edebiyat dergilerinde, kitaplarda, dizilerde her zaman nefret ile sevgi arasında ince bir çizgi olduğunu söylerlerdi. Doğruydu. 

Ellerini kabanının cebinde yanıma dikilirken "Neden buradasın?" diye sordu.

Ellerimi kabanımın ceplerine sokarken "Pek hoş olmayacak anılarım canlandı, kafamı dağıtmaya çıktım," dedim.

"Onunla mı ilgili?" diye sordu.

Yüzümdeki buruk tebessümle ona döndüm "Hayır," dediğimde başını bana çevirmişti. Israrla gözlerinin içine bakarken bana aynı inatla karşılık veriyordu "Seninle ilgili," dediğimde pes ederek bakışlarını çevirdi.

"Yüzde elli ihtimalle tahmin yapabilirim," dedi.

İsterik bir kahkaha attım "Hayatımızı mahvettikten sonra bir de bunu eğlenceye çevirip tahmin oyunu mu oynuyorsun?" diye bağırdım.

Başını iki yana salladı ve bana döndü "Ben değil. Sen beni mahvettin, Melek. Aylarca kandırdın. Aylarca seviyor gibi davrandın," derken üzerime yürüyordu "Sonra ne yaptın? Aşığınla kaçmaya çalıştın ama o kadar aptalsın ki yakalandın," dediğinde belim geminin soğuk metal duvarına değiyordu.

Ağzım açık bir halde "Aşığım?" diye sordum.

Ellerini iki yanımdan arkamdaki yarım duvara yasladı "Aşığın," dedi tükürürcesine "Bana tercih ettiğin beş para etmez adam," dedi.

Başımı iki yana sallarken "Ben seni kimseye tercih etmedim, Aral ama sen beni dinlemeden başkalarına inanmayı tercih ettin. Mustafa benim aşığım falan değildi!" diye bağırdıktan sonra bana öylesine yakındı ve öylesine öfkeliydi ki ellerimi göğsüne koyarak onu itmeye çalıştım ancak yerinden kıpırdamadı.

"Neden onunla kaçtın o zaman?" diye sordu.

Onu itmeyi bıraktığımda ellerimin altındaki sıcak teni daha da sıcak hissettirmeye başlamıştı "Onunla kaçmadım," dedim.

Bana bir süre boş bakışlar attıktan sonra çarpık bir gülümsemeyle geri çekildi "Seni yarı yolda bırakmayacağım, Melek. Endişelenmene gerek yok," dedi ve ellerini iki yanımdan çekerek doğruldu "Türkiye'ye girdikten sonra sana anneni ve yeni hayatını verip hayatından çıkacağım, bana yalan söylemene gerek yok," 

Yine isterik bir kahkaha saldım dudaklarımdan "Sana yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?" diye sordum. Nasıl olmuştu da ona karşı haklıyken bir anda haksız duruma düşmüştüm ve ona açıklama yapmak zorunda kalıyordum anlamıyordum "Neden bir kez olsun bana gelip sormadın? Neden bana güvenmedin, Aral? Neden? Neden beni dinlemeden öldürme planları yaptın? Neden beni dinlemeden cezamı kestin? Neden?" diye sorduğumda gözyaşlarım yeniden gözpınarlarıma dolmuştu. O gün yaşadığım hayal kırıklığı yeniden göğsümün ortasındaki çatlaktan cereyan etmeye başlamıştı.

"Her şey açık ve netti," dediğinde yüzü tiksinir gibi bir ifadeye bürünmüştü.

Tükürürcesine "Ne açıktı?" diye sordum. İşaret parmağımı göğsüme vururken "Ben o gün senin için dedeme baş kaldırdım, sen ne yaptın? Uydurulmuş dedikoduya inanarak beni öldürmek istedin. Söyle bana ne açıktı?" diye sordum.

Güldü "Dedene baş mı kaldırdın? Aşığına kaçarak mı?" diye tekrar üzerime geldiğinde havaya kaldırdığım elimi suratına indirdim.

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken "Yeter bu kadar," diye çıkıştım "Ben senin için..." derken taşlar yerine oturuyordu. Cümlem havada kalmış, Aral'ın öfkeli bakışları yeniden yüzüme dönerken taşlar yerine oturmuştu. Aral için dedeme baş kaldırmıştım. Benim cezamı o vermemişti. 

Dedem vermişti.

Öfkeyle "Sen benim için ne?" diye bağırdı. 

"Dedem..." diye fısıldayabildim. Aral hala öfkeliydi "Dedem senin... Senin işlerini öğrenmemi... Ona yaptığın her şeyi... Her şeyi saniye saniye anlatmamı istedi," derken gözlerimin önünde yeniden o gün beliriyordu "İtiraz ettim," dedim. Ancak artık bacaklarım beni yeterince taşıyamıyor gibiydi. Ellerimi duvara yaslandım "Kaçtım. Mustafa'dan seni aramasını istedim, lisede aynı sınıftaydık. Ama birden dedemin adamları geldi, dedeme aşığımla kaçmaya çalıştığımı söyledi. İtiraz ettim. Boğazım yırtılana kadar itiraz ettim ama inanmadılar, Aral," derken yeniden gözlerim onu bulmuştu. Dudakları aralanmış, gözlerini donmuştu "Yemin ediyorum itiraz ettim. Tek bir umudum vardı, bana inanman ama inanmadın, Aral,"

Güldü ve başını iki yana sallayarak birkaç adım geri kaçtı. Ona daha fazla bakmaya devam etmek istemiyordum. Sırtımı döndüm "İhanet etmedim," dedim ve gözlerimi uçsuz bucaksız denizin karanlık ufkuna çevirdim. Hala aynıydı aslında. Bu sadece onun gözünde bir şeyleri değiştirmişti ancak benim gözümde hala Aral bana inanmayan, bana ihanet eden bir adamdı.

"Seni onların elinden alacaktım," dediğinde dinlememek için kulaklarımı tıkamak istedim ancak yapamazdım. Bu, yedi yılımı ve çocuğumu benden alan bir gerçekti "Bana sabah gelmemi söylediler. Seni alacak, o adamı dünya üzerinden silecek ve kimsenin bizi tanımadığı bir yere götürecektim çünkü... Sana o kadar aşıktım. Her şeyinle kabul edip, bana sevgi yalanları söylemeni kabul edecek kadar aşıktım ama ertesi gün sen de o adam da yoktunuz," dedi.

Öfkeyle omzumun üzerinden ona döndüm "Ne diye geldin o zaman?" diye bağırdığımda sessiz kaldı. Yutkundum, bedenimi ona çevirirken "Öldürmek için mi?" diye sordum. Sessizlik çığ gibi büyüyordu "Ne zaman öldürecektin beni? Ferecik'te mi? Edirne'de mi? Nerede?" diye sordum.

"Ben katil değilim," dedi başını iki yana sallarken.

"Beni bir başkasına öldürtsen bile kan senin ellerine de bulaşacaktı, Aral. Ne gerek vardı beni  bu kadar kollamana, kaçırmana... Beni bıraksaydın ya Black'in ellerine. Niye geldin?" diye sordum.

"Ölümünü izlemek için,"

Başımı iki yana sallayarak ona arkamı döndüm. Bana yalan söylemişti. Ne zaman nerede öldüreceği kesindi ancak o beni anneme götüreceğine ve bana yeni bir kimlik vereceğine dair yalan söylemişti. Yutkundum "Annemi görmeme izin verecek miydin bari?" diye sorduğumda yine sessiz kaldı. Omzumun üzerinden ona döndüm "O da yalan mıydı?" diye sordum.

Gözlerini benden çekip karanlık ufka çevirdi "Yalan söylemedim sana. Anneni görecektin," dedi.

"Şimdi göremeden mi öldüreceksin?" diye homurdanarak önüme döndüm ve ellerimin tersiyle ıslak yanaklarımı sildim.

"Öldürmeyeceğim," dediğinde nefesim kesildi. Öldürmeyecekti ancak annemi göreceğimi söyleyiş tarzı hoşuma gitmemişti.

Boğazıma oturan yumruyu yuttum "Anneni görecektin, derken?" diye mırıldandım. Bana cevap vermediğinde ona döndüm. Başını aşağı eğmişti. Uzanıp aramızdaki mesafeyi kapatarak çenesinden tutup başını kaldırdım "Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

Başını yana yatırarak çenesini ellerimin arasından çekti "Kanserdi. Birkaç ay önce..." elimle ağzını kapattım. 

"Söyleme," diye mırıldandım.

Söylemesine izin veremezdim. Öpmeye, dokunmaya kıyamadığım anneme yaşattığım onca şeyden sonra o bana hiçbir şey söylememişti. Ondan uzakta geçirdiğim yedi yılda bana hiçbir şey söylemeden ölmüştü. Ona bağırmış, kızmıştım ve sonucunda annemle vedalaşamadan, öldüğünden bile haberim olmadan gitmişti.

"Söyleme," diye mırıldandım tekrar. Bunu kendime söylemiştim. Anneme kızdığımı, bağırdığımı ve onu bir gün geleceğimi söyleyerek kandırdığım günleri hatırlatıyordum kendime. Beni beklemişti. Israrla gelmemi istemişti ancak ben sırf Aral'dan alacağım intikam uğuruna ona karşı çıkmıştım. 

Ona veda etmemiştim.

Kollarını belime dolayarak beni ayakta tutmaya çalıştığında artık bedenimi kontrol edemiyordum. Annemin son kez sesini duyamamıştım. Kokusunu unuttuğum annemin sıcak kollarının arasına son bir kez girip uyuyamamıştım. Ona veda edememiştim. Vicdanım sızlıyordu. Göğsüm ağrıyordu. Adeta bebek olmuştum. Annemin sütüne, kucağına, ninnisine muhtaç hissediyordum kendimi ama annem yoktu. Kundağımda soğuktan ağlıyordum. Açlıktan ağlıyordum. Beni sarıp sarmalayacak, öpüp koklayacak ve ellerimden tutup beni yürütecek olan annem artık yaşamıyordu. İyisiyle kötüsüyle bana akıl veren, her zaman mutluluğumu istemekten başka hiçbir menfaati olmadan beni sonsuz seven annem artık bana kızamayacak, beni sevemeyecek ya da saçlarımı okşayarak beni göğsünde uyutmayacaktı. 

Ben tüm bunları ellerimle bir kenara itmiştim. Ben annemden vazgeçmiştim ve annem ölüm döşeğindeyken bile beni üzmemek, kırmamak için sadece gelmemi istemişti ve ben onu reddetmiştim. Ben annemle vedalaşma hakkımı, onun sevgisini ve şefkatini aylar önce kaybetmiştim.

Kanatsız kalmıştım. Artık yaşayıp yaşamadığımın bir önemi yoktu çünkü annemin kucağına bir daha sığınamayacak, beni kollarında uyutmasını isteyemezdim. Yoktu. Gitmişti.

Dün yeni bölüm attığımı biliyorum ama çok çabuk aşağı yukarı aldığı oy miktarına ulaştı ve açıkçası ben de yeni bölümü yazmak için heyecanlandım. Hızımı almışken yazıp yayımlayayım dedim muhtemelen de bu bölümü yazdıktan sonra yeni bölüme girmeyi planlıyorum. Nasıl olacak kestiremiyorum artık, muhtemelen ben ilham geldikçe yaz gitsin, moduna bağladım. Her an bölüm gelebilir sabahın beşinde de akşamın beşinde de. 

Okuduğunuz için teşekkür ederim, oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. Ne kadar çok oy ne kadar çok yorum işte o kadar çok hevesli bir yazar demek. Baaay ✌

Continue Reading

You'll Also Like

112K 11.1K 19
Geçen yıllar yaşanılan her şeyi unutturur muydu? Akan giden zaman, aradan geçen onca gün birbirini seven iki kişinin içindeki aşkı bitirir miydi? Y...
33.1M 1.9M 39
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...
978K 53.8K 41
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
266K 17.1K 45
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel